ÖZELLEŞTİRME: İLKELERİ, SORUNLARI VE ÖNCELİKLERİ

 

           Yazan. Michael Beesley and Stephen Littlechild

Çeviren: Prof. Dr. Nezihe Sönmez

 

 

Daha başarılı bir özelleştirme programına hangi ilkeler yol göstermelidir? Ne tür problemlerle karşılaşılacaktır ve öncelikler hangi konularda olmalıdır? İktisatçılar bu konularla ilgili olarak fazla yazmamışlardır. İlgili soruların belirlenip, cevaplandırıldığı anlaşılır bir yapı ortaya koymayı umuyoruz.

Özelleştirme, genelde, şirketler yasasının, şirket hisselerinin en az % 50'sinin özel hissedarlara satışını sağlayacak şekilde oluşturulması anlamında kullanılmaktadır. Bununla birlikte temel düşünce, piyasa güçlerinin rolünü artırarak sanayideki verimliliği daha iyi bir seviyeye ulaştırmaktır. Özellikle, bir sanayiye giriş serbestisi tanımak, rekabeti teşvik etmek ve ortak yatırımlara izin vermek suretiyle, daha birçok önlemlerin buna katkısı olabilir. Halk tarafından sahip olunabilen birçok şirket oluşturmak için, ulusal sanayii yeniden yapılandırmak suretiyle de piyasa güçleri arttırılabilir. Maksimum yarar sağlamak için, özelleştirmeyi anahtar unsur olarak içine alan, her sanayi için bir önlemler dizisi planlamalıdır.

Bu yazıda karar vermek için şu kriterleri arıyoruz:             

i ) belli bir ulusal sanayinin özelleştirme için ciddi bir aday olup olamayacağı,

ii ) Sanayi nasıl yapılandırılmalıdır ve süreklilik durumu nasıl planlanmalıdır,      

iii ) Özelleştirme için, sanayiler arasında öncelikler ne olmalıdır.

Özelleştirme Kriteri

Sorunu fayda-maliyet analizi esasına oturtmak yararlıdır. İlke olarak, her alternatif özelleştirme önerisinin mevcut ve potansiyel tüketiciler, vergi ödeyenler, emek ve sermaye sahipleri gibi değişik çıkar grupları üzerindeki etkileri incelenebilir. Çıkar grupları arasındaki trade-off (yani bir grubun çıkarının arttığında diğerinin azalması) sağlam bir temele oturtularak kararlar buna göre alınabilir.

Biz tek bir kriter belirleyerek yani UK tüketicilerine sağladığı toplam net fayda değeriyle, bu yöntemi oldukça kısaltmayı öneriyoruz. Bu değer, esasen mevcut mal ve hizmetlerin düşük fiyatlarıyla ölçülmektedir. (fiyatlardaki her artışla dengelenerek) Üretim seviyesindeki, mevcut mal ve hizmetlerin kalitesi ve çeşitliliğindeki ve yenilik oranındaki etkileri de önemli olacaktır. Kaynaklar tüketiciye fayda sağlayacak bir şekilde serbest olacaktır. Faydaların dağılımındaki değişiklikler (örnek: coğrafi bölgeye göre) ve ücretliler, üreticiler, ihracat ve vergi ödeyenler üzerindeki etkileri de dikkate alınmalıdır. Buna rağmen, tüketicilerin sağladığı toplam net fayda kriteri başlangıç noktası olarak basit ve uygun görünmektedir. Bu beklentiler dikkate alınmadıkça, değişimin politik maliyetleri nadiren katlanmaya değer olacaktır. (Özelleştirme hakkında toplumun düşüncesi değişiyor olabilir. Politik maliyetlerin daha önce olduklarından daha az önemli oldukları ortaya çıkabilir).

Yalnızca (diğerlerini düşünmeksizin) özelleştirmenin arzulanan bir şey olduğunu varsaymıyoruz. Birçok tartışma bu görüşü desteklemektedir. Örneğin, politik özgürlük özel mülkiyete bağlıdır veya hükümet müdahalesi en aza indirilmelidir. Çünkü hükümetin alanı genişlediği ölçüde, özgürlüklere olan tehdit artacaktır. Burada, özelleştirme tam anlamıyla ekonomik bir araçtır. Bazı sanayilerde, özelleştirme tüketicilerin yararına olmadığından gözönüne alınmayabilir. Kriterimiz, firma ya da firmaların sermaye piyasasındaki değerini içermemektedir. Bu değer açıkça yapay olarak arttırılabilir. (Tekele izin vermekle veya girişte daha az sınırlama tanımakla) fakat bu tüketicinin yararına ters düşecektir. Benzer şekilde, yalnızca satıştaki (gerçekleşen veya beklenen) zayıf karlılıklar özelleştirmeyi engellememelidir. Satışın şartları ve zamanı tüketici faydası kriterine göre belirlendiğinde, doğru uygun satış fiyatı, yatırımcıların ödemeye hazır olduğu fiyattır.

Her ne kadar özelleştirme kararını etkilememesi gerekirse de, satış değeri önemsiz değildir. Karlılıklar, şirketin bugünkü mal varlığı sahiplerinin (vergi ödeyenlerin) bu varlıkları gelecekteki sahiplerine transfer etme ücretidir. Hisse senedi satma metodu, altında veya üstünde ödeme yapmayı en aza indirmeyi hedeflemelidir. Sermaye piyasasındaki gelecekteki fiyatları tahmin etme zorlukları çok fazladır. Amershcm, Britishoil ve Associated British Ports bunun bir kanıtıdır. Bu nedenle, profesyonel tavsiyelerin, geleceğin piyasalarının çeşitli şekillerde örgütlenmesi ile desteklenmesi gerekir. Örneğin tüketicilere esas satışlardan önce işlem yapabileceği payların dağıtımını sınırlı tutmak.

Özelleştirme programının taslaklarının tümünde tüketici faydası kriteri kullanılmalıdır. Hisse senetleri satılarak kurulacak bir veya birçok şirketin tanıtma broşüründe yazılmasına karar verilen şeyleri inceleyelim;

i ) Şirketlerin sayısı, her birinin mal varlıkları ve borçları, faaliyet alanı ve arzuladıkları hedefler,                            

ii) Şirketin faaliyet göstereceği sanayinin yapısı, özellikle bu       alana yeni giri-şin şartları,              

iii) Rekabet politikasını, hesapların denetimindeki etkinliği, fiyatlar ve karlar üzerindeki kontrol (eğer varsa)' u içeren yönetmelik (yasal çerçeve)

iv) Ticari olmayan yükümlülükler (Örneğin; istihdam, fiyat ve hizmet sunma ile ilgili) ve bu yükümlülükleri yerine getirmedeki parasal kaynaklar (örnek: yerel yönetim ve  hükümetlerin dolaysız yardımları) 

v) Özelleştirme planının zamanlaması; satış tarihini ve yeni rekabete izin verildiği ve/veya yönetmeliğin oluşturduğu zamanları içeren,

vi) Hükümet hisselerinin gelecekteki düzeyi ve ilgili oy gücünün kullanılacağı yöntemler.

