ÖZGÜRLÜK ÜZERİNE...
Sosyal düzende insanların doğuştan sahip olduğu vazgeçilemez ve devredilemez "doğal hakları" mevcuttur. Yaşam hakkı, özgürlük hakkı, mülkiyet hakkı, baskıya karşı direnme hakkı gibi doğal haklar, devletin bir siyasi kurum olarak henüz ortaya çıkmadığı dönemlerde dahi var olmuştur.
“Her insan iki hakka sahip olarak dünyaya gelir. Birincisi, başka insanların üzerinde hiç bir gücünün sözkonusu olmayacağı özgürlük hakkıdır. İkincisi ise, mülkiyet hakkıdır.”
John Locke
“Bütün insanlar eşit yaratılmışlardır. Yaradanları tarafından vazgeçilmez haklara sahip kılınmışlardır. Bu haklar; yaşam, özgürlük ve mutluluğa ulaşma hakkıdır.”
Thomas Jefferson
Doğal haklar, devletin vatandaşlarına bahşettiği haklar değildir. Bunlar insanların "tabii" haklarıdır. Doğal haklar, "negatif" özellik taşır. Negatif özgürlük; insanların başkalarının özgürlüklerini sınırlandırmadıkları sürece bir şeyi yapmak ya da yapmamak konusunda serbest olmalarını ifade eder. Doğal hak ve özgürlüklere karşı dışarıdan (devletten ve diğer vatandaşlardan) bir zorlamanın, engellemenin ya da müdahalenin olmaması gerekir. İyi bir sosyal düzende "özgürlük" (serbestlik=hürriyet) "sine qua non" (olmazsa olmaz) bir ilkedir.
Hak kavramı, hem pozitif, hem de negatif bir anlam taşır. Negatif haklar, insanın doğal haklarıdır. Negatif haklar, devletin insanlara lutfettiği ya da bahşettiği haklar değildir.
Pozitif haklar ise bizzat devlet tarafından vatandaşlara sağlanan haklardır. Sosyal güvenlik hakkı ya da eğitim hakkından söz edildiğinde, bu hakların devlet tarafından vatandaşlara sağlanması anlaşılır. Pozitif haklar, devlete bir takım görev ve sorumluluklar yükler. Pozitif hak olarak adlandırılan şeyler, mutlaka devletin bir takım edimler ifa etmesini ve somut önlemler almasını gerektirir.
İnsan doğası itibariyle özgür yaratılmıştır. Ancak insan, eylemlerinde ve davranışlarında sınırsız bir özgürlüğe sahip olamaz. Özgürlüklerin, başkalarının hakları ve özgürlüklerini ihlal etmeyecek bir şekilde kullanılması gerekir.
İnsanların doğal yaşama döneminden çıkmalarının ve siyasi toplumun egemenliği altına girmelerinin tek nedeni doğal hakların güvence altına alınmasıdır. Devletin varoluş sebebi, insanın doğal haklarının ve özgürlüklerinin korunmasıdır. Güvenlik, adalet ve yargı gibi hizmetleri üstlenecek bir minimal devlet, özgürlüklerin güvence altına alınması için gereklidir. Devletin varlığı, özgürlüklerin korunması için bir zorunluluktur.
Özgür bir toplumda bireyler duygu ve düşüncelerini serbestçe ve bir baskı altında kalmaksızın ifade edebilirler. İnsanların fikir ya da düşünce özgürlüğü hiçbir şekilde cezalandırılamaz. İnsanların konuşma özgürlüğünü, bir takım gerekçeler göstererek sınırlamak doğru değildir. İnsanlar şiddete başvurmadıkları sürece düşüncelerini serbestçe ifade edebilmelidirler.
“Söylediklerini onaylamıyorum, fakat ölümüne de olsa, konuşma hakkını savunacağım.”
Voltaire
“Ayaklarıma pranga vurabilirsiniz, fakat inancıma vuramazsınız. Zeus bile beni mağlup edemez.”
Epiktetus
“Vücudum köle olsa da düşüncelerim özgürdür.”
Sopheclus
“Bir kimsenin düşüncesini açıklayamaması köleliktir.”
Euripides
“Hiç kimsenin benim haklarım ve özgürlüklerim üzerinde; benim de başkalarının özgürlükleri üzerinde hakkım yoktur.”
Richard Overton
Özgür bir toplumda düşünce özgürlüğü kadar inanç ve ibadet özgürlüğü de önem taşır. Bireyler dinlerini seçmekte, dinin vecibelerini yerine getirip getirmemekte tamamen serbest olmalıdırlar. Kimse dini inancını zorla başkalarına empoze ettirme hakkına sahip olamaz. Özgür bir toplumda, devlet ya da hiç bir kurum ya da kimse başkalarının ibadet yapması için baskı yapamaz. Özgür toplum, din devletine ve dinî ahlâkın zorla uygulanmasına karşıdır. Özgür toplum, iman ve itaat mistisizmini savunan bir dini ahlâkı reddeder. Herkesin dini inancı kendisi ile Tanrı(sı) arasındadır.
