KURALLARIN VE KURUMLARIN ÖNEMİ

 

 

Yazan: James M. Buchanan & Geoffrey  Brennan

 

 

                                           Çeviren: Nurlane Ahundzade

 

 

 

I. Giriş

 

Yetersiz kullanımlar arasında kendi kıt kaynaklarını (zaman da dahil) nasıl dağıtması gerektiği  ile ilgili karar vermek zorunda olan ve bu yüzden  “ekonomik problem”le karşılaşan Robinson Crusoe’ya gönderme yaparak iktisatçıların kendi konularının önemini ortaya koymalarında tamamen yetersiz bir şey  vardır. Bu sunuşla, Crusoe’nun ortamından bireyin yine  “ekonomik problem”le karşılaştığı bir “toplum”a geçiş yapmak ve hemen hemen kasıtsız olarak, bireyin fayda maksimizasyonun analizlerinden toplum değerlerinin maksimizasyonuna ulaşmak çok kolay olmaktadır.

Toplumdaki farklı  bireyler arasında etkileşim böyle  bir pedagojik düzen oluşturursa ortaya ne çıkar? Bireyler,  diğer insanların varlığının,  davranışlarının ve onların davranışlarını sınırlayan kurumların doğanın fiziksel sınırlamalarından daha önemli olduğu  sosyal ortamda tercihlerle karşılaşmaktadırlar. İktisat, toplumdaki birey davranışlarıyla ilgilidir veya ilgili olmalıdır. 

Bireylerin, birbirini doğrudan  etkileyen tarafların eylemleri arasında  karşılıklı etkileşimin varoluşunun farkında olmaları anlamında böyle davranış muhakkak ki, “sosyal” değildir. Büyük modern toplumlarda birey davranışı, -rekabetçi piyasaların  idealleştirilmiş modelleri örneğinde olduğu gibi-, tamamen kişisel olmayabilir. Sınırlandırma durumunda, tüm katılımcılar çok yönlü olarak belirlenmiş parametreleri yanıtlamaktadırlar: Hiçbir birey bir başka bireye direkt etki yapmaz. Tüm aktörlerin karmaşık karşılıklı dayanışmasının sonuçları,  her hangi bir aktör için tercih amacı olarak kullanışlı değildir.

Sınırlandırma durumunda, veya davranışların bazılarının açıkça “sosyal” olduğu bir çok ortamda, bireylerin eylemlerini koordine eden kurallar çok önemlidir ve ayrıca karşılıklı dayanışma metotlarının anlaşılmasında da çok önem taşımaktadır. Aynı motivasyonlara ve aynı güçlere sahip aynı bireyler,  her bir katılımcının iyiliği için çok farklı anlamlarla,  değişik  kurallar altında çok değişik sonuçlar ortaya çıkarmak için birbirini etkileyeceklerdir.   Bireyin zaman ve enerji dağılımı, ödüllerin performansla ilgili olduğu ortamda ödüllerin diğer kriterlerle belirlendiği ortamdakinden farklı olacaktır. Sonuçta, onsekizinci asırdan bu yana, ve özellikle Adam Smith’den bu yana, (Smith’in dönemi “yasalar ve kurumlar” dönemiydi) sosyal sonuçlarda kuralların etkisi anlaşılmış, ve bu ilişki iktisatta ve politik iktisatta, özellikle de  onların klasik esaslarından türemiş olarak,  ana temanın temelini oluşturmuştur.

Kurallar sonuçları etkiliyorsa ve bazı sonuçlar diğerlerinden “daha iyi” ise, bu kuralların seçilebilme boyutunu göstermektedir, karşılaştırmalı kuralların ve kurumların  araştırılması ve analizi bizim ilgi alanımıza daha uygun olmaktadır. Sosyal düzeni  oluşturan bireylerin birbirini nasıl etkilediğini ve farklı kurallar kümesinin bu ilişkileri nasıl etkilediğini anlamadan, katılımcılar için mevcut kurallarda bilgili değişiklikler yapmak ve hatta toplumun oldukça verimli faallığının gerekli olduğunu ortaya çıkaran  kuralların korunmasında tedbirli davranmak imkansızdır.

Bizler, işbirliğinin faydaları ve diğer taraftan da anlaşmazlık ihtimalleri ile baş etme durumunda olduğumuzdan kendi toplumlarımıza nasıl tavsiyede bulunabiliriz? Sosyal yaşamımızın hangi yönlerini atmalıyız? Bizim etkileşimimizi yöneten kurumsal düzenlemeler – karşılıklı olarak bir birimizi etkilemek için bize yol gösteren “sosyal düzenin kuralları” nerededir? Uyum için mobilize edilebilir güçler nerededir? Hangi kuralları – ve hangi kurumları -  korumak için mücadele etmeliyiz?

Bu sorular bizim “anayasal politik ekonomi” diye adlandırdığımız araştırma alanını (klasik politik iktisatçılar için de böyle sorular esas oluşturmaktaydı) betimlemektedir. Bu sorular modern tezlerde çok ihmal edilse de, çok fazla önem taşımaktadır. Ve bu sorular sadece tam entelektüel analitik vakumda sorulmuş da değildir. Bu sorular, gerçekten de,   Batı geleneğinde çok  sayıda zihni meşgul etmektedir. Maalesef, düşüncelerin  çoğunun hızlı saldırılara uğradığı görülmektedir. Böyle sorular çoğunlukla  sadece ideolojik olarak görülür, şöyle ki, yanıtlar bir görüşün en azından ötekiler kadar iyi olduğu görüşünün basitçe ifadesi gibidir. Bu hoş görülebilir çekişmelerin  önemli bir alanını oluşturmaktadır. Ancak, bu aynı zamanda  soruların sorulması için de bir süreçtir ve içinde fikir mücadelesinin değişebildiği koşulları saptayan analizler yöntemidir.

Soruların kendileri, bu soruların sorulması için uygun prosedürler, ilgili analitik metot – bu kitapta görülecek konuları oluşturmaktadır. Bu bölümde bizim amacımız bir merhale oluşturmak, daha sonra çeşitli şapkaları asabilmemiz için çiviler  çakmaktır. Özellikle, etkileşimin çeşitli türlerinin nitelendirilmesini başlangıçta özet olarak sunacağız.  Kuralların ve kurumların etkileşimlerin doğası ile ilgili olduğu yönlerini de, yine özet bir şekilde, göstereceğiz. Daha sonra, çeşitli etkileşimleri, onların bağlantıda bulunduğu değişik sosyal bağlamlarda ele alacağız. En sonda ise, kısaca olarak kurallardan bahsedeceğiz ve bizim temel ilgi alanımız olan sosyal- politik – ekonomik düzenle ilgili konuları anlatacağız.

