HAKİKAT YOLUNDA...

 

"Günün adamı olmaya çalışma, Hakikatin adamı olmaya çalış.

Çünkü gün değişir, hakikat değişmez."

Mevlana

 

 

 

Yükselen dağların zirvelerine çıkmak... 

Işığın izini aramak, takip etmek...

Rüzgarın esintisini tüm bedeninde hissetmek...

Kanatlanıp, kuşlar gibi uçmak, balıklar gibi yüzmek...

Sonsuzluğa gidip arayışlar yapmak...

Evreni anlamak...

Tanrı'yı aramak, Tanrı'ya ulaşmak, Tanrı'ya hakikati sormak!...

Uzletle ruhu yüceltmek...

Bilgelik arayışında olmak...

Erdem yolunda ilerlemek...

Hakkaniyetli olmak, adaleti yüceltmek...

Ruhunda ve bedeninde özgürlük hissetmek...

 

***

 

Sade bir yaşamı tercih etmek...

Istıraplardan kurtulmak için ihtiraslardan uzaklaşmak...

Sadece aramak, anlamak ve arayış içinde olmak...

 

Hepsi bu!.. Bundan daha ötesi nedir ki? Neye yarar ki?

Bundan ötesi bir balçık dünya değil mi ki?

 

Ey fani dünya!... Ey yalan dünya!... Ey balçık dünya!...

 

***

 

Ne makam-ne mevkii, ne para, mal-mülk!... ne güç, ne iktidar!...

 

Bırak bunları bırak!... vazgeç!...ve o değersiz sürüden uzaklaş... bulaşma!... Kirletme kendini... Değersiz mahlukatlarla çekişme.. Tanrı'nın adaletine teslim et o değersiz sürüyü...

‘Öküz gelmiş, eşek gitmiş bize ne?

Şimdi vakit hoştur, o çekişmeden vazgeç.’

Rumi

 

Ey balçık dünya, yayıldığı yer değil misin, sen eşeklerin...

‘İsa'nın yurdu değilsin sen,

yayıldığı yersin eşeklerin.’

Rumi

 

"Duyu organları akılsız ruhlara hizmet ettikleri zaman kötü tanıklardır. Eşek samanı altına tercih eder; köpek tanımadıklarına havlar. Domuz için çamur saf sudan daha değerlidir. Deniz suyu ister temiz ister kirli olsun, balıklar için kurtarıcı insanlar için uğursuzdur."

Heraklitos

 

Öyleyse, ne dert edersin kendine!... Ne üzersin kendini!...

'Etkili olamıyorsan, her şey ruhsuz kalıyor,

Kendini üzme!

Bataklığa düşen bir taş

Halkalar oluşturmaz.'

Goethe

 

Üzme kendini! Üzülme!...

'Karanlık aydınlıktan, yalan doğrudan kaçar. Güneş yalnız'da olsa, etrafa ışık saçar. Üzülme, doğruların kaderidir yalnızlık. Kargalar sürüyle, kartallar yalnız uçar."

Ömer Hayyam

 

Ey balçık dünya, yayıldığı yersin sen eşeklerin...

Yüzyılların gördüğü eşeklerin en eşeği...

Asinus asinorum in sæcula sæculorum

 

 

ve sen değil misin o, dışkı ve sidiğin arasından doğan!..

Inter fæces et urinam nascimur
St.Augustine

 

"Senin yarın pislik, yarın da misktir."
Mevlana

 

Öyleyse, uzaklaş, o insan sürüsünden... Öyle yap!

Odi profanum vulgus et arceo
 Horatius

Siz, adi insanlar!  Bayağı insanlar... Vulgum pecus'lar...

Vulgum pecus

 

***

 

Surreal Template Image

Öyleyse uzlete mi!....

Hayır, hayır... Sadece hakikatin bir yönünü görebilmek ve söyleyebilmek!...

Hepsi bu!...

 

***

 

Ey yüce Tanrı, bir de Epiküros soruları peşi sıra -aklımı karıştıran-,

Hani nerede ilahi adalet, diye beni günaha teşvik eden soruları soruyorum... 

Epikurosyan sorular!...

