SOSYAL SORUMLULUK VE ÇEVRE KORUMA AHLAKI

Prof.Dr.C.C.Aktan

 

Ekoloji &

Çevre Bilgi

 Arşivi

“Ben ki İstanbul Fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmed, bizatihi alın terimle kazanmış olduğum akçelerimle satın aldığım İstanbul taşlık mevkiinde kain ma’lumu’l-hudud olan 136 bab dükkanımı aşağıdaki şartlar muvacehenesinde vakf-ı sahih eylerim. Şöyle ki:

Bu gayrimenkulatımdan elde olunacak nemalarla İstanbul’un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim. Bunlar ki, ellerinde bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezeler. Bu sokaklara tükürenlerin tükrükleri üzerine bu tozu dökeler ki yevmiye yirmişer akçe alsınlar...”

Fatih Sultan Mehmed

İnsanların ve organizasyonların içinde yaşadıkları çevreye ve topluma karşı sorumlulukları bulunmaktadır. “Sosyal sorumluluk” ile “ahlak” kavramı arasında çok yakın bir ilişki mevcuttur. Örneğin, bir bireyin kendi içinde yaşadığı aile çevresine sorumlulukları olduğu kadar dış çevresine karşı (doğaya ve çevreye saygı , toplumsal sorunlara duyarlılık vs.) da sorumlulukları bulunmaktadır. Aynı şey organizasyonlar için de geçerlidir. Bir işletmenin hem kendi iç çevresini oluşturan çalışanlarına ve hissedarlarına hem de dış çevresini oluşturan müşterilerine, tedarikçilerine, rakiplerine karşı sorumlulukları bulunmaktadır. Bir işletmenin aynı zamanda doğaya ve çevreye karşı saygılı olması, doğayı ve çevreyi kirletmeyecek önlemler alması sorumluluğu vardır. Bunun da ötesinde, bir işletmenin asıl amacı kar sağlamak olsa da içinde yaşadığı toplumun sorunlarına da belirli ölçüde duyarlı olması ve belirli ölçülerde bu sorunların ortadan kaldırılması için diğer kamusal ve gönüllü organizasyonlarla birlikte mücadele etmesi gereklidir.

Tekrar belirtelim ki, sosyal sorumluluk, doğaya ve çevreye karşı sorumluluğu da içeren oldukça geniş bir kavramdır. Biz bu bölümde sosyal sorumluluk açısından sadece bir örnek teşkil eden “çevre ahlakı” konusunu ele alacağız.

 

ÇEVREYİ KORUMA SORUMLULUĞU

 

“İnsanın; hürriyet, eşitlik ve yeterli yaşam koşulları sağlayan

onurlu ve refah içinde bir çevrede yaşamak temel hakkıdır.

İnsanın bugünkü ve gelecek nesiller için çevreyi

korumak ve geliştirmek için ciddi bir sorumluluğu vardır. “

Birleşmiş Milletler İnsan Çevresi Konferansı Stockholm Deklarasyonu (Madde 1)

“Dünyanın ekosisteminin korunması ve iyileştirilmesi amacıyla devletler global ortaklık ruhu içinde işbirliği yapacaklardır. Ülkeler, global çevre bozulmasına katkıları doğrultusunda ortak, ancak farklı düzeyde sorumluluklara sahiptirler. Gelişmiş ülkeler, kendi toplumlarının global çevre üzerinde yarattığı baskı ve sahip oldukları teknoloji ve finansal kaynaklar doğrultusunda, sürekli ve dengeli kalkınmadaki sorumluluklarını kabul etmektedirler.”

Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma

Rio Deklarasyonu (İlke 7)

 

Bugün dünyamızın ve insanoğlunun yüzyüze bulunduğu sorunların başında doğanın ve çevrenin kirlenmesi gelmektedir. Doğanın ve çevrenin korunması konusunda son yıllarda bilinçlenme düzeyinin arttığı, sorunların ve çözüm önerilerinin yerel ve global ölçekte tartışıldığı görülmektedir. Sanayileşme ile birlikte çevre sorunlarının da artmaya başlaması son yıllarda tüm toplum kesimlerini “sürdürülebilir kalkınma” nın yollarını aramaya sevketmiştir. Sürdürülebilir ekonomik kalkınma, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye düşürmeden bugünkü neslin ihtiyaçlarını karşılamak anlamına gelmektedir. Dolayısıyla ekonomik büyüme ve kalkınma gerçekleştirilirken doğanın ve çevrenin korunmasına azami çaba gösterilmesi gerekir. Sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan hava kirliliği, su kirliliği, gürültü kirliliği vs. sorunların mutlaka ciddiye alınması ve çözümler bulunması gerekmektedir.

 

Tüm dünya ülkelerine bakıldığında tespit edilen başlıca çevre sorunları şunlardır:

 

Endüstriyel ülkeler karbondioksit yaparak çevreyi önemli ölçüde kirletmektedirler.

Çevre kirliliği, bilinçsizce ve plansızca avlanma vs. nedenler dolayısıyla biyolojik türlerin giderek azaldığı görülmektedir.

Dünyada her yıl ormanların azaldığı gözlemlenmektedir.

Endüstriyel atıklar sonucu denizler, nehirler kirlenmektedir.

Özellikle büyük şehirlerde motorlu taşıtlardan çıkan zehirli gazlar çevreyi ve insan sağlığını tehdit edecek boyutlara ulaşmıştır.

Bazı ülkelerde ısınma amacıyla kullanılan kömür vs. yakıtlar hava kirliliği sorununu ortaya çıkarmaktadır.

Plansız şehirleşme, yapılaşma ve göç gibi sorunlar dolayısıyla çevre kirliliği her geçen gün daha da artmaktadır.

Sahil yerlerinin plansız – programsız yapılaşmaya açılması ve kaçak yapılara göz yumulması doğanın katledilmesi anlamına gelmektedir.

Topraklarını “milli koruma” altına alan ülke sayısının çok fazla olmaması da doğa ve çevrenin tahrip edilmesine neden olmaktadır. Öte yandan, topraklarının bir kısmını “milli koruma” alanı içine almış olan ülkelerde ise bakımsızlık ve ilgisizlik, bu alanlardan arzu edilen şekilde yararlanılmasını engellemektedir.

Sanayileşme ile enerji kullanımı doğru orantılıdır. Enerji tüketiminin artması da ister istemez doğa ve çevre sorunlarını gündeme getirmektedir.

Sanayileşme ve şehirleşme sonucunda sera gazlarının artması neticesinde atmosfer ısınmakta, bu da iklimlerde önemli değişikliklere neden olmaktadır. Aşırı sıcaklık, aşırı soğuk, buzulların erimesi, seller vs. gelişmeler, iklimbilimcilere göre sera gazlarının artması neticesinde ortaya çıkmaktadır.

Yeryüzündeki aşırı ultraviole ışınlar dolayısıyla ozon tabakasının her geçen gün giderek inceldiği görüşü bilim adamlarınca öne sürülmektedir. Sanayileşme ile birlikte kullanılan çeşitli gazlar ozon tabakası üzerinde olumsuz etkiler ortaya çıkarmaktadır.

Özetle, dünyada özellikle sanayileşme, şehirleşme vs. nedenler dolayısıyla her geçen gün çevre sorunları artmaktadır. Tüm bu sorunlar insanları vazgeçemeyecekleri ekonomik kalkınma ve çevrenin nasıl bir arada ve uyum içerisinde sürdürüleceği konusunda daha fazla düşünmeye zorlamaktadır.

Yukarıda da belirttiğimiz gibi “sürdürülebilir kalkınma” ve “sürdürülebilir yaşam”, üzerinde son derece hassasiyetle eğilmemiz gereken konulardır.