 

II. Kuralların Nedenleri

Bu kitabın ismi “Kuralların Nedeni”dir, ve biz pek çok nedenden detaylı bir şekilde bahsedeceğiz. Ancak ilk önce, diğer çalışmalarda[1] çok ayrıntılı verilmesine rağmen,  tüm nedenlerin temelleri anlatılmalıdır. Üç asır önce Thomas Hobbes’in belirttiği gibi[2], kurallar olmadan yaşam “tenha, yoksul, çirkin, kaba ve kısa” olacağından, biz toplumda kurallara gerek duymaktayız. Kurallar  olmadan bireyler arasında tüm uyuşmazlıkları yok edecek “doğal harmoni” olduğunu yalnız romantik anarşist düşünür. Biz birlikte yaşamak için kurallara gerek duymaktayız, kurallar  olmadan muhakkak ki,  çatışırız. Bir bireyin arzu ettiği bir şey başka birisi tarafından da istenebilir, bu yüzden kavga çıkabilir. Kurallar, bizim her birimizin faaliyetlerimizi devam ettirebileceğimiz özel alanları tayin etmektedir.

Belki de bireyler arasındaki uyuşmazlık ihtimali  ve bunun ortadan kaldırılması potansiyelinin  gösterilmesinde kullanılan en iyi ve en çok bilinen yol klasik mahkum çıkmazıdır. Matris 1.1’de her alandaki rakamların iki kişinin (A ve B) kazanabilecekleri  ödülleri gösterdiğini düşünelim.  Sol taraftaki rakam A’nın ödülünü ve sağdaki rakam B’nin ödülünü göstermektedir. Her iki sütün ve satırın üstünlüğü olduğuna dikkat edin. Eğer satırlar arasında seçim yapacak olan A için oyunda  sadece bir seçim hakkı varsa o zaman A, B’nin nasıl davranacağı hakkındaki tahmininden bağımsız olarak,  2. satırı  seçecek.  Aynı şekilde, sütunlar arasında seçim yapan B de 2. sütunu seçecek. Bu bağımsız davranışın sonucunda “çözüm” IV.alanda olur. Ancak ödüllerden görüldüğü gibi,  her iki kişi de 1. satırı ve 1. sütunu seçse daha iyi durumda olacaklardı. Böyle bir davranışı belirleyen bazı kural veya gelenekler olmadıkça, özellikle rasyonellik ve fayda-maksimizasyonu davranışı IV. alandaki sonucu garanti edecektir. Bu düzende, açık ve basit bir mesaj vardır. Bu etkileşimi sağlayan bireylerin toplumunda kurala,   bireyleri IV. alandaki duruma (her iki birey tarafından da arzu edilmeyen durumu)  götüren davranıştan koruyacak bağlayıcı toplumsal norma  ihtiyaç vardır.

 

                                          B

Text Box:  
 A

 

 I

6,6

 

II

0,10

III

10,0

 

IV

1,1

Matris 1.1

 

Bu basit örnekten kayda değer bazı anlamlar ortaya çıkmaktadır. Birincisi, önce de belirtildiği gibi, ne A ne de B sosyal etkileşimin sonuçlarını bireysel olarak belirleyememektedirler. İster bu davranış kurallar olmadan fayda maksimizasyonu bekleyen birey tarafından yapılsın isterse de bazı kural veya geleneğe bağlılıktan ortaya çıksın, sonuç iki tarafın davranışıyla ortaya çıkmaktadır,

İkincisi,  matriste gösterildiği gibi etkileşimin yapısı olduğu gibi kaldığı müddetçe bazı kural ve gelenekler üzerinde  anlaşma imkanı uzun süre kalmaktadır. Gösterildiği gibi, “oyun” ödüllerde simetrikliği sağlama zorunda değil. Tüm bunlar, tarafların her biri için alanlar ordinal sıralandığından gereklidir. A alanları III, I, IV, II şeklinde ve B onları II, I, IV, III şeklinde sıraya koyduğundan sonuçlar uzun süre değişmeyecektir. Bu nedenle, eğer arzu edilirse, etkileşimin temel yapısını fazla değiştirmeden rakamları artırabiliriz.

Üçüncüsü, bu arzu edilebilirlik üzerine genel anlaşma olasılığına rağmen,  bu basit şekil kuralın uygulanabilirlik sorununu ortaya koymaktadır. Farz edelim ki, A ve B 1. satırı  ve 1. sütunu seçmek için anlaşsınlar, o zaman sonuç alan I’de ortaya çıkacaktır. Eğer  A,  B’nin anlaşmaya uyacağını düşünürse ve, bununla birlikte, kendisi 2. satırı seçerse daha fazla ödül elde edebilir. Aynı şekilde, B de A’nın 1. satırı seçeceğini düşünerek kendi durumunu iyileştirmek için 2. sütunu seçebilir. Etkileşimin tümünde veya bazı kısımlarında yüksek ödüller sağlayabilecek olan her hangi bir kural daima özel rasyonel davranışla güdülenmiş ihlallere açıktır.Bu durum, kuralı bozacak kişinin kendi davranışında irrasyonel veya toplum kurallarına kabul edilemez derecede aykırı olduğu anlamına götürmez.   Gerçekten de, bu varsayım  hemen hemen değiştirilebilir. Etkili yöntemler uygulanmadığında, kurallara  bağlılık bireylerin beklenen fayda maksimizasyonundan uzaklaşmalarını gerektirir.

Mahkum çıkmazı etkileşimi çok fazla basitleştirilmektedir, ancak, bize göre  bu model kendi bünyesinde sosyal düzenin temel problemlerini anlamak için gereken çok sayıda unsur içermektedir ki, bunlardan biri tüm katılımcılar için kabul olunabilir sonuçların modellerini  ortaya koymak için ayrı ayrı harekete geçirilmiş kişilerin davranışının uzlaştırılmasıdır. Bizim meslektaşımız, Gordon Tullock, kendi kitabını Sosyal Çıkmaz[3] olarak adlandırmış,  problemin mevcut olduğunu ileri sürmüştür. Genelleştirildiğinde, çıkmaz elbette ki,  çok karmaşık bir yapısal özellikler taşıyacaktır. Çok sayıda bireyler  ve tercihler için analizleri sürdürdüğümüzden dolayı, incelenebilecek ilgili etkileşim ortamlarının sayısında hemen hemen sınırlama bulunmamaktadır.

 

 

III. Oyunun Kuralları

 

“Kural” kelimesinden bahsedildiğinde, muhtemelen “oyun”la bağlantılı olarak bahsedilir. Ve kuralları alışılmış oyunlar çerçevesinde – briç gibi masa oyunları, tenis gibi spor oyunları çerçevesinde,  ele almak faydalı olacaktır. Tüm oyunların kuralları vardır. Bu kurallar, oyuncuların hareketleri, kullanılan araçlar, oyun alanı, kazananın nasıl belirleneceği gibi   parametreleri belirler.

