SINIRSIZ VERGİLEME,  YASAL HIRSIZLIKTIR...

 

 “Ölüm ve vergi... Her ikisi de bu dünyada kesindir.”

Benjamin Franklin

“Bu topraklarda genellikle vergi yetiştirilir.”

Charles Dudley Warner

“Sınırsız devlet organize bir eşkiyalıktan başka nedir ki?

Sınırsız vergileme bir hırsızlık değil midir?

Murray Rothbard

 

 

Maliye tarihinde “temsilsiz vergileme olmaz.” sözü büyük önem ve değer taşır. Eski çağlarda devleti temsil eden kralların ve  hükümdarların deyim yerindeyse keyiflerine göre vergi koymaları halkın isyanına neden olmuştur. Ağır vergiler altında ezilen halk, vergilerin ancak halkı temsil eden parlamentonun izni ve onayı ile konulması halinde adil ve meşru olabileceğini öne sürmüş ve bunun mücadelesini vermiştir. Mutlak monarşilerin yıkılması ve yerine meşruti monarşilerin geçmesi ile birlikte vergileme yetkisi kralın  elinden alınarak kısmen parlamentoların yetkisine bırakılmıştır. Demokrasi mücadelelerinin başlangıcını oluşturan bu gelişmeler neticesinde vergilerin ancak halkın temsilcilerinin izni ve onayı ile konulması gerektiği kabul görmeye başlamıştır.

 

            1215 tarihinde İngiltere Kralı Yurtsuz John’a karşı bazı derebeylerinin ilan ettiği Magna Carta Libertatum bugün elimizde bulunan ilk yazılı özgürlük bildirgesi olarak kabul edilir. Bu bildirgede kralın vergileme yetkisini sınırlayan şu önemli ifadeler yer alır:

 

“Krallığımızda, Krallık Toplu Meclisi’nin izni olmadıkça zorla koruma parası ya da yardım parası tarh edilemez.”

 

Bu ifadeler açık bir şekilde vergileme yetkisinin kralın elinden alındığını ve o dönemde Krallık Toplu Meclisi olarak adlandırılan bir tür parlamentoya verildiğini ortaya koymaktadır.

 

            Vergileme yetkisinin temsilcilere devri konusunda, dünyada bugüne değin yazılan en değerli  özgürlük bildirgelerinden biri olan İngiliz Haklar Bildirgesi’nde de önemli ifadeleri bulmak  mümkündür. İngiltere’de Magna Carta’nın ilan edildiği tarihten sonra da krallar keyiflerince vergi koymaya devam etmişlerdir. Bu konuda asırlar boyunca süren mücadeleler sonunda 1679 tarihinde ilan edilen İngiliz Haklar Bildirgesi’nde halkın krala olan istekleri bildirgenin hemen başında şu şekilde yeralmaktaydı:

 

“En yüce efendimiz kralımıza, biz ruhani ve dünyevi lordlar ve parlamentonun biraraya gelmiş olan toplulukları, Kral I.Edward zamanında çıkarılıp, yürürlüğe konulmuş bir yasayı hakirane anımsatırız. Bu imparatorlukta, kralın ya da varislerinin, imparatorluk bünyesindeki başpiskopos, psikopos, kont, baron, şövalye ve soyluların ve diğer özgür kişilerin onayları ve rızaları alınmadan hiç bir vergi ya da yardım parası tarh edemeyeceği ya da oranlarını yükseltemeyeceği yolunda bir yasaydı.”

 

Bu sözler ile krala uyması gereken ilkeler hatırlatılıyor ve ardından vergilerin ancak temsilcilerin izni ve onayı ile tarh edilebileceği belirtiliyordu.

           

Bu tarihi açıklamaların bugün için tekrar hatırlanmasında çok fayda var. Zira, geçmişle bugün arasında çok fazla fark bulunmamaktadır. Bugünün politikacıları eski çağların kralları kadar değilse bile sahip oldukları vergileme yetkisini zaman zaman keyfi bir şekilde kullanabilmektedirler. En başta, bugün  bizim temsilcilerimizin vergileme yetkilerini sınırlandıran hiç bir hukuki güvence bulunmamaktadır. Temsilcilerimiz mevcut vergi oranlarını parlamentonun değil, Bakanlar Kurulu’nun  yetkisi dahilinde indirmeye ve yükseltmeye kendilerini yetkili kılmışlardır. Örneğin ülkemizde Anayasamızın 73. maddesinin  dördüncü fıkrasında “vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisna ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kurulu’na verilebilir” ifadesi yer almaktadır. Bu hüküm “temsilsiz vergileme olmaz” ilkesine tamamen aykırıdır. Başka bir ifadeyle, bu hüküm ile  “parlamentonun vekili olmaz” ilkesi ihlal edilmektedir.

