GELENEKSEL MALİYENİN ELEŞTİRİSİ

 

   

 

Genel olarak geleneksel maliyeye (Keynezyen maliye ve fonksiyonel maliye) yöneltilen eleştirileri şu şekilde özetlemek mümkündür: [1]

1. Keynezyenler ve fonksiyonalistler paranın ekonomideki rolü ve önemini ihmal etmişlerdir.

Keynes ve Keynezyenler, toplam harcamaların para politikası tedbirleri ile artırılamayacağı görüşünü savunmuşlardır. Onlara göre faiz oranı belli bir taban düzeyine indikten sonra, para miktarı ne kadar artırılırsa artırılsın, faiz oranı daha fazla düşmemektedir. Bu yüzden tüm ilave para, fırsat saiki ile tutulan para talebine dönüşmektedir. Böyle bir durumda girişimciler, faiz oranı ne kadar düşük olursa olsun, yatırımlarını artırmaktan kaçınacaklardır. Bu nedenle yapılması gereken para politikası ile faiz oranını düşürmeye çalışmak değil, doğrudan kamu harcamalarını artırmaktır.[2] (Bulutoğlu, 1977:530.) Anlaşıldığı üzere, keynezyen iktisatçılar maliye politikasına para politikasından çok daha fazla önem atfetmişlerdir. Diğer yandan Keynezyenler, klasik iktisatçılar tarafından geliştirilen paranın miktar teorisini de ihmal etmişlerdir.

2.Keynezyenler ve fonksiyonalistler maliye politikası araçlarını ekonomide temel belirleyici olarak görmüşlerdir.

Keynezyenler ve fonksiyonalistler “tarafsız maliye politikası” anlayışını eleştirerek “iradi-müdahaleci maliye politikası”nı önermiş­lerdir. Ancak, müdahaleci politikaların ekonomide yaratacağı sorunlar (bütçe açıkları, enflasyon, rant kollama vs.) üzerinde yeterince durmamışlardır.

Keynezyenlere ve fonksiyonalistlere göre ekonomik konjonktürle mücadelede hükümetlerin aldığı kararlar yeterli olacaktır. Örneğin, enflasyonun düşürülmesi; kamu harcamalarının kısılması yanında vergi oranlarının artırılması ve/veya yeni vergilerin konulması yönündeki hükümet politikaları ile mümkündür. Dolayısıyla hükümetler alacakları iradi maliye politikası kararları ile müdahale ederek bu konjonktürden çıkışı sağlayabilmektedirler. Ancak uygulamada bu tür politikaların olumsuz sonuçları birçok ülkede görülmüştür. Sonuç olarak, Keynezyenlerin müdahaleci devlet anlayışı, kamu sektörünün zaman içerisinde büyümesinde önemli rol oynamıştır.

3. Keynezyenler ve fonksiyonalistler stagflasyon olgusunu öngörmemişlerdir.

Keynezyenizm ile tam istihdamın politika hedefi olarak seçilmesi ve bu amaca yönelik olarak bir taraftan genişletici maliye politikası uygulanırken diğer taraftan paranın ekonomideki rolünün ihmal edilmesi ve artan harca­maların emisyonla finanse edilmesi 1970’lerde “stagflasyon” adı verilen bir ekonomik sorunu gündeme getirmiştir.  Ancak, Keynezyen yaklaşım, stagflasyon olgusuna karşı etkin politikalar geliştirmemiştir.

4. Keynezyenler ve fonksiyonalistler açık finansmana süreklilik kazandırmışlardır.

Keynezyenler ve fonksiyonalistler, borçlanmayı olağan gelir olarak görmüşler ve birçok devletin bu aracı sıklıkla uygulamasına zemin hazırlamışlardır. Birçok ülke, açık finansman ile bütçe açıklarını sürekli olarak borçlanma ile kapatma yoluna gitmiştir. Ancak, borç yükünün artmasından dolayı bütçe açıkları, kronik hale gelmiş ve bu açıkların kapatılması için tekrar borçlanma yoluna gidilmiştir. Böylece açık finansman süreklilik kazanmıştır.

5. Keynezyen iktisatçılar ve fonksiyonel maliyeciler “mali denge”nin önemini ihmal ederek sadece “ekonomik denge”  kavramına önem vermişlerdir.