Alışılmış oyunlardan bahsettiğimizde, oyunun kuralları ve bu kurallar çerçevesinde oyunun hamleleri (plays of the game) arasında ayırım yapmakta çok küçük zorluk çıkar veya hiç çıkmaz. Oyun kurallar çerçevesinde meydana gelir, ancak oyunun kendisi kuralları meydana getirmez. Kurallar oyunun oynanması için ortam oluşturur, ve oyunun çok değişik örnekleri kurallar çerçevesinde meydana gelir. Buna karşın, oyunun hamlesi sınırlıdır veya kapalıdır. Kuralların yapısından (mesela, “basketbol oyundur”) bahsettiğimizde de, kurallar çerçevesinde oyundan bahsettiğimizde de (dünkü oyunda Lakers Celtics’i yendi”) “oyun” kelimesini kullanıyoruz ve gerçekten de bu ortak kullanım  karmaşıklığa yol açmaktadır.

Sosyal politik bağlamda, aynı ayırım sosyal etkileşim kuralları ve bu kurallar dahilinde meydana gelen davranışlar arasında yapılmaktadır. Bunu yapmak normal oyunlardakinden daha zor olmaktadır,   normal oyunlardaki ayırım  sosyal etkileşim kuralları ve bu kurallar dahilinde meydana gelen davranışlar arasında ayrım yapma bakımından çok faydalı olmaktadır. Kurallar ve kurallar çerçevesindeki davranışlar arasındaki ayrımın geçerliliği tüm etkileşim ortamlarının üstünde geneldir.

Alışılmış oyun ortamı aynı zamanda belirlenen kurallar çerçevesinde oyunun strateji tercihi ile kuralların kendi tercihi arasındaki bağlantılı, fakat ayrılmış farkın tartışmasını kolaylaştırmaktadır. Potansiyel poker oyuncu grubunun stud ve draw poker arasındaki tercihi, tek bir oyuncunun stud poker kuralları altında, bir ekstra kağıt için pas veya devam etmek arasındaki tercihinden çok farklıdır.

Sosyal politik bağlamda aynı ayırım vurgulanmalıdır. Kuralların belirlendiği yöntemi bu kurallar çerçevesinde özel eylemlerin seçildiği yöntemden ayırmak gerekmektedir. Yine de, bununla birlikte, bu ayırımı sosyal ortamda yapabilmek, kişisel davranışlar üzerindeki kısıtları tanımlayan kurallarla, bu kurallar setindeki gerekli değişim faaliyetleriyle meşgul olan politik temsilcinin davranışları üzerindeki kısıtları tanımlayan kurallar arasındaki karmaşık karşılıklı dayanışma nedeniyle oldukça zordur. Yani, kanun koyucular kendi davranışlarını da kapsayan birey davranışlarının kendi kişisel kapasiteleri sınırları içinde kalmasına zorlayan kuralların değiştirilmesini  engelleyen kurallar altında (siyasi anayasa) çalışabilirler. Kurallar  arasındaki tercih ile, çok iyi belirlenmiş karar alma birimi tarafından üstlenilen duruma uygulanabilir  kurallar dahilindeki stratejiler arasındaki tercih arasında ayrım yaparken dikkatli olunmalıdır. Mesela, mülkiyet kuralı kendi toprağımızda çalı yakmaya müsaade etmektedir. Özel bir günde biz çalı yakmaya karar verdiğimizde kurallar çerçevesinde hareket etmiş oluruz.  Çalı yakmayı yasaklayan  yasama kanunu özel toprak sahiplerinin izlediği kurallardaki değişikliğe götürür. Ancak, parlamento bu düzenlemeyi onayladığında kendi kuralları dahilinde, yani basit oyçokluğu kuralıyla hareket etmektedir. İncelememizi  benzer alışılmış oyunlarla başlatmamızın önemli avantajı tercihin iki aşamasının sezgiyle belli olmasıdır.

Alışılmış oyunlarda kuralların işleyişi belirli açılardan yanıltıcı olabilir. Alışılmış oyunlar  oyunu kurallar çerçevesinde enteresan yapmak için tasarlanmıştır. İstenmeyen sonuçlardan  kaçınmaya götürdüklerinden dolayı  arzu edilir olan kurallardaki daha önce de sunmuş olduğumu temel çıkmaz, sıradan bir oyunun anlaşması içinde saklanma eğilimindedir.

Dikkatimiz sosyal politik etkileşim ortamına  doğru yön değiştirdiğinden,   aslında oyunun zevkine benzer hiçbir şeye gerek kalmamaktadır, ve oyuncular için ödüllerin, etkinliği ilginç yapma amacıyla tasarlanması gerekmemektedir. Sosyal politik kurallarda paylaşılmış hedefe gerek yoktur. Bireylerin kendi  hedeflerine sahip oldukları, kendi yaşam planlarına sahip oldukları ve bunların tüm insanlarla ortak olmaması gerektiği kabul edilmelidir.  Bu ortamda kurallar, çok farklı şeyler isteyen kişiler arasında etkileşimi kolaylaştıran bir fonksiyona sahiptir. Kuralların bu özelliğini tartışmak için en iyisi alternatif yapılara yönelmektir.

 

IV.Yol  Kuralları

 

Yol kuralları tasarlanmış değil ve/veya yollardan yararlanan kişilerin hedeflerinin her hangi bir  özelliğine dayanarak   gelişmemiştir. Yollardan yararlananlar çok geniş bir şekilde değişkenlik gösteren amaçlara – ticaret, zevk, veya bazı  kombinasyonlara- sahiptirler. Bu amaçlar  rota, hız çeşitlerini ve   aracın tipini belirler. Yol kuralları insanlara ayrılmış ve bağımsız yollarını izlemelerine müsaade eden fonksiyona sahiptir. Kuralların olmadığı durumda bu yollar karmaşaya yol açabilir. Bu kurallar yol kullanıcılarının hedeflerinin sıradan bir oyundaki “kazanma” hedefi benzeri tek bir karşıtlık olduğunu ima etmezler.

Yol kuralları bizim ilgimizi başka bir özelliğe yöneltmektedir. Kuralların etkisi hizmetten yararlananların yetenek düzeyleri arasındaki her hangi bir karşılaştırmaya bağlı değildir. Kurallar hem iyi, hem kötü sürücülerin yollarda bir arada bulunmasına tolerans tanıdığından tercih edilebilmektedir. Bu özellik alışılmış oyunlarda geçerli değildir. Yol kurallarının yollardan yararlananların amaçlarına ulaşmasını kolaylaştırmak gibi  sosyal fonksiyonu vardır. 

Hemen hemen aynı şekilde, sosyal politik etkileşimleri sınırlayan kurallar – insanlar arasında ekonomik ve politik ilişkiler-  yönetimdeki tüm kişilerin farklı amaçlarını destekleme kapasitesi  açısından değerlendirilmelidir.  Bu kurallar bireylere kendi özel amaçlarını, karşılıklı dayanışma gerektiren bu  amaçların elde edilmesi bağlamında,  her bir bireyin kendi hedeflerine diğerlerinin eşit özgürlüğü ile tutarlı olarak maksimum  şekilde ulaşması  şeklinde  gerçekleştirme imkanı vermekte midir?

