TÜRKİYE' DE RANT KOLLAMA FAALİYETLERİ

Prof.Dr.C.C.Aktan

 

Ülkemizde rant kollama olayları yeni değildir. Cumhuriyet' ten günümüze çeşitli türde rant kollama olayları süregelmiştir. Özellikle ithal ikamesine dayalı içe dönük bir sanayileşme stratejisinin geçerli olduğu 1960' lı ve 1970' li yıllarda özellikle lisans kollama ve kota kollama adı verilen rant kollama olayları yaygınlık göstermiştir. Önceki açıklamalarımızda da belirttiğimiz gibi Anne Krueger'in yaptığı hesaplamalara göre ülkemizde 1965 yılında lisans kollama yönünde yapılan harcamaların toplam maliyeti GSMH' nin % 15' ini oluşturmaktadır. Bu rakamın ne derece doğru olduğu tartışılabilirse de rakam gerçekten çok ürkütücü ve korkutucudur.

Ülkemizde rant kollama olaylarının özellikle 1980 sonrasında yaygınlık kazandığı görülmektedir. Ülkemizde 1980 sonrasında reel ekonomiden (üretken ekonomiden) transfer ekonomisine (rantiye ekonomisine) doğru bir yönelme olduğu dikkat çekicidir. Şimdi ülkemizde 1980 sonrası dikkate değer bazı rant kollama olaylarını kısaca özetlemeye çalışalım.

İhracatta Teşvik Kollama ve Hayali İhracat

Bilindiği üzere, ülkemizde 24 Ocak 1980 Ekonomik İstikrar Programı ile "İthal İkamesine Dayalı Sanayileşme Stratejisi" yerine ihracatı artırmayı, ithalatı ise serbestleştirmeyi hedef alan bir dış ticaret politikası benimsenmiştir. Ülkemizde ihracata dayalı sanayileşme ve ithalatın serbestleştirilmesi yönünde kapsamlı uygulamalar esasen 1984 yılında başlamıştır. 6 Kasım 1983 seçimlerini kazanan Anavatan Partisi teşvik mevzuatında önemli değişikler yaparak ihracatı destekleyici yönde kararlar yürürlüğe koymuştur. 1984 yılı başlarından günümüze değin ihracatı teşvik amacıyla;

-Merkez Bankası kaynaklı ihracat kredileri (İhracata hazırlık kredileri, tütün ihracatına verilen krediler, ihracat reeskont kredisi, vesaik mukabili kredi vb. )

-Türkiye İhracat Kredi Bankası A. Ş. /Türk Eximbank kaynaklı ihracat kredileri (sevk öncesi ve sonrası ihracat kredisi, ihracat kredi sigorta ve benzeri)

-Vergi Teşvik Tedbirleri (ihracatta vergi iadesi, kurumlar vergisinde ihracat istisnaları, KDV ihracat istisnası vb. )

-Bütçe dışı fonlardan ihracatçılara verilen nakdi destekler (Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu vb.).

Bunlar dışında çok değişen türde ihracat teşvikleri sağlanmıştır. 1980 sonrasında uygulanan ihracatı teşvik politikasını genel hatlarıyla şu şekilde değerlendirmek mümkündür:

1980-1983 döneminde ihracatta vergi iadesi, ucuz maliyetli ihracat kredileri ve gümrük muafiyetli hammadde ithali gibi teşvikler önem kazanmıştır. 1984-1986 döneminde ise ihracatta vergi iadesi oranları azaltılmış ve düşük maliyetli ihracat kredilerine son verilmiştir. Bu dönemde yukarıda belirtilen teşviklerin yerine ihracatçıya kaynak kullanımı destekleme fonundan prim ödemeleri ile KDV istisnası şeklinde teşvikler sağlanmıştır. 1984 yılından sonraki dönemde ise ihracatta vergi iadesi oranları kademeli olarak azaltılmış ve 1989 yılı başından itibaren uygulamadan tamamen kaldırılmış ve ihracata yönelik düşük maliyetli krediler uygulamasına tekrar başlanmıştır. 1986 sonrasında özellikle Merkez Bankası reeskont kaynaklı ihracat kredileri yanı sıra, Türk Eximank' ın ihracat ve ihracat kredi sigortaları artış göstermiştir. Yine 1980sonrasında destekleme ve fiyat istikrar fonundan yapılan prim ödemelerin yanı sıra, ihracatta navlun sübvansiyonu, vergi, resim ve harç istisnası vb. şekillerde ihracat teşvik edilmeye çalışılmıştır.

