ANAYASAL DEMOKRASİ ÜZERİNE…

 

 

“Bugün için demokrasi kavramı tamamen boş bir anlam ihtiva et­mektedir. ‘Anayasal’ kelimesi, ‘demokrasi’ kelimesinin bir öneki olarak kullanılmalıdır. Demokrasinin temel ilkelerinden birisi olan bireysel özgürlük, ancak devletin faaliyet alanı ve çerçevesinin anayasal normlarla sınırlandırıl­ması halinde bir anlam ihtiva edebilir.”
James M. Buchanan


 

             

Demokrasi ile ilgili literatüre şöyle bir baktığımızda “demokrasi” kavramının önüne pek çok sayıda sıfat eklenmiş olduğunu görürüz. Hatırlayabildiğimiz kadarıyla bir liste yapmaya çalışalım:

  • Doğrudan demokrasi,

  • Atina demokrasisi,

  • Klasik demokrasi,

  • Yarı doğrudan demokrasi,

  • Temsili demokrasi,

  • Genel oy demokrasisi,

  • Sınırlı oy demokrasisi,

  • Sosyal demokrasi,

  • Marksist demokrasi,

  • Ekonomik demokrasi,

  • Endüstriyel demokrasi,

  • Siyasal demokrasi,

  • Çoğulcu demokrasi,

  • Çoğunlukçu demokrasi,

  • Oybirliği demokrasisi,

  • Halkçı demokrasi,

  • Halksız demokrasi,

  • Özgürlükçü demokrasi,

  • Parlamenter demokrasi,

  • Katılımcı demokrasi,

  • Plebisitçi (plebisitarian) demokrasi,

  • Korporatist demokrasi,

  • Koalisyonel demokrasi,

  • Liberal demokrasi,

  • Tele-demokrasi vs.

Bu liste daha uzayıp gidebilir. Dikkat edilirse biz de yazımızın başlığında yukarıdaki listede yer almayan “Anayasal Demokrasi” kavramını kullanmış bulunuyoruz.

Demokrasi kavramını acaba “önek” ile birlikte kullanmaya gerek var mıdır? Demokrasi kelimesi tek başına kullanıldığında açık ve anlaşılır değil midir? Bu soruları kısaca cevaplamakta yarar bulunmaktadır.

Demokrasi kelime olarak eski Yunanca “Demos” ve “Kratos” kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir. İlk kelime “halk” , ikinci kelime ise “iktidar” an­lamına gelmektedir. Dolayısıyla “demoskratos” yani, demokrasi “halkın ikti­darı” ya da “halkın egemenliği” anlamına gelmektedir. Buradan hareketle de demokrasinin en klasik tanımı şudur: “halkın kendi kendini yönetmesi.” Bu türde bir demokrasi, literatürde “Doğrudan Demokrasi” olarak adlandırılır. Peki, halk kendi kendini yönetebilir mi? Şüphesiz, bu günümüz toplumlarında olanaksız bir şeydir, dahası bir ütopyadır. Bunun içindir ki, Jean Jacques Rousseau çok haklı olarak, “gerçek demokrasi bir idealdir” der.

Doğrudan demokrasi bir ideal olduğuna göre asıl amaç ona yakın bir yö­netim biçimi bulmaktır. Günümüzde demokrasi denildiğinde bundan “temsili demokrasi”yi anlamak gerekir. Temsili demokrasi, dar anlamda halkın tem­silcilerini özgür iradesiyle seçmesi anlamına gelmektedir. Yönetilen halk, yöneten ise “halkın temsilcileri”dir. İlk bakışta doğru gibi görünen bu siyasal yönetim biçimi de şu açılardan eksiktir:

Bir kere günümüz temsili demokrasilerinde halkın gerçek iradesini yansı­tacak bir yönetimi seçmek sanıldığı kadar kolay değildir. Kimi seçmenler siyasal yönetim konularına ilgisiz iken, kimileri de bilgisizdir. İlgisiz ve bilgisiz seçmenlerin iradesini “halk iradesi”, “millet iradesi” olarak yorumlamak müm­kün müdür? Dahası günümüzde örneğin medya gibi bir enformatik güç, çok kolayca seçmenlerin iradelerini belirleyici ve etkileyici bir rol oynayabilmekte­dir. Bu basit örnekler, temsili demokrasinin sanılanın aksine ciddi eksiklikler içerdiğini ortaya koymaktadır.

