GLOBAL DEĞERLER ÜZERİNE...

 

“Biz insanlara çok pahalıya malolan

şeyler, bizler için en önemli değerlerdir.”

Michel De Montaigne

                                                                           

Dünya hızlı bir değişim süreci içerisinde bulunuyor. Eski geleneksel değerler ve ilkeler yerini yeni  global değerlere bırakıyor.   Global değerler, insanlığın  üzerinde  mutabakata vardığı yeni toplumsal amaçları ifade ediyor.  Dünyadaki değişim trendi izlendiğinde başlıca on temel global değerin ya da ortak değerin  giderek önem kazandığını gözlemliyoruz.  Bunlar; Özgürlük, Refah,  Adalet, Hoşgörü,  Uzlaşma, Barış, Düzen ,Bilgi, Ahlak ve Kalite.

Özgürlük kavramına bakış açısı eskisinden tamamen farklı. Günümüzde özgürlük deyince bundan iki farklı özgürlüğü anlıyoruz. Birincisi ekonomik özgürlük; ikincisi ise siyasal özgürlük...  Ekonomik özgürlük,  bireylerin teşebbüs özgürlüğü, mübadele özgürlüğü, mülkiyet özgürlüğü, sözleşme özgürlüğü  ve tercih özgürlüğüne sahip olmalarını ifade ediyor.  Bu özgürlüklerin varolabileceği ekonomik düzen serbest piyasa ekonomisidir. Bu anlamda serbest piyasa ekonomisi global bir değer, toplumsal bir amaçtır. Bugün nesli giderek tükenen sosyalistler ve komünistlerin önemli sloganlarından biri daima özgürlük olmuştur. Oysa, sosyalizm özgürlük yolu değil, kölelik yoludur. Sosyalizmde, insanların en temel ve doğal haklarından biri olan mülkiyet hakkı diye bir hak yoktur. Mülkiyet, devlete aittir. Sosyalistler “özel mülkiyet” hakkı yerine “toplumsal mülkiyet” kavramını kullanarak toplumun malının herkesin malı olduğunu iddia etmektedirler. Gerçekte devletin malının herkesin değil, aslında hiç kimseye ait olduğu gerçeğini görememektedirler.  Sosyalizmin iflas etmesinin temeli de burada yatmaktadır.

Özgürlüğün ikinci önemli boyutu siyasal özgürlüktür.  Ekonomik özgürlük , bireylerin temel ekonomik hak ve özgürlüklerini, siyasal özgürlük ise bireylerin temel siyasi hak ve özgürlüklerini ifade eder. Siyasal özgürlüklerin  en başında konuşma özgürlüğü, bir diğer ifadeyle fikir hürriyeti gelir. Siyasal özgürlükler içerisinde din ve vijdan özgürlüğü, en az konuşma özgürlüğü kadar temel bir siyasal haktır. Seçme ve seçilme hakkı ve özgürlüğü de siyasal özgürlükler arasında yer alır. Sosyalizm tüm bu özgürlüklere kapalı bir totaliter rejimdir. Sosyalizmin temeli özgürlük değil, tam aksine baskıdır, despotizmdir. 

Bireylerin siyasi hak ve özgürlüklerinin sağlandığı  düzenin adı demokrasidir. Demokrasi , bireylerin özgür iradeleriyle kendi yöneticilerini kendilerinin seçmesi demektir. Oysa sosyalizmde , bireylerin ne konuşma özgürlükleri, ne de seçme ve seçilme hakkı sözkonusudur.  Sosyalistlerin adına Marksist Demokrasi dedikleri şeyin demokrasi ile uzaktan yakından  bir alakası yoktur.  Marksist demokrasi, komünist parti diktatörlüğünden başka bir şey değildir. Sosyalizm uzun yıllar geniş halk yığınlarını bu yutturmaca “marksist demokrasi” kavramı ile uyutmuştur..                                                                                                     

Bugün insanlığın özgürlüğün gerçek anlamını daha iyi kavradığına inanıyorum. Dünyada  liberalleşme (ekonomik özgürlüklerin sağlanması) ve demokratikleşme (siyasal özgürlüklerin sağlanması) yönündeki eğilimler giderek hızlanmaktadır.  Özgürlüğün bir global değer olarak öneminin anlaşılması diğer bir toplumsal amaç olan ekonomik refahın gerçekleşmesine de hizmet etmektedir. Daha açık bir ifadeyle özgürlükleri güvence altına alan bir sosyal düzende ekonomik refah da artmaktadır. Refah ,önemli bir toplumsal amaçtır. Sosyalizmin yıkılması ile birlikte  milletlerin zenginliğinin temel kaynağının ekonomik özgürlük olduğu daha iyi anlaşılmıştır.

