ÖVÜNMEK  :: BÖBÜRLENMEK ÜZERİNE

Övmek :: Övünmek  :: Kibirlenmek

 

 “Sineğin biri araba tekerleğinin dingiline konmuş, amma da tozuttum ha! demiş.”

Aisopos

“Ahmak, adi, süfli ve mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer.  Sinek bir saman çöpünün üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim azametime bakın” deyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.”
Mevlana

 

Değersiz insanlar vardır... 

Kibirle dolaşan!'

Dünyayı ben yarattım iddiasında olan!

Kendinden gayrısını önemsiz ve değersiz gören!

 Kendini sürekli öven! Sürekli kendinden söz eden!

Malından-mülkünden, servetinden, parasından, arabasından, anasından-babasından-danasından...

Her ne konu açılsa "azizim..." diye başlayıp sonra böbürlenmeye başlayan!

***

“Güzelliğine güvenme, bir sivilce yeter; zenginliğine güvenme, bir kıvılcım yeter" demiş atalarımız...

Böbürlenme küçük ve değersiz insanların işidir, halidir...

“Ne diye böbürlenip duruyorsun !

Doğumun bir damla su,

Ölümün bir avuç toprak değil mi…?”

Şems-i Tebrizi

“Büyüklük taslayan kibirli ve küstah adam, tatsız ve sevimsiz olur;

Kibirli insanın itibarı, günden güne azalır.”

Yusuf Has Hacib

“İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır öyleyken en mağruru da odur.”

Montaigne

“Kendini çok beğenme kul katında, Ne kendini beğenmişler var toprak altında..”

Hz.Mevlana

 

***

Böbürlenmek ya da  kendini övmek erdemli insanlara ait değildir...

Erdemden söz eden bir insanın kendini methetmekten ya da övmekten uzak durması gerekir...

Bazen farkına varmadan ben de bu hataya düştüğümü görüyorum...

Derslerimde ya da sohbetlerimde kimi zaman gezdiğim ve gördüğüm ülkelerden söz etmekten hoşlanıyorum!...

Evime gelen misafirlere sadece kendi yazdığım kitaplardan oluşan  kütüphanemi göstermekten haz duyuyorum!

"Aaa siz mi bunları yazdınız!.." denildiğinde bu sizi böbürlenmeye davet ediyor!...

"Sahi bunları nasıl yazdınız?..." türünden cümleler sizi iyiye çılgına çevirebilir ve bir süre sonra farkına varmadan alay konusu olabilecek bir pozisyona düşürebilir...

Ama bunu kontrolsüz yapmıyorum!...  Her insan gibi ben de kendi meziyetlerimi, başarılarımı sergilemekten ve göstermekten kendimi alamıyorum...

İnsanları gözlemliyorum... Fotoğraf çeken çoğu insan bunu başkalarıyla paylaşmaktan büyük haz alıyor!.. Denebilir ki, fotoğraflarını kendisi için değil başkalarına göstermek için çekiyor!...

“Yüzde ısrar etme doksan da olur,

insan dediğinde noksan da olur,

sakın büyüklenme elde neler var,

bir ben varım deme, yoksan da olur.”

Mevlana

 

***

 Abartıdan ve gösteriş tüketiminden tiksinti duyuyorum!...

Web dünyasında kitaplarımı, gezdiğim-gördüğüm yerleri paylaşırken hep bu hassasiyetle hareket ediyorum... ve mümkün olduğu ölçüde  kendimi gösterecek değil, başkalarına yarar sağlayacak  bilgileri ve tavsiyelerimi sunuyorum...

 "İnsan dediğinde noksan da olur... der  ya Mevlana...  O  noksanlığımı kontrol edecek şekilde davranmaya özen gösteriyorum....

Bazen , daha doğrusu çoğu zaman başkalarındaki kusur ve eksiklikleri görmezden gelemiyorum!.. Bu karakterimi değiştiremiyorum!... Hata ve kusur özellikle aramıyorum ama mükemmeli, en iyiyi, en doğruyu, en ideali arayan bir tabiata ya da yaradılış fıtratına sahip olduğum için  bilinçli hata ve kusurları kabul edemiyorum...   Dışarıdan bakan biri tepkilerimi anlamakta ve değerlendirmekte yanlış değerlendirme yapabilir!...  Hayat ve Hakikat içerisindeki yazılarımda dahi başkalarından üstün olduğumu ve onları küçümsediğimi ima edecek ifadelerim olabilir!... Öyle değil!... Bu övünmek değil! Bu böbürlenmek değil! Bu kibir değil! İdeali ve mükemmeli arayan insan iyiyi ve güzeli arar... Haksızlığı, adaletsizliği, liyakatsizliği kabul etmez ve edemez... Bir örnekle bitireyim...

Allah'ın kitabında şöyle yazar:

"De ki: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?

Bu gerçeği ancak akıl sahibi insanlar anlar ve hatırlarlar.”

Kur'an: Zumer, 9

 

30 yıldır üniversitede görev yapıyorum!...

Bilmeyen, okumayan, yazmayan sözde hocaları görüyorum!

Asistanlarına kitap, makale yazdıran ahlaksız profesör ve doçentlere tanık oluyorum!

Hiç bir emek vermeden bir yüksek lisans öğrencisinin bile yaptığı araştırmaya "ortak yazar" olarak adını eklemekten utanmayan hocaları görüyorum!

Bir akıl sahibi insan olarak bundan rahatsızlık duyuyorum ve bu rahatsızlığımı  dile getiriyorum!

Bu insanları değersiz buluyorum, adi ve aşağılık insan olarak görüyorum...

Bu kendimi üstün gördüğüm anlamına gelmez ki!

Bu  kendimi beğendiğim anlamına gelmez ki!

Bu kendimi övdüğüm ve böbürlendiğim anlamına gelmez ki!..

***

Kendini Kaptan Gören Sineğin Hikayesi
(An meges bir berk-i gah ü bevl-i har) 
Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne kondu.
(Hemçu keştiban hemi efraşt ser)
Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı.
Ahmak, adi, süfli ve mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer.  Sinek bir saman çöpünün üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim azametime bakın” diyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.
(Güft men derya vü geşti handeem)
(Müddeti der fikr-i an mi mandeem)
Sinek :“ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş;
Epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu.
Ahmak sinek aptalca gurur ve böbürlenmesi yetmezmiş gibi işi bir de yalancılığa dökmüştü. Bu yerlere kolay gelmedik, bir sürü emek ve zaman harcadık, ortaya aklımızı ve yüreğimizi koyduk, çalıştık, ilim tahsil ettik de öyle geldik bu mevkilere diyordu.
İşte, dini ve ilmi kendi nefsine uyarak yorumlayan ondan istediği hükümleri çıkarabileceğini düşünen şarlatanlar da böyledir. Kendi cüce aklını, hakikatin kaynağı görür etraflarını aldatmaya cesaret eder sonra düştükleri zelil ve rezil durum umurlarına gelmeksizin palavraya devam ederler. Bunun daha ileri derecesi gülünç duruma düşmüş olmalarına bile aldırmaksızın kibre ve böbürlenmeye devam etmeleridir. 
(İnek in derya ü in keşti ü men)
(Merd-i keştiban u ehl-i ray zen)
İşte deniz işte gemi işte adam
İşte kaptan, işte görüşü keskin bir kahraman. Karşınızda.
Mevlana