DEĞİŞİM DİRENÇ ÜZERİNE..

 

"Yeni düzen oluşturmak kadar güç, başarı şansı az ve uygulanması tehlikeli olan başka bir şey yoktur. Çünkü eski düzenden çıkarları olanların tümü değişimi isteyenlerin düşmanıdırlar. Yeni düzenden yararlanacak olanlar da, değişime sadece pasif bir direnç sağlarlar. Bu desteğin pasif olmasının nedeni, biraz eski düzenden yana olanların düşmanlığından korkmaktan, biraz da insanların yeni ve denenmemiş şeylere karşı duydukları güvensizlikten kaynaklanır."

Niccolo Machiavelli

 

Filozof Francis Bacon’un  ünlü bir söz vardır: “yeni çareler bulup uygulamayanlar, yeni sorunlarla karşılaşmayı beklesinler,  zaman en büyük yenilikçidir.” Değişim trendlerinin hep gerisinde kaldığımızı, bunun ötesinde  yeni global gerçeklere ve yeni global değerlere hep sırt çevirdiğimizi dahası,  değişime hep direnç içerisinde olduğumuzu düşünüyorum. Avrupa Birliği’ne, özelleştirmeye, dış ticarette serbestleşmeye, devletin küçültülmesine,  ideal bir üniversite reformuna ve daha bir çok reforma çok uzun yıllar aktif olarak muhalefet etmedik mi? Hala bir direnç içerisinde değil miyiz?  Maalesef, aklımız ve vizyonumuz ile değişimi başarma iradesini gösteremiyoruz.  Bacon’un dediği gibi zaman bizi kaçınılmaz olarak yenilikçiliğe doğru sürüklüyor. Oysa, bu geç kavrayış ve direnç dolayısıyla  “muassır medeniyet”  treninin hep arka vagonunda bir yer bulmaya çalışıyoruz.

Değişime kimler, niçin karşı çıkıyor? Değişime kimler engel oluyor?

Değişime aktif ve pasif olarak direnenlerin bir tahlilini yapmaya çalışacağım.

1. Statüko. En başta Status Quo , yani “mevcut kurulu düzen” değişime engel olmakta. Siyasal partiler iktidara gelmeden önce değişim ve reform vaadinde bulunuyorlar.  Ancak, iktidara geldiklerinde vaad ettikleri reformları gerçekleştirme cesaretini ve samimiyetini ortaya koyamıyorlar.

2. Çıkar ve baskı grupları. Çıkar ve baskı grupları (özel şirketler, holdingler, vs.) genellikle kendi  özel çıkarlarına uygun olan reformları desteklemekte, çıkarlarına uygun olmayan konularda değişime karşı direnebilmektedirler. Bir taraftan globalleşmeyi ve ekonomide serbestleşmeyi savunan özel sektör, diğer tarafta, gizli ya da açık olarak dış ticaretin serbestleştirilmesini engelleme yönünde mücadele edebilmektedir. Türkiye’de “gümrük lobisi”ni hiç kimse unutmasın!...

3. Hoşnutlar grubu.  Hali-vakti iyi olan zenginler ile statükodaki gelir, makam, prestij vs. konumlarından memnun olan herkesi  bu gruba dahil etmek mümkün. Bunlar için deyim yerindeyse “hava hoş”!.. Çocuğunu özel okula gönderebilecek, özel sağlık hizmetlerini satın alabilecek birisi için eğitim ve sağlık reformunun gerçekleştirilmesi  ne kadar önem taşır ki!..

4. Kinikizm ve kirene ahlakı.  Kinikizm bir ahlak felsefesidir. Sinop’lu Diojen’in “gölge etme başka ihsan istemem” sözü kinik felsefenin temelini oluşturur. Kirene ahlakı ise bir haz ahlakı (hedonizm) anlayışıdır. “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın...” mentalitesinin yaygın olduğu bir toplumsal kültür ortamında  değişimi gerçekleştirmek gerçekten güçtür. “Görmedim-duymadım-konuşmadım” türündeki kinik maymunlarının yaygın olduğu toplumda değişim asla kolay değildir.