 

ÇEVRE SORUNU VE GLOBAL İŞBİRLİĞİ

 

Doğa ve çevre sorunlarını global düzeyde ilk ele alan toplantı Birleşmiş Milletler’in daveti ve 103 ülke temsilcisinin katılımı ile 16 Haziran 1972 tarihinde Stockholm’da yapılmıştır. Birleşmiş Milletler Çevre Konferansı olarak bilinen bu toplantıda 26 maddeden oluşan bir deklarasyon yayınlanmıştır. Bu toplantının ardından 3-14 Haziran 1992 tarihleri arasında Brezilya’nın Rio de Jenerio kentinde Dünya Çevre ve Kalkınma Konferansı düzenlenmiştir. Kısaca, Rio Deklarasyonu olarak bilinen ve 27 ilkeden oluşan bildirge Stockholm konferansında ele alınan doğa ve çevre sorunlarını çok daha geniş perspektiften ele almış, strateji ve eylem planları geliştirilmiştir.

Çevre konusunda bugüne değin imzalanan başlıca uluslararası anlaşmaları da kısaca özetlemekte yarar bulunmaktadır. Bugüne değin global ya da bölgesel ölçekte imzalanan pek çok anlaşma içerisinde en fazla önem taşıyan beş uluslararası anlaşma bulunmaktadır:

İklim Değişikliği Konvensiyonu: 1992 yılında New York’ta imzalanan bu anlaşmanın amacı sera gazlarının global iklim üzerindeki olumsuz etkilerinin azaltılması ve atmosferdeki karbondioksit oranının azaltılmasıdır.

 

Ozon Tabakasını Koruma Amacına Yönelik Viyana Konvensiyonu: 1985 yılında Viyana’da imzalanan bu anlaşmanın amacı ozon tabakasının insan sağlığı üzerindeki etkilerini araştırmak; bu konuda bilgilendirici çalışmalar yapmak; ozon tabakası üzerinde olumsuz etkisi olan madde kullanımlarını azaltmaktır.

 

Ozon Tabakasını Yok Edecek Maddelere Dair Montreal Protokolü: Bu protokol 1987 yılında Montreal’de (Kanada) imzalanmıştır. Anlaşmanın amacı yeryüzünü aşırı ultraviole radyasyon ışınlarından korumak için klorofürkarbon tüketimini 1994 yılına kadar 1986 yılındaki seviyesinden yüzde 20 oranında azaltmak; 1996 yılına kadar da 1986’daki seviyesinden yüzde yüzde 50 oranında aşağıya çekmektir.

 

Türleri Yok Olma Tehlikesinde Olan Bitki ve Hayvan Ticaretini Önlemeye Dair Konvensiyon: Kısa adı “Denizler Kanunu” olan bu anlaşma 1982 yılında Montego Bay’da (Jamaika) imzalanmıştır. Amacı, türleri yok olacak tehlikeli hayvan ve bitki türlerini korumak; bu konuda uluslararası alanda sıkı denetim yapmaktır.

 

İklim Değişikliği Üzerine Kyoto Protokolü: 1997 yılında Japonya’nın Kyoto şehrinde imzalanmıştır. Amacı; sera gazı emisyonları ile ilgili olarak ülkeleri bağlayıcı sınırlar oluşturmak; sözkonusu gazları 2008-2012 yılına kadar 1990 yılındaki seviyesinden en az yüzde 5.2 oranında azaltmak olarak belirlenmiştir. Anlaşma çerçevesinde, ülkelerin “İklim dostu teknolojiler” kullanımı da benimsenmiştir.

 

Türkiye, yukarıdaki anlaşmalardan sadece Montreal Protokolü’nü ve Viyana Anlaşması’nı imzalamıştır.

 

ÇEVRE AHLAKI YA DA EKOLOJİK AHLAK

 

Çevre ahlakı, insan eylem ve davranışlarının insanlar ve insanları dışındaki canlı varlıklar üzerindeki etkilerini ahlaki yönden inceleyen bir araştırma alanıdır. Çevre ahlakı kendi içerisinde iki alt gruba ayrılabilir: (Curi, 1995.)

