SİVİL İTAATSİZLİK VE PASİF DİRENİŞ ÜZERİNE

 

“Herkesin suskun olduğu bir Cumhuriyette özgürlüğün varlığı tartışılır.”

Montésquieu

“Kötülüğü pasifçe kabullenen kişi, onun kalıcılaşması için uğraşan kişi kadar gömülmüştür kötülüğün içine. Kötülüğe karşı durmayı denemeksizin onu kabullenen kişi gerçekte kötülükle işbirliği içindedir.”

Martin Luther King

“Küçük bir isyan daima güzel bir şeydir."
Thomas Jefferson.

 

Amerikalı düşünürlerden Henry David Thoreau tarafından literatüre kazandırılan ve daha sonra bir çok düşünür tarafından geliştirilen sivil itaatsizlik baskıya karşı pasif direnişi ifade etmektedir.  Sivil itaatsizlik kavramı ilk olarak 19. yüzyılın başlarında Henry David Thoreau'nun Resistance to Civil Government adlı deneme çalışmasının yayımlanmasıyla literatüre girmiştir. Bu çalışma o dönemde uygulanmakta olan baş vergisinin Thoreau tarafından ödenmeyerek 1846 Temmuz’unda cezaevine girdiği dönemde kaleme alınmıştır. Thoreau bu çalışmasıyla yaşadığı dönemde kölecilik politikası güden ve Meksika ile savaş halinde bulunan Amerikan yönetimine karşı tepkisini dile getirmek istemiştir.

''Adil olmayan yasalar mevcuttur: Onlara itaat etmekle yetinelim mi, yoksa bu yasaları değiştirinceye kadar onlara itaat mı edelim, yoksa bu yasaları ihlal mi edelim? Bu tür bir devlet yönetimi altında insanlar genellikle çoğunluğu ikna edinceye kadar beklemek gerektiğine inanırlar. Eğer yasalara karşı gelirlerse, çözümün mevcut kötülükten daha kötü olacağını düşünürler. Fakat bilinmelidir ki devletin kendisi çözüm olarak mevcut kötülükten daha kötüdür.''

 

Sivil İtaatsizlik

 

Sivil itaatsizlik kavramı akademik alanda çeşitli şekillerde tanımlanmıştır. Sivil itaatsizliğin meşruluğu konusundaki çalışmaları ile tanınan John Rawls’a göre sivil itaatsizlik, “yasaların ya da hükümet politikasının değiştirilmesini hedefleyen, kamuoyu önünde icra edilen (aleni), şiddete dayanmayan, vicdani, ancak yasal olmayan politik bir eylemdir. Howard Zinn ise tanımı genişleterek, sivil itaatsizliği “acil toplumsal hedefler uğruna, yasaların bilinçli ve hedeflenmiş ihlali” olarak tanımlamıştır.4 Diğer bir tanım ise, “hukuk devleti idesinin içerdiği üstün değerler uğruna, kamuya açık ve yasaya aykırı olarak gerçekleştirilen, bu sırada üçüncü kişilerin daha üstün bir hakkını çiğnemeyen, barışçıl bir protesto eylemi” şeklindedir.

 

Bu tanımlara bağlı kalınarak sivil itaatsizlik kavramının taşıdığı unsurlar şu şekilde özetlenebilir:

–         Sivil İtaatsizlik Yasa Dışı Ancak Meşru Bir Eylemdir: Sivil itaatsizlik, haksız bir uygulamaya karşı bütün yasal yollar denendikten sonra girişilen “yasa dışı” bir eylemdir. Ancak yasa dışı eyleme girişmek ilke olarak yasa dışı örgütlenmeyi ya da eylemi savunmak anlamına gelmez. Sivil itaatsizlik, toplumsal sözleşmenin çiğnenmesinden duyulan kaygıyı dile getirmek için başvurulan bir tepki türüdür. Bu anlamıyla sivil itaatsizlik yasa dışı ancak “meşru” bir eylem olarak değerlendirilir.

–         Sivil İtaatsizlik Kamuya Açık, Aleni Bir Eylemdir: Sivil itaatsizlik kavramının en önemli unsurlarından biri kamuya açıklıktır. Sivil itaatsizlik vicdanlarda yatan bir adalet, bir hakkâniyet duygusuna çağrı niteliğinde olduğundan, kamuya açıklık vasfı aranmaktadır. Sadece olaydan mağdur olanın değil, “her insanın böyle bir olguya karşı tepki duyması gerektiği” öngörüsünden hareket etmektedir. Kişisel çıkar arayışlarının ötesinde, aynı durumdaki herkes için adalete yönelik bir çözüm arayışı olan sivil itaatsizlik, bu yönüyle kamusallığını da ortaya koymaktadır.

