Vergi Dışı Piyasa Ekonomisinin Ortadan Kaldırılmasına ve Daraltılmasına Yönelik Çözüm Önerileri

 

 

Prof.Dr.C.C.Aktan

 

Vergi dışı piyasa ekonomisinin daraltılması ve asıl amaç olarak tamamen ortadan kaldırılması için alınması gerekli önlemleri sıralamadan önce şu önemli hususu belirtmekte yarar görüyoruz.

Daha önceki bölümlerde detaylı olarak açıklandığı üzere vergi dışı piyasa ekonomisinin ortaya çıkmasının bir değil, birden çok nedeni bulunmaktadır. Bu bakımdan alınacak önlemlerin mutlaka “tanıdan tedaviye” şeklinde düşünülmesi son derece önem taşımaktadır. Vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılması için mutlaka nedenlerin iyi araştırılması ve buna uygun olarak önlemler alınması gerekir.

Aşağıda vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılmasına yönelik genel önerilerimiz yer almaktadır:

1.Öncelikle vergi sistemi  “ideal vergileme ilkeleri” gözönünde alınarak,  reforma tabi tutulmalıdır.  Bir vergi sisteminin “basitlik”, “adalet”, “genellik”, “tarafsızlık”, “etkinlik”, “istikrar”, “öngörülebilirlik” gibi temel vergileme ilkelerine aykırı düşmeyecek şekilde oluşturulması gerekir. İdeal vergi sistemi için gerekli olan ilkelerden uzaklaşan bir vergi sistemi, vergi dışı piyasa ekonomisinin ortaya çıkmasına kaynak teşkil eder. Vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılması için başlıca şu vergileme ilkelerinin dikkate alınması gerekir:

·             Vergilemede “basitlik” ilkesi son derece önem taşır. Eğer bir vergi sistemi gerek yasaların düzenlenişi itibariyle, gerekse uygulama itibariyle basit, açık ve anlaşılır değilse vergi yükümlüleri için vergi, bir “işkence” haline dönüşebilir. Vergi sistemindeki karmaşıklık karşısında vergi yükümlüsü olması gereken bir kısım vatandaş, beyanı gereken iktisadi faaliyetini vergi idaresine bildirmeyebilir ya da faaliyetini bildirmekle birlikte eksik matrah beyanında bulunabilir. Öte yandan, basitlik ilkesinden uzaklaştıkça vergi yükümlüleri için “işlem maliyeti” artacağından bu durumda bir kısım vergi yükümlüleri, işlerinin çabuk görülmesi için rüşvet verme  eğiliminde olabilirler. Ya da tam tersi de söz konusu olabilir ve vergi idaresinde görevli memurlar işlerin çabuklaştırılması için rüşvet isteyebilirler. Vergi sisteminde karmaşıklığın artmasına paralel olarak rüşvet piyasası da genişlemeye başlar.

Vergi sistemindeki karmaşıklık sadece “işlem maliyeti” ni değil “fırsat maliyeti”ni de artırır. Vergi yükümlüleri, vergi sistemindeki karmaşıklık dolayısıyla daha fazla sorunla karşı karşıya kalırlar ve bu durumda ister istemez daha fazla zamanlarını, sorunların çözümüne ayırmak zorunda kalırlar. İşte burada “fırsat maliyeti” adını vereceğimiz önemli bir sorun ortaya çıkar. Bir vergi yükümlüsünün fırsat maliyeti, vergi sistemindeki karmaşıklık dolayısıyla harcadığı ek zamana eşittir. Oysa bu zaman, pekala verimli iktisadi faaliyetler için harcanabilir.

