SOSYALİZM VE ADALET ÜZERİNE

 

 

“Proleter diktatörlük asla proleter değildir.”

 Will-Ariel Durant

  

 “Devrimler hiçbir zaman bir toplumu tiranların yükünden kurtarmamıştır. Devrimler sadece yükü başkalarının sırtına yüklemiştir.”

George Bernard Shaw

 

  

Bu açıklamalardan sonra şimdi sosyalizmin adalet konusuna olan yaklaşımını özetleyelim. Liberalizm dışında, sosyalizmin adalet konusuna yaklaşımı tamamen farklıdır. Sosyalizmin adalet konusuna yaklaşımını da üç ana başlıkta ele almak mümkündür:

1. Denkleştirici Adalet (Egalitarianist Adalet): Sosyalist doktrin içerisindeki adalet teorilerinden en radikal olan bu yaklaşıma göre; toplumda kişiler arasında her alanda eşitlik sağlanılmalıdır. Örneğin, ekonomik alanda eşitlik, toplumdaki üretimden kişilere eşit pay verilmesi suretiyle gerçekleştirilebilir. Herkes, eşit gelir, servet ve tüketim imkanına sahip olmalıdır. İdeal ve ütopyadan öteye bir anlam taşımayan bu adalet yaklaşımını savunanların arasında özellikle Babuef'i belirtmek gerekir. Babuef (1760-1797) toplumda pür eşitliği savunanların başında gelir. Onun eşitlik ve adalet anlayışı siyasi düşünceler tarihinde Babuvizm olarak da adlandırılır. Babuef'e göre toplumda iki tür eşitlikden söz edilebilir: Şekli eşitlik ve gerçek eşitlik. Şekli Eşitlik, kişilerin yasalar önünde eşit olması demektir. Gerçek Eşitlik ise kişilerin üretimden eşit pay almalarını ifade eder. Babuef'e göre adil bir sosyal düzen ancak, üretilen değerlerden eşit pay alma ile mümkün olur. Gerçek eşitlik budur. Babuef bu görüşleri ile denkleştirici adaleti savunur. Babuef'e göre gerçek eşitlik için özel mülkiyet ve miras kurumuna yer verilmemesi gerekir. Babuef'in şu sözü önemlidir: "Toprağın kimseye ait olmadığını ama, herkese ait olduğunu ispat edeceğiz."

Denkleştirici adaleti savunanlardan bir diğeri Ferdinand Lassale (1825-l864) dir. Karl Marx'dan esinlenen Lassale, aynı zamanda devlet sosyalizminin de öncülerinden biridir.

2. Sosyalist Adalet: Bu yaklaşıma göre adalet, tüm üretim faktörlerine, devletin sahip olduğu bir düzen içerisinde, herkesin üretim bölüşümünde ona yaptığı katkı oranında pay alması ile sağlanır. Bu sosyalist adalet yaklaşımından kişilerin yeteneklerinden doğan farklılıklar dolayısıyla ortaya çıkan eşitsizlikler normal karşılanır.

3. Komünist Adalet: Sosyalizmin ileri ve son aşaması olan komünizmde "herkesten yeteneğine göre alınır, herkese ihtiyacına göre verilir" ilkesi söz konusudur ve böylece adaletsizlik sorunun da ortadan kaldırılmış olacağı savunulur.

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar ile "toplumda adalet nasıl sağlanır?" sorusuna liberal ve sosyalist doktrin içerisinde geliştirilen farklı adalet teorilerinin yaklaşımlarını özetledik. Önemle belirtelim ki, "herkes her alanda eşit olmalıdır" şeklinde ifade edilen ve radikal bir sosyalist adalet teorisi olan denkleştirici adalet yaklaşımı bir ideal ve ütopyadan öteye geçememektedir. Toplumda her alanda insanların eşit olması mümkün değildir. İnsanların özgürlüğünü hiçe sayan ve katı bir despotizm rejimini öngören bu adalet yaklaşımı adaletsizliğin en büyüğüdür.