Yol kuralların örneği üzerinde yoğunlaşma sık sık gözden kaçırılan diğer özelliği tecrit etmemize yol açmaktadır. Kurallar her aktöre diğerlerinin davranışı hakkında tahmin imkanı vermektedir. Bu tahmin etkileşimde bulunan kişilerin faaliyetleri hakkındaki bilginin veya bilgi sınırlarının biçimine dayanmaktadır.

Mesela, farz edelim ki, küçük, gelişmekte olan bir ülkede otomobiller yenidir ve sayısı azdır. Ülkede hem Fransa’nın hem de Britanya’nın etkisi mevcuttur, öyle ki, hem sağ-şeritli hem de sol-şeritli araba kullanıcıları söz konusudur.  Otomobillerin sayısı arttığından, kuralların saptanmamış olmaması problemler çıkartmaktadır. İki araç karşılaştığında, her ikisi de diğerinin nasıl tepki göstereceğini bilmemektedir,  her sürücü için bağımsız ayarlama Hobbesian cengelindeki hayata benzer sonuç örnekleri ortaya çıkartmaktadır. Tüm taraflar kurala uyarsa çok iyi duruma gelecekler.

Matris 1.2 bu durumu göstermektedir. Burada oyun aslında koordinasyon oyunudur, çünkü, benimsenmiş olan kural bilgisel amaca hizmet etmektedir. Her iki tarafa diğer tarafın ne yapacağını tahmin etme imkanı verilmektedir. Tahmine göre,  benimsenen kural ister sağ şeritli hareketi  ister sol şeritli hareketi kapsamış olsun  kural simetrik davranış ortaya çıkarmaktadır. Bu durumda kuralın belirlenmesinde hükümete görev düşmektedir.  Tarih, yönetimle ilgili kuralları düzenlemeye hizmet eden sosyal anlaşmalar için iyi veya çok iyi yapabilir.

Matris 1.2’deki etkileşim Matris 1.1’deki çıkmaz oyunundan, kuralın öngörülebilirlik içeriğinin önemine  ve uygulanabilirlik problemine göre  farklıdır. Matris 1.2 aslında koordinasyon oyununu göstermektedir; başlıca kazançlar kuralın, -her hangi kuralın-, benimsenmesiyle elde edilmektedir, ve  her bir oyuncu için  kuralların aksine davranmanın nispeten küçük bir avantajı söz konusudur. Matriste gösterildiği gibi, bazı uymama kazançlarının söz konusu olmasından dolayı bazı uygulanabilirlik problemleri de söz konusudur. Mesela, eğer A, B’nin her zaman anlaşılmış olan kurala uyacağını biliyorsa, o zaman A bu durumu, benimsenmiş kuraldan arasıra sapmak  için avantajlı bulacaktır. Ancak bir kere benimsenmiş olan kuralı ihlal etmek için bireyin doğru yoldan sapmasına sebep olan şey,  genel mahkum çıkmazındaki gibi  her yerde ve her zaman mevcut değildir. 

 

                                                            B’nin davranışı

                               

                                                                                                     

 

Benimsenen  Kuralın İzlenmesi 

(sağa veya sola sürmek)    

Birbirini Etkilemeden Davranmak

Benimsenen

Kuralın İzlenmesi

(sağa veya sola sürmek)

I

10,10

 

II

5,11

Birbirini Etkilemeden

Davranmak

III

11,5

 

IV

-10, -10

Text Box:  ADavranışı

 

 


                   

 

                   Matris 1.2

 

Sade koordinasyon oyunu (matris şeklinde burada verilmemiştir)  benimsenmiş olan veya geleneksel kurallardan bireysel olarak uzaklaşmanın faydasının tamamıyla olmayacağı tek oyun olmaktadır, aynı zamanda    uygulanabilirlik probleminin de mevcut olmadığı tek oyundur. Bazı böyle etkileşimler muhakkak ki, mevcuttur. Burada dil akla gelmektedir. Sosyal toplumda tüm insanlarda diğerlerinin anladığı kelimeleri kullanma dürtüsü mevcuttur.  Ortak lügat ve gramer kurallarını meydana getiren doğal kuvvet söz konusudur. Aynı tanımlama görgü kuralları ve hareket dili için de   yapılabilmektedir.

Temel mahkum çıkmazı etkileşiminin de,  bilgi-koordinasyon etkileşiminin de diğer önemli özellikleri  Matris 1.1’de ve Matris 1.2’de verilmiştir. Her iki örnek kuralın olup olmaması arasındaki temel tercihle ilgilidir. Çok kapsamlı oyun oynandı mı,  ikinci tercih kurallar arasındaki tercihi içerebilmektedir, yani, bir kere kurala olan ihtiyaç tüm taraflarca kabul edilmektedir. O halde, olası kurallar arasında anlaşmazlık olduğu durumda, biz varsayımı unutmasak bile, oyuncular arasında ödüllerde simetri olmaktadır. Buradaki “oyun”  gerçekten Matris 1.2’dekinin “altoyunu”dur.

Matris 1.2’nin I. Alanı “içinde” ortaya çıkan Matris 1.3’e dikkate edelim. Bu durumda her iki tarafın tercihi kuralı benimsemiş olanların ve kural olmadan davranışlarını ayarlamış olanların tercihleri değildir. Tercihler alternatif kurallarla karşı karşıya kalanların tercihleridir. Matris 1.3’de gösterildiği gibi, “sağa sür” kuralı “sola sür” kuralına göre üstün durumdadır. Burada önemli olan kuralın olmasıdır (Matris 1.2’de gösterilmiştir), ancak hangi kuralın olması gerektiği sorusu da önemlidir. Oyuncular arasında ödüllerin simetrik olmasından dolayı, anayasal tercih söz konusu olduğunda, her iki taraf aynı kuralı seçecektir.