·             Vergilemede “tarafsızlık” ilkesi son derece önem taşır.  Eğer bir vergi sistemi, ekonomik birimlerin iktisadi faaliyetleri üzerinde müdahaleci olmaya başlamışsa o zaman vergi dışı piyasa ekonomisinin de ortaya çıkması ve genişlemesi kaçınılmaz olur. Öncelikle  vergilemede “tarafsızlık” ilkesi ile neyi anlatmak istediğimizi birkaç cümle ile özetlemeye çalışalım. Tarafsızlık (neutrality), vergilerin ekonomik birimlerin tüketim, yatırım, tasarruf, risk alma kararları üzerinde  bozucu etkide bulunmaması anlamına gelir. Vergi, nihayetinde devletin iktisat politikası araçlarından birisidir ve her verginin az ya da çok  mikro ekonomik ve makro ekonomik etkileri sözkonusu olur. Ancak vergilerin tür olarak çoğalması ya da  vergi yükünün artması halinde bunun hem mikro ekonomik etkileri (tüketicilerin ve üreticilerin karar ve tercihleri üzerindeki etkileri) hem de makro ekonomik etkileri (ekonomik büyüme, kaynak dağılımı üzerindeki etkileri vs.) daha açık olarak görülmeye başlanır. Bu noktada vergiler “tarafsız” olmaktan uzaklaşır ve müdahaleci olmaya başlar. Vergilerin müdahaleci niteliğe dönüşmesi ise nihai olarak vergi dışı piyasa ekonomisinin ortaya çıkmasını sağlayabilir. Daha açık olarak ifade etmek gerekirse, çeşitli iktisat politikası amaçlarını gerçekleştirmek için dizayn edilen ve tatbik edilen bir vergi politikası, uzun dönemde bireylerin vergiden kaçınmalarına ve vergi kaçakçılığına yönelmelerine neden olabilir. Bu ise vergi dışı piyasa ekonomisinin genişlemesi demektir.

·             Vergilemede “adalet ilkesi” son derece önem taşır. Eğer bir vergi sistemi adaletli değilse, o zaman vergiden kaçınma (vergi sığınaklarından ve vergi imtiyazlarından yararlanmaya çalışma şeklinde ) ve vergi kaçakçılığı kaçınılmaz olur. Adalet ilkesi, asırlardır maliyecilerin üzerinde tartıştıkları ve üzerinde tamamen uzlaşamadıkları bir konudur. Vergileme teorisinde uzun yıllardır tartışılan “yatay adalet”, “dikey adalet” gibi amaçlara ne  şekilde ulaşılacağı yönünde maalesef  bir genel uzlaşma sözkonusu değildir. Örneğin; bir kısım maliyeci, artan oranlı vergilerin vergi adaletini sağlayacağı iddiasında iken, bunun dışında diğer bir kısım maliyeci  düz oranlı vergilerin vergilemede adaletin sağlanması için gerekli olduğunu savunmaktadır. Ancak şu kadarını söyleyelim ki, eğer bir vergi sistemi açık olarak vergi yükümlüleri tarafından “adil” olarak algılanmıyorsa; vergi baskısı çok ciddi olarak belirli kesimlerin üzerinde daha fazla olarak hissediliyorsa; belirli kesimlere vergi imtiyazları sağlanıyorsa; bu durumda sistemin adil olduğunu söylemek mümkün değildir. Adil olmayan bir vergi sisteminde vergi dışı piyasa ekonomisi sürekli genişleme eğilimindedir.

·             Vergilemede “öngörülebilirlik” ve  “istikrar” son derece önem taşır. Eğer bir vergi sistemi ileriye dönük olarak öngörülebilir değilse ya da geriye doğru yürütülecek şekilde bir vergileme (retroactive taxation) sözkonusu ise o zaman vergi sisteminde diğer ilkeler (adalet ilkesi, tarafsızlık ilkesi vs.) de ihlal edilmiş olur ve vergi sistemi meşruiyyetini kaybeder. Vergileme ile ilgili kanunların çok sık değişmemesi için ideal vergileme ilkelerinin anayasada “yarı-sürekli” (quasi permanent) [1] olarak garanti altına alınması gerekir. Günümüzde vergileme ilkeleri arasında “bağlayıcılık ilkesi” (binding principle) adı verilen vergileme ilkesi, esasen tüm vergilerin anayasal düzeyde belirlenmesini ve siyasi otoritelerin manipülasyonlarına engel olacak şekilde kolayca değiştirilememesini ifade etmektedir. Vergileme teorisinde bu ilke zaman zaman “anayasal vergi yeknesaklığı” (constitutional tax uniformity) olarak da ifade edilmektedir. Vergi sisteminin yasama organının basit çoğunluk kararlarına terkedilmesi vergi sistemini zaman içerisinde yozlaştırır. Yozlaşan bir sistemde ise vergi dışı piyasa ekonomisi genişleme eğiliminde olur.