–         Sivil İtaatsizlik Şiddet Kullanımını Dışlayan Bir Eylemdir: Şiddet kullanımı diğer protesto biçimlerini sivil itaatsizlikten ayıran en temel özelliklerden birisidir. Sivil itaatsizlik şiddetsiz olmalıdır. Şiddet, şiddeti doğurmakta ve çoğunlukla da tırmandırmaktadır. Sivil itaatsiz, kendisine karşı şiddeti haklı kılacak ve çoğaltacak bir şiddet kullanımına girmemelidir. Çünkü sivil itaatsizlik çoğunluğa yapılan bir çağrı, gönderilen bir mesajdır. Bu çağrı toplumda ortak bir adalet anlayışının varlığını temel almaktadır. Dolayısıyla, insanları yaralayabilecek, incitebilecek şiddet eylemleri sivil itaatsizliğin kamuoyuna çağrı karakteri ile uyuşmamaktadır. Başkalarının özgürlüklerinin sınırlanması yolundaki davranışlar, eylemin sivil itaatsizlik özelliğinin belirginsiz-leşmesine yol açmaktadır.

–         Sivil İtaatsizlik Hukuk Devleti Düşüncesine Dayalı Siyasi ve Ahlaki Bir Yönelimdir: Sivil itaatsizlik, “hukuk sisteminin içinde aksayan bir kurala karşı çıkıştır.” Dolayısıyla, sistemin bütününe yönelik genel bir kabul söz konusudur. Hatta bu o kadar açıktır ki, eylemde bulunan, bu aksayan kural için öngörülen yaptırımı bile kabul etmektedir. Sivil itaatsizlik, toplumsal durum karşısında, yasaya aykırı davranışa zorunlu kılacak, vicdani bir duygu-düşünce sürecidir. Bu vicdani süreç kişiyi sivil itaatsizliğe götüren süreçtir. Ancak, diğer unsurları taşıyan herhangi bir davranışın sivil itaatsizlik eylemi sayılabilmesi için, hukuk normunun uygulanmasının ağır bir haksızlığa yol açması koşulu aranmaktadır.

–         Sivil İtaatsizlik, Çiğnenen Pozitif Hukuk Normunun Yaptırımına Katlanma Tutumunu Gerektiren Bir Eylemdir: Sivil itaatsizlik eylemi pozitif hukuk normunun çiğnenmesi karşısında, çiğnenen hukuk kuralının yaptırımını göze alma ve bu yaptırıma katlanma içerikli bir tutum içermektedir. Diğer bir deyişle, sivil itaatsizlikte eylemin sonunda hukuki sorumluluktan kaçılması, eylemin inkar edilmesi söz konusu değildir. Ancak literatürde hukuki sorumluluk konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı kuramcılar hukuki sorumluluğu üstlenmenin eylemcilerin samimiyetlerinin bir ifadesi olarak değerlendirmekte ve eylemin çağrı etkisini güçlendireceği gerekçesiyle hukuki sorumluluğun üstlenilmesi gerektiği görüşündedir. Bazı kuramcılar ise meşru düzeyde girişilen bir eylemden dolayı cezalandırmayı kabul etmenin doğru olmadığını savunmaktadır.

 

Gandhi ve Sivil İtaatsizlik

 

Thoreau’nun literatüre kazandırdığı sivil itaatsizlik, 1900’lü yıllarda Mohandas K. Gandhi tarafından geliştirilerek baskıcı yönetime karşı uygulanan son derece etkili bir yönteme dönüşmüştür. Gandhi’nin sivil itaatsizlik felsefesine katkısı, itaatsizliğin eyleme dönüşme yöntemini hedef alan “pasif direniş” anlayışı ile gerçekleşmiştir. Gandhi pasif direnişi, geliştirdiği “satyagraha”7 felsefesine dayanarak, kendileri bizzat şiddet kullanmasalar bile şiddete maruz kalma riskini göze alabilen toplulukların gösterdiği mücadele şekli olarak tanımlamıştır. Pasif direnişi bir hayat felsefesi olarak benimseyen Gandhi, bu eylemi yaşamı boyunca çeşitli şekillerde hayata geçirmiştir.

 

 

Mahatma Gandhi

Hindistan bağımsızlık hareketinin öncüsü...  Hindistan'ın siyasi ve ruhani lideri...  