Biyo-merkezli çevre ahlakı (Biocentric environmental ethics): Bu alanda insan eylem ve davranışlarının insanlar dışında başka canlılar üzerindeki etkileri analiz edilmektedir.

 

Anropo-merkezli çevre ahlakı (Anthropocentric environmental ethics): Bu alanda ise insan eylem ve davranışlarının başka insanlar üzerindeki etkileri analiz edilmektedir.

Çevre ahlakı, insanların havaya, suya, toprağa ve üzerinde yaşayan tüm canlı varlıklara zarar vermeyecek ve doğal kaynakların sürdürülebilir şekilde kullanımını sağlayacak davranış ve eylemlerde bulunmaları gerektiğini savunur. Çevre ahlakı, ekosistemin, halen yaşayan ve gelecekte yaşayacak olan insanların ve diğer canlıların korunması üzerinde durmaktadır. Bu nedenle, çevre ahlakını aynı zamanda “ekolojik ahlak” olarak da adlandırabiliriz.

 

ÇEVRE AHLAKININ TESİS EDİLMESİNE YÖNELİK ÖNERİLER

 

Organizasyonda çevre ahlakı konusunda yazılı ahlak kuralları ve kodları oluşturulmalıdır,

Organizasyonda çevre ahlakı konusunda “ahlak standartları” belirlenmeli ve bu standartlara uygun hareket edilmelidir,

Lider ve üst yönetimin organizasyonda çevre ahlakının tesis edilmesi konusunda kararlı ve inançlı olması gereklidir,

Organizasyonda üst yönetim tarafından çevre ahlakı konusundaki çalışmaları izlemek üzere bir “Ahlak Kurulu” oluşturulmalıdır,

Organizasyonda “ahlak kültürü”nün uzun dönemli olarak kurumsallaşması gereklidir,

Organizasyonda çevre ahlakına yönelik davranış ve eylemler takdir görmeli ve ödüllendirilmeli; buna karşın çevre ahlakına uygun olmayan davranışlar kınanmalı, gerekirse cezalandırılmalıdır,

Organizasyonda ahlak konusuna önem verildiği açık olarak hissedilmelidir. (Örneğin, organizasyonda çevre ahlakına yönelik afiş ve sloganlar asılmalıdır.),

Çevre ahlakı konusunda çalışanlara sürekli eğitim sağlanılmalıdır,

Organizasyon, üretimde bulunurken “çevre dostu teknolojiler” kullanmaya özen göstermeli ve doğada kendiliğinden yok olacak malzemeler kullanmaya özen göstermelidir,

Havaya, suya, toprağa ve üzerinde yaşayan insanlara ve diğer canlılara zarar verecek maddelerin biyosfere atılmasını azaltacak önlemler alınmalıdır. Atıkların azaltılmasında geri dönüşüm (recycling) yoluyla eski maddelerin tekrar kullanımı sağlanmalıdır.

Yenilenemez nitelikteki doğal kaynakların çok dikkatli bir şekilde kullanımı için önlemler alınmalıdır. Su, toprak ve orman gibi yenilenebilir doğal kaynakların ise uzun süre kullanımı için dikkatli planlama yapılmalıdır.

Çalışanlara ve içinde faaliyet gösterilen topluma yönelik olarak çevre konusunda ciddi önlemler alınmalıdır. İşletme faaliyetlerinden olumsuz etkilenmemesi için açık alanların ve biyolojik çeşitliliğin devamı için çaba gösterilmelidir. İşletmede çalışanlara ve çevreye zarar vermemesi için güvenli teknolojilerin kullanımına özen gösterilmeli ve riskleri azaltıcı önlemler alınmalıdır.