·             Vergilemede “görülebilirlik” son derece önem taşır. “Görülebilirlik” (visibility), vergilemede “açıklık”, “anlaşılırlık”, “belirlilik”, “kesinlik” gibi kavramlarla da ifade edilmektedir. Vergi ile ilgili kuralların vergi yükümlüleri tarafından açık ve anlaşılır tarzda düzenlenmesi gereklidir. Bu anlamda “görülebilirlik” ilkesi ile “basitlik” ilkesi kesişmektedir. Fakat görülebilirlik ilkesi, açık ve anlaşılır olma özelliklerinin dışında başka bir anlam daha ihtiva etmektedir. Bu ilkeye göre, hangi mal ve hizmetler üzerinden vergi alındığı vergi yükümlüleri tarafından kolayca anlaşılmalıdır. Bir başka ifadeyle, “gizli vergiler” uygulanmamalıdır. Gizli vergi, fiyatın içine gizlenmiş olan ve vergi yükümlüleri tarafından hissedilmeyen ya da farkına varılmadan ödenen vergilerdir. Dolaylı vergiler, genellikle “gizli vergiler”dir ve yükümlüler üzerinde “uyuşturma” etkisi yapar. Dolaylı vergilerin  bu özelliği maliye teorisinde “mali anestezi” ya da “vergi uyuşturması” olarak adlandırılmaktadır. [2] Özetle, bir vergi reformu yapılırken mümkün olduğu ölçüde dolaylı vergilerden ziyade  dolaysız vergilere ağırlık verilmelidir. Her ne kadar vergi tahsili açısından dolaylı vergilerin dolaysız vergilere karşı üstün olduğu söylenebilirse de, ideal bir vergi sisteminde vergilerin “görülebilir” (visible) olma özelliğine uygun olması açısından dolaysız vergiler tercih edilmelidir. 

·             Vergilemede “genellik” son derece önem taşır.  Eski çağlarda krallıklar döneminde çok yaygın olarak söylenen bir söz vardı: “Krala asılzade kanını, papazlar duasını, halk da vergisini verir.” Bu söz vergi vermekten muaf tutulmuş imtiyazlı sınıf ile genel halk arasındaki farkı vurgulamak için söylenmiş bir sözdü. Gerçekten de tarihin her döneminde  bugün de dahil olmak üzere-  belirli kişilere ya da kesimlere vergi imtiyazları sağlanmaktadır. Oysa ideal bir vergi sisteminin “genellik” ilkesine uygun olarak oluşturulması, hiçbir kişi ya da kurumun vergi dışında tutulmaması gerekir. Genellik ilkesi, dar anlamda dil, din, milliyet ve ırk ayırımı gözetmeksizin herkesin vergi konusu ile bağıntısının olması halinde vergi yükümlüsü olmasını ve vergisini ödemesini ifade eder. Geniş anlamda, genellik ilkesi, yukarıda belirtilen ve bugün için evrensel düzeyde kabul gören anlayışın dışında, vergi kanunları ile belirli kişilerin ya da konuların vergi dışında tutulmamasını ifade eder. Başka bir ifadeyle, vergi imtiyazları (istisna ve muafiyetler) genellik ilkesine tamamen aykırı olan uygulamalardır. Bu araştırmanın Birinci Bölümü içerisinde belirttiğimiz gibi sağlanan vergi imtiyazları dolayısıyla devlet açısından bir “vergi kaybı” oluşmaktadır. Bu vergi kaybı, vergi dışı piyasa ekonomisinin bir yönünü oluşturmaktadır. Özetle, vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılması için genellik ve kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olmayan vergi imtiyazlarının tamamen kaldırılması gerektiğini düşünüyoruz.

