GÜVEN ÜZERİNE...

 

Güven, bir toplumun ve toplumdaki tüm müesseselerin temelini oluşturan bir sosyal sermayedir.

Öyledir ama maalesef tüm toplumlarda ve özellikle parasal ekonomilerin hakim olduğu gelişmiş ekonomilerde giderek  azalan ve belki de yok olma eğiliminde olan bir sosyal sermayedir...

Bir toplumda "artık hiç kimseye güvenmiyorum..."  sözü yaygınlaşmışsa o toplum çöküş aşamasında demektir...

Bugün modern toplumlarda bireyler-arası ilişkilerde; bireyler ve kurumlar arası ilişkilerde güven sorunu küçümsenemeyecek kadar büyük bir sorundur...

 

“Güvenin, üyelerinin ortaklaşa paylaştığı normlara dayalı, düzenli, dürüst ve işbirliği yönünde davranan bir toplumda ortaya çıkması beklenir. Bu normlar, Tanrı veya adalet gibi derin ‘değerler’ hakkında olabilir.  Fakat aynı zamanda, davranış kodları ve çalışma hayatına  ilişkin standartlar gibi dünyevi konuları da ele alır... "

Francis Fukuyama

 

Aile, arkadaş ve iş ilişkileri gibi özel alanlarda güvenin önemi çok ama çok büyüktür. Esasen arkadaşlık vb. ilişkiler tamamen güven üzerine kuruludur ve sürekliliği kendini tekrar eden güvenilir davranışlara bağlı bulunmaktadır.

Güven, kişinin toplumdaki saygınlığı, aile ağları ile ilgili sağlam bağlara sahip olması ve iş ilişkilerinde başarılı olması sonucuna hizmet eden temel faktörlerden birisidir.

Bireyler diğerlerine herhangi bir konuda güven duyabilecekleri gibi, genelleştirilmiş bir güven anlayışına da sahip olabilirler. Özellikle aile bağları arasındaki güven genelleştirilmiş güvendir. Aile üyeleri birbirlerine sadece belli bir çerçevede değil, genel olarak güven duymaktadırlar.

“Birbirine güvenmeyen insanlar, en nihayetinde kendilerini yalnızca müzakereye, anlaşmaya ve dava etmeye iten bir formel kurallar ve düzenlemeler sistemi altında birbirleriyle işbirliği yapabildikleri bir toplumda bulacaklardır.

Hatta bazı durumlarda, sistem onları baskıcı yöntemler kullanarak kendi

kurallarına uygun davranmaya zorlayacaktır."

Francis Fukuyama

 

Bireyler açısından güvenin en önemli sonucu saygı ve itibar görmedir. Bireylerin itibarı, birey tarafından kuralların ve normların ihlal edilip edilmediğine bağlı olarak, bireyin gelecekteki davranışları hakkında sahip olunan fikirdir. Bireyler kadar firmaların saygı ve itibarı da güvenin sonucu olarak önemlidir. Firmanın geçmişte göstermiş olduğu güvenilir davranışlar firmaya olan güveni arttırır.

İş ilişkilerindeki güven ise diğerlerine oranla daha dar kapsamlı, belli bir konuya ilişkin olarak duyulan güven duygusudur. Birey yaptığı iş ile ilgili olarak çok güvendiği bir kişiye, özel ilişkilerinde güvenmeyebilir. İş ilişkilerinde güven ast-üst arasında, yönetici ile patron arasında, tedarikçi firmalar ve rakip firmalar arasında ve firma ile tüketici arasındaki geçmiş tecrübelere ve süregelen uygulamalara dayalı olarak gelişir.

Esas itibariyle her ticari ilişki kendi içinde güvenin unsurlarına sahiptir. Piyasadaki ekonomik geri kalmışlığın çoğu güvenin yokluğu ile açıklanabilir. Yüksek güvenli toplumlarda bireyler, ekonomik ilişkilerde kendilerini istismar edecek davranışlardan korunmaya yönelik koruyucu nitelikteki kaynaklara daha az ihtiyaç duyarlar. Koruyucu kaynaklara olan ihtiyaç beraberinde işlem maliyetlerinin artması sorununu getirmektedir.

Güvenli toplumlar, hem fiziksel sermaye, hem de beşeri sermaye birikiminin sağlanmasına ve yaratıcılığın gelişmesine yönelik daha güçlü bir motivasyona sahiptirler  Güvenin yokluğunda ise bu motivasyon azalır.

Öte yandan, güven bireylerin kurallara uymasını kolaylaştırıcı bir unsurdur. Kurallara uyma anlayışının çok düşük olduğu bir toplumda, işlem maliyetleri artar ve ekonomik atılımı sağlayacak kurumlara sahip olmak zorlaşır. Bütün motivasyonunu kuralların uygulanmasına yönelik zorlayıcı ve cezalandırıcı uygulamalara yönelten kurumlar, ekonomik atılımı sağlayacak içsel motivasyonu sağlayamazlar.

“ Toplumdaki yaygın güvensizlik, bütün ekonomik aktivitelere bir tür vergi olarak eklenir. Bu tür vergiyi yüksek güven duygusuna sahip toplumların

ödemek zorunda olmadıklarını hatırlatalım.”

Francis Fukuyama

 

İş ilişkilerinde güvenin sağlanması iletişimi geliştirir, öngörülebilirliği arttırır, işçi ve işveren arasındaki çatışmaları ve diğer işverenlerle olan anlaşmazlıkları azaltır.