EGOİZM ÜZERİNE

 

 

Egoizm, bireyin kendilerinin ve yakınlarının özel çıkarını arttıracak davranış ve eylemlerde bulunmasını ifade eden bir kavramdır. “Hazcılık” (hedonizm) ve “faydacılık” (utilitarianism) özünde özel çıkarın önemine ve yararına değinen felsefelerdir.

Egoizm, felsefi yazında çok önemli tartışmalara konu olan kavramdır. Filozofların, egoizm kavramına bakış açıları neticesinde literatürde “psikolojik egoizm”, “normatif egoizm”, “ahlaki egoizm”, “rasyonel egoizm” ve benzeri kavramlar ortaya çıkmıştır. Bu kavramları çok kısaca açıklamamızda yarar bulunmaktadır.

Psikolojik egoizm, insanların doğaları gereği “ego”larını ön plana aldıklarını varsayar. Bu felsefi yaklaşıma göre, “özel çıkar” insan davranışındaki genel normdur. Bu yaklaşımı belirgin biçimde savunan filozofların başında Thomas Hobbes gelmektedir. Özellikle Adam Smith’in felsefesinde egoizm, alturizme hizmet ve aracılık eden bir davranış ve eylemdir. Kendi özel çıkarının peşinde koşan birey, hiç farkında olmadan başka bireylerin de çıkarlarının artmasına yardımcı olur.

Rasyonel egoizm. Bu kavram bireylerin rasyonel bir varlık olduklarını ve bu nedenle her türlü karar ve tercihlerinde faydalarını maksimize, maliyetleri ise minimize etmeye yöneldiklerini savunmaktadır.  Rasyonel egoizm, Ayn Rand’ın Bencilliğin Erdemi (The Virtue of Selfishness) adlı eserinde şu şekilde ifade edilmektedir: “İnsan, her zaman kendi eyleminden elde edilen kazançların sahibi olmalıdır ve insan, daima kendi rasyonel özel-çıkarı için eylemde bulunmalıdır.”

Normatif egoizm ise insanların kendi özel çıkarlarının peşinde koşmaları gerektiğini ve bunun ahlaki açıdan doğru olduğunu savunan bir felsefi yaklaşıma verilen isimdir.

Egoizm ve alturizm kavramlarını daha iyi anlamak için aşağıdaki matrisi kullanabiliriz.Matrisin A bölümünde birey kendi parasını sadece kendi kullanımı için harcamaktadır ve bu alanı “egoistik davranış” olarak adlandırabiliriz. Herhangi bir birey (tüketici, üretici vs.) kendi sahip olduğu kaynakları bir başkasına değil,  kendisine fayda sağlayacak şekilde kullanmaktadır.

Matrisin C bölümünde ise birey, sahip olduğu parayı başkaları için harcamaktadır. Birey kendi parasını başkalarına yarar sağlayacak şekilde harcar mı, ve hangi amaçla harcar? Birey doğası gereği, kendi geninden kişilere ve yakınlarına (en başta, kendi çocuklarına ve ailesine) para harcama eğilimini tercih edebilir. Bunun dışında, bireyin muhtelif nedenler ve güdülerle “başkalarına” (alter) da yardım etmesi sözkonusu olabilir. Bu ikinci alanı eğer bireyin kendi ailesi dışarıda bırakılacak olursa “alturizm” olarak adlandırmak mümkündür. Öte yandan, birey bazen içinde yaşanılan dünyada ileride bir çıkar beklentisi ile ya da öldükten sonra inanılan bir başka dünyada ödüllendirilmek (örneğin, cennete gitmek) arzusu ile başkaları için harcama yapabilir. Bu güdülerle yapılan harcamaları “egoistik alturizm” olarak adlandırabiliriz.

