DÜZ ORANLI VERGİ
Prof.Dr. C. C. Aktan
 

 

 

Adından da anlaşılacağı üzere, düz oranlı vergide matrahın miktarı ne olursa olsun, tüm matraha tek bir vergi oranı uygulanmaktadır. Düz oranlı vergilere (flat taxes) aynı zamanda “sabit oranlı vergiler”  ya da “tek oranlı vergiler” de denilmektedir.

Düz oranlı verginin makro ve mikro ekonomik etkilerini analiz etmeden önce bu verginin uygulanmasının sağlayacağı avantaj ve dezavantajları özetlemeye çalışalım.

Düz oranlı vergi, ideal vergi sisteminde olması gereken ilkelerin ve özelliklerin bir çoğuna sahip bulunmaktadır. Düz oranlı vergiyi optimal vergileme ilkeleri açısından şu şekilde  değerlendirebiliriz.

   Düz oranlı vergi, uygulanması son derece basit olan bir vergidir. Tüm vergiye tabi gelir, servet ve harcamalara tek bir oran uygulanır. Düz oranlı vergilerin basitlik özelliği neticesinde  gerek vergi idaresi açısından,  gerekse vergi yükümlüleri açısından ortaya çıkan maliyetler (donanım maliyeti, personel maliyeti, işlem maliyeti vs.) azalmaktadır. İdari maliyetlerin azalması, devlet tarafından daha fazla gelir elde edilmesi anlamına gelmektedir. Vergi yükümlülerinin vergi maliyetlerinin azalması ise kullanılabilir gelirin artması demektir. Vergi yükümlüleri, vergi maliyetlerinin azalması dolayısıyla artan tasarruflarını  yatırımlara kanalize edebilmektedirler.

Öte yandan, düz oranlı vergi sisteminde ilke olarak istisna ve muafiyetlere yer verilmemesi savunulduğundan vergi mevzuatı ve vergi bürokrasisi de azaltılmış olur. Vergi sistemi, herkesin anlayabileceği düzeyde basit ve anlaşılır hale gelir.

   Düz oranlı vergi, vergi adaleti açısından da uygun bir vergidir. Düz oranlı vergi, maliye terminolojisinde “yatay adalet” ve “dikey adalet” olarak adlandırılan genel adalet/eşitlik ilkelerine uygun bir vergidir. Genel kanının aksine düz oranlı vergi sisteminde;  çok kazanandan çok, az kazanandan ise daha az vergi alınır. Standart indirim  dikkate alındığında ise düz oranlı vergi sisteminde “gerçek vergi oranları” artan oranlı bir hale dönüşmektedir. Bu nedenle, düz oranlı vergi adil bir vergidir.

Hukuk, sivil toplumun temelidir ve adalet, kanun önünde eşitlik demektir.”

Law is the bond of civil society, and justice is equality under the law.”

Cicero

 

     Düz oranlı vergi “kanun önünde eşitlik” ilkesine uygun bir vergidir. Çok farklı yorum enflasyonlarına ve anlam erozyonuna uğramış kelimelerin başında adalet gelmektedir. Adaleti her şeyden önce “kanun önünde eşitlik” demektir.[1] Daha açık  bir ifadeyle, mevcut kanunların herkese hiçbir ayrım gözetmeksizin ve hiçbir ayrıcalık tanımaksızın eşit olarak uygulanmasıdır.  Bu açıdan düz oranlı vergi “adil” bir vergidir. Zira, herkese, hiçbir ayrım yapılmaksızın aynı vergi oranı uygulanır. Vergi yükümlüleri açısından ayrıcalık yapılmaması, hiç bir kişi ya da kuruma özel imtiyazlar sağlanmaması hususu, anayasa ve yasalarda güvence altına alındığında bundan hem vergi idaresi, hem de vergi yükümlüleri kazançlı çıkar. “Vergi matrahında aşınma” ya da “vergi erozyonu” adı verilen olay ortadan kalkar,  dolayısıyla devletin vergi gelirleri artmış olur. Hiçbir kişi ya da kurum “muafiyet” ve benzeri uygulamalarla vergi dışında kalmayacağından  vergi tabanı genişlemiş olur. Başka bir ifadeyle, daha geniş bir taban (base) üzerinden daha fazla vergi almak imkanı olur. Vergi yükümlüleri ise doğrudan verimli olmayan rant kollama faaliyetlerine yönelmezler. Bu alandaki lobicilik sektörü ortadan kalkar ve kişiler verimli ekonomik faaliyetlerle uğraşırlar.

Kanun önünde eşitlik ilkesi gereği, vergi konuları itibariyle de bir ayrıcalığın olmaması gerekir. Vergi sisteminde ekonomik büyüme ve kalkınma amacı doğrultusunda tasarruflar, sermaye kazançları, servet ve harcamalar vergi dışında bırakılmamalıdır.  Örneğin, tasarrufların arttırılması amacıyla faiz ve dividant gelirlerinin vergilendirilmemesi özel bir vergi imtiyazıdır, dolayısıyla “kanun önünde eşitlik” ve “genellik” ilkesine uygun değildir.