5. Medokrati.  Toplumsal olaylara karşı kayıtsız olan bir grup da medokrati olarak adlandırılan kimselerdir. Bu kimseler kendi halinde, suya-sabuna el dokundurmayan türden insanlardır. Bir konu ile ilgili görüş bildirmekten, yorum yapmaktan bilinçli olarak kaçınırlar. Evet ya da hayır demek yerine susmayı, çekimser kalmayı yeğlerler. Bu medokratik mentalite de değişim için birlikte mücadele edilmesini güçleştirmektedir.

6.Bilgisizlik. Eğitim ve kültür seviyesinin düşük olduğu bir toplumda  değişimin gerçekleştirilmesi kolay değildir. Bilgisizlik, değişimin önündeki  en büyük engellerden birisidir. Oysa değişim için yüzeysel değil, “derin bilgi” gerekir.

7. Muhafazakarlık ve geleneklerin tiranlığı. Maalesef, her toplumda belirli muhafazakar çevreler değişime çoğu zaman şüphecilikle yaklaşmakta, bazen pasif tavırları ile bazen de aktif direnç göstererek engel olmaktadırlar. 

8. Aşırı milliyetçilik ve şovenizm. Toplumda bazen “batı adetleri bize uymaz” gibi ifadeleri duyarız. Bu yaklaşım genellikle aşırı milliyetçi bazı kesimler tarafından dile getirilir. Onlara göre tek doğru olan milli ve yerel değerlerdir. Oysa, bu dar zihniyeti aşıp, milli ve yerel değerlerle birlikte global/evrensel  değerleri de tanımamız gereklidir. 

9.  Sosyalist ideoloji. Dünyadaki yeni konsensus bir kaç ülke hariç sosyalizmi ve komünizmi dünya haritasından silmiştir. Sosyalistler ve komünistler hala, özellikle piyasa ekonomisi yönündeki değişim ve yeniden yapılanma önerilerini reddetmekte ve bunlara karşı olmayı sürdürmektedirler.

10. Devletçi sosyal demokratlar.  Dünyadaki değişim trendine karşı olmayı sürdüren kesimlerden bir diğeri eski devletçilik anlayışına sahip sosyal demokratlardır. Kendilerini “yenilikçi” ya da “yeni sol” akımının temsilcileri olarak adlandıran bir grup sosyal demokrat ise dünyadaki değişim trendine ayak uydurma çabası içindedir.

11. İşçi sendikaları. İşçi sendikaları ve konfederasyonları; sosyal haklarının artırılması, maaşlarının yükseltilmesi için mücadele ederken, öte yanda verimliliğin artırılmasının temeli olan özelleştirme reformuna ya da  emeklilik yaşının ve emeklilik sisteminin değiştirilmesini öngören sosyal güvenlik reformuna karşı direnebilmektedirler.

12. Silahlı kuvvetler. Dünyadaki değişim, savunma politikalarında ve askeri insangücü  tedarikinde radikal reformlar yapılmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Ancak, silahlı kuvvetler  hala bir çok ülkede eleştirilemeyen bir “tabu” konumunu ve dokunulamayan “güç” pozisyonunu  sürdürmektedir.

13. Medya.  Medya kimi zaman kendi ideolojisinin savunusunu yaptığı için, kimi zaman da özel çıkarı  dolayısıyla statükoyu temsil eden siyasal iktidarı ya da bir başka siyasal partiyi desteklediği için değişimin gerçekleşmesine aktif olarak direnebilmektedir.

14.  Siyasal miyopluk. Sadece oy maksimizasyonu gayreti içinde olan bir kısım politikacılar, belediye başkanları vs. seçilmiş kimseler, oy kaybına uğramamak için bazı radikal reformları veya projeleri gerçekleştirmekten kaçınabilirler. Bunun yerine kısa dönemde seçmenin gözünü boyayacak faaliyetlere ağırlık verebilirler. 

15. Değişimi yararsız ve önemsiz görme. Değişim olsa da toplumdaki güç kompozisyonunda bir farklılık olmayacağına ve problemlerin yine belirli kesimler için varolacağına inanma,  insanları değişim için mücadele etmekten alıkoyabilir.

16. Grup körlüğü. Bazen bireylerin belirli bir sosyal grup ve çevre içerisinde yetişmeleri ve zamanlarının önemli bir kısmını  bu kesim içerisinde geçirmeleri sahip oldukları değer yargılarını değiştirmelerine engel teşkil edebilir. Grup körlüğü şüphesiz değişimi gerçekleştirmeye engel olabilecek önemli bir faktördür.