Matriste B alanı ise biraz daha karmaşık bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir birey, başkasının parasını kendisi için harcamaktadır. Genel olarak gerçek yaşamda böyle bir alanın mevcut olmadığından söz edebiliriz. Hiç kimsenin, başkasının rızası olmaksızın bir başkasının parasını kendi yararına harcaması sözkonusu olamaz. Bu konuda İngilizce’de yaygın olarak kullanılan bir deyiş bulunmaktadır: “bedava yemek yoktur.” (There is no such thing as a free lunch.)

Son olarak, matrisin D bölümünde ise başkasının parasının başkaları için harcanması sözkonusudur. Örneğin,  halka açık bir şirkette hissedarların parası şirket yöneticileri tarafından harcanmaktadır. Yine, devlet yönetiminde halkın vergi olarak ödediği paralar halk yararına kamu hizmetleri için harcanmaktadır. Birinci durumu genel olarak “vekalete dayalı egoizm” olarak adlandırabiliriz. Bir hissedar, şirket kazançlarından kazanç beklentisi ile şirketin hisse senetlerini satın alır ve dolaylı olarak şirket yöneticilerine kendi parasını harcama yetkisini devreder. Kamu yönetiminde de millet, seçtiği vekillerine (milletvekilleri) vergi ödeyerek kamu hizmetlerinde bir fayda sağlamayı bekler. Her ne kadar kamusal hizmetler ile ödenen vergiler arasında mutlak bir karşılık ilişkisi yok ise de teorik olarak vergi, her şeyden önce bireylerin mal ve canının korunması için devlete ödenen bir tür sigorta primidir. Dolayısıyla bu ikinci ilişkiyi de “vekalete dayalı egoizm” olarak adlandırmak mümkündür. Özel ekonomiden farklı olarak kamu ekonomisinde hükümetlerin toplanan vergileri muhtelif hizmetlere harcamaları sözkonusu olabilir. Eğer, bir hükümet toplanan vergileri yoksulların gelirlerini arttıracak transfer harcamalarına yönlendirirse bu takdirde “vekalete dayanan alturizm” adını verebileceğimiz bir durum ortaya çıkar. Özetle, matrisin D bölümünü hem “vekalete dayanan egoizm”, hem de “vekalete dayanan alturizm” olarak adlandırmak mümkündür.

Şekil- 1. Etnolojik Tercihler: Egoizm ve Alturizm

 

Kaynak:  Bu matrisi Milton and Rose Friedman’ın eserinden esinlenerek düzenlemiş bulunuyoruz. Bkz:  Milton Friedman & Rose Friedman, Free to Choose, New York: Harcourt Brace Jovanovich, 1980, s. 116.

 

RASYONEL EGOİZMİN ELEŞTİRİSİ: MAHKUMLAR ÇIKMAZI

 

“Her birey, sahip olduğu sermayeyi en yüksek üretim sağlayacağı sanayiye yönlendirir. Bunun bir sonucu olarak emek toplumun yıllık gelirlerinden alabileceği en yüksek payı alır. Birey, bunu yaparken, ne toplumun çıkarını artırmayı amaçlar, ne de bunu ne ölçüde yaptığını bilir. Birey, sadece kendi özel çıkarını gözetir ve bu amacını gerçekleştirirken görünmez bir el onun hiç düşünmediği başka amaçlara da hizmet etmesini sağlar. Birey kendi çıkarını gözeterek toplumun çıkarına hizmet etmiş olur ve bireyin bu hizmeti eğer topluma hizmet etmeyi amaçlamış olsaydı yapacağı hizmetten ve katkıdan daha fazla olurdu.”

Adam Smith

İki kişiden oluşan bir toplum düşünelim.  Ele aldığımız iki kişinin (ki bunları “oyuncular” diye anacağız) her birine iki dilekten bir tanesini tutma hakkını verelim:

·         Bana 1000 YTL ver,

·         Diğer oyuncuya 5000 YTL ver,

Bu dileklerden ilkini “bencil” (egoist), ikincisini ise “yardımsever” (alturist) olarak adlandırabiliriz. Her oyuncu, bu iki dilekten birini tutma hakkına sahip olsun. Herkesin tuttuğu dileğin ise gerçekleştiğini kabul edelim.  Oyuncuların da bunu bildiğini varsayalım.