Önemle belirtelim ki, ihracatta teşvik tedbirlerinin toplam ihracat gelirleri üzerinde artış doğurması, 1980 sonrası dönemde olumlu bir gelişme olarak görülmüştür. Bununla birlikte, teşviklerin çok sayıda ve türde olması, teşvik mevzuatının dağınıklığı ve hukuksal normların açık ve anlaşılır olmaması, denetim mekanizmasının işletilmemesi vb. nedenlerden ötürü teşvik uygulamaları zaman içerisinde amacından sapmış ve çeşitli suistimallere konu olmuştur. Hayali İhracat adı verilen skandallar zinciri ihracatta teşvik tedbirlerinin amacından ne ölçüde saptığının açık bir göstergesi olmuştur.

Hayali ihracat, kısaca ihracat yapılırken resmi makamlara ihraç edilen malın miktarı, fiyatı, kalitesi vb. unsurları üzerinde gerçeğe ve mevzuat hükümlerine uymayan yanıltıcı, yalan ve yanlış beyanda bulunulması ve bu suretle bir haksız kazanç elde etmeyi ifade etmektedir. Ülkemizde hayali ihracat, uygulamada çok değişik türde tezahür etmiştir. Bunları kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür:

1. Ticari değeri olmayan mal ihraç etmek şeklinde yapılan hayali ihracat: Bu ilk yöntemde, vergi iadesi yüksek mallar seçilerek, o ad altında çok düşük fiyatlı ve gereksiz mallar toplanarak gümrükten geçirilmiştir. Ancak malın bu şekilde gümrükten geçirilebilmesi için gümrük kapılarında bu işlere yardımcı olacak bazı kişilerden yararlanılmıştır.

2. Fiyat şişirme şeklinde hayali ihracat: Bu yöntemde ihraç mallarının fiyatı, söz konusu belgelerde gerçek değerinin çok üzerinde gösterilmekte ve bu şekilde beyan edilmektedir.

3. Miktar şişirme şeklinde hayali ihracat: Bu yöntemde ihraç mallarının miktarı gerçek miktarının çok üzerinde gösterilerek bir haksız çıkar sağlanmıştır.

4. Malı farklı göstermek şeklinde hayali ihracat: Bu yöntemde özellikle ülkemizde fon kesintisi yapılan bazı malların ihracında söz konusu olmuştur. Yöntemin işleyişi şu şekildedir: İhracatçı fona bir ödeme yapmamak için, bir diğer deyişle fon kesintisinden kurtulmak için ihracat belgelerinde fon kesintisine tabi ihraç ettiği mal yerine kesintiye tabi olmayan malları göstermekte ve bu şekilde haksız kazanç sağlamaktadır.

5. Sahte belge düzenleme şeklinde hayali ihracat: Bu yöntemde, ihracat tamamen hayalidir. Bir diğer deyişle, evrakta sahtekarlık yapmak suretiyle ihracat yapılmış gibi gösterilerek teşvik tedbirlerinden yararlanılmaktadır.

Öte yandan, ülkemizde hayali ihracat uygulamada gerçekte varolmayan "paravan şirketler" aracılığıyla yapılmıştır. Ayrıca , "Dış Ticaret Sermaye Şirketleri" adı verilen şirketlerin bir kısmı da çeşitli şekillerde hayali ihracat yapmışlardır. Dış ticaret sermaye şirketlerinin sayılarında özellikle 1984 yılı sonrasındaki artış dikkat çekicidir. Bu dönem ihracatın en yoğun olarak yapıldığı yıllardır. Hayali ihracatta "Tedarikçi Şirketler" de önemli rol oynamışlardır. "Tedarikçi Şirketler" dış ticaret sermaye şirketlerine mal tedarik etme dışında, yurt dışındaki ithalatçıyı bulma, gümrük işlemlerini düzenleme, mal nakliyesini sağlama, vergi iadesi işlemlerini gerçekleştirme işlemlerini de yapmaktadırlar.

Bu açıklamalardan sonra ülkemizde hayali ihracatın toplam ihracat içerisindeki payı konusunda bilgi vermeye çalışalım. Hayali ihracat konusunda gerçek istatistiki verileri bulmak güç, hatta imkansızdır. Çünkü hayali ihracat çok farklı şekillerde ortaya çıkmış ve gelişmiştir. IMF tarafından yapılan bir çalışmada Türkiye' de dış ticaret verilerinin sağlıklı tutulmadığı önemle vurgulanmaktadır. IMF, Türkiye' nin dış ticaret ilişkilerinde bulunduğu Suudi Arabistan, Irak ve İran' da da dış ticaret istatistiklerinin düzenli olmadığını belirtmektedir. IMF, Türkiye' nin 1984-1987 yılları arasında sadece OECD ülkelerine yapmış olduğu ihracatın %26' sının hayali olduğunu hesaplamıştır.

