SİVİL TOPLUM, DEVLET VE FAUSTİAN SÖZLEŞMESİ...
“Maalesef çok az insan, devletin kendi parası ve aynı şekilde kendine ait bir gücü olmadığını anlamıştır. Devlet, sahip olduğu gücü ya toplumdan alır ya da zaman zaman yaptığı gibi gaspeder. İster verilsin, isterse zorla alınsın, tüm devlet gücü, sivil toplumu daha güçsüz bırakır.”
Albert J. Nock
I.
Our Enemy, the State adlı kitabında Albert J. Nock, devletin sahip olduğu tüm
gücü sivil toplumdan aldığını ya da gaspettiğini yazar. Başlangıçta, toplumu
oluşturan bireyler güvenliklerinin sağlanması , adil hukuk kurallarının
oluşturulması ve bu kurallara uyulması için bir kısım özgürlüklerinden
vazgeçmişler ve devlete “zor kullanma” tekelini vermişlerdir.
Devletin varlık sebebi, yani “hikmet-i vücudu” bireylerinin yaşam hakkının
korunması, mülkiyetin güvence altına alınması ve diğer temel özgürlüklerin
korunmasıdır. Devlet, esasen bireylerin kendi aralarında anlaşarak
oluşturdukları bir kurumdur. Devletin doğuşunda bir “gönüllü sözleşme”
yatmaktadır. Devlet, toplumu oluşturan bireylerin imzaladıkları bir “sözleşme”
ile ortaya çıkmıştır. Karşılıklı çıkara dayalı bir sözleşme çerçevesinde devlet;
bireylerin hak ve özgürlüklerini koruyacak; buna karşın bireyler de devlete
yaptıkları hizmetin bedelini “vergi” adı altında ödeyeceklerdir. Vergi,
bireylerin mal ve can varlıklarının korunması için devlete gönüllü olarak
ödemeyi kabul ettikleri bir tür sigorta primidir.
Ancak zamanla devlet, toplum ile arasında olan sözleşmenin sınırlarını aşarak
toplumdan aldığı ve sahip olduğu güç ve yetkilerini kötüye kullanmaya
başlamıştır. En başta devleti temsil eden kişiler ya da kurumlar, sürekli artan
harcamalarını karşılamak için halktan daha fazla vergi almaya başlamışlardır.
Halk, giderek artan vergiler karşısında ezilmeye başlamıştır. Başlangıçta bir
tür “harç” mahiyetinde olan vergiler, daha sonra “haraç” şeklini almıştır.
Sınırsız vergileme, “yasal hırsızlığa” dönüşmüştür.
II.
“ Çoğucası bir gemiye benzetilen devlette kral kılavuz, halk da kamu yararını gözettiği sürece kılavuzun sözünü dinleyen gemi sahipleri durumundadır; kralsız yaşayan pek çok halklar vardır, ama halksız bir kral düşünemeyiz bile. Krallık düzeyine yükseltilenler, başkalarından güzellik yahut yakışıklılık bakımından üstün oldukları için ya da onları, tıpkı çobanların sürülerini güttükleri gibi yönetmek bakımından bir doğal üstünlükleri bulunduğundan değil, halkın kalanıyla aynı hamurdan yapılmış olmalarından ötürü erk ve yetkilerini onlardan ödünç aldıklarını açıklayacaklarını için ortaya çıkarılmışlardır.”
Stephanos Junios Brutos
Brutos’un bu güzel sözlerini okuyunca sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerin çerçevesini ve sınırlarını daha iyi anlıyorum. Bir kere tekrar edelim ki, devletin gücünün kaynağı halktır, yani sivil toplumdur. Sivil toplum olmadan, devlet olmaz... Devlet, güç ve yetkilerini Brutos’un deyimiyle halktan “ödünç” almıştır. Halktan ödünç alınan güç ve yetkilerin yine Brutos’un ifadesiyle “halk yararına” kullanılması gerekir.
Sivil toplum ve devlet arasında böylesine açık ve anlaşılır olan “toplum
sözleşmesi” (Social Contrat) ne yazık ki, zamanla bir “Faustian Sözleşmesi”ne
dönmüştür. Nedir Faustian Sözleşmesi?
Faust, kimi kaynaklara göre 1507-1540 , kimi kaynaklara göre ise 1488-1541
yılları arasında yaşamış; astroloji ve büyücülüğe meraklı olan birisiydi. Johann
Faust adındaki Alman büyücünün hikayesi şöyledir: Faust, şeytanla arasında bir
anlaşma imzalamıştır. Anlaşmaya ya da sözleşmeye göre, Şeytan , Faust’a yaşadığı
sürece bilgi, zenginlik, gençlik ve büyü yapma gücü verecektir. Buna karşın,
Faust da öldüğü zaman, ruhunu Şeytana teslim edecektir .