· Vergilemede “etkinlik” ve “düşük maliyet” son derece önem taşır. Burada kullanılan etkinlik kavramı, vergi idaresi yönünden “vergi toplamada etkinlik” anlamında kullanılmaktadır. İyi bir vergi sisteminde vergilerin hem devlete, hem de yükümlülere yüklediği maliyetlerin asgari düzeyde olması gerekir. Vergileme maliyetlerini esasen üç ana başlıkta toplamak mümkündür. Birincisi “idari maliyetler”dir ve vergi idaresinin vergi tarh ve tahsil giderlerinin asgari düzeyde olmasını ifade eder. Daha geniş  anlamda idari maliyet, vergi yönetimi tarafından yapılan tüm  harcamaların (bina, araç, gereç, taşıt, maaş ödemeleri vs.) toplamıdır. İkincisi, “işlem maliyetleri”dir. Vergi dolayısıyla hem devletin hem de vergi yükümlülerinin yapması gereken işlemlerin sayısının az olması ve aynı zamanda maliyetinin de düşük olması gerekir. Vergi yükümlüsü yönünden işlem maliyetleri, hem vergi dolayısıyla yapılan parasal harcamaların (mali müşavir ve muhasebeciye ödenen paralar vs.) hem de vergi dolayısıyla harcanan zamanın toplamına eşittir. Vergilemenin bir diğer maliyeti  “fırsat maliyeti”dir. Vergi bürokrasisi dolayısıyla kaybedilen zaman fırsat maliyetidir. Bu zaman kaybı daha verimli olan alanlarda kullanılabilir ve milli gelire daha fazla bir katkıda bulunulabilir.

Kanaatimizce vergi dışı piyasa ekonomisi ile vergileme maliyeti arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılması ya da daraltılması için vergilerin  yükümlü üzerindeki parasal ve parasal olmayan diğer maliyetlerinin (zaman maliyeti, fırsat maliyeti vs.) azaltılması gerekir.

2. Vergi oranları düşürülmeli ve vergi yükü azaltılmalıdır. Yüksek vergi oranları ve  yüksek vergi yükü, vergi dışı piyasa ekonomisinin ortaya çıkmasının temel nedenlerinden birisidir. Yüksek vergi oranları, ekonomik birimlerin tasarruf ve yatırım kararları ve çalışma gayreti üzerinde olumsuz etki gösterir ve sonuç olarak ekonomide toplam piyasa üretimini azaltır. Toplam piyasa üretiminin azalması ise vergileme kapasitesinin daralması ve sonuç itibariyle vergi gelirlerinin azalması demektir. Öte yandan yüksek vergiler neticesinde vergi tazyiki ve vergi baskısını daha fazla hisseden vergi yükümlüleri, yasal yollardan vergiden kaçınma ve yasal olmayan yollardan vergi kaçırmaya (vergi kaçakçılığı) yönelebilirler. Yüksek vergi oranları ve yüksek vergi yükü başlıca şu sonuçları doğurur:

·           Bir kısım vergi yükümlüsü vergi yükünü hafifletmek için zamanını ve ekonomik kaynaklarını vergi imtiyazı (istisna, muafiyet, götürü vergilemeye tabi olma vs.) elde etmek için kullanır. Bu türden faaliyetler bireyler açısından verimsiz olmasının yanısıra kaynak israfına da neden olur. Vergi imtiyazı sağlayacak kişilere (mali müşavir, muhasebeci, hukukçu, bürokrat, milletvekili vs.) özel menfaatler sağlanması  (rüşvet verilmesi vs.) da sözkonusu olabilir.

·           Yine bir kısım vergi yükümlüsü vergi yükünü hafifletmek için vergi sığınakları (tax shelters) ve yasal boşluklardan (legal loopholes)  yararlanmak suretiyle daha az vergi ödeme gayreti içinde olur.

