AKADEMİSYEN TİPOLOJİSİ:  BİR DENEME...

 

 

Prof.Dr.Coşkun Can Aktan

 

 

Üniversitelerde bugün ciddi anlamda eğitim-öğretim ve araştırma ile meşgul olmayan pek çok akademisyenin görev yaptığını biliyoruz. Bugün üniversiteler öylesine dejenere olmuştur ki, bazı üniversite mensupları asıl görevleri olan eğitim ve araştırma faaliyetlerine önem vermeden üniversite dışında her türlü işle meşgul olmaktadırlar.

Ülkemizde, maalesef adı bilim adamı olarak nitelendirilen bir çok akade­misyenin; bir kısmının “okumaz- yazmaz”; bir kısmının “okur- yazmaz” (yazma tembeli); bir kısmının çok hayret edilecek şekilde “okumaz-yazdırır!” (asistanlarına ders kitabı ya da makale yazdıran hocaları bu kategoriye ko­yuyorum!) olduğunu çok iyi biliyoruz. Ne yazıktır ki, “okur-yazar” insanlarımı­zın sayısı çok azdır !...”

Bir akademisyen tipolojisi yapmaya çalışalım...

 “Okur-yazar akademisyenler”.  Bunlar  sahip oldukları ünvanların görev ve sorumluluğunu taşıyan bilgili, liyakatli ve erdemli insanlardır. Tabii, burada okur-yazarlık kavramını kendi alanında kitaplar okuyan ve saygın bilimsel dergileri takip eden akademisyenler için kullanıyoruz.

 “Okur-yazmaz akademisyenler”. Bu kategorideki akademisyenler, kendilerinden beklenen görevi kanaatimce eksik yapmaktadırlar. Yazmak, bilgiyi paylaşmak demektir. Bilimin gelişmesi için akademisyenlerin sahip oldukları bilgiyi yazarak daha geniş bir kitle ile paylaşmaları gerekir. Yine de bu kategoride etik-dışı bir davranıştan sözedilemez.

 “Okumaz-yazmaz akademisyenler.” Bazı akademisyenler tembellik, rehavet ve atalet içerisinde mesleklerini sürdürürler. Kimileri araştırma görevlisi olarak girdiği meslekte hayret edilecek bir şekilde okumadan ve yazmadan bazı akademik ilerlemelere sahip olur ve sonra da emekli olur.

 “Okumaz-yazar akademisyenler.” Doğrusu bu en tehlikeli grubu oluşturur!... Böyle türlerin varlığı da aşikardır.

 “Okumaz-yazmaz, fakat yazdırır akademisyenler!..” Asistanlarına kitap yazan ahlaksız hocaların sayısı da az değildir!... Bu kategori tamamen ahlak dışı bir alanı temsil eder.

“Gazeteci akademisyenler”. Bir kısım üniversite mensupları  asıl görevleri olan bilimsel araştırma çalışmalarını yapmak yerine köşe yazarlığı yapmaktadırlar. Son yıllarda bu kimselerin sayısı süratle artmıştır. Şüphesiz, bir bilim adamının bilgilerini gazetelerde yazılar yazarak kamuoyuna aktarması çok önemli ve değerli bir çabadır. Ancak, bilim adamının asıl işi “bilimsel araştırma” yapmaktır. Her ikisini de bir arada layıkıyla yapana saygımız sonsuz...

 “Televizyoncu akademisyenler.” Televizyonlarda haber sunan, yarışma programları takdim eden, televole tarzı programlar yapan akademisyenlerin olduğunu da pekala hepimiz biliyoruz.

Bu kategorileri daha da genişletmek mümkün...

Kendi adıma “profesörlük”, “doçentlik” gibi saygın ünvanlara gölge düşüren bu tür akademisyenleri kınıyorum ve ayıplıyorum.

Üniversiteler Arası Kurul ya da Yükseköğretim Kurulu’nun “meslek etiği” adına bazı ilkeler üzerinde çalışması gerekmiyor mu acaba?