ENAYİLİK ÜZERİNE

 

 

bunca yıl anlamadın şu yalancı dünyayı,

devir küfeyi yan gel, keyfine bak enayi!

bunca yıl yazdın, çizdin, neydi senin amacın?

sen mi düzeltecektin bu yalancı dünyayı?

devir küfeyi yan gel, keyfine bak enayi!

öğrenemedin gitti hanya ile konyayı,

aklını başına al, a dünbelek enayi!

Aziz Nesin

 

  

İnsan türünün kısa tarihinde bir Homo Enayus vardır...

Nesli tükenmemiş, sayıları az da olsa hala yaşamını sürdüren bir insan türü... 

Homo Sapiens'ler  gibi onlar da bir zekaya ve akla sahipler...

Ayrıldıkları tek nokta enayilik...

***

 

Gördüğüm, tanıdığım ve bildiğim  Homo Enayus tiplerinin  temel karakteristik özellikleri...

 

İlk önce eşektirler...

Daha doğrusu Homo Sapiens'ler  Homo Enayus'lara bakar ve onlara "eşek" derler!...

Habire birilerine iyilik yapmak için sırtında yükler taşır dururlar!

Küfe hizmetçileridir bunlar...

 

 

***

 

Memleketi kurtaracaklarını sanırlar ve kendilerini "çokluk"a  feda ederler ve sonunda "bokluk" çukurunda bulurlar kendilerini!...

Homo Sapiens'ler   kuyunun başında  kuyunun dibindeki Homo Enayus'lara bakar dururlar!...

 

***

 

Hayatlarını başkalarına iyilik yapmak üzerine kurmuşlardır...

Homo Enayus'lar, kurnaz Homo Sapiens'lerin istismar uşaklarıdır...

Bir yardım eki  gerektiğinde bunlar hazır askerlerdir...

 

 

***

 

bunca yıl yazdın, çizdin, neydi senin amacın?

sen mi düzeltecektin bu yalancı dünyayı?

Aziz Nesin

 

 

Tecrübeli bir Homo Enayus olan Aziz Nesin'in ölmeden önceki tavsiyesi ve vasiyeti de pek etkili olmamıştır  tecrübesiz hemcinsleri üzerinde...

 

Homo Enayus'lar vatan için, memleket için yazmaya devam etmektedirler...

Yazanların bir kısmı kodeste...

Bir kısmı da sürgünde...

Vatan haini diye isimleri karalanmış ve damgalanmış!

Ama gel gör ki Homo Enayus'lar yine yazmaya devam etmektedirler...

 

***

 

Homo Enayus'larda emek de bol, zaman da bol...

Enayilik bol...

Yaptıkları iyiliklerin bir işe yaramadıklarını, takdir edilmediklerini bildikleri halde kendilerini harcamaya devam ederler...

Emeklerini harcarlar...

Zamanlarını harcarlar...

Paralarını harcarlar...

 

Bir insan kıymetinin bilinmediği bir yerde neden hala kendisini harcamaya devam eder ki!

Eeee!  Enayi işte!

Enayinin daniskası!....

Dünbelek enayi!...

 

***

 

Homo Enayus'larda akıl da bol, fikir de bol!...

Bu bilge insanları anlamayacak vasat bir toplumda kendini okumaya, araştırmaya, yazmaya adamış bu  insanlara homo enayus demeyelim de ne diyelim!...

 

“Bana düşünebileceğiniz en usta bilgeyi verin de, kendi delilerimden biriyle karşılaştırayım. Vereceğiniz adam, çocukluk ve gençliğini sayısız bilimi öğrenmek için azap çekmekle geçirir ; en güzel günlerini ömrünün , uykusuz geceler ve yorucu işlerle telef eder. Hayatının geri kalanını da en küçük bir hazzın bile yokluğuyla geçirir. Sürekli yoksul ve kederlidir; ömrü yük olmuştur üzerine artık , böyleleri öbür kimseler için de çekilmezdir; solgun bir tekdüzelik, elden ayaktan düşmüşlük ve daha bu türden sayısız aksaklık gelir, işinin ortasında üzerine abanır, bunun sonu da başkalarının yaşamaya başladığı bir yaşta dünyadan göçüp gitmek olur. Yaşamak nedir bilmemiş biri için, ölümün bütün saatleri eşittir; işte o en usta bilgenizin hali budur.”   