 

            Yukarıda kısaca özetlediğimiz “temsilsiz vergileme olmaz” ilkesi kadar “vergilemeden harcama olmaz” ilkesi de önem taşımaktadır. Kanaatimizce, bugün içinde yaşadığımız ekonomik sorunların en önemli nedenlerinden birisi parlamentoların veya siyasal iktidarların vergilemeden harcama yetkisine sahip olmasıdır. Vergilemeden harcamak, kamu harcamalarının vergi-dışı finansman kaynakları ile karşılanmasıdır. Daha açık bir ifadeyle vergilemeden harcamak demek, devletin yaptığı harcamaları borçlanma ve para basma vasıtasıyla yapmasıdır.

 

            Politikacılar niçin vergi dışı finansman kaynaklarına başvurma gereğini duyarlar? Bunun cevabı oldukça basittir. Seçmenler, yani biz vatandaşlar devletin harcamalarını artırmasından memnun olurken, bunun karşılığında bir vergi ödemekten genellikle hoşlanmayız. Harcama biz vatandaşlar için bir “nimet”, vergi ise “külfet” olarak kabul edilebilir. Yani bir tür “Aşk-Nefret” ilişkisinden sözedilebilir. Devletin hizmetlerini ve dolayısıyla harcamalarını artırmasından hoşlanıyoruz, bunun karşılığında vergi alınmasından ise pek o kadar memnun olmuyoruz. Bunun neticesinde, politikacılar oy kaybetmemek ve koltuklarını korumak için harcamaları sürekli arttırırken, bunu vergileme ile değil borçlanma ve para basma yoluyla karşılamayı yeğleyebilmektedir.       ABD 28. Başkanı Woodrow Wilson’un  şu sözünün büyük değer taşıdığına inanıyoruz:

 

“Devletin parası vergilemeden harcanıyor, vergilemeden harcamak, temsilsiz harcamak kadar kötüdür.”

 

Bugün sadece ülkemizde değil bir çok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede mali disiplinin ve mali sorumluluk ahlakının yok olmasının nedeni vergilemeden harcama yapılmasıdır. Siyasal iktidarlar kamu harcamalarını arttırırken, bütçe açıkları artmakta ve bunun zorunlu bir sonucu olarak da iç ve dış borç yükü ağırlaşmaktadır. Devletin borç yükünün artması,  faiz yükünü de beraberinde getirmektedir. Bu netice olarak bugünkü ve gelecek kuşakların vergi yükünü artırmaktadır. Para basılması (emisyon) ise tamamen enflasyonist bir etki doğurmaktadır.

 

            Özetle, vergilemeden harcamak, mali ve parasal disiplini tamamen bozan kötü  bir politikadır. Yapılması gereken hükümetlerin sahip olduğu vergileme yetkisini  sınırlamaktır. 

 

***

 

 “Yüksek vergi oranları, bazen vergiye tabi malların tüketimini azaltmak ve bazen vergi kaçakçılığını teşvik etmek suretiyle, düşük vergi oranlarıyla sağlanacak hasıladan daha düşük bir hasılat sağlar.”

Adam Smith

 

“Kral din alimi ile bir görüşme yapıyordu ve sordu:

-“Benim devletim yeterli paraya sahip olmadığı zaman hizmetleri

sunabilmek için ne yapmalıyım?

Din alimi cevap verdi:

“Eski zamanlarda uygulandığı gibi halkın ürettiğinden onda bir vergi al.”

Kral cevap verdi: “Onda iki bile yetmiyor.”

Din alimi: “O zaman vergileri düşür. İnsanları arazi üzerinde çalışmaları için teşvik et. Vergi oranlarını düşürmek, vergi gelirlerini artırmak demektir. Herkes yeterli gelire sahip olunca devlet de yeterli gelire sahip olur. Halkın yeterli geliri olmazsa devlet nasıl yeterli gelire sahip olabilir?”

Ni Hua-Ching

 

“Halk açsa, yöneticiler fazla vergi aldığı içindir.”

Lao Tzu

 

“Vergi konuları üzerine düşük oranlı vergiler konulduğunda, bu vatandaşların çalışma arzularını geliştirir. Düşük oranlı vergiler sonucunda teşebbüsler büyür ve gelişir. Teşebbüslerin büyümesi ile birlikte, yükümlülere tarh edilen vergi matrahı genişler. Netice olarak, düşük oranlı vergilerle vergi gelirleri artmış olur.”

İbni Haldun

 

“Ünlü Kral III. William zamanında tüm taşınmaz mallar bir değerlendirmeden geçirilmişlerdir. Toprağın verimi arttığı halde, temel vergi her zaman aynı kalmıştır. Bu yüzden kimse kendini eziliyor hissetmez, kimse de şikayette bulunmaz. Köylünün ayakları tahta ayakkabı içinde soyulmaz. Köylü beyaz ekmek yer, iyi giyinir; ne hayvan sayısını artırmaktan ve de damını kiremitle kaplatmaktan çekinir. Gelecek yıl bu yüzden daha fazla vergi vermek korkusunu duymasına gerek yoktur.”

Voltaire