BUCHANAN'IN OYLAMA TEORİSİ'NE KATKILARI

Buchanan çalışmalarında Wicksell’in de etkisi ile politik karar alma kuralları ve/veya oylama teorisi üzerinde önemle durmuştur. Wicksell 1896 yılında yazdığı tezinde özellikle vergileme ve kamu harcamalarının, iyiliksever bir despotun kararı ile değil politik karar alma sürecinin bir sonucu olduğunu gündeme getirerek kamu ekonomisinin ve politik karar alma kurallarının önemini vurgulamıştır.

Oylama teorisini çalışmalarının merkezine yerleştiren Buchanan, yaptığı araştırmada ABD’de 1950’li yılların öncesinde Bergson, Black ve Arrow’un çalışmaları dışında oylama teorisi ile ilgili başka çalışmaların olmadığını belirtmiştir (Buchanan, 1975b; 386).

Buchanan akademik hayata atıldığı 1950’li yıllarda ilk çalışmalarını karar alma kuralları üzerine yapmıştır. Bu çalışmalarda özellikle Black ve Arrow önemli bir yere sahiptir. Buchanan’ın bir çok çalışmasında Black ve Arrow’a atıfta bulunması,  oylama teorisine verdiği önemin bir göstergesi olarak kabul edilebilir.

A. Oylama Kuralları Teorisi

Buchanan’a göre oylama teorisi ve oylama kuralları bir devlet veya politika teorisi değildir. Bu teoriler sunulan mal ve hizmetlerin talepleri konusunda birey tercihlerinin karar almada sahip oldukları etkileri incelemektedir. Bu teorilerde talep edilen mal ve hizmetler için birey tercihleri irdelenmekte, ancak daha da önemli olan bu mal ve hizmetleri arz edecek bireylerin davranışları ihmal edilmektedir. Bu açıdan Buchanan çalışmalarında Black ve Arrow’a eleştiriler getirmiştir (Buchanan, 1999; 53).

B. Oylama Yöntemleri

Bireyler, kamu hizmetleri konusunda ortaya koydukları istek ve tercihlerine göre devlet faaliyetlerinden en yüksek faydayı elde etmek isterler. Birey tercihlerinden toplumsal tercihlere geçişi oylama yöntemleri gerçekleştirmektedir.  Oylamada seçmenler arası anlaşma ve stratejiler söz konusudur. Oylama sonuçlarının somuta dönüştürülmesi politik kurumların varlığına bağlıdır. Politik kurumlar seçmenlerin bireysel ve kamusal isteklerini toplumsal talebe dönüştürmede aracılık eden kurumlardır.

Demokratik rejimlerde politik seçeneklerin sıralaması bireylerin tercihlerine bağlıdır. Bireylerin tercihlerinden toplumsal tercihlere ulaşmak için oylamaya başvurulur. Bunun gerçekleşebilmesi için değişik oylama kuralları önerilmiştir.

Oylama Teorisi içerisinde oylama yöntemlerini iki genel başlık altında toplamak mümkündür. Bunlar oybirliği kuralı ve çoğunluk kuralıdır. Buchanan çalışmalarında her iki oylama yöntemleri üzerinde durmuş ve temel yaklaşımlarını Wicksell’in önerdiği oybirliği kuralı üzerine oturtmuştur.

1. Oybirliği Kuralı

Oybirliği, bütün birey tercihlerinin dikkate alındığı bir kuraldır. Oybirliği kuralı bütün bireylerin kamusal faaliyet ile ilgili tercihlerini açıklamalarına imkan verir. Buchanan’a göre kamusal faaliyete ilişkin birey tercihlerinin pareto optimumunu sağlayabilmesi oybirliği kuralı ile mümkün olacaktır.

Wicksell’in geliştirdiği bu kural, Buchanan’ın kollektif karar alma için önerdiği ve savunduğu bir oylama kuralıdır. Ancak oybirliği kuralının önemli maliyetleri vardır. Bu maliyetlerin birincisi, her bireye fayda sağlayan bir programı formüle etmenin zorluğudur; ikincisi, formüle edilebilse bile, bu programın bireylerden biri tarafından veto edilme ihtimalinin olmasıdır (Çelebi, 2000; 98). 

Buchanan çalışmalarında bu zorlukları da hesaba katarak yaklaşık oybirliği kuralının kabul edilebileceğini vurgulamaktadır. Buchanan yaklaşık oybirliği kuralının ABD’nin bazı eyaletlerinde uygulandığını belirtmekte ve bu kuralın azınlık haklarının korunması adına uygulanması gerektiği üzerinde durmaktadır.