Tüketici faydasını maksimize etmeye yönelik bu anlaşmayı potansiyel yatırımcılar sermaye piyasası fiyatına dönüştüreceklerdir. Başarılı satışlar, satış fiyatının doğru bir şekilde belirlenmesini gerektirmektedir.

Faydalar ve Maliyetler

Kriterimiz, iki farklı tip tüketici için faydaları içermektedir: Sanayinin varolan ve muhtemel tüketicileri ve özelleştirmeyle birlikte kaynak tasar-rufundan fayda sağlayan diğer tüketiciler. Böylece, daha az yardım sağlanmışsa, diğer tüketiciler daha az vergi ödeyerek fayda sağlayacaklardır. Yardımlar (sübvansiyonlar) başka yerlerde tüketilebilen gerçek kaynakları ifade etmektedir.

Özel şirketlerde, tüketicinin tercih ettiği miktar ve çeşitlilikte mal ve hizmet üretmede büyük bir teşvik olduğundan, özelleştirme tüketiciler için faydalar sağlayacaktır. Tüketicilerin ihtiyaçlarını belirlemekte ve bunları karşılamakla başarılı olan şirketler kar elde etmekte ve büyümekte; daha az başarılı olanlar ise yok olmaktadır. Sermaye piyasasının düzeni bu süreci vurgulamaktadır; büyüme için ilave kaynak elde etme daha önce bu alanda gösterilmiş yeteneğe bağlı olmaktadır. Ulusal bir sanayii satmakla piyasa disiplini kamu etkisinin yerine geçmektedir. Kaynaklar, kısa vadeli politik baskıları ve kamu sektörünün sermaye talebini yönetmedeki problemleri yansıtan hükümet isteklerinden ziyade, tüketicilerin emrettiği şekilde kullanılma eğiliminde olmaktadırlar[1].

Fakat kazançlar sadece tek yönlü değildir. Özelleştirme yönetim motivasyonunu kar sağlamaya yönelik değiştirmeyi hedefler. Özel bir şirket, ticari olarak tekelci gücünü kullanma dürtüsüyle hareket edecektir. Bu güç sınırlanmadığı ölçüde, tüketicilerin özelleştirmeden sağladıkları yararlar, olabileceğinden daha az olacaktır. İkinci olarak, özelleştirilmiş bir şirket, ekonomik olmayan hizmetleri üretmede isteksiz olacaktır. Bu şekilde bazı kaynaklar daha verimli şekilde kullanılırken, bu değişiklikten bazı tüketici grupları kayba uğrayacaktır. Bu, genellikle sosyal yükümlülükler olarak düşünülen kayıpların ne şekilde ele alınması gerektiği sorusunu ortaya çıkarmaktadır. Üçüncü olarak, verimsiz üretimi bertaraf etme ve katı iş uygulamaları, kaynakların serbest kalmaları anlamına gelmektedir. Bundan bazı çalışanlar ve üreticiler zarar görürken, sanayi dışındaki tüketiciler ve vergi ödeyenler yarar sağlayacaktır. Kısa görüşlü bu kriter kayba uğrayanları açıkça bilmemezliğe gelmektedir. Bu üç problemle başa çıkmanın yolları aşağıda tartışılmıştır.

Bazıları, mülkiyetin konuyla ilgisiz olduğunu tartışmaktadır. Fakat özelleştirmenin sağladığı yararlar mülkiyet değişikliği olmadan elde edilebilir mi? Daha öncede tartıştığımız gibi, mülkiyet önemlidir, çünkü genelde tüketiciler daha iyi hizmet göreceklerdir. Aynı zamanda, politik nedenlerle, özelleştirme rekabet için gereklidir. Eğer British Telecom' un özel mülkiyete transferi yürürlüğe konmamış olsaydı, Şubat 1983'te ilan edilen telekomünikasyon alanındaki ilave özelleştirmeler, politik olarak uygulanabilir olmayacaktı. İlaveten rekabet politikası özel bir şirkete karşı ulusal bir şirkete olduğundan çok daha etkilidir.

Piyasa baskılarını arttırmanın alternatif yöntemleri politik olarak sınırlıdır. Özelleştirmeden sağlanan yararlar, kısmen, devletleştirme yasalarıyla sınırsız hale gelmiş mal varlıklarını çeşitlendirme ve daha etkili biçimde düzenleme becerilerinden ileri gelmektedir. Bu kanunlar, mülkiyet  transferi olmadan yumuşatılabilir. Fakat devlet destekli rekabet ve kontrolsüz bir büyümeden korkan rakip firmalar ve vergi ödeyenler şüphesiz buna karşı çıkacaklardır. Ayrıca, şayet hükümetler sanayilere müdahaleden kaçınırsa, etkinlik arttırılır. Fakat sanayiler devletleştiriliyorsa bu sınırlama akla yatkın olmayacaktır. Sanayilerin ticari şekilde faaliyet göstermeleri istenebilir, fakat devletleştirmenin kendisi piyasa güçlerinin koşullarına göre düzenlemeleri geciktirecektir. Şayet özelleştirme niyeti açıkça belirtilmemişse, ulusal imalat sanayilerindeki ve BA' da çalışanların sayısını önemli ölçüde azaltmada başarı sağlanamayabilir.

Devletleştirilmiş sanayiler bir çok sosyal politikalar için uygun araçlar olarak düşünülmüştür fakat, çoğunluk tüketicinin çıkarları ters yönde etkilenmiştir ve devletleştirmenin sosyal amaçları, için çoğunlukla elverişli olmadığı da kanıtlanmıştır. Şimdi, artık sosyal ihtiyaçları karşılarken sanayileri geliştirmek gereklidir. Bunun siyasi olarak uygulanması her zaman güçtür ve devletleştirme ile imkansız hale gelmektedir. Doğru bir biçimde tasarlanan özelleştirme iki işin bir arada yapılmasına ve daha etkin bir sosyal politika uygulanmasına olanak vermektedir.

Rekabet

Rekabet, tüketicinin faydalarını maksimize etmede ve tekelciliği sınırlamada en önemli mekanizmadır. Özü, piyasaya girişte serbestlik ve rekabettir. Önemli olan, potansiyel ve mevcut rakiplerden rekabet tehdidinin mevcudiyetidir. Amaç sözde kusursuz bir rekabet değildir, daha ziyade rekabeti başlatmanın ve arttırmanın uygun yollarını bulmaktır. Politika için ilgili kıyaslama, gerçekçi biçimde yaratılabilecek rekabet düzeyiyle devletleştirilmiş sanayinin şimdiki durumu arasındadır. Hangi mülkiyet şekli benimsenirse benimsensin, devletleştirmenin bazı özellikleri dikkate alın-malıdır. Daha önce devletleştirilmiş bir çok sanayiye verilen yasal tekelleşme içinde piyasaya girişteki yapay sınırlamalar kaldırılmalıdır. Devlet kontrolündeki kaynaklar (örnek; radyo yayınları, hava sahası güzergahı ve iniş hakları, liman hizmetleri, kara ve denizdeki madencilik hakları vb.), piyasaya yeni girenlere eşit şekilde sağlanmalı, bu alanda görevli devlet firmaları kayırılmamalıdır. Devrolunan özel şirket ve şirketlerin başlangıçtaki yapısı son derece önemlidir. Bazı durumlarda, eğer ayrı şirketler şeklinde yatay olarak oluşturulmuşsa, sanayinin farklı bölümleri rekabet edebilir. Kaynaklar veya varlıklar potansiyel girenlere aktarılabilir. Sanayinin dikey olarak farklı yönlere ayrılması da ortak bir sahada rekabet yaratacaktır. Örneğin; şayet British Telecom' un uluslararası bölümleri, ülke içindeki bölümlerinden ayrılmış olsaydı, her biri alternatif arz kaynaklarını özendireceklerdi (kendi tedarikleri dahil).