Öte yandan halkın, yönetimi doğrudan üstlenmesi imkansız olduğuna göre temsili demokrasilerde halkın yönetime çeşitli araçlarla doğrudan katı­lımı sağlanabilir. “Halkın kanun teklifi”, “halk vetosu”, “geri çağırma hakkı” (recall), referandum vs. araçlar ile halk siyasal yönetime doğrudan katılabilir. Bazı siyaset bilimcileri bu türde bir temsili demokrasiyi “Yarı Doğrudan Demokrasi” olarak adlandırmaktadırlar.

Ancak yarı doğrudan demokrasi, yukarıda belirtilen “siyasal ilgisizlik” faktörü ile birlikte düşünüldüğünde yine ortada bir sorunun varolduğu görülebilir. Üstelik siyasal kararların alınmasında bu tür araçlardan yararlanılması­nın önemli maliyetleri (zaman maliyeti, parasal maliyet vs.) de bulunmakta­dır.

Buraya kadar yapılan açıklamalarımızdan şunlar anlaşılmaktadır: Doğru­dan demokrasi, gerçek demokrasidir. Ancak doğrudan demokrasi gerçek­leşmesi olanaksız olan bir ütopyadır. Temsili demokrasi ve yarı doğrudan demokrasilerde ise siyasal katılım kimi zaman yetersizdir (siyasal ilgisizlik dolayısıyla); kimi zaman da doğru tercihi bulmakta başarısızdır(siyasal bilgi­sizlik dolayısıyla).

Demokrasiyi çoğunlukla “özgürlük” ile eşanlamlı ele alanlar onu “özgür­lükçü demokrasi” olarak adlandırmayı yeğlemişlerdir. İşçi hakları için müca­delelerin sürdüğü yıllarda “Marksist demokrasi”, “proletarya demokrasisi”, “sosyal demokrasi” gibi kavramlar ortaya çıkmıştır. Çok ilginçtir ki, Marksizm, sosyalizm, komünizm gibi ideolojiler gerek teoride, gerekse uygulamada gerçek anlamda insan özgürlüklerine yer vermemelerine rağmen, “özgürlük” sloganını yaygın olarak kullanmaktan geri kalmamışlardır. Örneğin, belirtilen doktrinler içinde ve 1917 Ekim Devrimi sonrasındaki uygulamasında özgür­lükler çok sınırlı olmuş ve devlet tarafından daima ihlal edilmiştir. Buna rağ­men, bu teoriler kendilerini “demokrasi” kelimesi ile bütünleştirmeye çalış­mışlardır.

Bunların dışında daha pek çok demokrasi kavramını görüyoruz!... Örne­ğin, çoğulcu demokrasi, çoğunlukçu demokrasi, halkçı demokrasi, korporatist demokrasi ve saire. Bu kavramları [1] daha fazla irdelemeden bizim bugün demokrasiden ne anlamamız gerektiği konusundaki düşüncelerimi özetlemek istiyorum.

Demokrasi’nin Asgari Şartları...

Demokrasi bir siyasal yönetim biçimidir. Ancak “halkın kendi kendini yö­netmesi” biçimindeki bir genel tanım ya da buna benzer olarak “halkın, halk tarafından, halk için yönetimi” şeklinde Abraham Lincoln tarafından yapılan tanım bugün için yukarıda da ifade ettiğimiz gibi fazlasıyla soyut ve yetersiz kalmaktadır. Demokrasiyi doğru tanımlamak için onun temel unsurlarını ön­celikle tespit etmek çok daha doğru olacaktır. Herhangi bir siyasal yönetimi demokrasi olarak adlandırmak için şu temel soruları sormak ve bunların mevcut olup olmadığını tespit etmek gerekir:

  • Siyasal hak ve özgürlükler mevcut mudur ve etkin bir şekilde korunmakta mıdır?

  • Hukuk devleti ve hukukun üstünlüğü anlayışı işlerliğe sahip midir?

  • Kuvvetler ayrılığı gerçek anlamda mevcut mudur ve uygulanmakta mıdır?

  • Kamu yönetiminde ve tüm siyasal süreçte açıklık/şeffaflık geçerli midir?

  • Sivil toplum kuruluşları toplumsal istek oluşumunda ve bunun siyasal karar alma sürecine aktarılmasında etkin midir?

  • Barış, hoşgörü, diyalog, uzlaşma gibi kültürel değerler toplumda mevcut mudur?

  • Din ve devlet işleri birbirinden ayrılmış mıdır? Laiklik ve aynı zamanda din ve vicdan özgürlüğü güvencede midir?

  • İktidarın güç ve yetkileri sınırlı mıdır?

