AKADEMİK REKABET ÜZERİNE...

  

Rekabet, yüksek performansa ulaşmanın yoludur. İktisadi anlamda rekabetin sonucu; yüksek kalite, düşük maliyet, etkinlik, verimlilik, yenilik ve yaratıcılıktır. Eğer amaç, rekabetten beklenen yararlara ulaşmak ise bu üniversiteler için de temel hedeflerden birisi olmalıdır.

Üniversitelerde rekabetin ne derece önemli olduğunu kavramak için rekabetin sağlayacağı yararlara kısaca değinmek gerekir:

§     Rekabet, özgürlük demektir. Öğretim elemanları, rekabet ortamında, farklı seçenekler arasından diledikleri üniversitede çalışmayı tercih edebilme özgürlüğüne kavuşurlar.

§     Rekabet, yenilik ve yaratıcılık demektir. Yenilik ve yaratıcılık ise ekonomik gelişmenin ve nihai olarak ekonomik refahın artmasını sağlar.

§     Rekabet, eğer etkin bir performans yönetimi, takdir ve ödüllendirme sistemi mevcut ise öğretim elemanlarının çaba ve başarılarını kamçılar. Daha fazla çalışan ve üreten bilim adamları kişisel ödüller elde ederek motive olurlar.

§     Rekabet, gücün tek bir elde toplanmasını önleyerek demokratik katılımcılığı ve çoğulculuğu artırır.

Öğretim elemanları arasında rekabet ortamının yaratılması için bazı şartların varlığı gereklidir:

İlk olarak öğretim elemanlarının üniversitelere “giriş-çıkış” imkanları sınırlandırılmamalıdır. Öğretim elemanları akademik liyakat ölçütlerine sahip oldukları sürece üniversitelere çalışmak üzere başvurabilmelidir.

İkinci olarak, üniversitelerde “saydamlık” mevcut olmalıdır. Üniversitelerin öğretim elemanı ihtiyacı herkesin bilgisine açık olmalıdır.

Üniversitelerde “akademik mobilite” tesis edilmelidir. Üniversitelerdeki kadrolar, diğer üniversitelerde görev yapan öğretim elemanlarına filli olarak açık olmalıdır.

Rekabetten uzak üniversitelerimiz...

Ülkemizde üniversiteler arasında ve aynı zamanda öğretim elemanları arasında rekabetçi ortam hiçbir şekilde mevcut değildir.

Akademik kariyerin ilk aşamasında araştırma görevlisi sınavlarında ideal bir yarışma imkanı sağlayacak olanaklar (sınavların herkesin bilgi sahibi olacak şekilde duyurulmaması, sınavların üniversitelerce nesnel kurallardan  tamamen uzak takdiri ve keyfi sınavlar yapılması vs.) mevcut değildir. Akademik kariyerin diğer aşamalarında ise gazetelere hukuki prosedür gereği zorunlu olarak ilanlar verilir. Ancak bu ilan edilen kadrolar, çoğunlukla o üniversitede görev yapan öğretim elemanlarına tahsis edilir.

Ülkemizde evrensel ölçüde kabul edilen akademik performans kriterleri yönünden akademik yeterliliği yüksek olan kişilerin bile bir başka üniversitede kadroya atanmaları hemen hemen olanaksızdır. Üniversitelerimizde “akademik hareketlilik” (akademik mobilite) diye bir şey sözkonusu değildir. Bu ülkemiz yükseköğretim kurumlarının ideal ve evrensel üniversite tanımından uzak olduğu anlamına gelmektedir.

Çözüm Önerileri...

Üniversiteler arasında rekabeti tesis etme gerçek anlamda ancak kamusal alan dışında olabilir. Kamu üniversiteleri arasında rekabetçi ortamı geliştirme çabaları ancak bir yere kadar sonuç verir. Ülkemizde kanaatimce çok geç kalınmış olan vakıf üniversiteleri girişimi daha fazla desteklendiğinde üniversiteler arasında rekabetçi ortama doğru yol almış oluruz.

Benim bu yazımda asıl ilgilendiğim konu akademisyenler arasında rekabet ve akademisyenlerin mobilitesi meselesidir. Akademik rekabet ve akademik mobilite için ne yapılmalı? Ülkemizde öğretim elemanları arasında rekabet nasıl tesis edilebilir? Öğretim elemanlarına başka üniversitelerde çalışma hakkı ve imkanı nasıl sağlanabilir?

Bu konuda Akademik Performans Değerlendirme Sistemi (APDS) adı verilen bir sistemin ülkemizde uygulanmasını öneriyorum. Bu sistem akademik liyakati esas alarak üniversitelerimizde akademik rekabeti ve mobiliteyi tesis edebilecek bir reform önerisidir.

APDS, üniversitelerde görevli tüm öğretim elemanlarının işe giriş, akademik unvan kazanma, akademik ünvanlarda ilerleme, kadroya ilk defa veya yeniden atanma ile ilgili tüm işlemlerde uygulanmak üzere  düşünülmüş bir sistemdir.

Üniversitelerde mesleğe ilk girişler, yükseltilmeler ve kadro kullanımı, nesnel, saydam ve bilimsel ölçütlere göre hazırlanmış olan Akademik Performans Değerlendirme Kriterleri esas alınarak yapılır. Akademik Performans Değerlendirme ve Ölçme Kriterleri’nin belirlenmesinden Üniversitelerarası Kurul  sorumlu olmalıdır. Sistemin yürütülmesi ise üniversitelere bırakılmalıdır.

Bu sistemde üniversiteler, açık bulunan kadrolarını kendileri ilan ederler ve ayrıca kadro ilanları Üniversitelerarası Kurul ve tüm üniversitelerin internet sayfalarında yapılır. Açık bulunan kadrolara gerekli nesnel şartlara haiz olan herkes müracaat edebilir. Üniversitelerarası Kurul tarafından oluşturulan jüriler adayların akademik performanslarını ve yeterliliklerini ancak belirlenen somut ve nesnel kriterlere bağlı olarak değerlendirirler. Sonuçta, en iyi performansa sahip olan kişinin kadroya ataması yapılır.

Bu sistemde bir öğretim elemanı aynı üniversitede en fazla 10 yıl görev yapmak üzere atanır. Bu  sürenin sonunda öğretim elemanı APDS kriterleri esas alınarak elde ettiği puan çerçevesinde bir başka üniversitede boşalan kadroya başvurmak zorundadır.

Sistem, doçentlerin ve profesörlerin sürekli iş garantisini ortadan kaldırmaz. Ancak bu kadrolarda bulunanlar da mutlaka mobil olmak zorundadırlar. Deyim yerindeyse APDS, aynı kurumda “sittinsene hocalığı” ortadan kaldıracak bir sistemdir.

APDS bir anlamda “öğretim elemanı seçme ve yerleştirme” işleminin Üniversitelerarası Kurul tarafından yönetilmesi işlemidir.  Sistem jüri üyelerinin tespiti açısından bir ölçüde merkezidir. Bunun dışında sistemin yönetimi Üniversitelerarası Kurul tarafından belirlenen ilkelere ve kurallara bağlı olarak üniversiteler tarafından yürütülür.

Akademik rekabet ve akademik mobiliteyi sağlayacak kuralların daha fazla gecikmeden oluşturulması gereklidir. Montaigne’nin dediği gibi: “Herşeyi düzene sokan..düşüncedir. Geri kalan her şey kör, sağır ve cansızdır.”

 

resmi tıklayınız ve kitabın tamamını okuyunuz...