 

B

                                                                                                     

 

“Sağdan Sür” kuralını tercih etmek    

“Soldan Sür” kuralını tercih etmek

“Sağdan sür” kuralını seçmek

I

10,10

 

II

-

“Soldan sür” kuralını seçmek

III

-

 

IV

5,5

Text Box:            A

 

 


                   

 

                   Matris 1.3

 

Burada belirtilmiş olan etkileşimde iki nokta önemlidir. Birincisi, tarihte ortaya çıkan ve “yazılmamış kurallar” olarak benimsenen  sosyal anlaşmalar muhakkak ki, sonuçların en iyi hayal edilebilir örneklerini ortaya koyamaz. Günümüzdeki bazı sosyal analitikler (özellikle Hayek ve onu izleyenler) etkili kurallar oluşturmak için sosyal ve kültürel “evrim”in gücüne  inandıklarını açık bir şekilde göstermektedirler. Fakat, bu güçlerin en iyi kuralların seçimini sağlayacağını düşünmek için bir neden görülememektedir. Bizim örneğimizde, “soldan sür” kuralı ortaya çıkabilir ve üstün olabilir- özellikle çok yönlü (eksojen) değişiklikler farklı kurallara bağlı ödülleri değiştirirse. Sonra, üstün kuralların ortaya çıkabilmesi yönündeki  baskı çok az veya evrimleştiremeyecek olabilir. Bu olasılık, belirli zamanlarda, alternatif kuralları yeniden gözden geçirmeyi ve kuralların kendilerini sosyal devlet modellerine göre yeniden tasarlanmış ve değiştirilmiş tercihin hedefi olarak görmeyi  gerektirir. Bu olasılık aynı zamanda toplulukta eski kurallardan yeni kurallara yönelmeyi kolaylaştıran “hükümet” için olası göreve hazır olmamıza sebep olmaktadır.  Bu bağlamda “hükümet” çeşitli şekillerde anlaşılabilir; tarafların rızasıyla gayri resmi surette tayin edilmiş meclis, ilgili oyuncuların tümü, veya, bir rasgele  diktatör-kral. Bu örnekte, kazançlar simetrik olduğundan, kural seçici olmanın özel bir avantajı bulunmamaktadır, ancak kurallar arasında seçim yapmak için yetki verilen bazı kişi, grup veya yöntemlere  sahip olma önemli olabilir.

İkincisi, “Soldan sür” kuralından “Sağdan sür” kuralına geçiş, matriste “Sağdan sür” kuralının üstünlüğüne rağmen  arzu edilmeyen bir durum olabilir. Eğer kurallar   oyunculara  diğerlerinin davranışlarını tahmin etmek için bir bilgi aracı olarak düşünülürse kurallardaki her hangi bir değişiklik  tüm bilgiyi yok eder.  Eğer her sabah yazı tura yoluyla kural (“Soldan sür” veya “Sağdan sür”) yeniden belirleniyorsa o zaman hiç kural yoktur. Kuralların işlemesi için onların istikrarlı olması gerekir. Eğer kurallar sürekli değişirse onların verdiği mesaj önemsenmez. Her oyuncu, diğer oyuncular kurala göre davranacaklarından kuralı uzun süre önemsemeyebilir, hatta bu kuralı bilse bile, çünkü ötekilerin onun bu kuralı bildiğini bileceklerini bilmeyebilir. Ve diğer oyuncular “eski” kuralara göre oynadığında, birisinin yeni kurallara göre oynama inisiyatifi fazla olmaz.

Bu tartışma anayasal perspektifte muhafazakarlığa yönelik doğal tercihin olduğunu akla getirmektedir. A durumu başarıldığı zaman, A’nın statükodan daha “iyi” durumda olabileceğinin önemsiz ispatı, statükodan koptuğunun doğrulandığını göstermek için yeterli değildir.    Bir kere “sınırlı” maksimuma ulaşılır ulaşılmaz  A’nın “yerel” maksimumu global maksimuma dönüştürülebilir.

Bu gerçeğin kabulü anayasal proje ve anayasal reform arasındaki önemli farkı ortaya koymaktadır. Önceden mevcut olan kuralların etkisiz olduğu anayasal projede, ilişkili olan her şey  bir sonuç kümesi  ortaya çıkaran kuralla  alternatif kümeyi ortaya çıkaran kural arasındaki tercihten ibarettir. Tercih edilmiş sonuçların artışını sağlayan kural tercih edilen kural olmaktadır. Fakat, anayasal reform örneğinde de olduğu gibi, mevcut kuralın değiştirilmesi  sorunu söz konusu olduğunda daha çok tercih edilmiş olan sonuçları ortaya çıkaran isteğe bağlı (carte blanche) kural çok üstün durumda olmamaktadır.

Buradaki bu argüman sosyal evrimcinin yapıcı çabaya karşı olan olumsuz tutumunun gücüne güç katmaktadır.  İstikrarlı ve kabul olunabilir kuralların bu boyutuna değişiklik yapma çabasında bulunmamakta toplum haklı olabilir. Bu iddianın kabulü  bizi mevcut kurallarda açık bir reformun hiçbir zaman arzu edilir olmadığı düşüncesine bağlamamaktadır. Bu argüman mevcut kuralların değiştirebileceği süreçler ile ilgili kurallara ihtiyaç olduğunun habercisi olmaktadır ve özellikle bu kural değişiklikleri sık sık olmamaktadır.

 Matris 1.2’de ve 1.3’de  bahsedilen temel koordinasyon oyunları başka bir önemli boyutta yalın kalmaktadır. Buna ilaveten, bireyle “sosyal” çıkar arasındaki uyuşmazlık,   kuralların tercihi ile ilgili bireyler arasındaki anlaşmazlıktır. Bu uyuşmazlık potansiyeli mahsus olarak burada tartışılan koordinasyon oyunlarında gizli tutulmaktadır. Matrislerdeki hücrelerin sıralanmasında iki oyuncu arasında fark bulunmamaktadır.

Farklı bir örneğe, yol kategorisinin çok genel kuralları içindeki durgunluğa dikkat edelim.

Daha önce belirtilmiş olan sebepler dolayısıyla bazı kurallara sahip olmanın avantajlı olduğu açıkça görülmektedir; ortam daha önce “Sağdan sür” – “Soldan sür” örneğinde belirtilen ortamla  aynıdır. Ancak farz edelim ki, etkileşimlerde davranışlar için yalnız birinin seçilme imkanı olan  iki mümkün kural mevcuttur. Bir kural “Sağdakine yol ver”; diğeri ise “Soldakine yol ver” kuralıdır. Bu durum Matris 1.4’de verilmektedir. Dikkate alalım ki, iki işe yarar hücrenin sıralaması A ve B açısından farklıdır. A daha çok “sağdakine yol ver” kuralını daha çok tercih etmekte, B  ise daha çok “soldakine yol ver” kuralını tercih etmektedir. Böyle farklı sıralamalar söz konusu olabilir, mesela,  A,  B’nin yaklaşımının doğruluğu ile kesişme yaklaşımında olacağını tahmin etmektedir.

                                                                                        

                                                                                              

 

 

 

B

 

“Sağdakine yol ver” kuralını tercih etmek    

“Soldakine yol ver” kuralını tercih etmek

“Sağdakine yol ver” kuralını tercih etmek    

I

20,5

 

II

-

“Soldakine yol ver” kuralını tercih etmek

III

-

 

IV

5,20

 

 

 


                   

 

                   Matris 1.4

 

Her iki birey  bu iki kuralı kuralsızlığa tercih etmelerine rağmen,  farklı kuralları seçmektedirler. Hangi kuralın benimsenmesi konusundaki anlaşmazlıktan dolayı, alternatif kurallar arasındaki tercihle vaat edilen  dağıtımsal avantajları maksimize etmek için çabalayacak katılımcılar arasında  geç kalma ve tartışma olabilir.