Şiddet içermeyen direniş biçimi olan 'pasif direniş'i temsil eden kişi...

 

"Adaletsiz rejimi, adaletle yıkınız. Alkışlar önüne kansız elle çıkınız."
Mahatma Gandhi

 

Gandhi tarafından kullanılan pasif direniş yöntemlerinin bazıları şunlardır:

Gandhi, Güney Afrika’da avukatlık yaptığı gençlik yıllarında, Hintli göçmenlere hayatı zindan eden Güney Afrika hükümetine karşı enteresan bir pasif direniş hareketini ortaya koymuştur. Güney Afrika hükümeti, Asyalı göçmenlerin sınırdan izinsiz girmesini yasaklayan ve bunu hapisle cezalandıran bir kanunu uygulamaya başlamıştı. (O dönemde sınır geçişlerinde pasaport kullanımı söz konusu değildi). Gandhi, binlerce taraftarını sınırı kasten ve büyük kitleler halinde geçmek için teşvik etti. Taraftarları kasten Güney Afrika topraklarını terk ediyor ve sonra izin almadan içeri giriyorlar ve bu yüzden hapse atılıyorlardı. Sayısız insanın bu suretle yaptığı sınır ihlali yüzünden öyle bir an geldi ki, Güney Afrika hükümeti mahkumları üst üste doldurmasına rağmen, insanları hapsedecek hapishane bulamaz hale geldi. Çaresiz kalan hükümet sonunda pes ederek, sınır ihlalini hapisle cezalandırma kanununu iptal etmek zorunda kaldı.

"Şiddet göstermeme, inancımın birinci maddesidir.

Aynı zamanda o, benim itikatımın da son maddesidir."

Mahatma Gandhi

 

Gandhi’nin Güney Afrika’da uyguladığı yöntemin etkinliği konusundaki söylentiler kısa sürede Hindistan’ın dört bir köşesine yayıldı. Gandhi, ülkesinden gelen karşı konulmaz istek doğrultusunda, hareketi yönlendirmek üzere Hindistan’a döndü. O dönemde Hindistan’ı istila etmiş İngiliz yönetimi, kazançlı bir tekel oluşturmak amacıyla tuz yapımını yasaklayınca, Gandhi ardındakileri deniz kıyısına götürdü ve bir tas dolusu deniz suyunu buharlaştırma yoluyla tuz üretti ve yasayı simgesel olarak çiğnedi. Bunun üzerine tam da umduğu gibi tutuklandı ve hapse atıldı. Ancak İngiliz yönetimi bu yaptırımın sorunu çözmediğini görmekte gecikmedi. Yurttaşlarının gözünde Gandhi, onlar uğruna mücadeleden asla yılmayan biriydi ve binlerce kişi harekete katılarak Gandhi’nin yaptığı eylemi tekrarladı ve İngiliz yönetimi Gandhi’yi serbest bırakmak zorunda kaldı. İngiliz yönetiminin bu tutumu otoritesinin zayıfladığının bir kanıtı haline geldi ve kamuoyu yasayı kaldırması yönünde yönetimi zorlamaya başladı. Bunun ardından Gandhi, eylemini haksızlık dolu diğer yasalara yöneltti ve Gandhi’nin önderliğinde Thoreau’nun sivil itaatsizlik yöntemini kullanan Hindistan, 1945 yılında bağımsızlığına kavuştu.

 

"Uğruna ölebileceğim birçok davam var, fakat uğruna öldürebileceğim hiçbir davam yok.."

Mahatma Gandhi

Sivil itaatsizlik konusundaki bu eylemler özü itibariyle otoritenin koyduğu haksız yasalara karşı pasif karakterli bir direnişi ifade etmektedir. Gerçekten de tarihte yaşanan sivil itaatsizlik olayları değerlendirildiğinde, bu eylemlerin barışçıl bir protesto eylemi olduğu ve gerçekte kamu vicdanına çağrı niteliği taşıdığı görülmektedir. Orijini itibariyle sivil itaatsizlik, haksız olduğuna inanılan bir vergiye direniş şeklinde ortaya çıkmıştır. Daha sonraki dönemlerde vergi dışındaki konulara yöneliş olsa da, sivil itaatsizlik ağır vergilere karşı kullanılan bir araç olma özelliğini korumuştur.  Şimdi kısaca bir sivil itaatsizlik olarak vergiye karşı ilk pasif direniş eylemini özetlemeye çalışalım.