“Hiç bir özel şahıs herhangi bir şekilde başka bir şahsın başka bir kiliseye ya da dine mensup olmasını yargılama hakkına sahip değildir. İnsanın bir dine mensup olma hakkı kendisine aittir. Hiristiyan olması için, kimse şiddete ve tacize maruz bırakılamaz.”
John Locke
John Locke
“Hiç kimse bir kilisenin mensubu olarak doğmamıştır... Hiç bir insan doğası itibariyle herhangi bir kilise ya da mezhebe bağımlı değildir. İnsan kilisede çalışmanın ya da ibadet etmenin Tanrı tarafından kabul gördüğüne inandığı için gönüllü olarak kilise topluluğuna katılır.”
John Locke
Özgür toplumda basın, yayın ve diğer kitle iletişim araçları, faaliyetlerini serbestlik içerisinde sürdürmelidirler. Tüm medya araçlarının dürüst, gerçeğe dayalı ve topluma karşı bir sorumluluk duygusu taşıyacak tarzda yürütülmesi gerekir.
“Basın özgürlüğü, tüm sivil, politik ve dini hakların koruyucusudur.”
Junius
f“Özgülüğün en güçlü kalelerinden birisi de basın özgürlüğüdür;
despotik yönetimler dışında asla sınırlandırılamaz.”
Virginia İnsan Hakları Bildirisi
Önemle belirtelim ki, haklar ve özgürlükler tarih boyunca verilen mücadeleler sonucunda kazanılabilmiştir. İnsanoğlunun yaşadığı en eski çağlardan günümüze değin haklar ve özgürlükler için her zaman bir mücadele var olmuştur ve bu mücadele bugün de devam etmektedir.
Can Aktan tarafından özgürlük üzerine yazılan kitaplar...
kitabın içeriğine ulaşmak için yukarıdaki kitap kapağını tıklayınız:
***
İnsanlık tarihinin bilinen en eski insan hakları bildirgesi Hammurabi Kanunları’dır. Dünyanın ilk metropolisi olan Babil kralı Hammurabi (MÖ.1795-1750)’nin adıyla anılan bu kanunlar bir yönetici tarafından halka ilan edilen en eski kanun olarak bilinmektedir. Bütün ağır suçların ölümle cezalandırıldığı bu kanunlarda yer alan önemli bazı düzenlemeler arasında “kana kan göze göz” misilleme ilkesi, baktığı davalarda hata yapan hakimlerin görevden uzaklaştırılıp ağır para cezasına çarptırılmaları, yalan şahitlik yapanın ölümle cezalandırılması, suçlanan kişilerin suçsuzluklarını ispat etmeleri amacıyla Fırat’a atılmaları ve kişilerin toplumdaki statülerine göre farklı cezalara çarptırılmaları gibi oldukça ağır bazı hukuki müeyyideler göze çarpmaktadır. Her ne kadar bu yaptırımlar günümüzde geçerli evrensel hukuk ilkelerine uygun olmasa da, Hammurabi kanunlarında yer alan pek çok ilke insan haklarına önem vermesi açısından önem taşımaktadır.
Yine insanlık tarihinde insan hakları ve özgürlüklerinin önemine işaret eden iki eski metinden de sözetmek gerekir. İslam dünyasında kutsal metinler olarak kabul edilen Veda Hutbesi ve Medine Sözleşmesi insan haklarına dair bir çok ifadeyi içermektedir.
Batı dünyasında özgürlük mücadeleleri neticesinde yayınlanan ilk bildirge 19 Haziran 1215 tarihli Magna Charta Libertatum’dur. Bu bildirge, İngiltere Kralı John’un yetkilerinin sınırlandırılması ve yetkilerin bir kısmının baronlara verilmesi amacı ile yayınlanmıştır. Bu belge ile baronlar (dünyevi ve ruhani derebeyleri) İngiliz Kralı Yurtsuz John’un yetkilerini sınırlandırmayı ve bazı özgürlüklere sahip olmayı başarabilmişlerdir. Bunu sözkonusu bildirge içerisinde yeralan şu ifadelerden de anlamak mümkündür:
“ “Özgürlüklerin bizim ve varislerimiz için ebediyen, kesin ve değişmez bir mülk olduğunu, krallığımızın bütün özgür kişilerine kabul ettirdik.”
Magna Charta Libertatum
26 Temmuz 1581’de yayınlanan Hollanda Bağımsızlık Bildirisi de özgürlük mücadelesi için önemli bir belge olarak kabul edilir.