2. Çoğunluk Kuralı

Çoğunluk kuralı Buchanan’ın eleştirdiği ve kollektif karar almada önermediği bir oylama kuralıdır. Buchanan’a göre eğer oylama çoğunluk kuralı ile yapılırsa azınlıkta kalanlar kararlarda tercihlerini ortaya koyamazlar ve kayba uğrarlar. Buchanan kollektif kararlarda çoğunluk kuralının uygulanması ile  çoğunluğun faydaları azınlığın ise maliyetleri yüklenmesi ve dolayısıyla azınlığın sömürülmesi ile sonuçlanacağını belirtmiştir. Bunun önlenmesi için kararların oybirliği ile alınması gerektiğini, fakat bunun maliyeti çok yükselteceğini, bunun için oybirliğine yakın bir karar yetersayısının etkin çözüm olacağını savunmuştur (Buchanan ve Tullock, 1962; 93).

Buchanan’a göre çoğunluk kuralı, iktisatçıyı büyük bir adaletsizliğe teşvik edebilir. Politik iktisatçının kollektif kararların çoğunluk kararı ile alındığını bilmesi onu, çoğunluğun kabul edeceği sosyal alternatifleri arz etmeye itecektir. Bu noktada politik iktisatçı çoğunluğun yararına olan değişiklikleri önerirken azınlığın göreceği zararın tazmini konusunda duyarsız veya ihmalkar olabilir. Kollektif süreçte alınacak kararların oybirliğine dayanmaması, politik iktisatçının ek sorumluluklar almasına sebep olacaktır. Bu durum, politik iktisatçının olması gereken “nötr” konumu değiştirmektedir.

a. Black Teoremi

Kamu Tercihi Teorisi ile ilgili ilk çalışmalara bakıldığında, bu çalışmaları yapan araştırmacıların kamu maliyesi alanına yakın olmaları ve yapılan bu çalışmaların Kıta Avrupası’nda geliştirilen çalışmaları yansıtmaları şaşırtıcı değildir. Duncan Black buna bir örnek olarak gösterilebilir. Black’in ilk çalışmaları geleneksel kamu maliyesi konularını içermektedir. Buchanan’a göre Black bu çalışmaları kaleme almadan önce özellikle İtalyan iktisatçıların ve Wicksell’in çalışmalarını okumuş ve bu deneyim ve birikimler sonucu oylama teorisi içerinde Komiteler Teorisi (The Theory of Committees) olarak bilinen kendi teorisini geliştirmiştir (Buchanan, 1975b; 387).

Black (1948) oylama teorisi ile ilgili ilk çalışmasında grup içerisinde karar almanın rasyonelliği üzerinde durmuştur. Buchanan’a göre bu çalışma, çoğunluk kuralının geçerli olup olmamasından daha çok bu kuralın işletilebilirliliği üzerinde yoğunlaşmıştır. Black, bütün bireylerin tercihleri dikkate alındığında, çoğunluk kuralının, gruptaki ortalama seçmenin tercihlerine karşılık geleceğini buldu. Black’in ortaya koymaya çalıştığı ortanca seçmen yaklaşımı 1960’lardaki kamu maliyesi uygulamalarında önemli bir araç olarak ele alınmıştır.

Black çalışmalarında dönemsel çoğunluk sorununun seçmen tercihlerindeki bir terslikten ve tercih sıralamasının çok zirveli olmasından kaynaklandığını ispatlamaya çalışmıştır. Eğer tercih sıralamasında çok dorukluluk söz konusu ise, bu tercihler arasında seçmenler için ortalama olarak en yüksekte tutulan seçeneği bulmak zorlaşmaktadır. Buna karşın, eğer kollektif tercihler için alternatifler, bu alternatifler üzerindeki bireysel tercihlerin tek zirveli olması şeklinde sıralanabilirse, gruptaki tüm oy verenler için tek bir çoğunluk sonucu ortaya çıkacaktır.

Buchanan’a göre çoğunluk oylama kurallarının, belirli koşullar altında ortanca seçmenin tercihlerini yansıtması, Kamu Tercihi Teorisi içerisinde kamu maliyesi uygulamalarında ve yerel yönetim bütçeleri ile ilgili alınan kararlarda hem analitik hem de ampirik bir çok çalışmanın yapılmasına sebep olmuştur.