·           Bu belirttiğimiz iki konu esasen yasal yollardan vergiyi hiç ödememe ya da eksik ödeme gayretine yöneliktir. Bunun dışında eğer vergi yükü ağır ise o zaman bir kısım vergi yükümlüsü vergi kaçakçılığına yönelebilir. Burada yasal olmayan yollardan ( faaliyetini vergi dairesine bildirmeme, eksik beyanda bulunma, belge ve kayıt düzenine uymama vs.) verginin ödenmemesi sözkonusudur.  Vergi kaçakçılığı, sonuçta devletin vergi gelirlerini azaltır. 

3.Vergi bürokrasisi azaltılmalı ve vergi yönetiminde toplam kalite yönetimi uygulanmalıdır. Bir ülkede vergi ile ilgili ödev ve yükümlülükler katlanılamayacak ve kabul edilemeyecek boyutlara ulaşmış olabilir. Vergi ile ilgili bürokratik formalitelerin ve kırtasiyeciliğin çoğalması bireyleri vergi dışı piyasa ekonomisine yöneltir. Bu konuyu yukarıda “basitlik” ve “düşük maliyet” ilkesini ele alırken de açıklamış bulunuyoruz. Özetle, vergi dışı piyasa ekonomisinin daraltılması ve ortadan kaldırılması için vergi bürokrasisinin azaltılması gerekir. Vergi bürokrasisinin azaltılması için, vergi yönetiminde çağdaş bir yönetim anlayışı olan Toplam Kalite felsefesinin benimsenmesi ve uygulanması gerekir.

4.Vergi suç ve cezaları ile ilgili yasaları iyi düzenlenmelidir. Vergi dışı piyasa ekonomisinin daraltılması için alınacak en etkin önlemlerden birisi vergi suç ve cezaları ile ilgili yasaların çok iyi bir şekilde düzenlenmesidir. Konu ile ilgili şu hususlar son derece önem taşımaktadır:

·           Yasalarda vergileme yönünden suç teşkil eden eylem ve fiiller mümkün olduğu kadar yoruma imkan bırakmayacak şekilde açık, anlaşılır ve adil olarak belirlenmelidir.

·           Vergi suçları için işlenen suçun niteliğine ve büyüklüğüne göre cezalar öngörülmelidir.

·           Vergi yasalarında öngörülen cezalar mutlaka tatbik edilmeli, hiç kimseye ayrıcalıklı işlem yapılmamalıdır.

·           İşlenen suç ağır ise (örneğin, bilinçli olarak vergi kaçakçılığı suçunun işlenmesi) maddi cezanın yanı sıra mutlaka hapis cezası da öngörülmelidir. Hapis cezasının para cezasına dönüştürülmesi engellenmelidir.

·           Cezaların caydırıcı olabilmesi için vergi cezalarında indirim yapan ya da cezayı affeden yasal düzenlemeler yapılmamalıdır. Vergi aflarını yasaklayan anayasal bir hüküm getirilmelidir.

5.Vergi denetimlerinde etkinlik sağlanmalıdır. Vergi dışı piyasa ekonomisinin daraltılması ve ortadan kaldırılması için vergi denetimlerine önem verilmelidir. Vergi sistemi ideal ilkeler (basitlik, adalet, etkinlik, tarafsızlık vs.) ışığında düzenlenmiş olsa dahi, bir kısım vergi yükümlüsünün  vergi kaçakçılığına  yönelmesi sözkonusu  olabilir. Bu bakımdan vergi denetimlerine  önem vererek vergi kaçakçılığına  yönelik girişimler önlenmelidir. Vergi denetimlerinin  etkin bir şekilde yapılabilmesi için  en başta vergi denetimi ile ilgili ciddi bir organizasyonun oluşturulması ve denetimde görev alacak elemanların eğitimi ve iyi yetiştirilmesi sağlanmalıdır.

