İRADİ KARARLAR  VE KURALLAR ÜZERİNE...

 

 

  

Medeni bir toplumda kurallar hakimdir...

Kurala dayalı / kurala bağlı bir düzen esastır...

Kurallar önceden belirlenmiştir, açıktır, adildir, herkes için geçerlidir, geneldir, kişiye özel değildir, öngörülebilirdir...

Medeni bir toplumda iyi bir sosyal düzenin varolması tamamen kurallar ve kurumlara bağlıdır.

Kuralar ve kurumlar.. Rules and institutions...

***

Geri kalmış memleketlerde ise iyi kurallar oluşturulmuş değildir... Kuralların önemi anlaşılmış değildir...

Yöneticilerin keyfi kararları hakimdir...

Devlet yönetiminde, siyasette, iş dünyasında, günlük yaşamda hep  kişisel ilişkiler hakimdir ve adamını bulan işini yürütür..

Yöneticilerin iradi, takdiri kararları çoğunlukla keyfiyete dönüşür.. Haksızlıkların oluşmasına neden olur... Kayırma ve kollama kültürü yaygınlaşır..

İradi / Takdiri / İhtiyari Kararlar Değil, Kurallar Önemlidir..

 

Kendi mesleğimden vereceğim basit bir örnek kuralların ne derece önemli olduğunu anlamamıza imkan verecektir...

Doktora eğitimi...

 

Dünyada akademik alanda  alınabilecek en yüksek dereceye Doktora deniyor...

Batı dünyasında doktora, Ph.D kısaltması ile kullanılıyor... Doctor of Philosophy...

Felsefe doktorası demek değil!... Buradaki felsefe kelimesi "bilgelik sevgisi" anlamına geliyor...

Bilim dünyasında sahip olunabilecek en yüksek derece.. En saygın akademik ünvan...

***

Bakın bizim  memleketimizde  doktora ünvanı nasıl veriliyor!...  Tek kelime çarpıtmadan dürüstçe sistemin nasıl işlediğini anlatmaya çalışayım:

1.  Asgari bir yabancı dil puanı ve genel kültür puanına sahip kişi doktora sınavına başvurur. İstenen yabancı dil puanı kişisel kanaatime göre katiyyen bu derecelerin  hak ettiği saygıya layık değildir!

2. Bölüm içinden üç kişilik bir jüri seçilir.

3. Jüri kafasına göre bir yazılı sınav yapar!...  Gerekirse bir de sözlü sınav yapar... Almak istedikten sonra uygun bir notu verir ve öğrenciyi başarılı sayarak doktora eğitimine başlatır... Bu kadar basit!

4. Varsayalım ki, bir tek kişi ya da iki kişi doktora sınavına başvurdu... Önceden belirlenmiş ideal bir kural olmadığından  sınavdan başarılı olmuş bir tek kişi olsa dahi doktora eğitimi başlayabilir.

5. Pratikte bir tek kişi ile ders yapılmaz! Yapılamaz!... Sorumluluk ahlakı yüksek öğretim üyelerinin derslerini hakkıyla yaptıklarını varsaysak bile bir kişi ile etkin  ve verimli bir tartışma ortamı olmayacağından hakkıyla ve layıkıyla bir doktora eğitimi yapılmış olmaz.

6. Bazı üniversitelerde iş tamamen paraya dönüktür...  Mesele doktora eğitiminin açılmasıdır.. Doktora eğitiminin açılması demek PARA demektir.. Ek ders ücreti demektir!... Dolayısıyla bu ek ders ücretinden mahrum kalmak olmaz !.. Doktora programı her halükarda açılır!....

7.Her yarıyılda öğrencilere 3-4 seçimlik ders sunulur... Varsayalım ki, sınavı kazanmış 4 öğrenci var... Bu öğrencilerin her birinin farklı bir dersi seçmeleri DOLAYLI olarak tavsiye edilerek 4 farklı ders seçilmiş olur!... Toplamda  kaç öğrenci var ki!.. Bunları dağıtmak ve sözde seçim hakkı vermek neye yarar!... Sadece ek ders ücreti almaya yarar!.. Öyle de yapılır!... Haksızlık yapmayalım!.. Bu etik-dışı uygulamanın her bölümde ve her üniversitede var olduğunu söylemek doğru olmaz... Ama bu ve benzeri uygulamalar pekala bilinmektedir.