Black’in çalışmalarında bireyi ve birey tercihlerini ön plana çıkartması Kamu Tercihi Teorisi açısından önemli bir gelişmeyi ifade etmektedir. Buna karşın Black’in kollektif karar alınır iken salt çoğunluk kuralı ve ortanca seçmen üzerinde durması Buchanan tarafından eleştirilmiştir. Ancak, metodolojik olarak Black’in çalışmaları kamu tercihi teorisinin oluşumunda büyük etkilere sahip olmuştur.

b. Arrow’un İmkansızlık Teoremi

Kenneth Arrow ise 1951 yılında yazdığı “Sosyal Tercih ve Bireysel Değerler” isimli çalışmasında kollektif tercihlerin oluşmasında bireysel tercihlerin bir etkisinin olmadığını ispatlamaya çalıştı.

Arrow’un çalışması Black’in çalışmasına nazaran iktisat teorileri üzerinde etkili olmuştur. Buchanan’a göre bu etki kamu maliyesi üzerinde daha dolaylıdır. Arrow çalışmasında teorik refah iktisadından çıkan sosyal refah fonksiyonu üzerinde durdu. Arrow’a göre bireysel tercihler dizisi, tutarlı bir sosyal ya da kollektif tercih dizisi oluşturmayacaktır. Arrow’un uygun bir sosyal düzen kriteri yaratmanın olanaksızlığını vurgulaması, kollektif karar alma ilkelerinin çözümlenebileceğini modern iktisatçıların gündemine getirdi.

Arrow, sosyal refah fonksiyonunun bir dizi bireysel tercih fonksiyonlarından oluşup oluşamayacağını bulmaya çalıştı. Çalışmasında bireysel tercihlerin böyle bir fonksiyon oluşturmadığı sonucuna varan Arrow, kurumların nasıl işlediğiyle değil, kollektif tercihin mantıksal yapısıyla ilgilendi. Buchanan’a göre bu açılardan Arrow’un çalışmasını Kamu Tercihi Teorisi içerisinde değerlendirmek doğru değildir (Buchanan, 1954a; 334). 

Buchanan, Arrow’un çalışmasına eleştiriler yöneltmiş ve kendi fikirlerini ortaya koymaya çalışmıştır. Özellikle maliye teorisinde kollektif karar almanın çok önemli süreç olduğu üzerinde durmuştur. Bunun için kollektif kararlarda birey davranışları Buchanan'ın önemle üzerinde durduğu konular arasındadır (Buchanan, 1960a; 5).

(1). Sosyal Refah Fonksiyonu ve Arrow’un Şartları

Arrow, kendi probleminin, sonradan rasyonel tercihleri yansıtacak bir bütün olarak toplum için gerekli olan “sıralamanın yapısının” oluşturulması olduğunu vurgulamıştır. Bu yapı, alternatif sosyal durumlar arasında zayıf bir sıralama ilişkisinin kurulmasını gerektirmektedir. Arrow, sosyal refah fonksiyonunu her bir birey sıralamasını gösteren bir   süreç veya kural olarak tanımlamaktadır. Birey sıralaması sonuç olarak sosyal bir sıralamayı ortaya çıkaracaktır.  

Buchanan’a göre Arrow hem karar alma süreci üzerinde, hem de bireysel değerler olmaksızın  sosyal sıralamanın olabileceği üzerinde durmuştur. Bu durum bir karışıklığa sebep olmaktadır (Buchanan, 1954b; 114).

Arrow sosyal refah fonksiyonu yaklaşımını bireyci varsayıma ve ordinal tercih sıralamasına dayandırmıştır. Arrow, öncelikle bir oylama kuralının ahlaki açıdan kabul edilebilir olması için gerekli minimum koşulların neler olduğunu araştırmıştır. Bu koşullar şunlardır: (1) seçmenler alternatifler arasında serbestçe seçim yapabilmelidirler, (2) alternatifler herhangi bir birey tarafından dikte edilmemelidir, (3) alternatiflerden birinin ortadan kalkması nedeniyle sosyal refah fonksiyonunda yer alan diğer alternatifler sıralama biçimini bozmamalıdır, (4) alternatifler arasında yapılacak sıralama sonucu ortaya çıkan refah fonksiyonu tek bir sosyal sıralamaya imkan vermelidir.