   Düz oranlı vergi anayasal garanti altına alındığında aynı zamanda “istikrar” ilkesine uygun bir vergidir. Eğer düz oranlı vergi sistemi anayasal sisteme entegre edilirse o zaman optimal vergileme açısından çok önem taşıyan “istikrar” ya da “öngörülebilirlik” ilkesi de gerçekleştirilmiş olur. Daha açık bir ifadeyle, vergi oranlarının sabit oranlı olarak anayasada belirlenmesi mümkün olursa bu gerek yurtiçindeki yatırımcılar, gerekse yurtdışındaki yatırımcılar açısından son derece cezbedici olabilir. Vergi oranlarının – en azından uzun dönemde- değişmeyeceğine inanan yerli ve yabancı yatırımcılar daha fazla yatırıma yönelirler.

      Düz oranlı vergi mahiyeti itibariyle “tarafsız” bir vergi sistemidir. Düz oranlı vergileme ile siyasal iktidarların ekonomiye olan müdahaleleri önemli ölçüde azaltılmış olur. Düz oranlı vergi, ekonomik birimlerin üretim, tüketim, yatırım vb. kararları üzerinde önemli ölçüde etkide bulunmaz. Bu açıdan tarafsız bir vergidir.

      Düz oranlı vergi ekonomide “rant kollama” eğilimlerini azaltır.  Düz oranlı vergi sisteminde vergi tarifesinin belirlenmesi ve vergi ayrıcalıkları elde etme konularında lobicilik ve rant kollama faaliyetleri son bulacağından üretim ekonomisi gelişir ve büyür. Öte yandan, politik kollamacılık ortadan kalkar.[1]

      Düz oranlı vergi sisteminde “vergi kaçakçılığı” eğilimleri azalır.  Düz oranlı vergi sistemini savunanların üzerinde durduğu en önemli konulardan birisi ağır vergi yükünün mikro ve makro ekonomi üzerinde doğurduğu olumsuz sonuçlardır. Düz oranlı vergi sisteminde vergi oranlarının çok yüksek olarak tespit edilmemesi savunulmaktadır. Buradan hareketle, düz oranlı vergi sisteminde vergi kaçakçılığının azalacağını söyleyebiliriz.

      Düz oranlı vergi ekonomide “büyüme ve kalkınma ” hızını artırır.  Düz oranlı vergi sisteminde, düşük vergi yükü neticesinde bireylerin tasarruflarının ve yatırımlarının artacağını, sonuçta ekonomide büyüme ve kalkınmanın sürat kazanacağını söylemek mümkündür.

      Düz oranlı vergi, ekonomide servet birikimini ve sermaye terakümünü artıran  bir vergidir. Düz oranlı vergi sisteminde vergi sonrası gelir artacağından ekonomide genel olarak servet birikimi artar. Ekonomide toplam tasarruflar düzeyinde bir artış ortaya çıkar 

      Düz oranlı vergi, “mali sürüklenme” (fiscal drag) sorununu ortadan kaldırır. Düz oranlı vergi sisteminde, artan oranlı bir vergi tarifesinde enflasyon dolayısıyla ortaya çıkan “gelir dilimi sürüklenmesi” (bracket creep) (= mali sürüklenme) olayı da ortadan kalkmış olur.

   Düz oranlı vergi sisteminde rekabet edebilirlik (competitiveness) gücü artar.. Düz oranlı vergi sisteminde genel vergi yükü azalacağından, bunun işletmelerin rekabet gücünü artıracağını söylemek mümkündür.


 

[1] ABD’de düz oranlı vergi konusunda bir vergi yasa tasarısı hazırlayarak meclise sunan Texas eyaleti milletvekili Dick Armey ve Alabama Senatörü Richard Shelby mevcut vergi sistemi dahilinde lobicilik endüstrisinin inanılmaz boyutlarda olduğunu şu cümlelerle vurgulamaktadırlar: “Federal hükümet ile lobi faaliyetleri için her yıl ABD’nde 8.4 milyar dolar harcanmaktadır. Washington’da özel sektörde çalışan her altı kişiden biri  ve toplam 67,062 kişi lobicilik endüstrisinde çalışmaktadır. Kongreyi etkilemek için her milletvekili başına düşen lobici sayısı 1964 yılında 31 kişi iken, bu sayı 1996 yılında 125 kişiye yükselmiştir. Vergi sistemindeki karmaşa ve kollamacılıktan  lobicilik endüstrisi kazanç sağlamaktadır. Basit ve tarafsız bir düz oranlı vergi lobicilik endüstrisinin daraltılmasını sağlar.” Bkz: “Washington’s Lobbying Industry: A Case for Tax Reform” (Bkz: http://flattax.house.gov/st-lobby.htm)

 


 

[1] Bize göre adaletin gerçek anlamını en iyi kavrayan ve açıklayan düşünürlerin başında Cicero gelmektedir. Romalı filozof Marcus Tullius Cicero Hukuk adlı eserinde adaleti şu şekilde tarif etmektedir: “Hukuk, sivil toplumun temelidir ve adalet, kanun önünde eşitlik demektir.” (Law is the bond of civil society, and justice is equality under the law.” Bkz: http://flattax.house.gov/st-lobby.htm

 
 

Kaynak: C.Can Aktan, 21. Yüzyıl İçin Radikal Bir Vergi Reform Önerisi: Düz Oranlı Vergi, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 2000.