Bir örgütü bölümlere ayırma, ölçek ve fırsat ekonomilerinden fedakarlığı gerektirebilir. Üretimin veya işlemlerin artan maliyetleri rekabetten doğan kazançlarla dengelenebilir. Bu tartışma günümüzdeki devletleştirilmiş sanayiler için kuşku vericidir, çünkü bu sanayiler piyasa güçleri tarafından değil, büyük ölçüde siyasi ve yönetimsel olarak belirlenmektedir. Bununla birlikte, rekabetin yokluğunda hangi sanayi yapısının daha verimli olacağı önceden kesin olarak bilinemez. Bu nedenle, sanayinin gelecekteki büyümesi mümkün olduğunca satışta oluşturulan modele göre belirlenmemelidir. Firmaların piyasa güçlerinin emrettiği şekilde büyümesine veya küçülmesine, uzmanlaşmasına veya çeşitlenmesine izin verilmelidir. Mevcut dış rakiplerin çok az olduğu veya hiç olmadığı durumlarda, başlangıçtaki yapı etkin bir rekabet yaratacak şekilde planlanmalıdır. Kuşkulu durumda, büyük (devralan) firmalardan çok küçük firmalar oluşturularak aşağıda tartışılan rekabet kurallarına göre birleşmelerine izin verilebilir.

Denetim ve Rekabet Politikası

Her ne kadar böyle bir rekabetin başlatılması olanaklı ise de bazı sanayiler önemli ölçüde tekelci güce sahiptirler. Bununla nasıl başa çıkılmalıdır? Hükümetin devletleştirmeyle ilgili olarak dolaylı veya dolaysız hiç bir kontrolü olmayacak fakat yol gösterici, düzenleyici diğer alternatif yollar sağlanacaktır (rekabetin özendirilmesinin yanında).

Önemli bir düşünce, sermayeden kazanç oranı olarak ifade edilen karları sınırlayarak devralan firmanın fiyatlarını etkilemektir. Amerika' da bu konuda çok tecrübe yaşanmıştır; sonuç ise düşük fiyatlardan çok yüksek fiyatlar olmuştur. Bunun aksaklıkları bilinmektedir; "etkinliği bozucu önlemler, artı maliyet zihniyeti ve arzı yerine getirmenin pahalılığı".Diğer aksaklıklar gittikçe daha iyi anlaşılmaktadır; denetlenen sanayinin denetleyen komisyonu ele geçirme duyarlılığı ve bununla ilgili olarak yükümlü firmalar arasında rekabeti sınırlandırma eğilimi ve de yeni girişleri kısıtlama. Gerçekten, Amerika'daki yönetmelik devletleştirmeye benzer ve onla benzer etkilere sahip bir görüşü içermektedir. Kazanç oranı denetiminin , özelleştirmeyle birlikte düşünülmesi uygun değildir.

Tekelci sanayilerin etkinliği arttırmada yetersiz teşviğe sahip olduğu gerekçesiyle etkinlik denetimi ve paranın değerinin denetimi konularında önemli bir baskı vardır. Kurallara bağlı kalmayanlar için yaptırımlar olmadığı sürece, bu denetimler büyük bir ihtimalle etkili olmayacaktır. Bununla birlikte, eğer gümrük vergilerinin belirlenmesinde ve yatırımın planlarının kontrolünde kullanılırsa, sistem özünde kazanç oranı denetimiyle aynı anlama gelmekte ve belirtilen nedenlerle aksamaktadır. Rekabet baskısı ve firmanın kaynaklarını boşa harcamama konusunda özen göstermeleri, hükümetin dadılığında etkinlik yaratmadaki teşviklerden çok daha etkilidir.

Diğer bir olasılık ise fiyatları belli bir tarife kısıtlamalarıyla doğrudan sınırlamaktır. Örneğin, beş yıllık bir süre için bir dizi telekomünikasyon hizmetlerinin fiyatlarını perakende fiyat indeksinin altında % x'den fazla arttırmamaları önerilmiştir. Bu her türlü hizmet dizisine uygulanabilir ve belki de temsili tüketicinin faturasının lehine olabilir. X'in seviyesi uygu-lamada BT ve hükümet arasındaki pazarlığın bir sonucu olabilecektir; tam bir maliyet hesaplaması uygulaması arzulanmamaktadır. Böyle bir sınırlamanın amacı, tekel hizmetleri tüketicilerine, özelleştirmeyle durumlarının daha kötüye gitmeyeceğine dair güvence vermektir. Bu nedenle rekabet sağlanıncaya kadar böyle bir uygulama yürütülmektedir. Geçici bir tedbirdir, sürekli bir kontrol metodu olamaz. Bu sınırlamaların yapısı, firmanın etkinlik için teşviklerini sürdürmesini sağlamaktadır. Çünkü firma kazançlarını, tekrarlanan ve bu teşvikleri yok eden artı maliyet hesaplarının dışında tutmakta ve ayrıca sanayiye dadılık tutumlarını özendirmektedir.

Maliyetlerin, karların ve fiyatların ayrıntılı bir denetimine tercih edilecek olan bir alternatifin, rekabet politikası üzerinde güvenilirliği daha fazladır. Tekelci gücü denetim altında tutmak ve özelleştirme sonrasında yeni mülkiyet yapılarının oluşmasına izin vermek için yağmacı rekabet engellenmelidir. Bugün İngiltere'de olası rekabeti bozucu uygulamalar sırasıyla Fair Trading Ofisi, Tekeller ve Şirket Birleşimleri Komisyonu ve Devlet Bakanlığı tarafından incelemeye tutulmaktadır. Bu ana kadar devletleştirilmiş sanayiler durumlarında, daha güçlü ve belirleyici bir politika gerekmektedir. Asgari amaç, piyasada egemen olan firmayla rekabette avantajsız durumda olan, mevcut ve potansiyel rakipleri korumaktır. Piyasaya hakim olan bu firmalar geçmişte genellikle yasal korunma avantajına sahip olmuşlardır ve günümüzde halen önemli bazı yasal ve diğer avantajları vardır. Bazı uygulamalar (ayrımcılık,tedarik etmeme vb) egemen olan firmalar tarafından rakipleri saf dışı bırakmak ve disipline etmek amacıyla kullanıldıkları takdirde, açık bir şekilde yasaklanmalıdır. Bundan zarar gören taraflar, bu zararlar için mahkemeye başvurabilmektedir. British Telecom'un 1983'deki özelleştirmesi bu sorunun farkına kısmen varıldığını göstermektedir. Şimdiki tekel kontrolü, telekomünikasyon ofisi tarafından da desteklenmektedir ve lisans, yayınlanmış tarifeleri gerektirmekte ve yağmacı fiyat ayrımcılığını yasaklamaktadır. Bununla birlikte denetim yerine piyasaya yeni girişlerin teşviki ve rekabet politikasına güven daha kararlı bir biçimde oluşturulmalıdır.

