ARAŞTIRMA PROFESÖRLÜĞÜ ÖNERİSİ

 

 

Prof.Dr.Coşkun Can Aktan

 

 

“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”

Kuran-ı Kerim, Zümer:9

 

“İçlerinde ilimde derinleşmiş olanlar... var ya onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz.”

Kuran-ı Kerim, Nisa:162

 

Alman Kant idealizminin temsilcilerinden birisi olan Arthur Schopenhauer’ın şu güzel sözü ile başlamak istiyorum yazıma:

 “Üç türlü aristokrasi vardır; birincisi yaş ve kıdem; ikincisi servet; üçüncüsü akıl ve bilgidir. En şereflisi sonuncusudur.”

Üzülerek söyleyelim ki, gerçek dünyada bu böyle değildir... Para, mülkiyet, servet, makam ve mevki vs. her zaman bilgi, liyakat ve erdemin önünde olmuştur...

Schopenhauer’ın sözüne bakarak üniversiteleri, bilginin üretildiği ve yayıldığı mekanlar olarak  düşünürek en şerefli “bilgi-sarayları” olarak görebiliriz. Ne yazık ki, bizim gibi ülkelerde bu şerefe dahi sahip olamıyoruz!...

***

Gerek Kuran-ı Kerim’den yaptığımız alıntılar, gerekse Schopenhauer’ın sözünden hareketle üniversiteler için çok önemli ve gerekli gördüğüm bir öneriyi sunmak istiyorum.

İdeal üniversite tanımında iki temel fonksiyon göze çarpar: eğitim-öğretim ve araştırma.

Türk yükseköğretim kurumları maalesef “eğitim-öğretim” fonksiyonu üzerine odaklanmıştır. Yükseköğretim kurumlarımızda araştırma fonksiyonuna yeterince önem verilmemektedir.

Akademik personelin (araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent, profesör) büyük çoğunluğu eğitim-öğretimi temel görev ve fonksiyon olarak görür. Araştırma ise sadece belirli ünvanları elde etmek için yapılan “zoraki formaliteler” olarak görülmektedir. Bu formaliteleri yerine getiren akademisyenlerin araştırma yapma arzu ve istekleri hem içsel, hem de dışsal faktörlerden kaynaklanan nedenlerle azalma eğilimi göstermektedir.

Araştırma çok zahmetli bir çabayı gerektirir. Motivasyonun, takdir ve  ödüllendirmenin oldukça yetersiz olduğu üniversitelerimizde doğal olarak bilimsel araştırmalar ve yayınlar da yetersiz kalmaktadır. Bunun dışında kimi üniversitelerde öğretim üyelerinin ders yükünün fazla olması  araştırma yapma çabalarını olumsuz etkilemektedir.

Bu ciddi sorunu ortadan kaldıracak çözüm önerilerinden birisi “araştırma profesörlüğü” adı altında yeni bir akademik unvan yaratılarak kısmen çözümlenebilir. Bu tür bir sistemin oluşturulması için şunları öneriyorum:

Halen mevcut sistemde profesör ünvanını taşıyan akademisyenler bu çalışmada önerdiğim APDS benzeri bir sistem çerçevesinde ileriye doğru üç yıl içinde akademik performans değerlendirme kriterleri esas alınarak çok yüksek bir performans gösterirlerse “araştırma profesörlüğü” ünvanı elde edebilmelidirler. Araştırma profesörlüğü için, APDS kriterleri dikkate alınarak profesör ünvanı elde etmek için gerekli puandan çok daha yüksek bir puan tespit edilmelidir. Üç yıl içinde belirlenen asgari puanın üzerinde bir performans gösteren akademisyenlere “araştırma profesörlüğü” ünvanı verilmelidir. “Araştırma profesörlüğü”, ünvanın verilmesinden itibaren üç yıl için geçerli olmalıdır. Bu süre içinde belirlenen asgari puanın altında performans gösterenler sadece “profesör” ünvanını kullanabilmelidirler.

Araştırma profesörlüğü kadrosunda bulunanlar diğer profesörlerden daha yüksek maaş alma hakkına sahip olmalıdırlar. Bu kitap içerisinde önerdiğimiz  Performansa Dayalı Gelir Sistemi (PDGS) araştırma profesörlüğü için özel bazı teşvikler içermelidir.

Araştırma profesörlüğü kadrosunda bulunanlar her altı-yedi  yılda bir arzu ettikleri takdirde en fazla 1 akademik yıl ülke içinde veya ülke dışında bir üniversitede “misafir araştırmacı” (visiting scholar) statüsünde görev yapma imkanına sahip olmalıdırlar. Bu uygulama gelişmiş ülkelerde “sabbatical year” adı altında uygulanıyor. Bu şekilde görev yapacak araştırma profesörleri yabancı ülkede bir üniversitede görev yapmaları halinde aylık maaşları tutarında ek bir maaş hakkına sahip olmalıdırlar. Bu konuda daha başka teşvik sistemleri üzerinde de düşünülebilir.

Araştırma profesörlüğü kadrosunda bulunanların haftalık ders yükü belirli bir saati aşmamalıdır.

Yine araştırma profesörlerinin sadece lisans-üstü düzeyde ders vermesi sağlanmalıdır.

 

NOT: Öyle bir ülke de yaşıyoruz ki, inanın yukarıda Kuran-ı Kerim’den alıntı yapmak konusunda bile hayli tereddüt de kaldım!... Acaba birileri, bu güzel sözlerin derin anlamını düşünmeksizin bizi “gerici” olarak mı niteler diye düşünmeden edemiyorum...  Bu samimi düşüncelerimi burada yazmak gereğini duyuyorum.