Sosyalizmin adalet konusundaki yaklaşımı da ekonomide kaynakların kıt olmadığı, aksine bol olduğu gibi yanlış bir varsayıma dayalıdır. Kıt kaynaklar ve sınırsız ihtiyaçlar olgusunun gerçek yaşamda varlığı karşısında "herkesten yeteneğine göre alınır, herkese ihtiyacına göre verilir" şeklindeki bir adaleti gerçekleştirmek mümkün değildir. "Herkesin yeteri kadarına sahip olması ve kimsenin ihtiyacından fazla sahip olmaması" şeklindeki bir adalet ilkesi de son derece yanlıştır. İnsanları tembelliğe itecek, ekonomik kaynakların tam ve etkin olarak kullanılmaması sonucunun doğuracak böyle bir adalet ilkesini haklılaştırmak mümkün değildir. Sosyalizmin çöküşü ile sosyalist ülkelerdeki (başta eski Rusya, Çekoslavakya, Macaristan, Doğu Almanya) adaletsizliği dünya milletleri görme ve tanıma imkanına sahip olmuşlardır.

Sosyalizmin yanlışlanması, liberalizmin bütünüyle doğru bir teori olduğunu göstermiştir. Liberal doktrin içerisinde farklı adalet teorileri vardır ve ikinci dünya savaşından günümüze değin bu teorilerin dünyada uygulamaları söz konusu olmuştur.

İlk olarak pür piyasa adaletini ve doğal düzenin adil bir düzen olduğunu savunan liberal düşünürler de realiteden uzaktırlar. İkinci olarak, adaletin kapsamlı ve fonksiyonel devlet müdahaleleriyle sağlanacağını savunan Sosyal Devlet anlayışının da sonuçlarını pek çok ülkede gözlemlemek mümkündür. Sosyal devlet ya da refah devleti anlayışı da toplumda adaleti sağlayamamış aksine yeni sorunları beraberinde getirmiştir. En başta, sosyal devlet anlayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan devletin büyümesinin yarattığı olumsuz sonuçlar vardır. Sosyal devlet uygulamalarında Robin Hoodizm ve Alturizm eğilimleri üretken ekonomiden transfer (rantiye) ekonomisine doğru bir yöneliş doğurmuştur. Her şeye gücü yeten (omnipotent) ve yardımsever devlet anlayışının sonucunda devletten her şeyi beklemek geçerli olmuştur. Çalışmadan ve hak etmeden, devletten bir yardım beklemek toplumda yaygınlık kazanmıştır. Sosyal devlet ya da refah devletinde özellikle son yirmi yıl içinde artan rant kollama faaliyetleri topluma önemli sosyal maliyetler yüklemiştir.

Kanımca piyasa ekonomisinin tabii işleyişine bırakıldığı ve ancak sınırlı devlet müdahalesine izin verilen bir devlet anlayışında adaleti gerçekleştirmek mümkün olabilir. Mutlak adaleti değil ama adil bir sosyal düzen oluşturma yönünde önemli mesafeler katedilmiş olur.

 

  

“Ekonomik sorunların tüm bilginin merkezi bir kuruluşta toplanması suretiyle ve onun emirleri doğrultusunda halledilebileceğini kabul edemeyiz. Ekonomik sorunları ancak bilginin desantralizasyonu ile çözümleyebiliriz. Bilginin desantralize edilmesine ihtiyacımız var, çünkü bu durumda bilgi; zaman, mekan ve şartlara uygun bir şekilde kullanılabilir.” 

Friedrich A. von Hayek

 

 “Milyonlarca insanın ekonomik faaliyetlerini koordine eden iki yol vardır: Birisi zorlama yoluyla emredici merkezi planlamadır. Bu yöntem orduda ve totaliter devletlerde geçerlidir. Diğeri ise bireylerin gönüllü işbirliğidir. Bu piyasada varolan yöntemdir. Mübadele, zorlama olmaksızın koordinasyonu sağlar.”

 Milton Friedman

  

 “Özel mülkiyetin daima geliştiğini görürüz, buna karşın devletin sahip olduğu mülkiyet yetersiz bakım ve kötü yönetim sonucu daha da kötüleşir. İnsanlar ortak mülkiyete farklı davranırlar.”

 Tomas de Mercado

 

“Sosyalist mülkiyet olarak adlandırılan şey bürokrasinin sahip olduğu gerçek mülkiyet ile örtülüdür.”

Milovan Djilas