Ticari  Olmayan Yükümlülükler

Devletleştirilmiş sanayiler bugünün fiyatları ve maliyetleriyle ekonomik olmayan çeşitli hizmetler sağlamaktadırlar. Bunların tamamı ekonomik değildir denilemez, bazıları artan verimlilikle çalışan bir özel şirket veya şirketler tarafından yaşatılabilir hale getirilebilir. Bununla birlikte bazı fiyatları yükseltme ve/veya hizmetleri azaltma girişimleri de olacaktır. Özelleştirmenin temel amaçlarından biri, kaynakları en yüksek değer sağlayan kullanımına yönlendirmek olduğundan, firmaların da bunu yapması engellenmemelidir.  Bununla birlikte bazı fiyatları veya hizmetlerin sürdürülmesine güvence vermek, toplumsal olarak arzulanır, siyasi olarak gereklidir.  Ticari olmayan yükümlülüklerin kabul edilmesindeki yöntemlerin net bir şekilde belirlenmesi gerekir. Her özelleştirme olayı hangi hizmetlerin toplumsal sorun olduğunu belirtmelidir. Böyle bir hizmetin bir sübvansiyon verilmediği sürece ekonomik olmayacağı gerekçesiyle hizmetten vazgeçmek ricasında bulunan bir şirketin, bu durumu kanıtlayan finansal verileri sağlaması istenmektedir. Belirli bir kamu organı (örnek : yerel yönetim) daha sonra, bu durumun akla yatkın olup olmadığını, bu hizmeti başka bir kurumun isteyip istemediğini ve sübvansiyon verilmesinin gerekip gerekmediğini inceleyecektir.

Bu sübvansiyon nereden sağlanmalıdır? Devletleştirmenin öncelikli amaçlarından birisi karlı hizmetlerden karşılıklı yardımları kolaylaştırmaktır. Bununla birlikte karşılıklı yardımlaşma, yardımın ölçüsünü büyük ölçüde gizlemekte ve bu yardımı politik baskılara açmaktadır. Aynı zamanda, parasal kaynakları korumak için rekabette kısıtlamalara neden olmaktadır, karşılıklı yardımlaşma ve sınırsız rekabet birbirleriyle tamamen zıttırlar. Bu nedenle, iktisatçılar, belli kamu yardımlarının karşılıklı yardımlara göre öncelikli olmasını tavsiye etmektedirler.

Eğer hükümet bunu yapmakta isteksiz ise ne olacaktır ? Bugüne kadar devlet sübvansiyonlarının gözde olmadığı kanıtlanmıştır. Diğer olasılıklar araştırılmalıdır. Telekomünikasyon alanında BT son olarak, çalışma ağına yeni girenlerden giriş hakkı ücreti almayı tasarlamıştır, bunlar acil hizmetlerin, telefon kulübelerinin ve kırsal kesimde zarar eden hizmetlerin finansmanında kullanılacaktır. Bu, toplumca kabul edilmiş belli üretimleri desteklemek için telekomünikasyon operatörlerinden alınan bir vergi anlamına gelmektedir. Şimdiye kadar, toplumsal hizmetlerin alanı dar anlamda tanımlandığından, zararı karşılamak için katı çözümler uygulanmıştır ve giriş hakkı ücreti, ilgili tüm operatörlere uygulanmıştır. Vergi düşük olacak ve rekabet ciddi bir şekilde zarar görmeyecektir. Bu anlaşmalar, özelleştirmenin, belirli tüketicilerini korumanın önemli olduğu birçok durumları için geliştirilebilir.  Bu, tüketicilerin net faydalarını azaltacaktır fakat politik gerçeklerle karşı karşıya kalınmasını sağlayacaktır. Olumsuz yönde etkilenen çıkar gruplarına güvence sağlanmadıkça, özelleştirme tehlikeye girebilir. Tekrar belirtmek gerekirse, özelleştirme planının modeli çok önemlidir.

Özelleştirmeye, işsizliğe yol açtığı gerekçesiyle karşı çıkılmaktadır. Fakat devlet firmaları dahi, uygulamada aşırı istihdamı uzun süre finanse edememektedir. Uluslararası rekabet etkinliğine uyum sağlamada başarısız olan firmalarda büyük ölçüde gereksiz istihdam görülmektedir. Özelleştirmenin etkilerinin çok ciddi olabileceği durumlarda fazlalık ödemelerin bol miktarda yapılması gerekir. Bununla birlikte, yeni koşullara uyum sağlama, üretimi çeşitlendirme ve büyüme yeteneğine sahip özelleştirilmiş sanayilerde, kalan işçilerin beklentileri daha iyimser olacaktır.

ÖNCELİKLER

Eğer özelleştirmeden tüketicilere pozitif net faydalar sağlanacaksa, devletleştirilmiş bir sanayinin özelleştirilmesi gerekliliğini tartışmıştık. Birçok sanayi bu kritere uyduğu halde hepsinin hemen özelleştirilmesi, meclise ait zaman çizelgesi ile ilgili engellerden dolayı imkansızdır. Dolayısıyla, hangi sanayilere öncelik verilmelidir. Politik değerlendirmeler bir tarafa bırakırsak, kriterimize göre bunlar özelleştirilmeleri sonucu tüketicilere en fazla fayda sağlayacak sanayilerdir. Bu nasıl belirlenebilir ?

İlk olarak, diğer şartlar eşitken büyük bir sanayi tasarruflar için daha büyük bir potansiyel sunmaktadır. Şöyle ki; şayet maliyet ve fiyatlar % x oranında azaltılırsa, cirosu 2 milyar $ olan bir sanayi, 1 milyar $ olan bir sanayiye kıyasla 2 katı fayda sağlamaktadır. Tablo 1 devletleştirilmiş sanayiler, cirolarına göre sıralanmıştır.