İnsanlığın en eski çağlardan bu yana gerçekleştirmeyi  hedeflediği temel toplumsal amaçlardan birisi adalettir.  Bugün Adalet insanlığın vazgeçemeyeceği temel global değerlerden birisidir. Ancak geleneksel sosyalist ve komünist adalet anlayışları günümüzde tamamen önemini kaybetmiştir. “Herkesten yeteneğine göre üretime katkıda bulunması istenir; herkese ihtiyacına göre verilir” şeklinde ifade edilen sosyalist adalet anlayışı  bugün Refah Partisi’nin önemli sloganlarından biri olan Adil Ekonomik Düzen kadar ütopik bir düşüncedir ve ekonomi mantığı ile hiç bir şekilde bağdaşmaz!.. Ekonomide kaynaklar bol değil aksine kıttır. Kıt olan kaynakları  nasıl herkesin ihtiyacına göre dağıtacaksınız!...

Toplumda adaleti sağlamak için öyle sihirli bir formül  kesinlikle mevcut değildir. Adaletsizlik doğanın kendisinde vardır. Adaletsizlik sorununu “herkes devlete çalışsın, sonra üretimden herkese eşit pay verilsin” şeklinde bir naiv yaklaşımla çözmek mümkün değildir. Devletin sosyal adaleti sağlamak için ekonomiye yaptığı müdahaleler de fakirliği ve gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmaya çare değildir ve olmamıştır. Adalet, insanlığın her zaman bir ideali olacaktır. Ancak bu idealin devlet tarafından bir takım iktisat politikası araçları kullanılarak  gerçekleştirilmesi  adaletsizlik sorununu tümden ortadan kaldırmaya yetmeyecektir. Aksine dozu ve sınırları iyi tesbit edilmemiş devlet müdahaleleri  ve sosyal önlemler devlet parasının belirli kesimler tarafından yağmalanmasına, israf edilmesine ve savurganlığa yol açacaktır.  Gelir dağılımı sorununu iktisat politikası araçları ile çözmeye kalkışırken bu araçların ve önlemlerin sonuçlarının hiç bir şekilde gözardı edilmemesi gerekir. Bazen ilacın kendisi bizzat hastalıkların yaygınlaşmasına ve kurumsallaşmasına neden olabilmektedir. Bu bakımdan “devlet gelir dağılımı sorununu çözsün” demek yeterli değildir. Devlet bazı sorunların çözümü olduğu kadar, bazı sorunların da bizzat kaynağıdır.

Bununla birlikte adaletsizlik sorununun  piyasa ekonomisine dayalı bir ekonomik düzen içerisinde devlet tarafından bazı önlemler alınmaksızın tamamen çözüme kavuşturulması da  mümkün değildir.  Devletin bu sorunun çözümü için üstlenebileceği temel fonksiyon ekonomide oyunun kurallarının önceden iyi bir şekilde belirlenmesi ve devletin ekonomiye direkt müdahalelerinin azaltılmasıdır. Devletin ancak toplumda çalışamayacak durumda olan kimsesiz çocuklara, yaşlılara, akıl hastalarına vs. kesimlere karşı bir sorumluluğu vardır. Yoksa devletin fakirlere yardım etmesi şeklindeki bir paternalist anlayış son derece yanlıştır.

Global değerlerden bir diğeri Hoşgörü’dür. 1995 ve 1996 yıllları Birleşmiş Milletler tarafından tüm dünyada Hoşgörü yılları olarak ilan edilmiştir.  Hoşgörünün olmadığı bir sosyal düzende barışı ve düzeni sağlamak olanaksızdır. İnsanların farklı dinden olanlara, farklı ırklara, farklı dillere, farklı uluslara ve farklı kültürlere karşı hoşgörülü olması gereklidir.  Toplumsal yaşamdaki farklılıkların bir zenginlik olduğu asla unutulmamalıdır.  Kültürel farklılık bir kültür zenginliğidir. Bir ülkede farklı dilleri konuşmak  bulunmaz bir zenginliktir.  Tarih boyunca süregelen hoşgörüsüzlükler insanlığa çok şeye mal olmuştur. İnsanlarımız acımasızca katledilmişlerdir. Hitler Almanya’sındaki vahşeti insanlık hiç bir zaman unutmayacaktır. Nazilerin musevilere yaptığı katliamının gizli olarak çekilmiş televizyon görüntülerini izledikçe  ben kendim adıma insanlığımızdan utanıyorum!... Zencilerin köle olarak kullanılmasını dünya insanları asla unutmayacaktır!...  Ve ülkemizde  farklı dili konuşan, farklı dine mensup olan kimselere karşı  yıllardır süregelen hoşgörüsüzlüğü de genç nesiller bizden daha iyi anlayacaklar ve bunu kınayacaklardır... Mevcut olan gerçekleri görmemek ya da görmezlikten gelmek Türkiye’ye bir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiştir...

