Prof.Dr. C. Can Aktan
Eğitim-öğretimde
metodolojik anlamda paradigmal yönelimlerden birisi literatürde
“aktif öğrenme”, “probleme-dayalı öğrenme”, “öğrenci-merkezli
eğitim” vs. şekillerde adlandırılan eğitim-öğretim yöntemleridir.
Probleme dayalı öğrenme,
öğrenen odaklı bir eğitim yöntemidir. Bu yöntemde, öğretmenin temel
rolü ve fonksiyonu öğrenen bireye öğrenme konusunda rehberlik etmek
ve referans eğitim materyallerini sunmaktır.
Probleme dayalı öğrenme,
yaşamın, karşılaşılan sorunları tanımak, bunların öneminin farkında
olmak, bu sorunların nedenlerini anlamak, sorunları çözmek ve olası
sorunları önceden gidermekle dolu olduğu düşüncesinden yola çıkarak,
öğrenmenin tam ve yeterliliğe dayalı olması görüşüne hizmet eden bir
yöntemdir. Bu nedenle bir problemden yola çıkılması ve problemin
çözümü aşamasında gereksinim duyulan temel bilgilerin öğrenme hedefi
yapılarak, öğrenen tarafından aktif biçimde araştırılması
öngörülmüştür. Burada amaç sadece belirli bir konunun çözümlenmesi
değil, o problem aracılığı ile gündeme gelen yeni öğrenme
hedeflerinin ortaya çıkarılması ve problem çözme çabası içinde
sorgulama, araştırma, tartışma vb becerilerin edinilmesidir. Bu bir
başka tanımlama ile öğrenmeyi öğrenme eylemi olarak
isimlendirilebilir.
Probleme
dayalı öğrenme; öğrenciye, meslek yaşantısında karşılaştığı
sorunları çözerken mantık yürütme, analiz etme, sentezleme, bilgiye
ulaşma ve yorumlama becerisi verme, ayrıca düşünen, sorgulayan ve
araştıran bireyler yetiştirme amacına yönelik bir eğitim yöntemidir.
(Çiçek ve diğerleri, 2004.)
Probleme
dayalı öğrenme, literatürde “aktif eğitim” olarak da
adlandırılmaktadır. Aktif eğitim, öğrenene öğrenme sürecinin çeşitli
yönleriyle ilgili karar alma fırsatlarının verildiği ve öğrencinin
öğrenme sırasında zihinsel yeteneklerini kullanmaya zorlandığı bir
süreç şeklinde karşımıza çıkmaktadır. (Çiçek ve diğerleri, 2004.)
“Aktif eğitim” ya da “aktif öğretim” adı verilen eğitim yönteminde
eğitmen konumunda olan kişi (öğretmen), “yönlendirici” bir
konumdadır ve öğrencinin derslere aktif olarak katılımını
sağlamaktadır. Aktif eğitim/öğretim son yıllarda sadece yüksek
öğretim sisteminde değil, tüm eğitim sisteminde genel kabul gören
bir yöntem olarak yaygınlaşmaktadır.
Merkezden
uzaklaşıp grubun bir parçası durumunda olan klasik eğitim
yöntemindeki öğrenci anlayışı; aktif eğitim sistemiyle problemi
sahiplenen, öğrenme konularını tartabilen ve merkezi öğrenci olan
bir sistem olmuştur. Belirli bir problemin, öğrencilerin dersi
anlamada ve öğrenmede yararlı olabileceği düşünülerek, konunun tüm
yöntemleri ile öğrenilmesi sağlanabilir. Bunun için kullanılan
yöntem, senaryolaştırma sistemidir. Öğrenci, tıpkı bir senaryo
içindeymiş gibi rolünü oynamak üzere motive olur. Amaç, senaryonun
öğrenme hedeflerindeki mesleki bilgilerin çok hızlı alınmasını
sağlamak ve ilgili konuların tartışılmasını sağlamaktır. (Kaltakçı &
Arslan:2004.)