Buna göre telekomünikasyon, elektrik ve gaz olmak üzere en büyük 3 sanayi devlet sektöründeki cironun hemen hemen yarısını elde etmektedir. Bu tablonun sonundaki en küçük 7 sanayinin özelleştirilmesinden çok az bir kazanç sağlanabilir, herbirinin yüzde olarak sağlayacağı kazanç ne olursa olsun, bunlar hep birlikte devlet sektöründeki toplam cironun % 6'sından azını oluşturmaktadır. Şüphesiz, diğer şartlar eşit değildir ve kar elde etmekte sanayiler büyüklükleri yönünden önemli ölçüde farklıdırlar. Bununla birlikte, büyüklük kriteri sürekli gözönünde bulundurulmalıdır. Örneğin; elektrik sanayiinde sermaye kullanımında % 1'lik bir tasarrufa eşdeğerde, telekominikasyonda % 2, kömürde % 5, çelikte % 2 ve posta hizmetlerinde % 24'lük bir tasarruf gerçekleştirmek gereklidir.

 

Tablo No 1

Devlet Sanayileri* Yıl 1981/82

İsim

Ciro

Milyon £

Ser. Kul. Milyon £

İşgücü 000

İşgücü Değişim %' si¥

Elektrik Sanayii (1)

8057

32605

147

-8

İngiliz Telecom

5708

16099

246

+2

İngiliz Gaz

5235

10955

105

0

Ulusal Kömür Kurumu

4727

5891

279

-5

İngiliz Çelik

3443

2502

104

-38

BL

3072

1521

83 (5)

-31

İngiliz Demiryolları

2899 (2)

2746

227

-7

Posta Hizmetleri (3)

2636

1347

183

0

İngiliz Havayolları

2241

1338

43 (4)

-24

Rolls Royce

1493

992

45

-23

İngiliz Gemi İnşaası

1026

655

67

-18

İskoç Elektrik Kurumu

716

2817

13

-5

Ulusal Otobüs Şirketi

618

508

53

-16

İngiliz Hava Limanları Kur.

277

852

7

-7

İskoç Hidro-Elektrik

270

1981

4

-3

Sivil Havacılık Kurumu

206

162

7

-2

İskoç Taşımacılık Kurumu

152

157

11

-17

İngiliz Demiryolları Kur.

16

50

3

-2

TOPLAM

42792

83178

1627

-

*      Hazinenin      kamu     kuruluşları   ayrımında  bu     kuruluşlar devletleştirilmiş olarak sınıflandırılmıştır. White Paper' ın hükümet harcamaları planında ifade edildiği gibi. Cmnd 87 89, BL ve Rolls Royce toplamı ile birliktedir.

          ¥   1979/1980' den itibaren işgücündeki değişim yüzdesi

(1) CEGB dahil. Konsey ve Bölge Kurulu sadece CEGB rakamları 6.364 milyon £.   23.357 milyon £.   55.000 - %11.

          (2) Hükümet anlaşmaları ödemeleri dahil 810 milyon £.

          (3) Ciro ve posta düzenlemeleri dahil.

          (4) Bildirilen 37.500 Mart 1983' te.

          (5) Sadece İngiltere; deniz aşırı ülkeler yaklaşık 22.000.

 

İkinci olarak, sanayiler eğer daha önce ciddi düzenlemelere faaliyete maruz kalmışlarsa tasarruflar için daha az olanak sunacaklardır, eğer bunlara dokunulmamışsa tasarruflar için daha fazla olanak sağlayacaklardır. Tablo 1'in son kolonu son 2 yılda işgücündeki değişim yüzdesini göstermektedir. Bu kritere göre, devletleştirilmiş imalat sanayileri (İngiliz Çelik, BL, Rolls-Royce, İngiliz Gemi İnşaası), ilave olarak İngiliz Hava Yolları ve otobüs şirketleri, diğer sanayilerle kıyaslandığında nispeten daha az tasarruf sağlamaktadırlar, özellikle basın raporlarının görüşüne göre daha bir çok gereksiz harcamalarda sıradadır.

Üçüncü olarak, rekabet tekelcilikten daha fazla olduğu ölçüde tüketicinin daha fazla fayda sağlaması muhtemeldir. Rekabet, aynı sanayideki farklı firmalardan, dışarıdan veya rakip ürünlerden olabilir. Bununla birlikte, hangi sanayilerin veya hangi sanayi bölümlerinin rekabetten etkilenir olduğunu ortaya koymak için, bu sanayilerin hangi talep ve maliyet koşullarında faaliyet gösterdiklerini iyice incelemek gerekir.

Bu düşünceler, devletleştirilmiş her sanayinin basit bir 2 ye 2 matrisine yerleştirilerek ele alınmasıyla açıklığa kavuşturulabilir. Belli hizmet ve ürünler için talep beklentileri uzun dönemli eğilime bağlı olarak iyi veya kötü olarak sınıflandırılmıştır ve arz beklentileri, teknolojilerdeki gelişmeye bağlı olarak tek veya birçok (rekabet eden) firma şeklinde sınıflandırılmıştır.  Bu durumu çok basitleştirmektedir fakat sanayiler arasındaki farklılıklar (zıt yönde) çok fazla olduğu için, bu ayrımları faydalı kılmaktadır.

Diagram 1, her sanayinin uygun bir şekilde özelleştirildiğinde, yerleştirildikleri bölmelerde bizim tahminlerimizi göstermektedir. Sanayilerin şimdi bulundukları bölmeler her zaman aynı şekilde kalmayacaktır. Kısaca tartışacağımız üzere, özelleştirme bir sanayii daha alt bir bölmeden daha üst bir bölmeye aktarmak için gerekli olabilir. Örnek, tüketiciye daha fazla fayda sağlayan bir bölmeye (ve çoğunlukla çalışanlara). Bazı durumlarda da bir sanayinin farklı bölümlerini farklı bölmelere koymak uygun olacaktır (elektrik üretimi ve dağıtımı). Şimdi her bölmeyi sırasıyla veya uygunluğuna göre D.C.A.B. sırasında düşünüyoruz.

Diagram 1

Özelleştirme Sonrası Devletleştirilmiş Sanayilerin Sınıflandırılması

 

D BÖLMESİ

Bu bölmedeki sanayiler, İngiltere içinde çok yönlü mülkiyet firmaya uygulanabilir olduğundan, tekelci güç sorunlarıyla karşı karşıya değildir. Ayrıca aralarındaki (İngiliz Çelik, BL, İngiliz Gemi İnşaası ve Rolls Royce gibi) imalat sanayileri uluslararası rekabetle karşı karşıyadır ki bu dünya ölçeğinde şu andaki fazla kapasite dikkate alındığında, fiyatların beklenildiği kadar düşük olmasını garanti etmektedir. İngiltere' deki sanayilerdeki faaliyet etkinliği (veya bunun eksikliği) fiyatları belirlemede nisbeten daha az önemli bir faktördür. Emek tekeli gücü çok azaltılmıştır. Depresyon dönemi bittiğinde bir genişleme olabilir fakat dışarıdaki güçlü kaynaklarına artan bir rekabet olacaktır, dolayısıyla bu sanayilerin her zaman D bünyesinde olması olasılığı fazladır. Bunun sonucu olarak, bu imalat sanayilerinin tüketicilerinin, özelleştirmeden sağladıkları doğrudan kazanç çok azdır.