 

Tanrılar kötülükleri yeryüzünden kaldırabilir mi veya kaldıracak mı veya istese de kaldırabilir mi; yoksa bunu yapamaz mı, yoksa yapmayacak mı, veya nihayette Tanrılar hem yapabilir ve hem de yapmak istiyorlar mı? .. Eğer Tanrılar yeryüzünden kötülükleri kaldırmak istiyorlar da kaldıramıyorlarsa o zaman onlar her şeye gücü yeten değillerdir. Eğer yapabilirler de, yapmak istemiyorlarsa o zaman onlar iyiliksever değillerdir. Eğer onların kötülüğü kaldırmaya ne güçleri ne de istekleri varsa o zaman onlar ne her şeye gücü yeten, ne de iyilikseverlerdir. Ve son olarak eğer Tanrı’lar kötülüğü kaldırma gücüne sahipseler ve kaldırmayı istiyorlarsa o zaman kötülük nasıl ortaya çıkmıştır?

Epikuros

Neyse ki, bir ben değilim bu soruları soran !...

“Ey, Krisna, Bu açıkça zihni karıştıran sözlerinle kafamı karıştırıyorsun; bu yüzden ilahi mutluluğa ulaşacağım tek ve kesin yolu söyle.”

Bhagavat Gita

 

 

Ey hakikat!

Şu balçık dünyadaki kötülüklerden korunmak ve kurtulmak için sana sığınırım...

Şu Epiküros'un sorularını uzaklaştır zihnimden!...

Ya Rabb, ya Rahman, ya Rahim ; kötülüklerden uzaklaştır bizi...

Ya Hakem, ya Habir, ya Halim ; bizi iyiliklere sevk et...

Ya Muktedir, ya Mukaddim, ya Muahhir ; bize hakikati anlama yolunu göster...

Er-reşid, bize doğru yolu göster, bize doğru düşünme gücü ver, bizi değerli ile değersiz olanı anlama ve kavrama idraki ve iradesini ver...

 

***

 

Hakikat üzerine düşünmek... Doğruyu aramak...

Sonsuzluğa gidip arayışlar yapmak... Kaybolmak... Yok olmak...

 

Sonsuz bir arayış, sonsuz bir var oluş, sonsuz bir bekleyiş...                                   

 

Sonsuz bir boşluk ve sonsuz bir sessizlik ...

 

Hiçlik üzerine bir varlık!.. Yokluk üzerine bir zenginlik!

 

‘Sus yeter artık,

var git yokluğa haydi,

yoklukla yok ol.

Git yokluklardan tanı

yokluktan var olanı.’

Rumi

 

Ey hakikat, nesin ve neredesin!.. Yokluğundaki varlığını tanımama izin verir misin?

 

***

 

“Hakikat uzakta değil, yakında; hakikat her yaprağın altında, her gülüşte, her göz yaşında, kişinin sözcüklerinde, duygularında, düşüncelerinde. Ama öylesine gizlenmiş ki, onu görmek için örtüsünü kaldırmak zorundayız. Örtüyü kaldırmak sahte olanı keşfetmektir; sahte olanı tanıdığınız an o ortadan kalkar, hakikat açığa çıkar.”
Jiddu Krishnamurti

 

 

“Şüphe duymayan hakikati bulamaz”
Gazzâlî

 

***

Cedar dağlarında gezindi durdu....

Sonra Bisharre'de Nebi ile buluştu...

Ve Nebi O'na şöyle seslendi:

…bu yıkıntı ve perişanlığın tam orta yerinde, tüm olup bitenleri uzaktan seyreden ve İnsan’ın umarsızlığı ile Tanrı’nın güçlülüğünü içi sızlayarak düşünen Can duruyordu. Can mahzundu. Umutları umutsuzluğa, mutlulukları üzüntüye, huzur dolu yaşamları savaş alanına dönmüştü. Üzüntünün, acının ve umutsuzluğun demir pençeleri arasında inleyen kalbi kırıklarla acı çekti, Can.

Ve Can, onların yanı başında durup düşünürken ve acı çekerken, yeryüzünün tüm güçlerini bir arada tutabilen o Yüce Yasa’nın adaletinden şüpheye düştü ve şöyle fısıldadı sessizliğin kulağına: Bütün bu yaratılmışlığın ötesinde ortaya ıstırap ve yıkım getirebildiği kadar düşünülemeyen güzelliği de getirebilecek ..................