SESSİZ MÜCADELE ÜZERİNE...

 

 

 

  

Nereye baktıysam orada  EDEP YA HU!.. diye haykırdım...  

Bu da yetmedi!..

ve nereye baktıysam orada  haksızlıklar ve adaletsizlikler gördüm!...

 

NEREDE ADALET...! diye haykırdım çaresizce!...

 

***

 

İşte böyle bir dünya...

 

Edep ya hu! diye haykırmak zorunda kaldığımız bir dünya!...

 

Adaletsiz bir dünya...

 

Hakkın-hukukun olmadığı bir dünya...

 

Balçık dünya..

 

Ehillerin değil, cahillerin değer bulduğu bir dünya..

 

***

 

ve sonra... bütün bunları gördükten, yaşadıktan sonra...

 

.....bir tane yahu bir tane adam gibi adam aradım!.. Bulamadım!...

 

Yürekli bir adam.. Yiğit bir insan...

 

"Kuru da’vâ ile olmaz bu, fakat ilm ister; 
Ben o kudrette adam görmüyorum, sen göster? 
Koca ilmiyyeyi aktar da, bul üç tâne fakîh: 
Zevk-ı fıkhîsi bütün, fıkri açık rûhu nezîh? 
Sayısız hâdise var ortada tatbîk edecek; 
Hani bir tane “usûl” âlimi, yâhu, bir tek? "
Mehmet Akif Ersoy

 

 

Korkmayan.. Cesur... Mücadele insanı....

 

“Korkuyu bilen, ama onu yenende vardır yürek;

uçurumu gören, ama gururla bakanda.

Uçurumu gören, ama kartal gözleriyle bakanda,

uçurumu kartal pençeleriyle kavrayanda vardır yürek. “
F. Nietzsche

 

Bulduysam da sesini duyamadım!...

"Hadi gel , el ver dediğimde..." arkamda yeller estiğini gördüm...

 

 

“İleri atılmakta şeref ve izzet

Geride kalmakta ar ve zillet vardır”
Necip Fazıl Kısakürek

 

 

Meydanlarda iktidarın arkasında, gücün ve otoritenin yanında  milyonlarca  insanları gördüm!  Ama arkamda hadi! diyen bir insan göremedim...

Hani nerede erdemler peşinde bayrak sallayacak kalabalıklar diye sordum!...

Bulamadım?

Bulamayınca tekrar düşünmeye başladım!...

 

"Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yaşta…
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım."

Mevlana

 

ve sonra ... küstüm!... Küsmeyi denedim?

 

''Küsmek nedir bilir misin? Küsmek dürüstlüktür."
Nâzım Hikmet Ran

 

Küserken, benim gibi çocukça "küstüm oynamıyorum.." diyenleri görmedim!...

 

 O insan ki, küsmek bilmez, darılmak bilmez!… 

Akşam anasına küfrettiği adamlarla sabah kol kola gezmekten kaçınmaz!… 

Utanmaz !.. 

Böyle insanlar gördüm!...

 

Ve sonra uzaklaşayım diye düşündüm..... Uzlet arayışına yöneldim!...

 

Nebi ile Bisharre'de buluştuğumda onun tavsiyeleri ile yüreğimi tel örgülerle çevirdim, kirli eller dokunmasın diye...

 

 

"Kirli eller ruhuma dokunmasın diye tellerle çevirdim yüreğimi."
Halil Gibran

 

 

***

 

Bisharre'den ayrıldıktan sonra Tebriz'e yürüdüm!...

Oradan da başka bir nasihat aldım!...

Sükutun, sessiz kalmanın bir büyük erdem olduğunu işte ondan sonra anladım!...

 

"Anladım ki susmak bir cüsse işi…
Derin denizlerin işi…
Serin sular en hafif rüzgârları bile coşturabiliyor..
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar…
Derin denizlerin sükutu büyüler beni.
İçimi bir heybet hissi kaplar.
Benliğimi hasret duyguları istila eder.
Kalbim ürperlerle dolar.
Dalgalı denizler, durgun mavi denizler kadar heybetli gelmez bana.
Göklerin suskunluğu da öyle. Gök gürlemeleri, mavi derinliklerin heybetini siler diye düşünmüşümdür hep.
Sükut her zaman daha manalı, daha derindir.
Kalbe sözden çok sükuttan manalar akar.
İnsan evrendeki sükutu anlayabilseydi, kim bilir belki de söz olmayacaktı.
İnsanlar sükutun dilinden anlayacak, derin ve manalı bakışlarla konuşacaklardı.
Ve ses, sükutun heybetini bozamayacaktı.
Konuştuğum zamanlar hep acze düşmüşümdür de ondan kelama sarılmışımdır.
Evrendeki her varlıkta sükutu bir süs, bir hikmet olarak algılamışımdır.
Sözü ise ancak bir zaruret..
Hep derin denizler kadar heybetli bir sükut dinledim ondan.
Sanki durgun ve derin bir ummanın kıyısına varmıştım.
Derinliklerinde gönül ve hikmet incilerinin gülümsediği bir deniz bulmuştum.
Hayatın hiç bir kasırgası, hadiselerin hiç bir fırtınası onu dalgalandıramıyordu.
O denize imrendiğim an, gözlerim şu mısralara takılmıştı:

Gittim, gittim, denizin,
Sınır yerine vardım
Halin bana da geçsin!
Diye ona yalvardım
Bir çılgın vesvesede,
İçim didiklense de,
Olaydım o cüssede,
O’nun gibi susardım..

Gerçekten de öyle olmuştu. Sonsuza götüren bir denizin kıyısına varmıştım.
O zaman anladım ki, susmak bir cüsse işi. Derin denizlerin işi.
Sığ suları en hafif rüzgarlar bile coşturabiliyor.
Derin denizleri ise ancak derin sevdalar..
Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor.
Anladım ki susan her şey derin ve heybetli.

Şems-i Tebrizi