Bu soruları pekala daha da genişletmemiz mümkündür. Fakat, bana göre demokrasinin asgari şartları bunlardır. Daha kısa ve özet olarak ifade etmek gerekirse demokrasinin temel şartları; “siyasal özgürlükler”, “hukuk devleti”, “kuvvetler ayrılığı”, “şeffaflık”, “laiklik”, “demokrasi kültürü”, “sivil toplum” ve “iktidarın sınırlandırılması” ilkeleridir. Bunlar mevcut olmadan demokrasiden sözetmek imkanı yoktur.

Demokrasinin asgari şartlarını bu şekilde özetledikten sonra şimdi asıl üzerinde durmak istediğimiz “anayasal demokrasi” kavramını açıklayabiliriz.

Bana göre demokrasinin temel şartlarının mutlaka “toplum sözleşmesi” olan anayasa içerisinde güvence altına alınması gereklidir. Devlet haklarının ve aynı zamanda birey haklarının hukuka uygun kullanılması için “anayasa” son derece önemli bir belgedir. Anayasal demokrasi, demokrasinin asgari şartlarının anayasa içerisinde güvence altına alınması demektir.

 

Anayasal Demokrasi Ne Demektir?

 

Anayasal demokrasiyi doğru olarak anlamak için şu temel tezlerin önce­likle bilinmesi gerekir:

  • Toplumun temelinde İNSAN (BİREY) vardır.

  • Devletin temel varlık nedeni bireylerin can ve mal varlıklarının korun­masıdır.

  • Birey,devlet için değil; devlet birey için vardır.

  • Bireylerin siyasal, sosyal ve ekonomik özgürlükleri anayasada doğru bir şekilde tanımlanmalı ve devlet tarafından etkin bir şekilde korun­malıdır.

  • Devletsiz toplum düzeni “anarşi” demektir. Devletin olmadığı yerde bi­reyin hak ve özgürlükleri güvence altında olamaz.

  • İnsanlar eylem ve davranışlarında “özgür” olmalıdır. Ancak, özgürlü­ğün sınırı, başka bireylerin hak ve özgürlüklerine “müdahale” noktası­dır. Dolayısıyla , insanların eylem ve davranışlarında bazı sınırlamalar olmak zorundadır. Aksi durumda “özgürlük”, “adaletsizlik” ve “kaos” anlamına gelir.

  • İnsan hakları sınırsız değildir ve olamaz. “İnsan ihtiyaçları” ile “insan hakları” birbirine karıştırılmamalıdır.

  • Toplumda düzenin sağlanması ve insan haklarının korunması, “devlet” adı verilen bir organizasyonun varlığını zorunlu kılar.

  • Birey gibi devletin de bazı siyasal hakları (zor kullanma, yasa yapma vs) ve ekonomik hakları (vergileme, borçlanma, para basma vs.) mev­cuttur.

  • Devletin sahip olduğu “zorlama”(coercion) gücü, bireyin mal ve can varlıklarının korunması amacı için meşru kabul edilebilir.

  • Devletin “zorlama” gücünü kullanması evrensel hukuk kurallarına uy­gun olmalıdır.

  • Devlet hakları sınırsız değildir ve olamaz.

  • Devletin siyasal hakları (zor kullanma hakkı, kurallara uymayanları ce­zalandırma hakkı, yasa yapma hakkı vs.) sınırlanmadığı takdirde dev­let otoriter-totaliter bir kimlik kazanır. Bu bireyin siyasal haklarının sı­nırlanması ve ihlal edilmesi anlamına gelir.

  • Devletin ekonomik hakları (harcama, vergileme, borçlanma, para basma vs.) sınırlanmadığı takdirde devlet ekonomide büyür ve geniş­ler. Ulusal ekonomide büyüyen ve genişleyen bir devlet, piyasa eko­nomisinin daralması neticesini doğurur. Devletin büyümesi, kamu eko­nomisinin genişlemesi ve piyasa ekonomisinin daralması demektir.

  • Sınırsız devlette, birey hak ve özgürlükleri kolayca ihlal edilebilir. Dev­letin hem siyasal haklarının, hem de ekonomik haklarının mutlaka anayasa içerisinde sınırlandırılması gerekir.

Bu temel tezlerden hareketle anayasal demokrasiyi şu şekilde tanımlayabiliriz:

Anayasal demokrasi, birey haklarının ve devlet haklarının anayasa içerisinde doğru bir biçimde tespit edilmesi ve sınırlarının açık olarak belirlenmesi demektir.

