ASİSTANLIK ÜZERİNE...

 

Hayat ve hakikat üzerine yazılar yazıyorum...

1985 yılında üniversitede asistan olarak göreve başladım..

O günden bugüne üniversitede görev yapıyorum...

30 yıldan biraz daha uzun bir zaman dilimi...  

30 yıl dile kolay! 

Asistanlık, mesleğim dolayısıyla önem taşıyan bir kavram benim için... Bu nedenle asistanlık üzerine bir şeyler yazmak istedim..

Kişiden bağımsız gözlemlerimi burada yazarak hayattan öğrendiklerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

***

Aşağıda 2003 yılında yazdığım kitaptan bir alıntı sunuyorum sizlere:

resmi tıklayınız ve kitabın tamamını okuyunuz...

 

20 yıllık akademik kariyerim boyunca üniversitelerde şunu gözlemledim... Araştırma görevlilerinin, büyük hocaların (!) takdirleri olmaksızın üniversiteye girmeleri neredeyse olanaksızdır. Onlar eğer isterlerse, sınav vs. formalitedir ve istenen kişi araştırma görevlisi kadrosuna atanır.

Bir kere bu ilk aşamadaki durum kaçınılmaz olarak  bir “minnet-sadakat-itaat” sürecini başlatır... Ardından neredeyse 6-10 yıl süren yüksek lisans ve doktora eğitimi... Bu süre içinde araştırma görevlisinin tüm hayatı deyim yerindeyse hocası ve tez danışmanı ile olan iyi ilişkilerine bağlıdır. Yeniden atama korkusu da cabası!...

Bu ilişki iki tarafı da ahlaksız yapmak için çok müsait bir ortam yaratır. Bir tarafta neredeyse keyfi ve sınırsız bir otoriteye sahip olan hoca ve diğer tarafta mesleği için hiç de hoşlanmadığı bazı işleri yapmaya razı olan bir araştırma görevlisi (öğrenci)!..

İnsanın tabiatı, güç ve yetki sahibi olmaya ve bunu muhafaza etmeye çok elverişlidir. Bir kere bu otoriteye alışanların, bundan mağdur olmak istemeyecekleri insan doğası üzerinde yapılan gözlemlerden çok iyi anlaşılabilir.

Ve insanoğlu aynı zamanda çıkarı için dalkavukluk yapmaya, itaat etmeye de oldukça elverişlidir. Tüm insanlar için bu geçerli midir? Elbette hayır!... Fakat, böylesine bir sisteme izin vererek zafiyet içindeki bazı genç insanları sadakate ve itaate zorlamak, “özgür köle” (!) yapmak doğru mudur?

Eğer araştırma görevlisi sınavları merkezi bir sınav ile yapılmış olsa ve aday sınavı hakkı ile kazanmış olsa kendisini “minnet” borcu içinde hissetmez...

Hep söylerim ve yazarım:

İnsanları ahlaksızlaştıran sistemdir çoğu zaman...

Kendine özgüveni yüksek, kişilik sahibi, onurlu ve erdemli insanlar yetiştirmek için sistemi iyileştirmek gerekir.

Bugün üniversitelerimizde genç, pırıl pırıl araştırma görevlilerinin “minnet-sadakat-itaat” duygularından uzak kişilik sahibi yetiştirilmeleri için oyunun kurallarını değiştirmeliyiz.

“Oyuncuların davranışlarını belirleyen oyunun kurallarıdır”...

Bu sözü asla unutmayalım...

Ne yapmalı?

1.       Araştırma görevlisi istihdamı mutlaka merkezi bir sınavla yapılmalı. Bu çalışma içerisinde önerdiğimiz APDS kriterleri esas alınmalı ve sınav yine bu çalışma içerisinde önerdiğimiz Öğretim Elemanları Seçme ve Yerleştirme Merkezi tarafından yapılmalı.

2.       Lisans-üstü eğitim-öğretim sınavları (yüksek lisan ve doktora) mutlaka merkezi sistemle gerçekleştirilmeli. Lisans eğitim için halen yürürlükte olan sistemin bir benzeri lisans-üstü sınav için de uygulanabilir.

3.       Lisans-üstü tez danışmanları tez jürisi içinde yer almamalı. Danışmanın ismi tez üzerinde yer almalı, fakat kendisi tez jürisi içinde yer almamalı. Bu radikal bir öneridir ve meslektaşlarımızın bir kısmının pek de hoşuna gitmeyeceğini tahmin ediyorum!...

Tez danışmanları ve tez jürileri danışmanın ya da bölüm başkanının teklifi ile belirlenmemeli. Bazı üniversitelerde tez jürileri danışman, anabilim dalı başkanı veya bölüm başkanı teklifinin Enstitülere teklifi ile gerçekleşmektedir. Bu aşamada kayırma-kollama eğilimleri ortaya çıkmaktadır.

Tekrar ifade edelim ki, mevcut sistem kişilik sahibi, özgür, kendine özgüveni yüksek öğretim elemanı yetiştirilmesini engellemektedir. Ben akademik mesleğe ilk adım attığım yıllarda araştırma görevlisi (eski deyimle “asistan”) hocasının çantasını taşıyan birisi olarak görülürdü. Bunun saygıdan uzak bir itaat sistemi olduğu pekala biliniyordu.

Bugün de  aynı sistem “çanta taşıma” espirisi bir yana aynen devam etmektedir.

Araştırma görevlisinin akademik kariyeri önemli ölçüde birlikte çalıştığı hocasına sıkı sıkıya bağlıdır.

Gösterdiğiniz saygının (!) karşılığında daha fazla korunabilirsiniz.. Tıpkı Oscar Wilde’ın dediği gibi:

“Otorite...belli bir sevecenlikle ve bazı ödüller ve karşılıklarla birlikte uygulandığında insanı ürkütücü derecede ahlaksızlaştırır. Bu durumda insanlar, üzerlerindeki korkunç baskının daha az bilincine varırlar ve böylece  yaşamlarını, evcil hayvanlar gibi, herhalde başka insanların düşüncelerinin yansıttıklarının bile farkına varmaksızın, başka insanların standartlarına göre yaşayarak, pratikte sanki başka insanların giymekten vazgeçtikleri eski elbiselerini giyermiş gibi ve tek bir an için dahi kendileri olmayarak, tatsız tuzsuz bir rahatlık içinde sürdürürler.”

Bu ahlak dışı sistemden bir an önce kurtulmamız gerekir.

 

NOT. O yıllarda kaleme aldığımız bu yazı ne kadar doğru öneride bulunduğumuzu açık biçimde gösterdi. Asistanlık sınavı hocaların keyfiyetinden kısmen olsun alındı ve bir ölçüde objektif-nesnel kriterlere ve kurallara bağlandı.

 

***