Hoşgörü kadar temel bir ortak değer Uzlaşma’dır. Konuşma ve diyalog yoluyla uzlaşmak her zaman mümkündür. Hoşgörüsüzlüğün bedeli kadar uzlaşmamanın bedeli de çok ağırdır. Consensus, herkesin aynı düşünmesi, fikir birliği içerisinde olması demek değildir. İnsanların konuşma ve diyalogla mevcut sorunlara çözüm bulmak konusunda uzlaşmaları herkesin yararınadır.

Barış ve Düzen insanlığın yüzyıllardır peşinden koştuğu  diğer global değerlerdir. İçinde yaşadığımız yüzyılda barış ve düzenin sağlanması için  öncelikle demokrasi ve piyasa ekonomisi gibi iki önemli global değerin gerçekleştirilmesi gerekir. Özel mülkiyet ve demokrasiye dayalı bir sistem, insanlığı barışa ve düzene daha fazla yaklaştıracaktır. Paris Şartı bu konuda çok önemli bir adımdır...

21. yüzyıla doğru insanlığın temel ve ortak değerlerinden birinin Bilgi olduğunu görüyoruz.  Dünyada bilimde ve teknolojide baş döndürücü gelişmeler yaşanmaktadır. Ekonomik gelişme için bilgi toplumu olabilmenin önemi artık herkes tarafından kabul edilmektedir. Bilgi evrensel bir değer ve en önemli üründür. 

Son olarak  giderek daha fazla önem kazanan  iki ayrı global değerden sözetmek istiyorum. Bunlar Ahlak ve Kalite. Ahlak, iyi bir sosyal düzenin oluşması için temel kural ve kurumların önemi üzerinde durur. Ahlak olmadan sadece yazılı anayasal ya da yasal normlarla insanların düzen içerisinde yaşamaları mümkün değildir. İlk çağdan günümüze yaşamış büyük düşünürlerin ilgilendikleri en temel meselelerden birisi ahlak olmuştur. Aristo, Eflatun, Sokrat gibi büyük filozoflar ahlak felsefesinin önemini daha ilk çağda kavramışlardır. Toplumsal ahlakın tüm boyutlarının gözden uzak tutulmaması büyük önem taşımaktadır. Siyasal ahlak, medya ahlakı, iş ahlakı, eğitim ve bilimsel araştırma ahlakı gibi temel sorunlar  toplumsal refahı ve adaleti olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu bakımdan ahlak, en azından özgürlük, ekonomik refah, adalet kadar temel bir değer olarak kabul edilmelidir.

Son yıllarda üzerinde en çok konuştuğumuz değerlerden birisi de Kalite’dir. Giderek globalleşen dünyada kalite, global bir değer olarak daha fazla önem kazanmaktadır. Tüm dünya süratle Toplam Kalite adı verilen bir felsefeyi öğrenmeye ve uygulamaya çabalamaktadır. İnsan kalitesi ve sistem kalitesini bir arada gerçekleştirmek suretiyle daha “kaliteli” bir sosyal düzende yaşabilmemiz mümkündür.

Sonuç olarak, Özgürlük, Refah, Adalet, Barış, Uzlaşma, Hoşgörü, Düzen, Bilgi, Ahlak ve Kalite   insanlığın gerçekleştirmek için mücadele etmesi gereken temel global değerlerdir. Türkiye bu yeni yükselen değerleri tanımalı, öğrenmeli ve süratle gerçekleştirmeye çalışmalıdır.  21. Yüzyılın bu global değerleri için şimdiden ve çok geç kalmadan adımlar atmalıyız. Özgürlüğe, hoşgörüye,uzlaşmaya, ahlaka,  bilgiye, insan ve sistem kalitesine düzene vs. global değerlere önem vermeyen Türkiye bunun bedelini çok ağır ödemektedir. Ünlü Fransız filozof Montaigne’nin dediği gibi “biz insanlara çok pahalıya mal olan şeyler, bizler için en önemli değerlerdir.”

Okuma tavsiyesi:

http://www.canaktan.org/yeni-trendler/global-gercek/anasayfa-gercekler.htm