Daha geniş anlamda anayasal demokrasi, yukarıda belirtilen asgari demokrasi şartlarının anayasa içerisinde güvence altına alınması anlamına gelir.

Konunun çok daha iyi anlaşılması için tekrar etmek pahasına şunları yazmakta yarar görüyorum:

  • Anayasal demokrasi, anayasada birey haklarının doğru bir biçimde tanımlanması ve etkin bir şekilde korunması demektir. 1215 tarihinde yayınlanan Magna Carta bildirgesinden günümüze değin insan hakları konusunda sayısız bildirge ve uluslar arası anlaşma imzalanmıştır. Zaman içerisinde insan haklarının gerçek manasını kaybettiği ve uluslararası anlaşmalarda temel “insan ihtiyaçları”nın da “insan hakkı” olarak yorumlandığı görülmektedir.

  • Anayasal demokrasi, anayasada devlet haklarının doğru bir biçimde tanımlanması ve sınırlandırılması demektir.

  • Anayasal demokrasi’nin amacı siyasal özgürlüklerin mevcut olduğu bir siyasal düzen olan demokrasi’yi gerçekleştirmektir. Demokrasi, bireylerin siyasal hak ve özgürlüklerini güvence altına alan bir siyasal yönetim şeklidir.

  • Anayasal demokrasi’nin amacı ekonomik özgürlüklerin mevcut olduğu bir ekonomik düzen modeli olan piyasa ekonomi’sini gerçekleştirmektir. Piyasa ekonomisi, bireylerin ekonomik hak ve özgürlükle­rini güvence altına alan bir ekonomik yönetim şeklidir.

  • Anayasal demokrasinin siyasal boyutu demokrasi; ekonomik bo­yutu ise piyasa ekonomisi’dir.

  • Anayasal demokrasi, “hukukun üstünlüğü’”nün her alanda tesis edil­mesi demektir.

  • Anayasal demokrasi, “iktidarın sınırlandırılması” demektir.

  • Anayasal demokrasi, birey haklarının gerçek anlamda korunması için devlet hakları’nın sınırlandırılması gerekliliğini savunan bir siya­sal yönetim sistemidir.

  • Anayasal demokrasi sınırlı devlet demektir.

  • Anayasal demokrasi, düzen için kural ve kurumların oluşturulması demektir.

  • Anayasal demokrasi, özgürlük demektir.

  • Anayasal demokrasi, refah demektir. Piyasa ekonomisi, bireylerin refahını arttırabilecek yegane sistemdir.

  • Anayasal demokrasi, kanun önünde eşitlik ilkesini savunur. Bu nedenle adalet demektir.

  • Anayasal demokrasi , yatay kuvvetler ayrılığı ilkesini savunur.

  • Anayasal demokrasi , dikey kuvvetler ayrılığı ilkesini savunur.

  • anayasal demokrasi, gerçek anlamda hukuk devleti demektir.

  • Anayasal demokrasi, devlet yönetiminde mali düzenin sağlanmasını savunur. Mali düzen için mali disiplin ve mali sorumluluk ahlakı tesis edilmelidir.

  • Anayasal demokrasi, devlet yönetiminde parasal düzenin sağlanma­sını savunur. Parasal düzen için parasal disiplin tesis edilmelidir.

  • Anayasal demokrasi, devletin ekonomik alandaki hak ve yetkilerinin anayasal normlarla sınırlandırılması demektir.

  • Anayasal demokrasi, ekonomide düzen için kural ve kurumların oluşturulması demektir.

  • Anayasal demokrasi, iradi ve keyfi iktisat politikalarının ortadan kaldırılması demektir.

  • Anayasal demokrasi, siyasal gücün sınırlandırılması demektir.

21.Yüzyılda Anayasal Demokrasiye Doğru...

Gerçek anlam ve manasını unutup yozlaştırdığımız “demokrasi” kavramını yukarıda özetlediğimiz boyutlarıyla ele almak ve yeniden tanımlamak zorunda olduğumuzu düşünüyorum.

Demokrasiyi ve temel unsurlarını yeniden tanımlamak, bu tanıma uygun bir demokrasi modelini hayata geçirmenin bir zaruret olduğu görüşündeyim.

Bana göre bugünkü şekliye yürürlükte bulunan “temsili sınırsız demok­rasi” gerçek demokrasi idealinden çok uzak bir yönetim modelidir ve deyim yerindeyse “çağdaş kölelik” düzenidir.

Gerçek demokrasi idealine en yakın olan ve doğru olan demokrasi modeli “anayasal demokrasi”dir.