X,Y ve Z adlı seçmenler A, B ve C adlı üç alternatif politika arasında bir tercihte bulunacaklardır. Arrow’un analizine göre seçmenler sadece bir tercihte bulunma hakkına sahiptirler. Böyle bir durum altında A politikası B’ye, B politikası C’ye, C politikası A’ya karşı seçilmekte bu durumda kesin bir sonuç elde edilememektedir. Bireyler genellikle önem derecesi değişen birden fazla tercihe sahip olduklarından toplumsal kararlar bireysel tercihler ile tutarlı olmayacaktır.  Yukarıdaki örnekte olduğu gibi eğer bir toplumda yaşayan bireyler üç alternatif arasından bir tercihte bulunacaklarsa, Arrow’un kollektif karar için öngördüğü koşulları yerine getirecek hiç bir sosyal refah fonksiyonu bulunmayacaktır.

Arrow sosyal refah fonksiyonuna bireysel tercihler ile ulaşılmasının mümkün olmadığını ispatlamaya çalışmakta ve bunun sağlanabilmesi için merkezi bir otoritenin kararına ihtiyaç duyulduğu sonucunu ortaya koymaktadır. Bu durumda optimuma ulaşma sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorunun giderilmesi merkezi otoritenin alacağı kararın bireylerin kararına tam olarak uygun düşmesine bağlıdır.

Tam rekabet altında bireyler tercihlerini açıklarken tamamen özgürdürler. Katlanacakları sonuç ise, kendilerinin bilerek ve isteyerek katlanmayı kabul ettikleri bir durumun ifadesidir.

Buchanan’a göre Arrow’un bu varsayımındaki en büyük çıkmazı, kendi şartlarının, doğrudan doğruya seçim süreci ile ilgili olmayıp sadece istenilen bir fonksiyonun ortaya çıkarılması ile ilgili olduğudur. Buchanan, tutarlı bir karara ulaşmak için Arrow’un sosyal refah fonksiyonunun lüzumlu bir şart olmadığını ispatlamaya çalışmıştır. Arrow’un bu iddiaları, karar alma sürecinin irrasyonel ve tutarsız olduğunun ispatı olarak yorumlanmıştır (Buchanan, 1954b; 116). 

(2). Sosyal Gerçekler ve Arrow

Buchanan’a göre karar alma için gerekli olan oylama ve piyasa süreçleri bireyci bir felsefenin ürünüdür ve bu temelden geliştirilmiştir. Faydanın ölçülebilirliği ve mukayese edilebilirliği bireysel psikolojik durumların ele alınmasını zorunlu kılmaktadır.

Arrow’un çalışması doğru olarak yorumlanır ise, karar alma sürecinin işlemesini sağlayacak bireysel faydanın ölçülebildiğinin varsayılmadığı görülecektir. Kardinal bir fayda yerine ordinal bir fayda kriteri kullanıldığı zaman Arrow’un sonucunun doğruluğu görülecektir. Faydacı yaklaşım eğer, ordinal fayda yaklaşımını kullanmakta ısrar eder ise, karar alma süreci rasyonel bir tercih ortaya çıkarmayacaktır (Buchanan, 1954b; 117).

 

Buchanan, Arrow’un sosyal tercih ve bireysel değerler konusunda yaptığı analizlerin zayıf noktalarını ortaya koymaya çalışmış ve bu analizlerin bazı sonuçlarının yanlış olduğunu göstermeye çalışmıştır (Buchanan, 1954b; 114).

Buchanan’a göre Arrow’un analizinin sebep olduğu karışıklıkların kaynağını ortaya çıkarabilmek için bu analizlerde sonuca nasıl gidildiğine bakılmasının gerekliliği üzerinde durmuştur.

Arrow’un ileri sürdüğü şartlar yerine geldiği takdirde kurumsal temel yapıda bazı değişikliklerin yapılması zorunlu olacaktır. Buchanan’a göre Arrow’un en büyük hatası oylama sürecini sosyal refah fonksiyonu doğrultusunda değerlendirmiş olmasıdır.

Arrow, karar alma süreçleri olarak, oylama ve piyasa mekanizması arasındaki farkları ortaya koymada başarısız olmuştur. Arrow bu iki süreci kollektif karar almada kullanılan özel durumlar olarak ele almıştır. Çünkü Arrow’a göre birey sıralı süreçler içerisinde sosyal refah fonksiyonuna ulaşılamamaktadır.