Öğrenci
merkezli eğitim sisteminin öncülerinden Rus düşünürlerinden Lev
Semenovich Vygotsky’a göre, bireyler arası etkileşim öğrenmenin
temelidir. Bireyler arası yapılacak bu etkileşim var olan bilginin
irdelenmesini ve yeni kuramlara ulaşılmasını sağlar. Bu tip bir
etkileşimin oluşması için önceleri sınıf, okul veya kurs gibi
fiziksel ortamlar kullanılırken; günümüzde teknolojinin de
hayatımıza girmesiyle bu ortamlara ileti (e-mail), chat, e-gruplar,
radyo ve televizyon hatta son yıllarda yapılan büyük atılımlarla
mobil telefonlar dahi eklenmeye başlanmıştır. Bu zenginleşen
etkileşim ortamları sayesinde birey daha kolay ve daha çok insanla
etkileşim kurabilmektedir. Sonuç olarak, bu sayede öğrenci
kendisinden daha bilgili olan bir çalışanla iletişim kurarak kendi
bilgisini arttırabilmektedir. Vygotsky’e göre öğrenmede ikinci
önemli ilke, bireyin bildiklerini kullanarak ve dışarıdan gelecek
yardımla birlikte öğreneceği bilgi düzeyinin belirlenmesidir. Bu
ilkeye göre öğrenmek isteyen herkes mevcut bilgisini bir başkasının
yardımı ile çoğaltması mümkündür. Dolayısıyla bireye düzeyinin biraz
üstündeki öğrenme malzemesi öğretmenin kılavuzluğunda verilmelidir
ki önsel bilgilerin işe koşulması ve yeni bilgi inşası meydana
gelebilsin. Bu adımda eğitmenlerin en önemli yardımcıları yine
teknoloji ve daha kesin bir dille bilgisayarlardır. Bilgisayar ve
onun sağladığı çevrimiçi ortamın avantajlarıyla, öğrencinin daha
önce edinmiş olduğu bilgileri bir plan çerçevesinde yeni bilgilere
ilişkilendirilmesi sağlanabilmektedir. Bunu gerçekleştirirken
eğitmen ve öğrenciler zaman sınırlaması altında kalmadan,
istedikleri her mekanda bu etkinliği sağlayabilirler daha da
önemlisi ilk seferde öğrenemeyen öğrenciler istedikleri kadar tekrar
yapabilirler. (http://cet.boun.edu.tr)
Vygotsky’nin öğrenci
merkezli öğrenme literatürüne katmış olduğu diğer bir kavram da
“aracıyla öğrenme” kavramıdır. Yukarıda sözünü ettiğimiz
öğretmen-bilgi-öğrenci üçgeninde, öğretmen bilgi ile öğrenci
arasında bir arabuluculuk görevini yerine getirmektedir. Gerçekçi
olan, öğrencinin aşina olduğu, yeterince karmaşık ve problemler
içinde veya bunlar vasıtasıyla işlenen bilginin, öğrencinin varolan
bilgisiyle adeta bir uzlaşma gerçekleştirmesi için öğretmen etkinlik
organizasyonu yapmasıdır. Dolayısıyla, yapısalcı öğrenme
yaklaşımında öğrenme malzemesinin öğrenciye sunumu genellikle bir
problemle başlamalıdır. Böylece, öğrenci varolan bilgisini
kullanarak onu çözmeye çalışacaktır. (http://cet.boun.edu.tr)
Önemle belirtelim ki, 21.
yüzyıl yüksek öğretim sistemi bilgi ve iletişim teknolojilerine
bağlı olarak şekillenmektedir ve “eğitim” yerine “öğrenme”
kavramı önplana geçmektedir. Eğitim, etken bir eylemdir. Daha açık
bir ifadeyle, eğitimden söz edildiğinde bir tarafın aktif, diğer
tarafın ise pasif olduğu bir durum sözkonusudur. Eğitici, pasif
durumda olan öğrenciye bilgi aktarmaya çalışmaktadır. Geleneksel
eğitim sisteminde bu yöntem geçerli olmuştur. Oysa “öğrenme”,
kişinin bizzat kendi çabaları ile bilgi edinmeye çalışmasıdır.
Günümüz bilgi toplumunda “E-öğrenim” (e-learning) olarak
adlandırılan eğitim yönteminde probleme dayalı öğrenim (aktif eğitim)
büyük ölçüde bilgi ve iletişim teknolojileri yardımıyla
yürütülmektedir.
Yukarıda da
ifade edildiği üzere, geleneksel eğitim sistemi eğitici/öğretici
odaklıdır. Geleneksel eğitim sisteminde savunulan konulardan biri
öğretici (instructor) temelli sınıflarda öğrenciyle karşılıklı
etkileşimin (interactivity) yüksek olması gerekçesidir. Burada göz
önünde bulundurulması gereken nokta bu etkileşimin oranı, kalitesi
ve etkileşim sonucunda oluşacak öğrenmedir. Geleneksel eğitim
sisteminde etkileşimin kalitesinin artırılması için gerekli
multimedya donanımının maliyetler nedeniyle tüm derslikler düzeyinde
kullanılamaması önemli bir problemdir. Ancak bilgi çağında bilgi ve
iletişim teknolojilerindeki akıl almaz gelişmeler sayesinde bilgiye
erişimin kolaylaşması ve maliyetlerin azalması nedenleriyle
geleneksel “eğitici temelli” (instructor based) eğitim
sistemi çok süratli bir şekilde terk edilmekte ve bu sistem yerini
“öğrenim temelli” (learned based) “e-öğrenme”
sistemine bırakmaktadır. Paradigma artık öğretici temelli eğitimden
öğrenen temelli bir paradigmaya doğru değişmektedir. Öğrenen temelli
eğitim (learner based education) olarak adlandırılan yeni paradigma
sanal eğitim (virtual education), uzaktan eğitim (distance
education) veya karışık öğrenme (blended learning) ile birlikte
geleneksel eğitim sisteminde paradigma değişimine yol açmıştır.
DEÜ Tıp
Fakültesi Eğiticilerin Eğitimi Komitesi, (2002). Probleme
dayalı öğrenim, Dokuz Eylül Yayınları, 2002
B.Gültekin Çetiner, Nedim Türkmen, Oğuz Borat, “Yüksek
Öğretimde Paradigma Değişimi”, http://www.drcetiner.org/yuksek_ogretimde_paradigma_degisimi_paradigma_kaymasi.htm
Çalışmanın tamamı için bkz:
Coşkun Can Aktan,
“Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni Paradigmalar”,
içinde: C.Can Aktan, Değişim Çağında Yüksek Öğretim, İzmir: Yaşar
Üniversitesi Yayını, 2007.