Bu basit oyunu aşağıdaki matriste ifadelendiriyoruz. Burada satırlar birinci oyuncunun, sütunlar ise ikinci oyuncunun alma hakkına sahip olduğu kararları gösteriyor. Bu kararların doğurduğu sonuçların oyunculara olan etkisi de, kararların kesiştiği bölgelerde gösteriliyor. Mesela, her iki oyuncunun da bencil olması yani kendisi için 1000 YTL istemesi durumunda, A bölgesinde belirtildiği üzere, her iki oyuncu da 1000 YTL kazanıyorlar. Buna mukabil, birinci oyuncunun bencil, ikinci oyuncunun yardımsever davranması halinde, B bölgesinde görüleceği gibi, birinci oyuncu kendisi için talep ettiği 1000 YTL ve ikinci oyuncunun birinci oyuncu için talep ettiği 5000 YTL ile toplam 6000 YTL kazanıyor. Bu durumda ikinci oyuncunun cebine para girmiyor. Aynı şekilde, C bölgesi, birinci oyuncunun yardımsever, ikinci oyuncunun bencil olduğu durumu gösteriyor ki burada ikinci oyuncun 6000 YTL alırken birinci oyuncu hiç para kazanmıyor. Nihayet D bölgesinde her iki oyuncu da yardımsever: Birbirleri için 5000 YTL talep ediyorlar ve bunun sonucunda her biri de 5000 YTL kazanıyor.

Şekil- 2.1 Rasyonel Egoizmin Eleştirisi (I)

Kaynak: C.C. Aktan, İ. Ö. Sanver, &  M. R. Sanver, “Oyunlar, Kurallar ve Düzen, -Oyun Teorisi Perspektifinden Kuralların Rasyoneli-“, C.C.Aktan (Edt.), Kurallar, Kurumlar ve Düzen, -Kurallar ve Kurumların Sosyolojik Temelleri- içinde, Ankara: SPK Yayını, 2006, s. 100.

Bu oyunda, her iki oyuncu açısından da, kişisel menfaatini güden davranış bencil olmaktır. Mesela birinci oyuncuyu ele alalım. İkinci oyuncunun bencil davranması halinde, birinci oyuncu bencil davranarak 1000, yardımsever davranarak 0 YTL kazanıyor. İkinci oyuncunun yardımsever davranması halinde, birinci oyuncu bencil davranarak 6000, yardımsever davranarak 5000 YTL kazanıyor. Dolayısıyla, ikinci oyuncu nasıl davranırsa davransın, bencil davranmak birinci oyuncunun menfaatinedir. Aynı durum ikinci oyuncu için de geçerli: Birinci oyuncu nasıl davranırsa davransın, bencil davranmak ikinci oyuncunun da menfaatine uygundur. Dolayısıyla her iki oyuncu da, eğer bireysel menfaatlerinin peşinde koşacaklarsa, bencil davranırlar. Bir başka deyişle her iki oyuncu için de hakim strateji bencil davranmaktır. Bunun sonucunda da, matrisin A bölgesinde görülen biçimde, her biri 1000 YTL kazanır. Oysa bu sonuç Pareto etkin değildir. Zira herkesin yardımsever davrandığı durumda, oyuncuların her biri 5000 YTL kazanıyor. Dolayısıyla, bu basit sosyal sistemde, doğal düzen modelinde öngörüldüğünün aksine, bireylerin kendi menfaatlerinin peşinde koşmaları toplumsal menfaati arttırmamaktadır. Başka bir deyişle, bireysel menfaatlerle toplumsal menfaatleri örtüştüren bir doğal sosyal düzen mevcut değildir.

Bireysel menfaatlerle toplumsal menfaat ya da bireysel davranmakla işbirliği yapmak arasındaki muhtemel çelişkiyi ortaya koyan oyunun oyun teorisi literatüründeki ismi “mahkumlar çıkmazı”dır.

