VERGİ AHLAKI

Coşkun Can Aktan

 

VERGİ AHLAKI: VERGİYE GÖNÜLLÜ UYUM VE VERGİ ÖDEMEME

Vergi ahlakı (tax morale/tax ethics) vergi ödeme konusundaki içsel bir motivasyon olarak tanımlanmaktadır.[1] Buradaki içsel motivasyon (intrinsic motivation), dışsal bir zorlama ve baskı olmaksızın gönüllü vergi ödemeye işaret etmektedir.[2] Bireyler, vergiyi ya gönüllü olarak öderler (compliance) ya da yakalanma ve cezalandırılma riskini gözönüne alarak ödemezler (non-compliance). Literatürde vergiyi gönüllü olarak ödeme ya da ödememe konusunu açıklayan başlıca iki teori bulunmaktadır: Rasyonel tercih yaklaşımı ve ahlaki duygular teorisi.

Ekonomik Yaklaşım: Rasyonel Tercih Teorisi (Allingham & Sandmo Modeli)

Rasyonel tercihler (rational choice) teorisinin temelini “homo economicus” insan modeli oluşturur. Buna göre, insan doğası gereği faydasını maksimize, içsel maliyetlerini ise minimize edecek karar ve tercihleri benimser. Bu çerçevede bireyler imkanlar dahilinde az vergi ödemeyi ya da hiç ödememeyi tercih edecek tutum ve davranışları yeğler. Bu temel yaklaşım literatürde “Allingham & Sandmo (1972) modeli”[3] “caydırma modeli” (deterrence model) ya da “beklenen fayda teorisi” (expected utility theory)[4] olarak da adlandırılmaktadır.

Rasyonel tercih modeline göre vergiye gönüllü uyumu (voluntary compliance) belirleyen başlıca etkenler yakalanma ve cezalandırılma riskinin büyüklüğü, korku gibi etkenlerdir. Bir başka ifadeyle, bireyi gönüllü uyuma yönlendirecek faktörler etkin vergi denetimi, cezaların caydırıcı gücü ve saire faktörlerdir. Allingham & Sandmo (1972) modeli, vergi kaçakçılığı (tax evasion) ile yakalanma riski (risk aversion) arasında yakın bir ilişki olduğunu varsayar.

Allingham & Sandmo (1972) modeline göre vergi ................

Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Psikolojik Yaklaşım

Literatürde “tutumsal model” (attitudinal modeli) veya “ahlaki duygular teorisi” (the theory of moral sentiments) olarak da bilinen bu yaklaşıma göre bireylerin vergi ödeme (ödememe) tercihlerini belirleyen tek etken bireysel çıkar ve bireysel fayda fonksiyonunu maksimize etmek değildir. Bireylerin vergi ödeme(me) konusundaki tutum ve davranışlarını belirleyen etkenlerin başında psikolojik algılama gelmektedir.

“Tutumsal model” veya “ahlaki duygular teorisi” konuyu sadece psikoloji ve etik çerçevesinde ele alan bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Kanaatimizce, konuya psikolojik ve etik etkenlerin dışında başka faktörlerin de eklenmesi gereklidir.

Ekonomik-mali faktörler dışında bireyleri vergi ödemeye ya da ödememeye yönelten faktörleri genel olarak beş ayrı grupta toplamak mümkündür: (Bkz: Şekil-1)

Şekil-1: Bireylerin Gönüllü Vergi Ödeme ve Ödememe Karar ve Tercihlerini Belirleyen Başlıca Ekonomi- Dışı Faktörler

 

Psikolojik faktörler. Bireylerin tutum ve davranışlarını belirleyen faktörlerin başında psikolojik algılamalar gelmektedir. Çok özet bir ifadeyle, vergileme ile algılama arasında çok yakın bir ilişki olduğun söylenebilir. Psikolojide algılama (perception) ya da çerçeveleme (framing) mevcut bilgi setimiz dahilinde karşı karşıya bulunduğumuz somut ve/veya soyut olayların ve nesnelerin farkına varma, zihnimize yerleştirme ve nitel ve/veya nicel olarak değerlendirme sürecidir.[7] Yine psikoloji bilimi açısından bireysel davranışın bir stimulus (uyarı) bir de response (karşılık) mekanizmasının işlemesi sonucu oluştuğunu söyleyebiliriz. Vergiye karşı gösterdiğimiz tutum ve davranışlarımız, çoğunlukla onu nasıl algıladığımıza bağlı bulunmaktadır.