"Görevi bütün insanlara mutluluk vermek olan bu tür, varlığını benden alır. Bu bunaklık ruhu kavrayan hayatın bütün güçlerini, bütün kaygılarını, bütün acılarını, unutturan, ömrü bir haz deryasına daldıran tatlı bir hülyadan ibarettir. Cicero’nun, Atticus’a yazdığı bir mektupta, pek çok hoş belanın nahoş bilincini içimizden kovmak gücüne sahip olduğundan, tanrıların en büyük armağanı saydığı şey, işte bu tatlı hülyadır. Bilgelerin hüneriyle deliliklerin en hoşundan yoksun kılınan bir Grek’in aramış olduğu, işte bu hülyadır. Tiyatroda günlerce yalnız oturmuş, dünyanın en güzel komedyalarını dinliyormuş gibi gülüyor, el çırpıyordu. Oysa bir şey işitmiyordu. Toplum hayatının bütün görevlerini yerine getiriyordu; iyi dost, izin verici bir koca, hizmetkarlarına hoşgörülü bir efendi olan bu adam, tıpasız bir şişe için öfkeye kapılanlardan değildi.  “Zalim dostlar! Bana iyilik etmek şöyle dursun, beni zevklerimden ayırarak, mutluluğumu oluşturan bir hayalden yoksun bırakarak, beni öldürüyorsunuz!” Böyle konuşmakta çok hakkı vardı; bu mutlu ve tatlı deliliğe, tıp tarafından mahvedilmesi lazım gelen bir hastalık gözü ile bakanlar, pek kabaca yanılıyorlardı; bunlar çöpleme otuna, kendilerine bu ot verilmekte olan bir kimseden daha ziyade muhtaçtılar."

 

***

 

Adı Yazar...  Durmadan yazar...  Hiç durmaksızın yazar...

 

Toplum için yazar... İnsanların acılarının dinmesi için yazar... Haksızlığın sona ermesi için yazar... Eğlendirmek ve güldürmek için yazar...

 

Muhalif olarak yazar... Yalakalık, dalkavuluk bilmez O!... Onur ve erdem genlerinin her hücresindedir... Şeref ve haysiyetiyle yazar... Başkaları gibi kalemini kiralayarak ya da satarak yazmaz O!... Doğruları yazar.. Sadece doğruları değil yanlışları da yazar.. Haksızlıkları, adaletsizliklikleri kabul etmez.. Onun için yazar... Eleştirir.. Muhalif olarak yazar...

 

Toplum için, insanlık için yapılan bu iyiliklerin bir bedeli vardır... Muhalif olduğu için cezalandırılır...   Terörist ya da vatan haini olarak ilan edilir... Sürgüne yollanır... Yıllarını haksız yere demir parmaklıklar arasında geçirir... Memleket özlemi ile yanıp tutan yüreği ile memleketine dönmek ister ama dönemez...

 

Yıllar geçmiştir... Zaman bir bir testere gibi bu güzel insanları biçmiştir... Saçlar beyazlaşmış ve yüzler kırışmıştır... Kalp kırılmıştır...

 

Ve şu soruyu sorar kendine....

 

_ "Yaptığım iyiliklerin karşılığı bu mudur? Barış için, adalet için, özgürlük için... Bunlar için mücadele ettim... Bunlar için yazdım... Toplumun iyiliği için yazdım... ve şimdi iyiliğin büyük bir bedeli olduğunu düşünüyorum... İyilik yapmanın çok büyük bir bedeli olduğunu şimdi anlıyorum...  Değer mi? Değer miydi!.."

 

***

 

 

O da bir yazar... Bilim için yazar... Bilim adamı olduğu için araştırır ve yazar... Bilime saygısı olduğu için yazar... Mesleğine sevgisi olduğu için yazar....

 

Diğer profesör, doçent meslektaşları ünvan için yazar!... Ünvanı alır ve sonra yan gelir yatar...

 

Ama bizim Homo Enayus profesörümüz yazmaya devam eder... Makaleler yazar, kitaplar yazar...

 

Takdir bekler, teşekkür bekler... Onurlandırılmak, taltif edilmeyi bekler...

 

Tam aksine!... Engelleme, köstek olma, motivasyonunu kırma... Dahası kıskançlık...  Hasetlik... Çekememezlik... Bütün bunları yaşar, görür...

 

Yıllar geçmiştir... Eserlerini eline alır... Yazdığı kitaplara bakar  ve şunları söyler:

 

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu diyen Tanrı neden sözünün gereğini yerine getirmedi acaba!..  Bunca yıl gözlerimin cevherlerini kitaplarda eskittim.. Neden?  En başta kendime saygım olduğu için... Ünvanıma saygı için... Bilime saygı için... Peki karşılığı ne oldu.... Kıskançlık... Hasetlik... Çekememezlik... Bilime ve insanlığa yaptığım iyiliklerin bir ağır bedelini gördüm ve yaşadım...  Meyve veren ağaç  taşlanır... Yapılan iyiliklerin bedeli taşlanmak oldu...  Kıskançlık... Hasetlik... Çekememezlik... "

 

Özetle...

Homo vasatuslar...

Burası University of Mediocrity...

Vasatlar akademiyasına hoş geldiniz...

ve

Homo vasatuslar dünyasında bir home enayus...  

 

 

***

 

İyilik ve enayilik...

Bilin ki bu ikisi kardeştir...

 

İyilik yap ve  enayi ol...

Enayi ol ve iyilik yap...