Buchanan’a göre kollektif karar alma süreçlerinin işleyebilmesi için bireysel sıralamadan kaynaklanan sosyal refah fonksiyonu problemi ile bu süreçlerin tutarlılıklarının test edilmesi problemi arasındaki farklar ortaya konulmalıdır. Arrow’un analizlerinde ortaya çıkan karmaşa, bu farklılıkların tam olarak ortaya konulamamasından kaynaklanmaktadır.  İkinci bir ayırım da sosyal veya kollektif rasyonellik ile karar alma mekanizmaları tarafından ortaya konulan tercihlerin tutarlılığı arasında yapılmalıdır. Eğer rasyonellik sadece karar almanın tutarlığı olarak kabul ediliyorsa, Arrow’un analizi elbette oylama mekanizmasının tutarsızlığını gösterecektir. Ancak bu tutarsızlık çoğunluk kuralından kaynaklanabilir.

C. Piyasada ve Oylamada Bireysel Tercihlerin Karşılaştırılması

Buchanan bir çalışmasında politik oylama süreci ve piyasa süreci içerindeki bireysel tercihleri karşılaştırmaya çalışmıştır (Buchanan, 1954a; 334).

Buchanan oylamada ve piyasada birey tercihleri arasındaki farklılıkları altı başlık altında incelemeye çalışmıştır. Bunlar; 1)kesinlik derecesi, 2) sosyal kararlara katılım derecesi 3) sorumluluk derecesi 4) alternatif tercihlerin seçilmesi 5) zorlama unsuru 6) bireyler arasındaki güç ilişkileri.

1. Kesinlik Derecesi

Piyasa ile politik süreç içerinde uygulama alanı bulunan oylama arasındaki ilk fark veya ayırım “kesinlik” kriteri ile ortaya konmaya çalışılmıştır.  Piyasa süreci içerisinde birey kendi seçimini yapan bir varlıktır. Politik süreç içerisinde de aynısı geçerlidir. Fakat birey piyasada doğrudan kendisi için bir seçim içerisine girer iken, politik süreçte karar bir kollektif eylem olarak ortaya çıkar. Birey piyasada verdiği kararın sonuçlarını tam olarak tahmin edebilir. Kollektif süreçte ise alternatif kararlardan hangisinin seçileceği konusunda kesin bir tahminde bulunamaz. Birey kollektif seçim içerinde diğer bireylerin tercihlerinin ne olacağını tahmin edemez.

Kesin olmama durumu, sunulan alternatifler arasında hangisinin tercih edileceği konusunda birey davranışlarını etkileyecektir. Piyasa sürecinde ise durum farklıdır, birey ne istiyor ise onu tercih eder ve bu gerçekleşir.

2. Sosyal Kararlara Katılma Derecesi

Oylama ve piyasa süreci içerindeki tercihler arasındaki ikinci önemli fark karar almada orta çıkan katılım derecesinden kaynaklanmaktadır. Piyasa süreci içerisinde birey  satın alacağı veya satacağı mal ve hizmetin fiyatları ile karşılaşır. İlk aşamada bireyin oluşmuş bu fiyatları değiştirme kabiliyeti yoktur. Birey kendini fiyatların oluşumu açısından bu organizasyonun dışında olarak görür. Mevcut alternatifler arasından tercihini yapar.

Oylamada ise, birey vereceği oyun kollektif kararın sonucunu etkileyeceğini bilir.  Oylama sürecine bireyin katılması, onun davranışları üzerinde etkilere sahip olacaktır.

Bireyin piyasa süreci içerisinde yaptığı tercihlerin diğer bireylerin tercihleri ile aynı olması zorunluluğu yoktur. Birey çok farklı tercihlerde bulunabilir. Ancak kollektif bir karar alma sürecinde, kararın alınması açısından bireyin tercihinin diğer bireylerin tercihleri ile veya sıralamaları ile aynı olması sonuç açısından önemlidir.   

3. Sorumluluk Derecesi

Politik süreç kollektif bir seçimi ifade ettiğinden, bir kollektif veya sosyal karar almak için sorumluluk önemli hale gelmektedir. Sorumluluk seçim sürecinde bireyi ilgilendiren bir husustur.  Ancak birey kollektif bir seçimde oylamadan geri durabilir. O bireyin oylamada bulunmama tercihini kullanması, kollektif seçimi etkilemeyecektir.

Piyasada yapılan seçimlerde sorumluluk sadece seçimi yapan üzerinde toplanmıştır. Bu seçim sürecinde birey hem maliyet hem de fayda ile karşı karşıyadır. Kollektif süreçte yapılan seçimlerde ilk etapta doğrudan bir maliyet ve fayda unsuru yoktur. Piyasa sürecinde ortaya çıkan bu somut fayda ve maliyet, bireyin kesin ve objektif alternatif maliyetleri göz önünde tutmasını veya ele almasını kolaylaştırmaktadır.

