ARTAN ORANLI VERGİ VE ELEŞTİRİSİ
Prof.Dr. C. C. Aktan
 

 

 

Uzun yıllar maliyeciler vergilemede adaletin gerçekleştirilmesine hizmet edecek en uygun vergilerin artan oranlı vergiler olduğunu savunmuşlardır. Ayrıca ekonomide gelir ve servet dağılımında adaletin sağlanması için de artan oranlı vergilerin uygulanması gerektiği geniş bir akademik kesim tarafından savunulmuştur. Örneğin, devletin mali araçlarla ekonomiye müdahale etmesini savunan Keynezyen iktisatçılar, artan oranlı vergi tarifesinin ekonomik istikrarsızlığa karşı otomatik stabilizatör görevi gördüğünü iddia etmişlerdir. Keynezyenlere göre artan oranlı vergiler yapısal esneklik (built in flexibility) özelliğine sahiptirler. Şöyle ki; enflasyonist dönemlerde bireylerin artan geliri vergi tarifesinin daha üst dilimlerine uygulanan yüksek vergi oranlarına tabi olur. Bu ise efektif talep üzerinde baskı oluşturarak talebi azaltır ve disenflasyonist bir etki gösterir. Keynezyen iktisatçılar, artan oranlı vergi tarifesinin bu yönüyle enflasyonla mücadelede bir araç olarak kullanılabileceğini savunmaktadırlar. Keynezyenlere göre deflasyonist dönemlerde ise  bireylerin gelirleri azalacağından daha düşük gelir dilimlerinde daha düşük oranlarda vergilendirmeler sözkonusu olacaktır. 

Özellikle 1980’li yıllardan itibaren, kamu maliyesinde uzun yıllar hakimiyetini sürdüren Fonksiyonel Maliye  (Functional Finance) yaklaşımının önemini kaybetmesine paralel olarak artan oranlı vergilere çeşitli eleştiriler yöneltilmeye başlanmıştır.  Artan oranlı vergilerin  başlıca şu açılardan uygulanmasının doğru olmadığı savunulmuştur: (Bkz. Aktan, 1994; s. 117vd.)

Artan oranlı vergiler, tek başına gelir ve servet dağılımında adaleti sağlamak için yeterli değildir ve olamaz. Bu konuda Nobel Ekonomi Ödülü sahibi Amerikalı iktisatçı James M. Buchanan şöyle demektedir:

 

“Artan oranlı vergileme, fertler arasında eşit bir gelir dağılımına götürdüğü için üstün gelen bir vergileme şekli olmuştur. Ancak tek başına ‘artan oranlı vergileme reel gelirin yeniden dağılımını sağlar’ ifadesi doğru değildir. Bu husus mali sistemin diğer yarısı hakkında yapılan belirli varsayımlarla doğruluk kazanabilir. Eğer kamu harcamalarından yaratılan genel faydadan, fertlerin elde ettiği hisse ve paylar eşitse veya aşağı yukarı eşite yakınsa, artan oranlı vergileme adil bir gelir dağılımına götürecektir. Fakat bu durum aynı esas takip edilse düz oranlı vergileme için de sözkonusu olacaktır. Fertlere kamu harcamalarından sağlanan faydaya atıf yapılmaksızın artan oranlı vergilemenin, düz oranlı veya azalan vergilerden  daha adil bir gelir dağılımını sağlayacağı ifade edilebilir. Ancak hiç kimse onun bir yeniden dağılım ortaya çıkaracağını söyleyemez; olabilir veya olmayabilir. Gerçekten de, devlet harcamalarının büyük bir kısmı zengin sınıfların varlıklarının himayesine ve ihtiyaçlarının teminine tahsis edilirse, artan oranlı bir vergi sistemi dahi mali sistemde reel gelir eşitsizliğinin artmasına mani olmayabilir.” [1]

Dikkat edilirse Buchanan,  kayıtsız ve şartsız “artan oranlı vergiler düz oranlı vergilere göre daha adildir” hipotezinin tek başına anlamlı olmadığının, vergileme sonrasında kişilerin refah seviyelerindeki artış ve azalışın dikkate alınması gerektiğinin önemi üzerinde durmaktadır. 

  Artan oranlı vergi, çok çalışanı ve ekonomiye katkıda bulunan kimseleri cezalandırmaktadır. Artan oranlı vergiler bu açıdan “adil” değildir.

  Artan oranlı vergi sisteminde, üst gelir dilimlerinde gelir etkisinin ikame etkisine göre ağırlık kazanması ekonomik birimlerin tasarruf ve yatırım arzularını olumsuz yönde etkilemektedir. Artan oranlı vergiler bu açıdan “tarafsız” (neutral) değildir.

   Artan oranlı vergi, çalışmayı değil, tembelliği destekleyen bir mantığa sahiptir.

   Artan oranlı vergi sisteminde tarifenin bilimsel temele dayalı olarak objektif belirlenmesine imkan sağlayacak hiçbir kriter mevcut değildir. Artan oranlılığın yapısı çoğunlukla subjektif değerlendirmelere dayanmaktadır. Vergi tarifesinin, siyasal iktidarlar ve bürokrasi tarafından keyfi ve adaletsiz bir şekilde belirlenmesi, vergi yükümlüleri arasında adaletsizliğe neden olmaktadır.

  Artan oranlı vergi sisteminde zengin kesimler tarifenin yapısını ve şeklini kendi çıkarlarına uygun olarak belirlemek için lobicilik girişimde bulunabilirler. En üst gelir diliminin ve oranının saptanması konusunda çıkar gruplarının baskısı gündeme gelebilir.

  Artan oranlı tarife, enflasyonun  hakim olduğu ekonomilerde “gelir dilimi sürüklenmesi” (bracket creep) adı verilen bir sorunu ortaya çıkarmaktadır.  Enflasyon dolayısıyla gelirlerin nominal olarak yükselmesi, bu gelirlerin daha üst gelir dilimlerine sürüklenerek, daha yüksek vergi oranlarına tabi olması sonucunu doğurmaktadır.


 


[1] Bkz: Buchanan, 1960; 19-20; Türkçe çevirisi için bkz: Nemli ve Öncel,1966.

 

 

Kaynak: C.Can Aktan, 21. Yüzyıl İçin Radikal Bir Vergi Reform Önerisi: Düz Oranlı Vergi, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 2000.