Farklı kişiler tarafından farklı kurallarda yer almış olan farklılaşan avantaj gereğinden fazla vurgulanmamalıdır. Kuralların uzun süre geçerli olması açısından ve insanların oyunda çeşitli pozisyonlarda bulunabileceklerini kestirmeleri  açısından oyuncular basit analizlerin ortaya koyduğundan daha hızlı benimsenen kural üzerinde anlaşma sağlama yönünde eğilimli olabilirler. Bizim örneğimizde, eğer oyuncular her birinin sağdan ve bazen de soldan kesişmelere yaklaşacaklarını tahmin ederlerse,  etkileşim Matris 1.4’den daha çok Matris 1.2’de olduğu gibi gösterilebilir.[4]

 

V. Piyasa Düzeninin Kuralları

 

II ve III. kısımlarda bizim amacımız alışılmış oyunların,   diğer taraftan da yol kurallarının benzer örnekleri içinden kuralların değişik unsurlarını ayrıştırmaktı. Belirtildiği gibi bizi temelde ilgilendiren şey ekonomik ve politik düzenin kurallarıdır. Bu kısımda biz piyasa veya ekonomik düzenin kurallarını, VI. kısımda ise politik düzenin kurallarını inceleyeceğiz.

Daha önceki her iki örnekte, kuralların gerekliliği etkileşime baş vurularak doğrudan doğruya ortaya koyulmuştu:   birey kuralları düşünmeden ne alışılmış oyunları, ne de trafiği kavrayamaz. İnsanlar arasında çok önemli ekonomik etkileşim fazla olmakla birlikte, böyle etkileşimler içinde birey davranışlarını yöneten kurallar ihmal edilmektedir. İktisatçıların kendileri bu bakımdan çok ihmalkar davranmaktadırlar. Piyasalarla ilgili karmaşık analitik çalışmalar piyasadaki bireylerin  davranışları ile ilgili kurallar dikkate alınmadan yapılmaktadır. Adam Smith böyle bir ihmalde bulunmamış ve ekonomik düzenin “kuralları ve kurumları”nın önemine değinmiştir.

Smith tarafından ortaya konulan ekonomik düzenin “kuralları ve kurumları”nın terk edilmesi konusuna belki de,  bu yüzyılın ortalarında gelişen “piyasa başarısızlığı”  teorisinde en iyi şekilde değinilmektedir. “Piyasalar”ın ekonomistlerin matematik uygulamalarından türeyen resmi, biçimsel  modellerle mukayese edildiğinde başarısızlığa uğradığı iddia edilmektedir.  Analizler kurumsal sınırlamaları piyasadaki kişilerle tamamen ilgisi yokmuş gibi kabul ederek yapılmaktadır.

Kuralların işe yararlığı belki de en iyi şekilde çoğu zaman “toplumun trajedisi” olarak nitelendirilen kamuya ait kaynakların kullanımı ile örneklendirilebilir. Eğer kullanıcıların davranışını tanımlamak için varsayım apaçık bir fayda maksimizasyonu ise, toplum muhtemelen bu kaynakları kurutacaktır.  Kıt kaynakların verimli kullanımı söz konusu olduğunda piyasanın “başarısızlığından” bahsedilmektedir. Haliyle bu güne kadar problem piyasa sürecinin işleyişi ile ilgili değil,   kişileri ilgilendiren kurallarla ilgili olmaktadır. Mülkiyet haklarında bireyleri korumak ve haklarını yerine getirmek için gereken vasıtalarla birlikte, kıt kaynaklar bağımsız  ve özel olarak   sahiplenildiğinden kurallardaki değişme etkinsizliği ortadan kaldırmaktadır. Ekonomistlerin sonuçları meydana getiren kurallardan çok bu sonuçlara bakma eğiliminin  derin bir karmaşıklığın kaynağı olduğunu bu örnek ortaya koymaktadır. Sonuçlardaki reform sonuçlardaki manipülasyondan daha ziyade kurallardaki düzenlemelerden  kaynaklanmaktadır.

Teorik refah ekonomistlerinin normatif iğnelemeleri sadece piyasalarda kolektif veya devlet müdahalesi için tartışma sağlamaya yaramıştır. Kuralların önemi konusunda fark edilebilir dikkatsizlik,  normatif anlamda piyasa kurumlarını destekleyen ekonomistlerin tutumunu nitelendirmektedir.  Bu iktisatçılar kurumsal sınırlamaları dikkate almayarak, çoğunlukla kusurlu bir yargılamanın ürünü olan “piyasanın başaramayacağı” (“market will out”)  önermesi altında kuralların önemini ihmal etmeye eğilimlidirler. Varsayım ise piyasa çözümlerinin olabilecek her türlü kurumsal sınırlamaları aşacak kadar  yeterince sağlam olduğudur. Burada,  sınırlamalar içindeki iktisadi yönden motive edici davranışın sağlamlığı ile sınırlamaların kendilerinin nitelendirilmesindeki iktisadi yönden motive edici davranışın mümkün sağlamlığı arasında bazı karışıklık olduğu görülmektedir. Kurumlar  kendi tasarımları ve mümkün düzenlemelerini  değiştirdiklerinde açık ve direkt  dikkatleri üzerine çekmemekle nispi olarak başkalarını pek de göz önüne almamaktayken, piyasa sonuçlarının bu kurumlar içinde sağlıklı olabileceği de tamamen mümkün görülmektedir.

Ortak mülkiyet örneğine dönersek, talep ve arz güçlerinin tamamen tatmin edici dağıtımsal sonuçlar (kaynak ve kurumsal parametreler) ortaya çıkarmak için  faaliyet gösterdiği çok faal piyasalar  ortaya çıkabilir.  Aynı zamanda, sebepleri ortaya koymada mülkiyet haklarının yokluğu dolayısıyla her türlü anlamda normatif olarak mükemmel olan kuralları tanımlamak mümkün olmamaktadır.

Piyasa kurallarının ikinci yönü dikkat ister. Yol kuralları için önceki analizlerde kuralların temel fonksiyonunun bireyleri birbirlerine engel olmaktan korumak olduğunu görmüştük: Kuralların felaket getirici zararların engellenmesinde aslında negatif fonksiyonu vardır. Bu aslında anarşiyi bastırmak amacıyla sosyal düzenin kuraları için tayin edilmiş  olan Hobbes görevidir. Piyasa düzeninin Smithyen görüşünde ise, insan etkileşiminin önemli bir pozitif yönü vardır. Smith’in dünya görüşünde işbölümü ticaretçiler arasındaki işbirliğinden doğan her bir tacirin kazandığı, fakat her hangi birinin tümüyle elde edebileceği kapasitenin ötesindeki karşılıklı kazançları harekete geçirir. İşbölümünün her başarılı evresinde her birey kendi yaratıcı tahayyülünü kendi çıkarlarına,bu yüzden de dolaylı olarak arkadaşlarının çıkarlarına kullanarak çevresini yanıtlar. Böylesi yaratıcı eylemin başarısı tarafların insani işbirliğinin muazzam avantajlarını birbirlerine aksettirdikleri bir düzen kurar ve ilave yaratıcı eylemlerin meydana geleceği bir ortam sağlar. Her hangi bir noktada, birileri üstün piyasa düzeni tasarlayabilir ve işbölümü çerçevesinde bireylerarası işbirliğinin kazandırdıklarının doğasını ve önemini anlar. Fakat, birileri de bu kazançların  doğasını ve önemini önceden kestiremeyebilir. Böyle davranmak,  ekonomik birimlerin bütününe yayılacak yaratıcı hayal gücüne sahip  ve tahlil yetenekli birisini gerektirecektir.

