KENDİM ÜZERİNE...

 

 

İnsanın kendi üzerine yazı yazması  biraz tuhaf belki!

Aristo'nun uyarısı, Nietzsche'nin teşviki ve Montaigne'nin samimiyeti ile kendim hakkında bir şeyler yazmakta cesaret buluyorum kendimde...

 

"İnsan kendinden hiç bahsetmemelidir. İnsan kendini methederse şarlatanlık,

zemmederse budalalık etmiş olur." 

Aristo

"Kendinden hiç bahsetmemek, çok asilce bir riyakarlıktır."  

Friedrich Nietzsche

"Kendini olduğundan az göstermek, alçakgönüllülük değil, budalalıktır; kendine değerinden az paha biçmek korkaklıktır, pısırıklıktır. Kendini olduğundan fazla göstermek de, çoğu kez gururdan değil budalalıktandır."

Michel de Montaigne

 

 

***

 

Kendime bakıyorum...

Kendimi düşünüyorum...

Kendimi anlamaya çalışıyorum...

 

Yaşadıklarımı...

Çoçukluk yıllarımı...

Gençlik yıllarımı...

Aile yaşamımı...

 

Sevdiklerimi, sevmediklerimi...

Sevinçlerimi, gözyaşlarımı...

Günahlarımı, sevaplarımı...

Başarılarımı, başaramadıklarımı...

Galibiyetlerimi, maglubiyetlerimi...

 

 

Okuduklarımı, yazdıklarımı...

Gezdiklerimi, gördüklerimi...

 

Düşüncelerimi...

İnançlarımı...

 

Keşkelerimi...

Pişmanlıklarımı...

Hayallerimi...

İdeallerimi...

 

Kendimi anlamaya ve tanımaya çalışıyorum...

 

 

Yunus'un dediği gibi..

sen kendini tanımazsan, bilmezsen ya nice okumaktır...

 

 

***

 

İnsan kendinden söz ederken belki de farkına varmadan karakterini ele vermiş olur...

Bir adamı bir kaç saat dinleyince bile o insanın karakteri ile ilgili bazı ipuçları elde edebilirsiniz...

Hele insan sarrafı iseniz...

O İnsana "ne kadar insan!" olduğu ile ilgili olarak hemen bir not verebilirsiniz...

 

Sürekli kendinden bahsetmek...

Her sözün başında kendini övmek..

Sürekli başarılarından söz etmek...

Gizliden gizliye her sözün altında kendini beğenmişlik!...

 

hAYAT ve hAKİKAT üzerine yazılar yazarken de hep bu kaygıyı taşıdım...

Acaba kendimden fazla mı söz ediyorum?

 

Benim öğretmenlerim belli...

Onların uyarılarını ve tavsiyelerini dinledikten sonra kendim hakkında bir şeyler yazmanın bir zararı değil yararı var diye düşünüyorum...

 

***

 

Şehrin kulelerinden ve alışveriş merkezlerinden uzak doğa ile iç içe yaşarım...

Toprağı severim...

Ağaçları, bitkileri, çiçekleri...

Kuş seslerini...

Güneşi, yağmuru...

Denizi... Su sesini...

Sakin ve huzurlu bir yaşamdan hoşlanırım...

 

***

 

Ailem ve sevdiklerim için yaşarım...

Hep onlar için çabalar, dururum...

Kendime bir tek elbise alacaksam mesela,  onlara on tane alırım!

Hadi diyelim iki ya da üç çift ayakabım vardır!

Ama aileme, sevdiklerime çok daha fazlasını alırım, yaparım!...

Dünyayı gezerim, onları da alır gezerim...

 

***

 

Kitapsız yaşayamam : Kör, sağır, dilsiz yaşayamam!

Yazmadan yaşayamam... 

Kitap yüklü merkeplik yapamam!..

Yazarak yükümü boşaltırım...

 

***

 

Seyahatsiz yaşayamam...

Alır başımı giderim..

Gezerim, dolaşırım...

Keşfederim...

Gülerim, eğlenirim...

 

***

 

Değerlere sahip olan ve değer üreten bir insan olarak yaşadım ve yaşıyorum...

Vicdanımdaki ahlak yasaları ile uyuyorum ve sabah da yine bu yasalar ile uyanıyorum...