Bununla birlikte, tüketiciler özelleştirmeden dolaylı olarak kazanç sağlayacaktır, özellikle vergi ödeyenler olarak. Özel şahıslar etkinsizlikleri belirleyip, düzeltmede ve yeni fırsatları kullanmada hükümetten daha istekli ve becerikli olacaklardır. Özelleştirme, kayıplardan etkilenmeleri azaltırken, kaynakları başka yerlerde daha iyi  kullanımları için serbest bırakacaktır. Daha fazla sübvansiyonlarla bu sanayiler kararlarında bağımlı kılınarak daha da kötü duruma düşürülmemelidir ki, daha saygıdeğer bir satış fiyatı sağlanabilsin.

Devletleştirilmiş tüm sanayilerin içinde, otobüs faaliyetleri devletleştirmenin ifade ettiği faaliyetlerin ölçeğine en az uygun olandır. Bununla birlikte, rekabeti teşvik etmekle beklenebilecek kazançlar, özelleştirmeyle beklenebilecek kazançlardan daha fazladır.  NBC'in önemli bir unsuru, uzun mesafeli bir trafiktir. 1980 yılındaki yeni düzenleme, rekabetin artmasına, daha iyi hizmete ve düşük fiyatlara yol açmıştır. Rekabetin önündeki diğer engellerin kaldırılmasından daha başka kazançlarda elde edilecektir. ( Örnek; daha uygun terminal yerlerini kullanım hakkını kolaylaştırarak) . Kentsel alanlardaki kısa mesafedeki pazarlarda daha farklı koşullar hüküm sürmektedir. Yükümlü operatörler yerel yönetimlere bağlıdır,  NBC'ye bağımlılıkları çok azdır ve giriş katı bir şekilde denetim altındadır. Yine, en azından otobüs kaynaklarının daha uygun yollara dağıtımından büyük bir kazanç sağlanacaktır. Sübvansiyon yöntemleri de rekabeti teşvik edecek ve tüm operatörler arasında etkinliği arttıracak şekilde değiştirilmelidir (Örnek; yardımları hizmetleri üretenlerden, hizmetlerden yararlananlara kaydırarak). Özetle, D bölmesindeki imalat sanayilerini özelleştirmek tüketicilere olumlu fakat az net yarar sağlayacaktır, dolayısıyla fazla bir öncelik gösteril-memelidir. Otobüs sanayiinde, şu anda kısıtlamaların olduğu yerlerde öncelik rekabeti kolaylaştırmak yönünde olmalıdır.

C  BÖLMESİ

Bu bölmedeki sanayiler, uzun dönem talep beklentileri iyi olan sanayiler olarak nitelendirilmektedir. Genelde çok büyük sanayilerdir ve (İngiliz Hava Yolları hariç) nispeten bunlara dokunulmadığından etkinliğin arttırılmasında önemli bir potansiyel sunmaktadırlar. Birçok mülkiyet varolabildiğinden, şimdilik önemli sayılabilecek tekelci güç problemi yoktur. Bu nedenle, bu sanayiler özelleştirme için en güçlü adaylardır.

Enteresandır ki, bu dört sanayiden hiçbirisi C bölmesinde olduğu gibi örgütlenmemiştir. CEGB ve İngiliz Telekomünikasyon'un herbiri tek bir organizasyondur. (Ancak Mercury, BT rakip olmaya başlayabilir). NCB ise özelleştirmenin yokluğunda beklentileri oldukça sönük olan, tek bir örgüttür. İngiliz Hava Yolları çok mülkiyetli bir sanayinin parçasıdır, fakat yine özelleştirme olmadan beklentileri belirsizdir. Şu anda, bu sanayiler sırasıyla, A, B ve D bölmelerine konulabilir. Bunları özelleştirmek kısmen veya tama-men, C bölmesine ait olmalarını icap ettirmektedir ve tüketiciler ve çalışanların faydaları, ciddi tekelci güç problemlerine yol açmaksızın garanti edilebilir. Bununla birlikte, özelleştirmeden sonraki yapılarına özenle dikkat etmek gerekir.

CEGB'nin durumunda, ulusal kablo şebekesi şimdilik kamu mülkiyetinde kalmalıdır. (Enerji departmanıyla birleştirilerek). Üretici hizmet birimleri farklı alıcılara satılmalıdır ki, üretimde rekabet sağlansın. Ekonomik bütünleşmeyi başarmak için, firmalar bir grup hizmet birimlerine sundukları fiyatlarda serbest olabileceklerdir. Ancak rekabeti işler hale getirmek üzere yeterli miktarda bağımsız birimler yaratılacaktır.

İngiliz Kömür Sanayi'inin özelleştirilmesinde benzer bir model izlenebilecekti. Rekabet sonucu düşük fiyatlardan ithalattaki kısıtlamanın kaldırılması dahil, tüketiciler fayda sağlayacaklardır. İngiliz kömür sanayii için beklentiler de büyük ölçüde gelişebilecektir. Şu anda, çeşitli maden ocaklarının maliyetleri arasında önemli farklılıklar vardır. Sermaye ve işgücü kaynakları tekrardan tahsis edilerek - ki özelleştirmede en yüksek fiyatı elde edecektir- daha etkin çalışan maden ocakları geliştirilebilir. Emek tekeli gücündeki ciddi bir azalmadan dolayı da kazançlar olacaktır. Nispeten düşük sermaye-emek oranı ( 21.000 £ çalışan kişi başına 1981/82) kazançlı bir biçimde yükseltilebilecektir. Çünkü talepteki uzun dönemli gelişme kömürün lehinedir (özellikle sentetik yakıt kullanılabilir hale geldiği zaman), zira İngiltere kömür madenciliği yönünden elverişli yerlere sahiptir. Dolayısıyla bu sanayi daha da gelişebilir. İngiliz kömür sanayinin tümünde, böylelikle, istihdam da artabilir. Uygulamada, bu kazançları garanti etmek için özelleştirme gerekli görünmektedir. Şu anda, çok marjinal durumda etkin olan maden ocakları daha etkin bir yönetimin sonucunda yaşatılabilir hale gelebilecektir. Çok verimsiz çalışan maden ocaklarının çoğunun kapatılması ise, sosyal düzenlemelerle ilgili cömert bir politikayı gerektirecektir. Daha önce belirtildiği gibi özelleştirmenin değeri, endüstriyel gelişmeyle toplumun geçmişten gelen borçlarını ödemeyi birbirinden ayırmasındadır.

İngiliz Telecom'un özelleştirilmesine yetki veren 1983 yasa taslağı İngiliz Telecom'un yeniden yapılanmasını tasarlamamaktadır. Şu andaki inceleme, birçok devralan firmaların oluşturulmasını belirtmektedir. En esaslı tekel problemine, yerel dağıtım (A bölmesinde yer alan) neden olmaktadır.  Yasa taslağı, hükmeden bir pozisyonun istismarını engellemek için rekabet politikasındaki gelişmeleri açıkça kabul etmektedir ve hükümet yeni girişlerden rekabeti kolaylaştırmak için aynı zamanda sınırlı önlemleri ilan etmiştir ki, böylelikle daha çok şey yapabilir. Genel olarak sanayinin büyük bir bölümü beklenildiği gibi C bölmesindedir.