Keynezyenler ve fonksiyonel maliyeciler, makro-ekonomik dengenin temel amaç olduğunu ve ekonomik denge amacına ulaşılması için mali dengeden feragat edilebileceği görüşünü benimsemişlerdir.

6. Keynezyen iktisatçılar ve fonksiyonel maliyeciler açık bütçenin meydana getireceği sorunları yeterince dikkate almamışlardır.

Açık finansmanın kaçınılmaz sonuçları ağır vergi yükü, ağır borç yükü ve monetizasyondur. Artan harcamaların vergi ve vergi dışı kaynaklardan fi­nansmanı ise ekonomide büyüme ve kalkınmanın yavaşlaması, istihdamın daralması, enflasyon oranının yükselmesi vs. sorunları ortaya çıkarır. Keynezyen iktisatçılar ve fonksiyonel maliyeciler  bu basit ilişkileri görmezlikten gelmişlerdir.

7. Keynezyen iktisatçılar ve fonksiyonel maliyeciler,  “tam istihdam”ı devletin temel görevi ve fonksiyonu olarak ele almışlardır.

Keynezyen ve fonksiyonel yaklaşım, tam istihdam hedefini devletin temel görevi olarak ele almıştır. Tam istihdam hedefi, ister istemez açık finansman politikalarının uygulanmasını ve kurumsallaşmasını kaçınılmaz kılmıştır.

8. Keynezyen iktisatçılar  ve fonksiyonel maliyeciler “mali aldanma” adı verilen psikolojik etkiyi dikkate almamışlardır.

Mali aldanma (fiscal illusion) kavramı Keynezyen iktisadı çok ciddi olarak eleştiren James M. Buchanan tarafından geliştirilmiş bir kavramdır. Buchanan’a göre açık finansman politikaları uygulandığında seçmenler kamu harcamalarının faydalarını olduğundan fazla algılamakta, ancak vergi yükünü tam ve doğru olarak algılayamamaktadırlar. Bu etkiye mali aldanma ya da mali yanılgı (fiscal illusion) adı verilmektedir. (Buchanan,1977;1987.) Bir başka ifadeyle, kamu harcamaları açık finansman yöntemiyle karşılandığında bireyler harcamala­rın yararlarını aşırı iyimser olarak tahmin ederlerken, cari ve gelecekteki vergi yükünü ise olduğundan daha düşük bir yük olarak algılamaktadırlar. 

9. Keynezyen iktisatçılar  ve fonksiyonel maliyeciler “mali asimetri” adı ve­rilen olguyu dikkate almamışlardır.

Mali asimetri kavramı da Buchanan’ın öncülük ettiği kamu tercihi teorisi­nin iktisat bilimine kazandırdığı bir kavramdır. Politikacılar, dur­gunluk dönemlerinde bütçe açıklarına prim verirlerken, bu durgunluk ya da kriz sona erdiğinde bütçe fazlası yaratmaya istekli değildirler. İşte bu tutarsız Keynezyen mantığa “asimetrik istikrar politikası” adı verilmektedir.

10.  Keynezyenler ve fonksiyonalistler  kamu borçlanmasının sınırlarının tespit edilmemesi halinde bunun ekonomi için oldukça tahripkar sonuçlar ortaya çıkaracağını öngörmemişlerdir.

Keynezyenler, klasik iktisatçılardan farklı olarak kamu borçlanmasının muhtemel olumsuz etkilerini dikkate almamışlardır. Lerner’in   “biz kendimize borçlanıyoruz”. (“we owe it to ourselves”) sözü borçlanma konusuna bakış açısını açık şekilde ortaya koymaktadır. Günümüzde ise birçok ülkede iç piyasadan borçlanmanın dahi pek çok ülkeyi nasıl kriz ile karşı karşıya bıraktığı ortadadır.

11. Keynezyenler, iktisat literatüründe “Olivera-Tanzi Etkisi” olarak adlan­dırılan etkiyi dikkate almamışlardır.

Aşırı bütçe açıklarının sonucu yüksek enflasyon ve hiper-enflasyondur. Hiper-enflasyon ortamında ulusal paradan kaçış artmakta ve senyoraj yo­luyla elde edilen gelirler azalmaktadır. İşte bu etki literatürde “Olivera-Tanzi etkisi” olarak adlandırılmaktadır. Keynezyen yaklaşım bu etkiyi de yeterince dikkate almamıştır.