Politik kararlarda “kamu çıkarının” bireyin veya grubun çıkarından üzerinde olması ortaya çıkacak maliyetlerin tam olarak hesaplanmasını engellemektedir.

4. Alternatif Tercihlerin Seçilmesi

Oylama ve piyasa sürecinde bireysel tercihler arasındaki diğer fark, bireylere sunulan alternatiflerin özellikleri ile ilgilidir. Ortaya konulan bu alternatifler birbirlerinden farklıdır ve birbirleri ile çatışmaktadır.

Eğer piyasaya azalan verimler yasası hakim ise, bu durum birbirine alternatif tercihlerin çatışmalarına sebep olabilir.   Örneğin bir bireyin piyasadan belirli bir mal ve hizmetten fazla miktarda talepte bulunması, bu mal ve hizmetlerin alternatiflerinin daha az birey tarafından talep edileceği anlamına gelmektedir. Eğer bütün bireyler belirli mal ve hizmetin daha fazla üretilmesini isterlerse, bu durum diğer alternatifler için daha az kaynak aktarılacak anlamına gelir.

Politik süreçte gerçekleşen oylamada durum biraz farklıdır. Politik süreçte birinin seçilmesi, diğerinin seçilmemesi anlamına gelmektedir. Birinin seçilmesi diğer alternatifin engellenmesi demektir.

5. Zorlama Derecesi

Piyasa ve kollektif süreç arasındaki önemli farklardan bir tanesi de zorlama derecesidir. Kollektif süreç içerisinde sonuç çoğu zaman bireyin kullandığı oy yani yapılan tercih ile aynı olmayabilir. Bu süreçte sonucu önceden görebilmek mümkün değildir ve birey başkalarının tercihlerine bağlı kalmak durumuna düşebilir. Birey bu durumda bir zorlama ile karşı karşıyadır. Bunu önlemenin tek yolu kollektif kararların “oybirliği” ile alınmasıdır.  Bu gerçekleştiği zaman kamu ekonomisinde de tam rekabet koşulları gerçekleşmiş olacaktır.

6. Bireylerin Sahip Olduğu Güç

Buchanan’a göre, piyasa ve kollektif karar alma sürecinde yukarıda belirtilen beş farka karşın bireylerin sahip olduğu güç konusunda piyasa ve kollektif karar alma süreci eşit konumdadır. Ancak bu eşitlik hep ihmal edilmiştir. Bu yaklaşımın temelinde “bir dolar bir oy” benzetmesi vardır. Ancak elbette bireylerin sahip olduğu güç göreceli olarak birbirlerinden farklıdır.

Piyasa süreci içerisinde normal olarak bireylerin eşitsizliği söz konusudur. Buna karşın oylama sürecinden bütün bireyler eşit güçlere sahiptir.

Burada üzerinde durulan nokta, piyasada var olan eşitsizlikler sadece bireyin sahip olduğu  güçteki eşitsizliği ifade eder. Bu eşitsizlik bireyin özgürlüğünü etkilemez. Knight’a göre özgürlük dar anlamda, bir zorlamanın (coercion) olmamasıdır, özgür olmamak ise, bireyin sahip olduklarından faydalanmasının önüne geçmektir.

Buchanan’a göre bireyin politik seçim sürecini piyasa sürecine tercih etmesinin temelinde, bu süreç ile kendisi için uygun olacak “en iyi” yöneticiyi ortaya çıkarabilecek ve kamu harcamalarından daha fazla fayda elde etme ihtimalinin yüksek olmasıdır. Politik sürecin bu yönü Kamu Tercihi Teorisi ortaya konulana kadar liberaller tarafından ihmal edilmiştir. Buna karşın eğer insanlar belirli sosyal hedefler üzerinde anlaşmaya varmış iseler, politik  süreç rasyonel ve tutarlı sosyal tercihler ortaya çıkaracaktır.

Kaynak: Hakkı Odabaş, James M. Buchanan’ın Kamu Tercihi Ve Anayasal İktisat Alanındaki Katkılarının Değerlendirilmesi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), İzmir: DEÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2001.

Not: Bu bilgiler sayın Odabas'ın izni ile yayınlanmaktadır. Kendilerine teşekkürlerimizi sunuyoruz.

REFERANSLAR İÇİN TIKLAYINIZ.