“Halk prens için değil, tersine prens halk için yaratılmıştır; çünkü halk olmasa prens de olmazdı. Prens uyruklarını hak ve adalete uyarak yönetmeli, onları bir baba evlatlarını nasıl severse öyle sevmeli, bir çoban sürüsünü nasıl güderse, aynen öyle bağlılıkla gütmelidir. Eğer böyle davranmaz, köle muamelesi yaparsa, bir tirandır artık o.”
Hollanda Bağımsızlık Bildirisi
1215’de yayınlanan Magna Charta bildirisinin zamanla krallar tarafından ihlal edilmesi üzerine 7 Haziran 1628’de İngiliz Haklar Bildirisi yayınlanmıştır. Bu bildirge de anıtsal bir değere sahiptir. Bildirgedeki şu sözler Parlamentonun Üstünlüğü ve Hukuk Devleti anlayışının ortaya çıkması açısından büyük önem taşır:
“Parlamentonun genel onayı olmadıkça, hiç kimsenin ödünç para, bağış, vergi, herhangi bir armağan vermeye ya da buna benzer bir ödemede bulunmaya zorlanmamasını ve bunun için, böyle bir ödemede bulunmayı reddetti diye, kimsenin sorguya çekilmemesini, yemin etmeye cebredilmemesini, hücreye kapatılmamasını, tutuklanmamasını ya da başka bir biçimde eziyet çektirilmemesini ve rahatsız edilmemesini,
Yüce majestelerinden rica ediyoruz.”
İngiliz Haklar Bildirisi
Bu güzel sözlerin mesajı açıktır: İngiliz halkı önce majestelerinden “rica”da bulunmuşlar; ancak halkı ezmeye devam eden despotlar ve krallar daha sonra kanlı savaşlar sonucunda tahtlarından indirilmişlerdir...
1679 yılında yine demokrasinin ve insan haklarının beşiği bir ülke olarak kabul edilen İngiltere’de, ünlü Habeas Corpus bildirileri yayınlanmıştır. Bu bildiri keyfi gözaltılar ve tutuklamaların kaldırılması, yargısız infazlara son verilmesi ve suçlu olduğu iddia edilen kimseye ve yakınlarına önce suçunun tebliğ edilmesini şart koşmaktaydı.
1689 İngiltere İnsan Hakları Bildirisi (Bill of Rights) yine çok önemli bir bildirgedir. Bu bildirge okunduğunda demokrasi ve hukuk devleti anlayışının gereği olan haklar ve özgürlüklerden sözedildiği anlaşılabilir. Bu bildirgeden sonra 12 Haziran 1776 tarihinde ABD’de Virginia İnsan Hakları Bildirisi’nin , 4 Temmuz 1776 tarihinde ise ABD Bağımsızlık Bildirisi’nin yayınlandığını görüyoruz. 1791 tarihi ise Fransa’da İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi’nin yayınlandığı tarihtir.
“Tüm insanlar doğuştan özgür ve bağımsızdırlar. Doğar doğmaz edindikleri belli bazı hakları vardır; siyasal bir topluluk kurdukları zaman, hiç bir anlaşmayla gelecek nesilleri bu haklardan yoksun bırakamaz, onları bu haklardan vazgeçmeleri için zorlayamazlar; yaşama ve özgürlük haklarıyla, mülk edinme ve sahip olma, mutluluk ve güvenlik arama ve kazanma olanağı da bunlar arasındadır.”
Virginia İnsan Hakları Bildirgesi (Md.1.)
“İnsanlar haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar ve yaşarlar. Her siyasal toplumun amacı, insanın doğal ve zamanaşımı ile kaybedilmeyen haklarını korumaktır. Bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı direnmedir.”
Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi
Bu belgelerin hepsi hukuk devletinin ve demokrasinin temellerini oluştururlar. 20. Yüzyıl öncesinde Batı’da demokrasi yolundaki adımlar tüm bu özgürlük bildirgeleri ile atılmıştır. İnsan hakları alanında ülkelerarasında uluslararası işbirliği ise ancak 20. Yüzyılda başlayabilmiştir. 20. Yüzyılın başlarında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO)’nün kurulmasından sonra sosyal hak ve özgürlükler alanında uluslararası işbirliğinin başladığı görülmektedir. Bu konuda ilk imzalanan uluslararası bildirge Cebri veya Mecburi Çalıştırma Hakkında 29 Sayılı ILO Sözleşmesi’’dir. 6 Haziran 1930 tarihinde kabul edilen bu sözleşmeden sonra ILO’nun öncülüğünde sosyal hak ve özgürlükler alanında pek çok uluslararası bildirge imzalanmış ve yürürlüğe konulmuştur.
Hiç şüphesiz 20. yüzyılda insan hakları alanında yayınlanan en önemli bildirge Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi‘dir. Günümüzde insan hakları denildiğinde dünyanın her tarafında akla ilk gelen bildirge bu metindir. Sözkonusu bildirge 10 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nca kabul ve ilan edilmiştir.