Şimdi Faustian Sözleşmesi ile Toplum Sözleşmesi arasında kurduğum ilişkiyi
sanırım anlatmak daha kolay olacak!... Sivil toplum, sahip olduğu gücünü mal ve
can varlıklarının korunması için devlete teslim etmiştir. Başlangıçta, sözleşme
gereği devlet, sivil toplumdan ödünç aldığı güç ve yetkileri sınırları
içerisinde kullanmaya ve toplumun güvenliğini ve düzenini sağlamayı taahhüt
etmiştir. Ancak, sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkiler böyle devam
etmemiştir... İyilik meleği devlet, “iyiliksever despot” (benevolent despot)’a
dönüşmüştür. Sivil topluma “iyilikler” yapma amacından saparak, “kötülükler”
yapmaya başlamıştır. Kamusal mallar (public goods), “kamusal kötülüklere” (public
goods)’a dönüşmüştür!...
Bugün, devlet ile sivil toplum arasındaki sözleşmenin “meşru” bir sözleşme
olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir. Eski toplum sözleşmesi, bir “Faustian
sözleşmesi”nden başka bir şey değildir. Zira, Hobbes’in “koruyucu canavarı” (Leviathan),
insan hak ve özgürlükleri üzerinde tehlike oluşturmaya başlamıştır. Leviathan,
gerçek bir canavara dönüşmüştür. Vergi yoluyla halkı soyup soğana çeviren, bu da
yetmeyince para basarak enflasyonla halkı ezen bir Leviathan’la karşı karşıyayız
artık. İsraf ve savurganlıkların, rüşvet ve yolsuzlukların kaynağı olan bir
devletle yüz yüzeyiz artık. Sınırsızca ve sorumsuzca borçlanarak mali disiplin
ve mali sorumluluk ahlakından giderek uzaklaşan bir devletle yaşıyoruz artık...
III.
“Tüm güç halkta toplanır ve halktan gelir; yetkili kişiler halkın vekilleridir; halk için çalışırlar; halka karşı her zaman sorumludurlar.”
Virginia İnsan Hakları Bildirgesi
Madde 2.
Sivil toplum ve devlet arasındaki ilişkilerde unuttuğumuz ana ilke büyük
özgürlük bildirgelerinden biri olan Virginia İnsan Hakları Bildirgesi’nin 2.
maddesinde yazılıdır: Tüm Güç Halkta Toplanır ve Halktan Gelir.
Oysa günümüzde geçerli olan ve uygulanan ilke ise şudur: “Tüm Güç Liderlerde ve
Hükümetlerde Toplanır ve Halktan Gelir.” (!) Demokrasi için anıtsal öneme sahip
olan Virgina İnsan Hakları Bildirgesi’nin yayınlandığı 1776 yılından bu yana
gerçek demokrasi yolunda ne kadar yol aldığımız ortadadır!...
Başka bir söze gerek var mı?
IV.
“Bir zamanlar, halk seçtiğini bir kalkanın üstüne oturtarak havaya kaldırır ve kral diye selamlardı. Ve neden “Kralların sayısız gözleri, milyon tane kulağı, upuzun elleri ve pek hızlı ayakları’ olduğu söylenir? Hep Argos’a, Gerien’e, Midas’a ve ozanların övdüğü daha başkalarına benzedikleri için mi? Hiç de değil, bu söz devletin iyiliği için gözlerini, kulaklarını, olanaklarını, yetkilerini krala ödünç vermiş olan bütün halktan ötürü söylenmiştir. Halk kralı yüzüstü bırakıversin, hemen yere devrilir; eskiden kulağı ve gözü pek üstün görünürken, güçlü ve olabilecek en iyi durumda bulunurken, böyle görkem içinde yüzerken, bir anda kötüler ve pek zebun düşer.”
Stephanos Junios Brutos
Eğer sivil toplum düzenini yeniden inşa etmek istiyorsak o zaman bir “Sivil
Toplum Sözleşmesi”ni yeniden oluşturmak durumundayız.
Eğer her geçen gün giderek gasp edilen hak ve özgülüklerimizi güvence altına
almak istiyorsak gerçek bir “Sivil Toplum Sözleşmesi”ni yeniden imzalamak
zorundayız.
Unutmayalım, daha az devlet, daha güçlü bir sivil toplum demektir.
Sınırlı devlet, özgür sivil toplum demektir.