8. Öğrenci ders aşamasını geçer... Yeterlilik sınavı gündeme gelir.. Danışman hoca önceden hazırlanmış matbu bir kağıda jüri üyesi olmasını istediği kişilerin ismini yazar ... Danışman kimi isterse o kişiler jüri üyesi olur...

9. Jüri üyelerini belirleme güç ve yetkisinin danışmanın elinde olması bilim dünyasında arzu edilmeyen bir takım ilişkilerin doğmasına yol açar... Öğrencinin mesleki hayatı tamamen danışmanı ile iyi ilişkiler içinde olmasına bağlıdır!... Minnet, itaat, sadakat!... Korku!...  Dalkavukluk!...  İstismar! Suistimal!... Sistem kaçınılmaz olarak bu ilişkileri ortaya çıkarır ve yaygınlaştırır...

10. Yeterlik sınavı da geçildikten sonra tez aşamasına gelinir. Tez yazılır ve sıra tez savunmasında... Yine aynı durum geçerlidir... Danışman hoca hazırlanmış matbu bir kağıda jüri üyesi olmasını istediği kişilerin isimlerini yazar ... Danışman kimi isterse o kişiler jüri üyesi olur.

Buna benzer uygulamaların bazı üniversitelerde var olduğunu pekala biliyoruz ve görüyoruz...

Türkiye de doktora eğitimi genel hatlarıyla bu şekilde işlemektedir. Yukarıda özetlediğimiz etik-dışı uygulamaların her üniversitede var olduğunu söylemiyoruz ve söyleyemeyiz.. Ancak pek çok değilse ile bir çok üniversitede doktora eğitimi bu ve buna benzer şekilde yürütülmektedir.

Tamamen iradi, takdiri, ihtiyari karar ve tercihler geçerlidir.

Keyfiyet geçerlidir...

Jüri istediği kişiyi doktora sınavından geçirir. Danışman jüriyi kafasına göre belirler... ve doktora ünvanı verilmiş olur...

Yanlış!     Yanlış!     Yanlış! 

Bilim dünyasındaki en yüksek ünvan bu şekilde veriliyorsa ve dağıtılıyorsa yazıklar olsun!...

“Gezdim Halep ile Şamı, Eyledim ilmi talep,

Meğer ilim bir hiç imiş, İllâ edep illâ edep.”   

Yunus Emre

“İlim meclisine girdim, kıldım talep, İlim tâ gerilerde kaldı, illâ edep illâ edep.” 

Ziya Paşa

 

***

Halbuki çözüm oldukça basittir.

1. Türkiye çapında bir merkezi lisans-üstü giriş sınavı yapılır.

2. Yüksek lisans ve doktora için bu ünvanlara layık bir baraj yabancı dil puanı belirlenir.

4. Sosyal bilimler/ fen bilimleri / sağlık bilimleri / mühendislik bilimleri vs. kategorileri belirlenir ve merkezi bir sınav yapılır.

6. Doktora tezini başarıyla savunduktan  sonra her doktora öğrencisinden mezun olabilmesi için doktora tezinden türetilmiş en az üç ya da dört makale yayınlaması şartı istenir..  Saygın mesleki dergilerde yayınlanması için genel kurallar tespit edilir.

5. Doktora eğitimi tamamlandıktan sonra tez dışında kapsamlı bir Merkezi Çıkış sınavı yapılır.. Eğitimini tamamlayan doktora öğrencisi Sosyal bilimler/ fen bilimleri / sağlık bilimleri / mühendislik bilimleri alanlarında ilgili sınava müracaat eder.  Ciddi bir bilimsel yeterllik sınavı yapılır. Başarılı olan kişi doktora ünvanını kaazanmış olur...