6.Vergi yönetiminde yeni enformasyon teknolojilerinin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Vergi yönetiminde çağdaş enformasyon teknolojilerinin kullanımı hem vergi yönetimi için, hem de vergi yükümlüleri  için büyük kolaylık sağlar. Vergi yönetiminde Elektronik Vergi İşlemleri Merkezi adı verilebilecek bir birim oluşturulmalıdır. Bu konuda başlıca şu önerilerimiz dikkate alınmalıdır:

·           Tüm vergi yükümlülerine bir elektronik kimlik kartı numarası verilmelidir.

·           Tüm vergi yükümlüleri için ayrı bir “web sayfası” düzenlenmeli ve bu web sayfalarında vergi yükümlüleri hakkında özet bilgiler (kimlik bilgileri, vergi borçlarının dökümü, son beş yıla ait vergi beyannameleri vs. ) yeralmalıdır. Vergi borçlarının internet kanalıyla ödenebilmesi mümkün olmalıdır.

Kanaatimizce vergi yönetiminde “dijitalleşme” vergi dışı piyasa ekonomisinin daraltılması yönünde  çok önemli  yararlar sağlayacaktır.

7.Vergi kaçakçılığı  ve kara para ekonomisi ilişkileri hakkında ihbarda bulunanlar korunmalı ve ödüllendirilmelidir.  Vergi dışı piyasa ekonomisi ile mücadele edilmesinde “ihbar sistemi”nden  yararlanılabilir. Vergi kaçakçılığı ve kara para ekonomisi (uyuşturucu ticareti, kumar vs.) ile ilgili ihbarlar süratle değerlendirilmeli ve cezalandırılmalıdır. Vergi suçlarını araştıran vergi denetim elemanları ile geniş anlamda diğer mali suçları (kara para aklama vs.) araştıran birimler arasında gerekli koordinasyon sağlanmalıdır. İhbarda bulunan kişilerin mutlaka kimliklerinin gizli tutulması sağlanmalı, bu kişiler mutlaka korunmalı ve parasal olarak ödüllendirilmelidir.

8.Mali müşavirlik ve muhasebecilik mesleğini yapan kişi ve kurumların uyması gereken ilkeler ve kurallar  mutlaka bir yasa içerisinde düzenlenmelidir. Mali müşavirlik ve muhasebecilik mesleğini icra eden kimselerin “meslek ahlakı” ve “sosyal sorumluluk” bilinci içerisinde hareket etmelerini sağlayacak önlemler alınmalı ve ilgili yasada meslek ahlakına aykırı eylemler açık olarak belirtilmeli ve ağır cezalar öngörülmelidir. Bu düzenlemeler hiç şüphesiz  vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılması için etkili olacaktır.

9.Vergi Ombudsman Büroları oluşturulmalıdır.  Vergi dışı piyasa ekonomisinin ortadan kaldırılmasında yararlanılabilecek önlemlerden birisi de “ombudsman sistemi” dir. Kamu yönetiminin çok değişik alanlarında yararlanılan Ombudsman[4] müessesesinden vergi yönetiminde de pekala istifade edilebilir 

10. Toplumda  “vergi bilinci” yerleştirilmelidir. Vergi kaçakçılığı ile mücadelede her zaman hukuki ve polisiye tedbirler almak yeterli olmaz. Vergi ödeme bilincinin toplumda mevcut olması da önem taşır. Vergi bilinci ve vergi ahlakının toplumda yerleşmesi için en başta devlet yöneticilerinin  hukukun üstünlüğüne ve adalete inanmaları ve buna uygun davranmaları gereklidir. Devlet yöneticilerinin deyim yerindeyse “har vurup, harman savurdukları”, vatandaşların vergi olarak ödedikleri paraları doğru yerlere harcamadıkları, rüşvet, zimmet, yolsuzluk gibi olayların çok yaygın olduğu bir toplumda “vergi ahlakı”nı tesis etmek kolay değildir. Tekrar belirtelim ki, vergi bilinci ve vergi ahlakından önce,  devlet yönetiminde ahlakın ve sosyal sorumluluk bilincinin yerleştirilmesi gereklidir.

Kaynak: C.C.Aktan, Vergi Dışı Piyasa Ekonomisi, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 2000.