Bu düşünceden iki şey anlaşılmaktadır. Birincisi, piyasa kurallarının seçiminde  teleolojik[5] olmayan bir şeylerin olduğunun  muhakkak olmasıdır. Eğer sonuçların kesin doğası sadece onlar ortaya çıktıktan sonra keşfedilirse, kurallar neticesinde ortaya çıkan özel sonuçlar ışığında kurallar nasıl seçilebilir? İkincisi, piyasa kurumları yeterli şekilde tanımlanmadığında, veya esnek (benign) piyasa özelliklerine sahip olmayan  bazı alternatif kurallar uygulandığında  normatif  “başarısızlığın” doğru boyutları tamamıyla bilinemeyebilir. İnsan işbirliğini harekete geçirecek motorun tamamen faal olmadığını farz edebiliriz – ancak aksi takdirde  inceleme konusu ne olabilir ki?

 

VI. Politik Düzenin Kuralları

Bazı sosyal araştırmacılar piyasa işlemlerinin yeterli derecede açıkça belirlenmiş kurallar çerçevesinde yürütüldüğü ve bu kuralların araştırma konuları için önem taşıdığı varsayımlarını kabul edebilirler. Ancak  aynı görüşün  politik süreçler için geçerli olduğunu kabul etmekte ise çekingen davranırlar. Fakat, politik “tercihler” de kurumsal kurallar dahilinde bireylerin etkileşimi sonucu ortaya çıkmaktadır. Politik aktörler fazla veya yetersizce belirlenmiş olan kurallar altında çalışırlar ve kendi faydalarını maksimize edecek seçenekler arasında tercih yaparlar. Temel mesele, farklı aktörler arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar dizisinin, bireyleri diğerlerinin de çıkarları doğrultusunda yönlendirecek veya en azından diğerlerine zarar vermekten sakındıracak dizi olup olmayacağıdır.

Piyasayı değerlendirirken yaptığımız gibi, politik süreçleri değerlendirmenin de birkaç yolu mevcuttur. Birincisi, ve bu noktada en önemli olanı,  politik sürecin  sonuçların bir denge şeklinde ortaya çıktığı, bireyleri etkileyen bir sistem olarak düşünülmesidir. Bu düşünce, bireyleri harekete geçirici her hangi bir güdüyle ve yürürlükte olan kuralları değerlendirebileceğimiz her hangi bir kriterle tutarlılık arz etmektedir. Söz konusu bu güdüler ve kriterler iktisatçıların kullandıkları araçlar arasından seçilebilir.   Biz ekonomik düzenin bu gibi  politik uygulamalarını takip eden bölümlerde inceleyeceğiz.  Burada önemli olan, ne aktörlerin güdüleri ne de değerlendirilmiş kriterler değil, asıl önemli olan piyasalar konusunda incelediğimiz gibi aynı şartlarda politik süreçleri incelemek için hazır olmaktır. Farklı amaçlara sahip bireyler belirli bir kurallar seti (politik kurumlar) altında bu amaçları gerçekleştirmek için etkileşirler ve bu etkileşim nihayetinde farklı sonuçların denge noktasını saptamaya hizmet eder. Eğer bireylerin yetenekleri ve amaçları belli olursa sonuçların düzenlenme şekli kuralların değiştirilmesi ile  değiştirilebilir. Ve kurallardaki değişim bireylerin bir araya gelmesi sonucu ortaya çıkan sonuçları değiştirecektir.

Bu noktada, okuyucunun dikkatini politik bağlamda  kurallar ve sonuçlar arasındaki farklılığın  gerekli hassasiyetine yönlendirmek gerekir. Bir derecede politik oyunun kuralları yeterince açıktır: oy çokluğu kuralı; periyodik seçimler; devletin gücünün sınırlandırılması; devlet harcamaları için sistemli muhasebenin gerekliliği; politik nüfuzun federal yapı çatısı altında olası bölümlenmesini de kapsayan seçim düzeninin coğrafik yapısı; vb. Fakat bu özelliklerin bir çoğu politik süreçler sonucunda ortaya çıkmaktadır. Mesela, önemli anayasal dayanağı (aura) olan kamu faaliyetinin uygun ilgi alanı devam etmekte olan politik kararlar ile belirlenmektedir. Bu anlamda, kurallar ve sonuçlar ayrımı politik düzende belirsiz olma eğilimindedir. Ayrıca, hem kurallar, hem de kurallar çerçevesindeki kararlar benzer politik süreçler sonucu ortaya çıktığından kurallar ve sonuçlar arasındaki ayrımın önemi oldukça fazla olmaktadır. Bir şey kesindir ki, oyunun temel kuralları risk altında olabildiğinden, kurallar-sonuçlar ayrımı belli olmaz – ve bu durum politik ortamda kurallar ve sonuçlar  ayrımını korumak  için çalışacağımız sebebiyle söz konusu olmaktadır.

 

VII. Kuralların Önemi

Kuralların araştırılması için ilk sav,  belli amaçları ve güçleri olan sosyal temsilciler toplumu için sonuç veya  sonuçlar dengesinin izole edilmesinde rol alan kuralların kabul edilmesine dayanmaktadır. Toplumdaki aynı kişiler arasındaki etkileşimin mevcut kurallara dayanarak her hangi  bir sosyal sonuç doğurabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştık. Ancak, yalnız bazı kurumsal düzenlemeler çerçevesinde denge olarak meydana getirilebileceğinden bu sosyal sonuçlar mümkün olmaktadır. Bu sebeple de, tüm akla gelebilir sosyal sonuçlar dizisini araştırmak ve bazı bağımsız ve dış normatif özelliklere en uygun olanını seçmek yanıltıcı olmaktadır. Kurumsal düzenlemeler ürün ve istekler dizisini sınırlandıran temel fiziksel sınırlamalardan (“doğuştan gelen yetenekler”) daha önemli bir şekilde mümkün sonuçlar dizisini sınırlamaktadır.