Organizasyon dışında devletin ve sivil toplum kuruluşlarının da çevre konusunda duyarlı olmaları ve bu konuda çaba içerisinde olmaları gerekir. Devlet tarafından alınması gerekli önlemleri şu şekilde sıralayabiliriz:

 

Çevre ahlakına yönelik hukuksal düzenlemeler yapılmalıdır,

Çevre ahlakı konusunda koordinasyon görevini üstlenecek bazı resmi kurumlar (Bakanlık, Müsteşarlık vs.) oluşturulmalıdır.

Çevre denetimi ile ilgili bazı kurumlar oluşturulmalı ve etkin denetim sağlanmalıdır,

Çevreyi kirleten kurumlar için telafi edici cezalar getirilmelidir,

Çevre kirliliğinin azaltılması için kamusal regulasyonlar son derece önem taşımaktadır,

Kamusal regulasyonları tamamlayıcı olarak “çevre vergileri” (örneğin, karbon vergisi, çevre temizlik vergisi vs.) getirilmelidir,

Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) sistemi uygulanmalıdır. ÇED sistemi, bir yatırım yapılmadan önce o yatırımın çevreye etkilerinin etraflıca değerlendirilmesi demektir. ÇED sistemi “önceden tahmin” ve “önceden önleme” mantığına dayalıdır.

Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)’nün tespit ettiği Uluslararası Çevre Yönetim Standartları’nın (ISO-14000) ülke içinde yaygınlaşmasını sağlamak için devlete çok önemli görev düşmektedir. ISO-14000, Uluslararası Standartlar Örgütü (ISO)’nün doğanın ve çevrenin korunması açısından geliştirdiği standartlardır. ISO-14000 bir gönüllü denetim sistemidir. ISO-14000’in kapsamı şu şekildedir: (Bkz: Cascio, 1996.)

 

İşletmenin çevreye karşı duyarlı olduğunu ifade eden bildirge,

Ayrıntılı çevre yönetim programı,

Çevre konusunda işletme içi eğitim,

İşletme içi çevre denetimi (çevreye bırakılan atıkların izlenmesi),

Çevre yönetiminde “sürekli gelişme” ilkesine bağlılık,

Tüm çevre yönetim standartlarının organizasyonda etkin bir şekilde uygulanması için önlemler alınmalıdır.

Önemle belirtelim ki, çevrenin korunması ve çevre ahlakının toplumda kurumsallaşması için gönüllü kuruluşların da aktif mücadelesi çok önem taşımaktadır. İş dünyası çevre sorunları ile ilgilenecek ve çevre ahlakının toplumda benimsenmesini sağlayacak bir gönüllü kuruluş oluşturmalıdır. Bu konuda ABD’de çeşitli özel kuruluşlar tarafından oluşturulan Business Roundtable adlı kuruluşun Global Çevre Yönetimi Girişimi (Global Environmental Management Initiative:GEMI) adlı projesi güzel bir örnek teşkil etmektedir. Kısa adı GEMI olarak bilinen bu girişim, çevre ahlakı konusunda 1991 yılında “The Business Charter for Sustainable Development” adıyla bir bildiri yayınlamıştır. (Bkz: Kutu-6) Yine ABD’de Kimyasal Madde Üreticileri Derneği’nin çevre ahlakı konusunda bir girişimi ve bu alanda “Responsible Care” adıyla yayınladığı bir bildirge bulunmaktadır.(Bkz: Kutu-7) Her iki bildirge de Türkiye’de iş dünyası için örnek teşkil edecek çevre ahlakı projeleridir.

Önemle belirtelim ki, İş dünyası, çevre ahlakının sürdürülebilir kalkınma için önemli olduğuna inanmalı ve faaliyetlerini çevre sorumluluğu bilinci içerisinde yürütmelidir.

  Kaynak: C.C.Aktan,  Meslek Ahlakı ve Sosyal Sorumluluk, İstanbul: ARI Düşünce ve Toplumsal Gelişim Derneği Yayını, 1999.