Acaba bireysel çıkarı maksimum kılmayı amaçlayan her karar ve tercih birey dışındaki grupların ya da toplumun çıkarına hizmet eder mi? Liberal felsefenin “bireysel çıkar, toplumun yararınadır” tezi oyun teorisinde geliştirilmiş olan ve adına “mahkumlar çıkmazı” (prisoners dilemma) denilen matris ile eleştiriye tabi tutulmuştur. Bu konuyu da kısaca açıklamakta yarar görüyoruz.

Mahkumlar çıkmazı (prisoners’ dilemma) adlı oyunun ismi, bu oyuna yol açan orijinal senaryonun iki mahkumun hayali hikayesine dayanması kaynaklıdır: Ruhsatsız silahlarıyla yakalanan iki kişinin bir bankayı soymak üzere olduklarından şüphelenilmektedir. Ne var ki buna dair kanıt yoktur. Dolayısıyla şüphelileri bankayı soyacaklarını itiraf ettirecek bir yöntemle sorgulamak gerekmektedir. Buna göre, şüpheliler ayrı ayrı sorgulanır ve kendilerine şu bilgi verilir: Her ikisinin de bankayı soyacaklarını inkar etmeleri durumunda,  ruhsatsız silah taşımaktan birer yıl hapis yatacaklardır. İkisi de suçlarını itiraf ederse, hapis cezaları beşer yıl olacaktır. Diğer yandan, biri itiraf biri inkar ederse, itiraf eden ödül olarak serbest bırakılacak, buna mukabil inkar eden 10 yıl hüküm giyecektir. Bu oyunu, aşağıdaki matrisle gösterebiliriz:

 

Şekil- 2.1 Rasyonel Egoizmin Eleştirisi (II)

Kaynak: C.C. Aktan, İ. Ö. Sanver, &  M. R. Sanver,            “Oyunlar, Kurallar ve Düzen, -Oyun Teorisi Perspektifinden Kuralların Rasyoneli-“, C.C.Aktan (Edt.), Kurallar, Kurumlar ve Düzen, -Kurallar ve Kurumların Sosyolojik Temelleri- içinde, Ankara: SPK Yayını, 2006, s. 101.

Burada satırlar birinci şüphelinin, sütunlar ise ikinci şüphelinin alma hakkına sahip olduğu kararları gösteriyor. Bu kararların doğurduğu sonuçların oyunculara olan etkisi de, kararların kesiştiği bölgelerde gösteriliyor. Mesela, her iki şüphelinin de suçunu itiraf etmesi durumunda, A bölgesinde belirtildiği üzere, her ikisi de beşer yıl hapis yatıyorlar. Buna mukabil, birinci oyuncunun itiraf ederken, ikinci oyuncunun inkar etmesi halinde, B bölgesinde görüleceği gibi, birinci oyuncu hapse girmezken ikinci oyuncu 10 yıl hapis yatıyor. Aynı şekilde, C bölgesi, birinci oyuncunun inkar, ikinci oyuncunun itiraf ettiği durumu gösteriyor ki burada ikinci oyuncu hapse girmezken birinci oyuncu 10 yıl yatıyor. Nihayet D bölgesinde her iki oyuncu da inkar ediyor ve birer yıl hapis yatıyorlar. Bu oyunun tek Nash dengesi, heri iki oyuncunun da beşer yıl hapis yattığı A bölgesinde. Oysa işbirliği mümkün olsa, her ikisinin de inkar edip birer yıl yatmaları mümkündür.

Mahkumlar açmazı matrisi bize grup üyeleri arasında işbirliğinin yararını ve önemini anlatması açısından önem taşır. Önemle belirtelim ki,  bu matristen hareket ederek, bireysel çıkarı amaçlayan her türlü karar ve tercihin toplumun çıkarına hizmet etmeyeceğini ifade ederek genelleştirmek doğru olmaz.


 

NOT. Bu çalışmamızı tam metin olarak  okumak için tıklayınız.

http://www.sobiad.org/ejournals/dergi_hia/arsiv/2015/aktan_bahce.pdf