Ahlaki faktörler. Ahlak, insan ilişkilerinde “iyi” ya da “doğru” veyahut “kötü” ya da “yanlış” olarak adlandırdığımız değer yargılarını ifade eder. Ahlak insanlararası ilişkilerde nasıl davranılması (ya da nasıl davranılmaması) gerektiğini gösteren kendiliğinden oluşmuş (spontan) ve hazır bir değer yargıları sistemidir. Başka bir tanımla, ahlak, toplumsal yaşamda, belirli kişi, grup ya da toplum için belirli zamanda ve belirli bir yerde geçerli olan (ya da geçerli olması beklenen) değer yargılarının, örf, adet, norm ve kuralların oluşturduğu bir sistem bütünüdür. (Aktan, 2004) Hiç şüphesiz bir toplumun ahlak normları ile vergileme arasında bir yakın ilişkinin mevcut olduğunu söyleyebiliriz. Vergi ödemeyi bir ödev ahlakı olarak ele alan ve vergi kaçakçılığını ayıplayan ve kınayan bir toplumda bireylerin vergiye gönülü uyumunun kendiliğinden sağlanacağı söylenebilir.

Kültürel faktörler. Sosyal bilimlerde çok farklı tanımı yapılan kavramların başında kültür kavramı gelir. Yapılan muhtelif tanımlar, genellikle, insan gruplarının üretimlerini de içeren belli başlı kazanımlarını, deneyimlerini, değerlerini, inançlarını, tarihi süreç içerisinde geliştirdikleri sembolleri, kuşaktan kuşağa aktarılan davranış kalıplarını içermektedir. Kültürü, insanların ve toplumların psikolojik dünyalarına ve somut deneyimlerine anlam vermelerini sağlayan değerler, tasarımlar, semboller ve simgeler bütünü olarak görebiliriz. Kültürel değerler zaman içinde kabul edilme durumuna göre tüm topluma yayılır ve toplumların ve grupların davranışlarını, inançlarını, tutumlarını ve değerlerini oluşturur. Bu bakımdan kültür, toplumların tarihsel süreç içerisinde karşılaştıkları her tür ihtiyaçlarına karşı geliştirdikleri ortak çözümler bütünüdür. (Aktan & Tutar, 2006.)

Hiç şüphesiz, ahlaki normları da içine alan kültür altyapısı ile vergiye gönüllü uyum arasında çok yakın bir ilişki söz konusudur.

Kurumsal faktörler. Bireylerin gönüllü olarak vergi ödeme karar ve tercihlerini ayrıca “kurumsal faktörler” ile de ilişkilendirmek mümkündür. Esasen kurallar ve kurumlar (rules and institutions) “kültür” adını verdiğimiz yapının temel taşlarıdır.

Kurallar, insanlar-arası ilişkiler ve etkileşimlerde davranışlarımıza yön veren ve sınırlayan ilkeler ve normlardır. Kurallar bir toplumun temelidirler ve toplumsal düzenin varlığı için gereklidirler. Kurallar, belirsizliği azaltarak bireylerarası ilişkilerde öngörülebilirlik ve istikrar sağlar, insan davranışlarına denetim ve sınırlama getirir ve aynı zamanda bireyi özgür kılarak ona yapabilme gücü ve imkanı sağlar. Toplumsal düzenin tesisi için kurallar kadar kurumlar da önemlidir. Kurum, bir arada yaşama süreci içerisinde bulunan insanların davranışlarını, eylemlerini, alışkanlıklarını, geleneklerini, değerlerini ve inançlarını ifade eden formel ve informel kurallar bütünüdür. (Aktan & Vural, 2006)

Tekrar ifade edelim ki, kültür dediğimiz şey aslında toplumda zaman içerisinde oluşmuş kuralların ve kurumların toplamından başka bir şey değildir. Bu açıdan kültürel faktörler ile kurumsal faktörleri bir arada ele almakta yarar bulunmaktadır.

Öte yandan kurallar, kurumlar ve kültür esasen bir bütün olarak “sosyal sermaye” (social capital) olarak adlandırılabilir. (Paldam, 2000; Fukuyama, 1995; 1999.)

Sosyal sermayenin güçlü olduğu toplumlarda vergiyi gönüllü olarak ödeme eğiliminin daha yüksek olduğu söylenebilir. Sosyal sermayeyi tanımlayan öğeler içerisinde “güven”, ve “görev ahlakı” (civic duty) çok önem taşımaktadır. Medeni yaşam kurallarının, sosyal, siyasal ve ekonomik düzenin kural ve kurumlarının yerleşmiş ve kökleşmiş olduğu toplumlarda birey, vergi ile ilgili ödevlerini ve yükümlülüklerini fazlasıyla gönüllü olarak yerine getirme eğilimindedir.