 

 

Ömrüm boyunca hiç dilimden, gönlümden ve eylemlerimden eksik etmediğim ilkeler, doğrular ve kurallar üzerinde yürüdüm ve yürüyorum....

Bilgi, liyakat, erdem...

Doğruluk, dürüstlük, adalet, hakkaniyet...

Realizmin çok ötesinde  idealist bir insan olarak yaşadım ve yaşıyorum...

Daima en iyinin ötesininde "en yüksek iyi"yi aradım, arıyorum...

 

***

 

Hatayı, yanlışı hoşgörürüm...

Ama kusurunda ısrar edenleri hoşgöremem...

Haksızlığı, zulmü, ahlaksızlığı asla kabul edemem...

 

“Başkasının benim hallerimden ve ilkelerimden dilediği
kadar uzak kalmasını hoş görürüm. Herkesi düpedüz ve bağımsız
olarak kendi kişiliğiyle görür, kendi örneği içinde değerlendiririm.
 Birbirimizin kendi içinde değerlendirilmesini, kimsenin herkes
gibi olmaya zorlanmamasını candan dilerim.”
Michel de Montaigne

 

Kendi kusurlarımı bilirim... Eksikliklerimi bilirim...

Bilmek, öğrenmek isterim...

Hatalarımı, eksikliklerimi, yanlışlarımı düzeltmek isterim..  Çaba gösteririm..

 

Kendi  kendime  kaldığımda ben neyim ki!

İşte buyum ben, derim!...

İyiyi ararım, güzeli ararım, doğruyu ararım...

Doğru yolu sorar, öğrenir o yolda ilerlerim...

 

Ben neyi arıyorsam O'yum.. Bunu biliyorum...

Bugüne kadar neyi aradıysam... O'yum!...

Bugüne ne kadar ne yaptıysam... O'yum!...

 

Yaşadıklarımla, yaptıklarımla, geride bıraktıklarımla....

Ben bu'yum...

 

“Bir avuç toprak,

biraz da suyum ben.

Neyimle övüneyim,

İşte buyum ben.”
Yunus Emre

 

***

 

 

Yaşım gelmiş 50’lere… Yaklaşıyorum 60'lara...

Yaklaşık 20 yıldır üzerimde taşıdığım bir profesör ünvanı var…

Ünvan, makam, para-pul... 

Ne kazanmışsam bugüne kadar kazanmış olmalıyım!...

 

Öyleyse hala doğruyu söylemek ve doğruları yazmak için neden bekleyeyim ki!

Neden dosdoğru olmak yerine 'sistemle, iktidarla, kişilerle iyi geçineyim ve başımı ağrıtmayayım, sahip olduklarım bana çok, artar bile...' deyip konformizmi ve faydacılığı tercih edeyim ki?

 

“Yunanlı bir balıkçı, bir kasırga sırasında Neptunus'a şöyle seslenmiş: "Ey tanrı, beni ister kurtar, ister batır, ben dümenimi kırmadan dosdoğru gideceğim." ... Zamanımda nice dönek, ikiyüzlü, karışık insanlar gördüm ki, dünya işlerinde benden daha tedbirli oldukları halde, benim kurtulduğum felaketlerden kendilerini kurtaramadılar."

Michel de Montaigne

 

Hani nerede o krallar, sultanlar, imparatorlar, asılzadeler, baronlar…

Kral da bir soytarısı da ; efendi de bir uşağı da ; senyör’ü de bir serf’i de ; sahibi de bir kölesi de… Hepsi yok olup gitmediler mi?

 

Benim meselem şudur… Bir insan, insanlığını kaybetmeden, değerlerini yok etmeden, merhametini yitirmeden, şeref, onur ve haysiyeti ayaklar altına almadan, içindeki ahlak ve vicdan yasaları ile bu hayata veda edebiliyorsa ne mutlu O insana!...

 

Erdemler peşinde koşan bir insanın başka ne isteği olabilir ki…

 

 

BİR HAYAT HİKAYESİ...

1963 yılının Ocak ayında Türkiye’nin insani gelişme yönünden en geri kalmış illerinden birisi olan Ağrı’nın küçük bir kasabasında doğdum. 