İngiliz Gaz Şirketi daha şimdiden gaz keşfinde ve çıkarımında rekabetle karşı karşıyadır. Şimdiye kadar tek alıcı olarak avantajlı bir durumda olmuştur, bu son zamanlarda durdurulmuştur. Şayet mevcut bazı çok değerli sözleşmeler açık artırmayla yeni girenlere satılırsa, şirketin üretim yönü ulusal kablo şebekesinden ve yerel dağıtımından tamamıyla ayrılırsa, rekabet ve etkinlik daha da artırılabilecektir. Gaz üretiminin özelleştirilmesinin tüketicilere doğrudan veya dolaylı yararlar sağlayıp sağlayamayacağı açık değildir.

İngiliz Hava Yolları için rekabete dayalı bir piyasa yapısı ortaya çıkarmak için özel düzenlemeler gerekli değildir, ancak yollardaki kısıtlamaların daha az olması, havaalanına iniş yerlerinin rekabete izin verecek şekilde dağıtımı, rekabeti daha kolaylaştıracaktır. Bununla birlikte, imalat sanayileri ile birlikte İngiliz Hava Yollarının özelleştirilmesinden tüketicilerin daha büyük kazançlar sağlayabileceği açık değildir. Bunun sonucu olarak, C bölmesindeki en güçlü adaylar CEGB, İngiliz Telecom ve NCB 'dir.

A BÖLMESİ

Bu bölmedeki sanayiler, talep beklentileri iyi olan fakat arz beklen-tilerinin rekabet edebilen çeşitli mülkiyetlerinin lehine olmadığı sanayiler olarak tanımlanmaktadır. Elektrik, gaz ve telefonların yerel dağıtım sistemlerinin özellikleri, yüksek yatırım maliyetlerinin olmasıdır. Telefonlar hariç, çok fazla teknoloji rekabetiyle karşı karşıya kalmadıklarından, yerel tekelciliklerini sürdürebileceklerdir. Tüketiciler bu nedenle risktedirler. Devralan birimler sürekliliğini devam ettirebilen tekeller dahi olsa, piyasa işlemlerinden yararlanamaz mı? Bazıları, imtiyazlarının açık artırmayla özel teklif verenlere satılmasını ve bu yolla tekel ayrıcalıklarında rekabetin teşvik edilmesini öne sürmüşlerdir. Verilen ayrıcalıklar doğal tekel gücünün değerini satıcıya devredecektir - hükümetde olduğu gibi - Bu uygulamada, bu özel hakkın tüketiciye en düşük fiyatı sunma teklifini getirene verilmesinde bazı beklenmedik güçlükler vardır. Ürün modelini ve kalitesini önceden belirlemek zordur ve antlaşmalara varabilmenin maliyeti büyüktür. Ayrıca, imtiyaz hakkını, sadece devamlılığını sürdürebilecek bir tekel düşüncesine dayandırarak satmak zordur. Teklif verenler, giriş risklerinden resmi olarak muaflık yaratacak ve hükümetten başka ayrıcalıkları zorla isteme durumuna neden olabilecek yasayla belirlenmiş tekel imtiyazları isteyeceklerdir. Ancak imtiyaz seçeneği dışlanmamaktadır, olumlu tavsiyeler getirilmeden önce çözümle ilgili konularda daha fazla dikkate gerek vardır.

Bu, sanayilerde tüketicilere yarar sağlamak için hiçbirşey yapılamaz anlamına gelmez. Tekelciliği en aza indirgemek amacıyla yeni girişlerdeki sınırlamalar kaldırılabilir. Bu yakın zamanlarda elektrik ve gaz için yapılmıştır. Fakat yerel telefon ağına girişler (örnek kablolu TV firmaları) halen büyük ölçüde sınırlıdır. Dağıtım sistemleri hizmetlerini bağımsız birimlere bölüştürmek, üretim faktörlerinin arzında piyasa baskıları yaratabilecektir. Bilhassa yönetim becerilerini kiralamak veya ödüllendirmekte alternatif fırsatlar sağlayarak üretim yönünde rekabeti kolaylaştıracaktır. Havaalanları arasında çok olmamakla birlikte tüketiciler için bazı doğrudan rekabet olanakları vardır.  En önemli havaalanlarını ayrı birimler halinde organize etmek oldukça uygun ve yararlı olacaktır.

Özetlemek gerekirse, A bölmesindeki sanayileri özelleştirmek tekelci gücün denetiminde sorunlara neden olabilir. Devralan firmalar, belediye veya diğer kamu organları devletleştirilmiş olarak kalsa dahi girişteki sınırlamaları kaldırmak ve bu sanayileri yeniden yapılandırmak çok daha yararlı olacaktır.

B BÖLMESİ

Bu bölümdeki sanayilerin talep beklentileri zayıflarken, arz koşulları tek bir örgütün lehine olmaktadır. Tekelci güç bazı hizmetlerde sorun olabilir, fakat genellikle ciddi bir problem değildir. Çünkü talepteki gerileme, tüketicilerce tercih edilen ikame hizmetlerinin ortaya çıkmasındandır. Devletleştirme bu gerilemeye karşı koymanın bir yöntemi olarak görülmüştür. Bu sürekli yeni sermaye sağlamaya ve kayıpları finanse etmeye yol açmıştır. Özelleştirmenin amacı, kaynak akışını bu sanayilerin dışına çıkarmayı ve/veya mevcut kaynakların yeni ürünler ve hizmetler geliştirmede tam anlamıyla kullanımını kolaylaştırmak olacaktır. Bununla birlikte bazı hizmetlerden vazgeçme, sosyal ve politik sorunları beraberin-de getirecektir. Özelleştirme şekilleri, ticari olmayan yükümlülükler daha dikkatli düşünülerek planlanmalıdır.

Demiryolu faaliyetleri sözkonusu olduğunda, İngiliz Demiryolu özelleştirme sonrasında B bölmesinde kalacaktır. Bu faaliyetler uygun bir büyüklüğün altında B bölmesinde kalacaktır. Bu faaliyetler uygun bir büyüklüğün altında ve eski bölgelerdeki gibi coğrafi olarak ayrı sektörler şeklinde kolayca bölünemezler. Hiç kimse, devralan demiryolu tedarik firmalarından daha iyisini yapmayı istemez veya buna muktedir değildir. Böylece tekelciliklerini teknik olarak koruyabileceklerdir. Bununla birlikte talepte tam tersi durum sözkonusudur ve bu daha da artacaktır. Bu özel durumlar İngiliz Demiryolları gibi İngiliz Deniz Yolları içinde geçerlidir. Fakat İngiliz Demiryolları, malvarlığının alternatif kullanım değerinin yüksek olması nedeniyle diğer devletleştirilmiş sanayilerden ayrı tutulmaktadır. Alanı çok büyüktür ve birçok açıdan çok değerlidir. Özelleştirme burada sadece arazi satmaktan değil, yerel avantajlara dayanan çok sayıda anlaşmalar yapılabilmesinden dolayı, bir malvarlığı değerlendirmesi cenneti olarak isimlendirilebilir* .