Yatırımlarda Teşvik Kollama ve Hayali Yatırım

1980 sonlarında politik yozlaşmanın bir türü olarak ele aldığımız rant kollamanın özellikle yatırım teşviklerinde yaygınlık arzettiğini söylemek mümkündür. Yatırımlarda teşvik özetle, toplumdan alınan ekonomik değerlerin, yani vergilerin devlet eliyle öngörülen yatırım hedefleri doğrultusunda belirli kesimlere transferlerini ifade eder. Teşvik tedbirlerinin amacı özellikle gelişmekte olan ülkelerde ekonomik büyüme ve kalkınma sürecinin hızlandırılması ve piyasa ekonomisine işlerlik kazandırılmasıdır. Teşvik tedbirlerinin bu son derece önemli işlevini görmezlikten gelmek mümkün değildir. Kısaca, teşvikler özel tüketim ve yatırım malları arzının genişletilmesinde önemli bir role sahiptir. Bununla birlikte teşvik sisteminin etkinliği ve yararı, ancak asıl sübvanse edilmesi gereken potansiyel üreticilerin ve yatırımcıların saptanması ve sübvansiyonların dağıtımının adil ve düzenli olarak yapılamasına bağlıdır. Aksi takdirde, teşvikler piyasada aynı sektörde faaliyette bulunan işletmeler ve sektörler arasında eşitsizlikler doğurur ve böylece piyasa ekonomisinin normal işleyişini engeller.

Ülkemizde maalesef 1980 sonrasında Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde görülmeyen bir yatırım teşvik politikası izlenmiş ve sistemin işleyişinde önemli yozlaşmalar görülmüştür. Yatırımcılara teşvik primi, kaynak kullanımını destekleme fonundan prim ödemeleri, orta ve uzun vadeli yatırım kredilerinde vergi, resim ve harç istisnası, gümrük muafiyeti, bina inşaat harcı istisnası, ulaştırma alt yapı resmi muafiyeti, KDV ertelemesi, yatırım indirimi, yatırım finansman fonundan faydalanma vb. türde teşvikler sağlanmıştır.

Ülkemizde özellikle kalkınmada öncelikli yörelere verilen işletme ve yatırım kredileri ile ilgili mevzuat değişikliğinin yapılmasından sonra pek çok kişi "Teşvik Kredisi" adı altında Türkiye Kalkınma Bankası (TKB)'ndan milyarlarca lira almıştır. TKB' den kredi alanların çoğu Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerine yatırım yapmış gibi görünerek teşvik kredisi sağladıkları ve aldıkları kredileri başka yerlerde ve başka amaçlarla kullandıkları tespit edilmiştir. Sözde yatırımcılar; paravan şirketler, iş takipçileri ve "gezginci" politikacı ve bürokratlar vasıtasıyla teşvik kredisi almaya çalışmışlardır. Hayali ihracattan sonra böylece ülkemizde hayali yatırım skandalları yaşanmıştır.

Korumacılık ve Tarife Kollama

Önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz gibi, dış ticaret alanında başlıca üç tür rant kollama olayı ortaya çıkmıştır. Bunlar; tarife kollama, lisans kollama ve kota kollamadır. Ülkemizde 1980 sonrasında ithal ikamesine dayalı dış ticaret rejiminden ithalatı serbestleştirmeyi ve ihracatı teşvik etmeyi amaçlayan bir serbest dış ticaret rejimine geçiş yönünde adımlar atılmıştır. Avrupa Topluluğuna tam üyelik başvuru- suyla birlikte Ortak Gümrük Tarifesi çerçevesinde Türkiye' nin gümrük vergisi, etkili vergi ve resimler (damga resmi, belediye hissesi, KDV vb.) ve fonlarda (Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu, Destekleme ve Fiyat İstikrar Fonu vb.) indirimler yapması ve miktar kısıtlamalarını kaldırması konuları gündeme gelmiştir. Türkiye ile Avrupa Topluluğu geçiş dönemi koşullarını belirleyen Katma Protokolde (md. 7-30)Türkiye, Avrupa Topluluğunun Ortak Gümrük Tarifesi' ne uyum yönünde bazı yükümlülükleri yerine getirmeyi taahhüt etmiştir.

Türkiye, Katma Protokolde öngörüldüğü şekilde 1 Eylül 1971 tarihinden itibaren yükümlülüklerini yerine getirmeye başlamıştır. Türkiye AT çıkışlı ithalatta uyguladığı gümrük vergisi ve eş etkili vergi ve resimleri 12 yılda, bazı istisnai mallarda ise, 22 yılda kaldırmayı taahhüt etmiştir. Katma Protokol çerçevesinde Türkiye' nin 1. 1. 1995 tarihinden itibaren yükümlülüklerini tamamlaması ve %100 indirime geçmesi öngörülmüştür.