Garibanlık ya da yoksulluk edebiyatına bir giriş cümlesi olarak kabul etmeyin bunu!  İklim şartları, yaşam koşulları, eğitim ve sağlık gibi temel yaşam kalitesi kriterleri esas alındığında gerçek şu ki nispeten zor bir coğrafyada hayata gözlerimi açtımve büyüdüm...

Terzilik yapan bir baba ve ev işleri ile uğraşan bir annenin oğlu olarak dünyaya geldim... 

İlk ve orta öğrenimimi  Eleşkirt'te Cengiz Topel İlkokulu'nda tamamladım...

Ardından Ankara'da parasız devlet yatılı okulu Maliye Meslek Lisesi sınavlarını kazandım ve lise yıllarını ailemden uzak Ankara’da geçirdim.

Parası olan değil parası olmayan parasız devlet yatılı okuluna gider!... Okumayı seven, okuyan insanlara değer veren ve saygı gösteren babam sayesinde Ankara'da okuma imkanı buldum...

14, 15 ve 16. yaşlar... Anneden-babadan-kardeşlerden uzak...

16. yaşımı henüz bitirmiştim ki kaza-i rüşd kararı için mahkemeye müracaat ettim ve bu kararı elime aldıktan sonra Ankara'da Maliye Bakanlığı'nda memur olarak göreve başladım...

Lisans ve lisans üstü eğitimlerimi Dokuz Eylül Üniversitesi’nde tamamladım.

1987 yılında Nobel Ekonomi ödülü sahibi James M. Buchanan'dan aldığım kabul mektubu ile  direktörlüğünü yaptığı Kamu Tercihi Araştırma Merkezi'nde 2 yıl bulundum ve doktora tez çalışmalarımı sürdürdüm...

1994-1995 yıllarında yine Profesör Buchanan'ın kişisel desteği sayesinde Kamu Tercihi Araştırma Merkezi'nde 1 yıl daha çalıştım.

20. yüzyılın en önemli liberal düşünürlerinden Friedrich A. von Hayek'in bir zamanlar kürsü başkanlığı yaptığı Albert Ludwigs Universitesi'nde (Ekonomi Politikası Enstitüsü, (Institut Für Allgemeine Wirtschaftsforschung) kurallar ve kurumlar (rules and institutons) üzerine araştırmalar yapmak üzere bulundum.

Amerika'da University of California (UCLA) ekonomi departmanında  Misafir Araştırmacı statüsünde Profesör Arnold C. Harberger ile çalışma fırsatı buldum...

Edinburgh'da International Social Sciences Institute (University of Edinburgh) da Onursal Misafir Araştırmacı olarak bulundum...  İlginçtir Edinburgh'da ilk ziyaret ettiğim yer  Old Calton mezarlığı oldu... David Hume'un yattığı yeri görmek istedim...

Bugüne değin elde ettiğim eğitim ve araştırma bursları ile dünyanın dört bir yanında bir çok üniversite ve araştırma enstitülerinde çalışma imkanı buldum.

Türkiye'nin en zengin işadamlarından Selçuk Yaşar'ın yanında uzun yıllar danışman olarak görev yaptım. Yaşar Eğitim ve Kültür Vakfı ve Yaşar Üniversitesi, Mütevelli Heyet Üyesi görevlerinde bulundum.

Devleti ve bürokrasiyi de kısmen tanıma fırsatı buldum...  Bakan danışmanlığı başta olmak üzere devlet kurumlarında muhtelif danışmanlık görevlerinde bulundum.

Son olarak 2008 yılında halen başkanlığını yürüttüğüm Sosyal Bilimler Araştırmaları Derneği'ni (SOBİAD)  kurdum. Bugüne değin çok az sayıda sivil toplum kuruluşunun yapabileceği işler yaptık...

Kamu sektörü, özel sektör, üniversite ve sivil toplum... Yarım yüzyıllık eğitim ve çalışma yaşamımın kısa özeti bu....

ve yaşamımın olmazsa olmazı seyahat... Avrupa'dan Asya'ya ; Kuzey Amerika'dan Güney Amerika'ya;  Patagonya ve Antartika sınırlarına; ve Afrika'ya... Dünyanın her tarafında eşsiz ve unutulmaz geziler yaptım...

Yukarıdakiler hayatımın özeti...

Kısa özeti ise şu:

Çok okudum, çok yazdım...

Çok gezdim, çok gördüm...