Burada gerçeğin karikatürünü yapmakla suçlanmamak için, dağıtımsal adalet üzerine standart tartışmaları ya da sonraki bölümlerde ince detayları ile inceleyeceğimiz kamu politikası çevrelerindeki “eşitlik” konusunu hatırlatalım.Standart prosedür üretim kapasitesinin ilk donatımı ile ve dağıtım sürecindeki kaçınılmaz kayıpla tutarlı olan toplam çıktının  tüm dağıtımlarını araştırmak içindir. Bu esaslarda, kavramsal olarak mümkün olan “dağıtımlar” tecrit edilmektedir, bunlar arasından “en iyisini” seçmek için bazı sosyal refah fonksiyonları veya ahlaki aygıtın diğer kısmı dönmektedir. Ancak, “en iyi” sonuçların politik süreçler sonucu ortaya çıktığını nasıl  garanti ederiz sorusu, doğal anayasal soru olmaktadır. Muhakkak, bu soru politik kuralların alternatiflerini belirlemek ve ortaya çıkan dağılımları araştırmak için mantıklı olmaktadır. Eğer daha önce sağlandığı gibi “en iyiye” benzemek için hiçbir şey yapılmasaydı o zaman açık bir şekilde “en iyi”nin mümkün olmayacağı sonucuna varırdık.

Anayasalcı biri kuralların araştırılmasında  ısrarcı olmaktadır, çünkü o analizler çerçevesinde tüm ilişkili sınırlamaları ele almaya  çaba göstermektedir. Kurumsal sınırlamalardan vazgeçmek, ekonomik birimlerin üretim kapasitelerindeki sınırları yok saymaktan veya  esas kıt sayıdaki sınırlamaları ihmal etmekten analitik olarak daha ayıplanacak bir durum değil. 

Kuralların araştırılması için  ikinci argüman olarak onların normatif doğaya sahip  olması gösterilmektedir  ve bunun farklı boyutları vardır. Her bir oyuncunun şansının oldukça belirsiz olduğu, her oyuncunun pozisyonunun belirlenmiş olduğu kurallar dahilinde tercih bağlamında uzakta kalan bazı özellikleri kapsayan  çok uzun dizi oyunlarda kurallar çok etkin olacağından, biz ilerideki bölümlerde normatiflik savının boyutlarından birini  detaylarıyla inceleyeceğiz ve kurallar arasındaki tercihi göreceğiz.

Normatiflik savının sonuçlardan daha ziyade kurallara önem vermek gibi bir diğer boyutu da vardır. Buna göre, bir kişi sonuçların nasıl meydana çıktığı hakkında bir bilgiye sahip olmadığı sürece sonuçları normatif olarak doğru bir şekilde değerlendiremez. Böyle bir iddia, zor veya imkansız değerlendirme olmadan sonuç hakkında bilgi sağlayan süreç hakkında enformasyona dayanarak veya normatif ilgiyi esas alan sürece dayanarak ileri sürülebilir.

Basit bir örnek düşünelim. Farz edelim ki, A’nın beş elması ve altı portakalı ve B’nin on elması ve dokuz portakalı var. Bu sonucun değerlendirmesi kısmen bizim bu sonucun nasıl meydana çıktığı hakkında  elde ettiğimiz bilgiye dayanmaktadır. Farz edelim ki, önceden B’nin malı olan altı portakalı A’nın basitçe alması neticesinde böyle bir sonuç ortaya çıkmıştır. B’nin daha önce sahip olduğu meyveleri   yasal yolla edindiğini farz edersek, ortaya çıkan sonuç normatif olarak itici kabul edilebilir, çünkü bu sonuç A’nın hırsızlığı neticesinde gerçekleşmiştir.

Aynı şekilde, bazı mücadelelerin sonucu, -mesela koşu yarışı gibi-, her hangi bir normatif öneme sahip olmayabilir: Adil ve doğru kurallarla elde edilen her hangi bir  sonuç makul görülebilir. Alternatif olarak, sonuçlar normatiftir ve bu yüzden sonuçları meydana getiren süreçler olabilir.

Yanlışlıkla bir suçla suçlanabilen suçsuz birisi,  yargıçlar kurulunun hata yapmasına rağmen duruşmanın adaletli geçeceğini bilerek rahatlayabilir. Bunun gibi, suçlu olduğu ortada olan birisi tamamen kurallara uygun bir duruşmada sonucu önceden de belli olduğu gibi, hak ettiğini bulabilir. Her iki olayda da,  normatif amaçlarla ilgililik açısından süreç de sonuçlar kadar iyidir.

Kurallar, bazı kurallara  göre süreçlerin bağımsız değerler olması nedeniyle değil de, daha çok bazı kuralların sonuçların normatif statüsü hakkında sağlayacağı bilgiye  bağlılık yüzünden, başka bir olayda normatif olarak uygun olabilir. Bu özellikle bir sonucun niteliklerinin kendi verimliliğini ve hızlı çalışmasını tehlikeye düşürmesi durumunda geçerlidir. Özellikle, elmaların ve portakalların A ve B arasındaki dağıtımı iki taraf arasındaki serbest değişim sonucu ortaya çıkarsa ve bu elmalar ve portakallar geleneksel “özel” malların özelliklerini sergilerse dağıtımın sonucunun verimli olduğunu veya en azından değiş tokuşun Pareto sınamasından geçeceğini düşünebiliriz. Sonuca nasıl ulaşıldığı hakkında bilgi eksikliği söz konusu olduğunda verimliliği tahmin etmek için hiçbir ipucu olmamaktadır. Ve, gerçekten de, analiz yapan kişi  ilgili bireylerin düşüncelerini okuma gücüne sahip olmadıkça ve her bireyin fayda fonksiyonunu sezmediği sürece verimliliği tahmin etmek kolay bir şekilde mümkün olmamaktadır. Gerçek budur ki,  sonucun normatif durumu hakkında bilgi sağlayan katı kurallarca  nitelendirilen süreç sonucu ortaya çıkarmaktadır. Burada, normatiflik sürece değil sonuca bağlıdır, ancak süreç yine de sonucun özellik testini (tahlilini) sağlamaktadır.

 

 

 


 

* “Constitutional Imperative” in: J. Buchanan and G. Brennan, The Reason of Rules, Constitutional Political Economy, New York: Cambridge University Press, 1985, p: 1-18

[1] Bkz., özellikle, James M. Buchanan, The Limits of Liberty (University of Chicago Press, 1975)

[2] Thomas Hobbes, Leviathan (1651) (New York: Everyman Edition, 1943)

[3] Gordon Tullock, The Social Dilemma (Blacksburg, Va.: University Publications, 1974)

[4] Hangi kuralın benimseneceği  üzerine genel  anlaşma sağlanmasının  kesin tanımlanmış dağıtımsal tahsisat üzerine mutabakattan daha az zor olduğu ilkesi üzerine genel bir tartışma için bkz: James M. Buchanan and Gordon Tullock, The Calculus of Consent (Ann Arbor: University of Michigan Press, 1962). 

 

[5] Çevirenin notu: Teleoloji- iyi veya arzu edilir bir sonuca götürecek yolu seçmeği görev veya ahlaki yükümlülük sayan ahlak  felsefesidir