12. Keynezyenler ve fonksiyonalistler  ekonomide “ince ayar” (fine tuning) yapılarak, ekonominin her zaman politikacıların iradi politikaları ile düzlüğe çıkarılacağı inancını yerleştirmişler­dir.

J. M. Keynes, esasında görüşlerini 1929 Büyük Depresyonu’nun etkilerini dikkate alarak sunmuştur. Ancak, Keynezyenler,  Keynes’in “Genel Teorisi”ni “genelleştirerek” konjonktüre paralel ince ayar politikaları uygulanabileceğini ifade etmişlerdir. Keynezyenler, ekonomi politikası uzmanlarının “hassas ayar”lar yapmak suretiyle ekonomiyi  tam istihdam seviyesine ulaştıracakları ve ekonomide istikrarın temin edileceği görüşünü benimsemişlerdir. Ancak bu ince ayar politikaları uygulamada müdahaleciliğin yaygınlaşmasına neden olmuştur.

13. Keynezyenlerin geliştirdikleri makro-ekonomik denge modeli ve varsayımları eleştiriye açıktır.

Keynezyenler “iradi maliye politikaları” ile ekonominin dengeye ulaştırılacağı görüşünü savunmuşlardır. Keynes’in görüşlerinden hareketle geliştirilen makro-ekonomik denge analizi bu görüşlerden hareketle oluştu­rulmuştur. Keynes’in kendi eserinde ve Keynezyen makro-ekonomik analizde, devle­tin kamu harcamalarını artırması halinde çarpan ve hızlandıran ilkelerinin etkisiyle milli gelirin artacağı savunulmaktadır. Keynezyen analizde açık bütçe politikası  uygulanarak artan kamu harcamalarının vergi dışı finans­man kaynakları (borçlanma ve emisyon) ile karşılanması halinde milli gelir düzeyinin artacağı ileri sürülmektedir. Ancak  bu teorik analizlerin ne derece gerçekçi olduğu iktisatçılar tarafından ciddi biçimde eleştiri konusu olmuştur.


 

[1] Coşkun Can Aktan, “Lord Keynes, Keynezyenler ve Fonksiyonelistler”, içinde: C.C. Aktan, Anayasal İktisat, Ankara: Siyasal Kitabevi, 2002; Geleneksel maliyenin eleştirileri konusunda ayrıca bkz: James M. Buchanan,“Budgetary Bias in Post Keynesian Politics: the Erosion and Potential Replacement of Fiscal Norms”, J.M.Buchanan and R. Wagner (Eds.) Deficits, New York: Basil Blackwell, 1986. ; James M. Buchanan and Richard E. Wagner, Democracy in Deficit: the Political Legacy of Lord Keynes, New York: Academic Press,1977.; James M. Buchanan,  “Keynesian Follies”, in: The Collected Works of James M. Buchanan, Vol.1 , The Logical Foundations of Constitutional Liberty, Indianapolis: Liberty Fund,1999. ; James M. Buchanan, Richard E. Wagner and John Burton., The Consequences of Mr. Keynes, Hobart Paper 78. London: Institute of Economic Affairs. 1978.; James M. Buchanan, Public Principles of Public Debt,  Homewood:Irwin,1958.; Charles Rowley and Robert Tollison (eds.), Toward the Political Economy of Deficits ,Oxford:Basil Blackwell. ; Charles K. Rowley, “Classical Political Economy and Debt Issue”, in: J.M.Buchanan and R.Wagner (Eds.)Deficits, New York: Basil Blackwell, 1986. S. 49-75. ; Charles K. Rowley, “John Maynard Keynes and the Attack on Classical Political Economy”, in: J.M.Buchanan and R.Wagner (Eds.), Deficits, New York: Basil Blackwell, 1986. S. 114-143. ; Charles K. Rowley, “The Legacy of Keynes: from the General Theory to Generalized Budget Deficits”, J.M.Buchanan and R.Wagner (Eds.), Deficits, New York: Basil Blackwell, 1986. S. 143. 173.

[2] Kenan Bulutoğlu, Kamu Ekonomisine Giriş, 2.b. İstanbul: Sermet Matbaası, 1977. s.530.

 


Kaynak: C.Can Aktan, Dilek Dileyici ve Ahmet Özen, "Geleneksel Maliye ve Yeni Maliye" , içinde: C.Can Aktan. Dilek Dileyici, İstiklal Y. Vural,Kamu Maliyesinde Çağdaş Yaklaşımlar, Ankara: Seçkin Yayınevi, 2004.