Avrupa Topluluğu dışında Türkiye uluslararası düzeyde ticareti serbestleştirmeyi hedefleyen Genel Ticaret ve Tarifeler Anlaşması' na (GATT)' da üye bulunmaktadır. Türkiye' nin 107 üyeli GATT' a karşı da gümrük vergisi ve benzeri vergi, resim ve fonlarda indirim yapılması yönünde taahhütleri sözkonusudur.

Ülkemizin AT' a ve GATT' a olan yükümlülükleri ve/veya taahhütleri özellikle 1980 sonrasında tarife kollama olayını gündeme getirmiştir. Çıkar ve baskı grupları her yıl sonunda ithalat rejimi hazırlanırken hükümet ve bürokrasi üzerinde yoğun bir şekilde baskı yapmaktadırlar.

Ülkemizde Olgun ve Togan (1989) tarafından yapılan bir ampirik çalışmada 1984 yılında nominal koruma oranlarının ağırlık ortalamasının %70. 2' den 1985 yılında %41. 2' ye düştüğü ifade edilmektedir. Bir başka ampirik çalışma da Özkan ve Tanrıkulu (1992) tarafından yapılmıştır. Bu araştırmacılara göre, ülkemizde efektif (gerçek) koruma oranı 1985 yılında %16' dan, 1989' da % 8. 7' ye inmiştir. Yine bu araştırmacılar, 49 alt sektörde yaptıkları araştırmalar sonucunda ülkemizde "dış ticarette yüksek düzeyde adil olmayan bir koruma politikasının uygulandığını iddia eden görüşlerin gerçeklerle bağdaşmadığını" (1992; 13) ifade etmektedirler. Bu tespite rağmen ülkemizde özellikle 1980 sonrasında uygulamada yoğun bir tarife kollama olayının yaşandığını belirtmek gerekir.

Bütçe Dışı Fonlar, Yeraltı Kamu Sektörü ve Rant Kolama

Ülkemizde özellikle 1984 sonrasında sayıları hızla artan bütçe dışı fonlar ile adeta bir "Gölge Kamu Sektörü" yaratılmıştır. Fonlarda oluşan bu kamu sektörünü "Yeraltı Kamu Sektörü" olarak adlandırmak yanlış olmayacaktır. Zira vergi mükelleflerinin ödedikleri vergiler, fonlar kanalıyla kime ve niçin verildiği bilinmeyen bir transfer ekonomisinin (rantiye ekonomisinin) aracı haline gelmişlerdir. Fonlardan hayali ihracatçılara, hayali yatırımcılara kısaca soygunculara ve yağmacılara milyarlarca lira transfer edilmiştir. Uzun yıllar parlamento denetimi dışında faaliyet gösteren fonlar üzerinde halen etkin bir yasama, yürütme ve yargı denetiminden sözetmek mümkün değildir. Bunun dışında fonlar dış ticarette serbestleşme amacıyla gümrük vergilerindeki indirimi gizleyen bir araç görevini de sürdürmüştür. Kısaca fonların ülkemizde rant kollamanın yaygınlaşmasında önemli rol oynadığını söyleyebiliriz.

Özelleştirme ve Rant Kollama

Ülkemizde 1986 yılından günümüze değin yapılan özelleştirme uygulamalarında rant kollama olayı dikkat çekicidir. Ülkemizde özelleştirme hazırlık çalışmalarının yapılması ve daha sonra şirketlerin özelleştirme aşamasında yabancı danışman firmaları ile bazı Türk banka ve firmalarından yararlanılmıştır. Ülkemizde özelleştirme hazırlık çalışmaları adeta kapalı kapılar ardında yürütülmüş, bu çalışmalarda üniversite, işçi ve işveren kesimini temsil eden kuruluşlar ve sendikalar ve benzeri uzman kurum ve kuruluşlardan yararlanma ihtiyacı hissedilmemiştir. Yerli ve yabancı firmalara yaptıkları hizmetler karşılığında ödenen astronomik paraların rakam olarak tutarı da maalesef kamu oyunun bilgisi dışında tutulmuştur. Deyim yerindeyse, devlet bazı kuruluşlara bir "rant" fırsatı yaratmış ve kuruluşlar bu rantı elde etmek için adeta yarışmışlardır. Özelleştirme de hazırlık çalışmalarında sürdürülen bu gizlilik, satış aşamasında da devam etmiştir. Bu durum rant kollayan kesimi de harekete geçirmiş ve yerli ve yabancı kişisel ve kurumsal yatırımcıları "ne kaparsak kardır" anlayışına itmiştir.

Kaynak: C.C.Aktan, "Rant Kollama", Amme İdaresi Dergisi, Aralık-1993.