Dinsel faktörler. Dinler ve inançlar da şüphesiz bireylerin vergisel ödev ve yükümlülüklerini yerine getirme açısından önem taşır.[8] Birey sadece kendi çıkarını düşünen bir bencil “homo econmicus” değildir, o aynı zamanda başkalarına yardım etmeyi arzulayan, dinin (kutsal kitapların) emir ve talimatlarını yerine getirmeyi kendine görev addeden bir “homo religious” dur. Örneğin, İslam dini açısından zekat, her müslümanın ödemesi gereken bir vergidir. Zekat, islamın beş şartından birisidir.

Siyasal faktörler. Siyasal yönetim biçiminin meşruiyyeti, demokrasinin temel araçlarının (katılımcılık, yerinden yönetim vs.) uygulanma düzeyi ve saire siyasal faktörler vergi ödeme/ödememe tercihleri üzerinde etkili olabilir. Örneğin, eski mutlak monarşilerde ve despotik rejimlerde “temsilsiz vergileme”ye (taxation without representation) karşı halkın gösterdiği tepkiler ve isyanlar bu konuda örnek verilebilir. Denilebilir ki, halkın kendi temsilcilerini özgür iradeleriyle seçebildiği ve denetleyebildiği demokratik rejimlerde vergiyi gönüllü ödeme eğilimi daha yüksektir.

İdari-yönetimsel faktörler. Genel olarak iyi devlet yönetimi (good public governance) ile vergiyi gönüllü ödeme arasında çok yakın bir ilişki bulunmaktadır. Dar anlamda ise iyi vergi yönetimi ile vergi ödeme eğilimi arasında yakın ilişki söz konusudur.

Hukuksal faktörler. Hukuk, toplumsal düzeni sağlayacak yazılı kurallar bütünüdür ve yaptırımı devlet gücü ve otoritesi ile desteklenmiştir. Vergi hukuku da vergi ile ilgili maddi ve şekli vergi mükellefiyetlerini belirleyen yazılı hukuk kurallarından oluşur. Vergi kanunlarında, vergi suç ve cezaları açık olarak belirlenir. Dolayısıyla, bireylerin vergi kaçakçılığına başvurma yönündeki karar ve tercihleri, vergi kanunlarında öngörülen vergi suç ve cezaları ile yakından alakalıdır.

Grasmick ve Bursik’e (1990) göre caydırıcı faktörleri sadece yasal cezalar olarak düşünmek yerine üç ana grup’a ayırmak daha isabetli olacaktır. Bunlar; devletin uyguladığı cezalar olan yasal müeyyideler (legal sanctions), kişinin ait olduğu gruptaki sosyal norma uygun olarak davranmadığı zaman karşılaşacağı utanç ve kaybedeceği saygınlığı ifade eden toplumsal etki (social stigma), ve son olarak kişinin kendi kendisine uyguladığı bir ceza olan suçluluk duygusudur (guilt feelings). (Bayraklı & Saruç & Sağbaş, 2004)[9]


 

[1]        Bilebildiğimiz kadarıyla vergi ahlakı konusunda İngilizce literatürde en kapsamlı araştırmalar yayınlayan Benno Torgler’dir. Torgler’in doktora tezi vergi psikolojisi alanında ciddiyetle hazırlanmış çok değerli bir eserdir. Bkz. B. Torgler, Tax Morale: Theory and Empirical Analysis of Tax Compliance, Dissertation, 2003. der Universität Basel zur Erlangung der Würde eines Doktors der Staatswissenschaften. Torgler’in doktora tezinden üretilmiş muhtelif yayınları için bkz: Torgler, 2001; 2002; 2003(a, b, c, d, e, f); 2004 (a, b); Torgler, B. & Murphy, K. (2004); Torgler, B. & Schneider, F. (2004);

[2]        İçsel motivasyon (intrinsic motivation) kavramı konusunda bkz: Deci, 1985; Deci, 1975.

[3]        Konu ile ilgili olarak bkz: Alm & McClelan & Schulze, 1992; Frey & Held, 2002; Alm & McCelaland and Schulze, 1992. Graetz & Wilde, 1985.

[4]        “Beklenen fayda teorisi” (expected utility theory) kavramı ve model hakkında bkz: Dhami & Nowaihi, 2005.

[5]        Bkz: Grasmick & Scott, 1982.

[6]        Bu konuda bkz: Dhami & al-Nowaihi, 2005; Camerer, 2000; Kahneman & Tversky, 1979.

[7]        Algılama konusunda bkz: Kaynak, 1995.

[8]        Bu konuda bkz: Hull 2000; Iannaccone, 1998.

[9]        Orijinal kaynak için bkz: Grasmick, H. ve Bursik, R. (1990), ‘Conscience, Significant Others, and Rational Choice: Extending the Deterrence Model’, Law and Society Review, Cilt.24(3), s. 837-861.