Alternatif kullanım değeri yüksek bir sanayide gerileme durumunda, mal varlığının değerlendirilmesi çoğunlukla tüketicinin çıkarınadır. Bununla birlikte, demiryolları belki de devletleştirilmiş sanayiler içinde siyasi duyarlılığı en fazla olanıdır. Hizmetlerden toptan vazgeçme politik olarak kabul edilemeyecektir. Bu nedenle, uygun bir çözüm kendini göstermektedir. Devralan firmaların hisse senetleri, malvarlıklarından daha fazla bir karşılığa sahiptir. Böylelikle bunlar kendilerini asgari düzeyde bir demiryolu üretimi programına bağlı kılacaklardır. Bu ürün büyük ölçüde yolcuya yönelik olacak ve gerçekte diğer faaliyetlerin karlarından finanse edilebilecektir. Özelleştirme sonucu gerekli üretim şimdikinden çok daha ekonomik bir şekilde başarılabilir ve bu yolla bir çok istasyon, yer düzenlemeleri ve ray uzunlukları serbest bırakılabilir. Bu varlıkların alternatif kullanım değeri o kadar büyüktür ki, önemli ölçüde yolcu  üzerinde ısrarla durulması gerekir. Serpell raporu, finansal sürekliliği sağlayabilmek için demiryolu ağının ciddi bir şekilde azaltılması gerektiğini belirtmiştir. Şimdiki yaklaşıma göre ise, daha çok demiryolu üretimine ulaşılmalıdır. Böylelikle özelleştirme devletleştirmenin getiremediği sosyal çözümlere açık olabilecektir.

Posta hizmetleri için talep kısmen telekomünikasyon hizmetlerinin doğrudan  bir rekabet yaratması nedeniyle azalmaktadır. Bununla birlikte, yeni teknikler kullanan yeni ortaklık şekilleriyle, cazip pazar imkanları vardır. Gerçekte, birçoğu, aslında posta hizmetlerini D bölmesine koysa da, bunun sonunda C bölmesinde belirmesini sağlayacak fırsatlar vardır. Çünkü emek-yoğun bir sanayidir - £ 7600 kişi başına düşen en düşük sermaye kullanımıyla (Tablo 1'deki sanayiler içinde) - yeniden düzenleme ve emek ikamesi için çok büyük imkanlar vardır. Temel dağıtım ağının geleneksel posta hizmetlerinin dışında gelişmesi için büyük bir potansiyel vardır. Özelleştirmede yararlı olabilecek bir model, devralan firmanın ulusal bir firma olması veya çeşitli bölgesel firmalar olması ve bunların yerel faaliyetlerde imtiyaz haklarını küçük birey gruplarına vermesi olacaktır. Dolayısıyla, posta hizmetlerinde gelişmenin yanında aynı zamanda bu hizmetleri güvenlik ve teslim şeklinde çeşitlendirmek arzusunun artması da beklenebilecektir.

SONUÇLAR

Politikayı yönlendirmesi gereken genel düşünceler aşağıdadır :

i) Özelleştirme planları tüketicinin net faydasını maksimize edecek şekilde tasarlanmalıdır ki, bu S.P'deki kazançlardan ziyade düşük fiyatlar ve hizmetlerdeki kalitenin artmasıyla ölçülmektedir.

ii) Piyasaya girişlerdeki yapay sınırlamaları kaldırmak suretiyle rekabeti özendirme. Tekelci gücü denetlemenin ve tüketici faydasını maksimize etmenin en etkin yolu piyasaya girenlere kaynak kullanımlarında eşit olanak sağlamak ve mevcut sanayileri yeniden yapılandırmaktır.

iii) Eksiksiz bir rekabet politikası, kazanç oranı denetimine, hesapların etkin bir şekilde denetlenmesine ve değişik şekillerde hükümet dadılığına tercih edilir.

iv) Ekonomik olmayan hizmetler ve bunların finansmanındaki kaynakları ilgilendiren kriterlerle ilgili kurallar, açık ve kesin olarak belirtilmelidir.

v) Ciddi geçici işsizlikler için tazminat ödenmelidir, böylece uzun dönemde işçilerin özelleştirmeden beklentileri artacaktır.

vi) Tüketicilerin yararının en fazla olabileceği sanayilerin özelleştiril-melerine öncelik verilmelidir. İster daha önce özen düzenlemelere maruz kalmış bir sanayi olsun, isterse tekelcilikten çok rekabetin sürdüğü bir sanayi olsun, muhtemel yararlar sanayinin büyüklüğüne bağlı olacaktır.

Özelleştirmenin sunduğu fırsatlar, genelde düşünülenden çok daha fazladır. Tüketiciler devletleştirilmiş sektörün 4/5'ünü oluşturan sanayilerin uygun bir şekilde özelleştirilmelerinden doğrudan veya dolaylı olarak yarar sağlayacaklardır. Diğer sanayilerde, özellikle otobüs, havaalanları ve elektrik, gaz ve telefonların yerel dağıtımında, başlıca yararlar bunların küçük birimler halinde yeniden yapılandırılmalarından ve piyasaya yeni girişlerin kolaylaştırılmasından doğacaktır. İngiliz Havayollarının ve imalat sanayilerinin özelleştirilmeleri niyetinin açıklanması etkinliğin artmasında yardımcı olmuştur. Sadece hisse senetlerinin satışından kazançları daha da arttırmak için, özelleştirme geciktirilmemelidir. Bununla birlikte bu sanayiler artık öncelikli sanayiler değillerdir. Tüketicilere en fazla yararlar, Merkezi Elektirik Kurumu'nun (ulusal şebeke hariç), İngiliz Telecom'un, Ulusal Kömür Kurumu'nun, İngiliz Demiryolları'nın ve Posta hizmetlerinin özelleştiril-melerinden sağlanacaktır. İngiliz Telecom'un dışında, bu sanayiler özelleştirme için pek düşünülmemişlerdir. Bununla birlikte, özelleştirmeden tüketiciye sağlanacak yararlar, sadece bu beş sanayi için uygun bir şekilde planlanmış politikalarla başarılabilir.

 

 

KAYNAKÇA

 

W Barlow, " The Problems of Managing Nationalized Industries', in Allies orAdversaries", Royal Institute of Public Administration, London 1981.

D Heald and D Steel, " The Privatization of UK Public Enterprises", Annals of Public and Co-operative Economy, Vol : 52, 1981, pp 351-368.

D Heald and D Steel, " Privatizing Public Enterprise: An Analysis of Government's Case" Political Quarterly, July 1982, pp 333-349.

S C Littlechild, " The Fallacy of the Mixed Economy", Hobart Paper 80, Institute of           Economic Affairs, 1978.

S C Littlechild, "Ten Steps to Denationalization", Journal of Economic Affairs,Vol:2,          No : 1, October 1981.

R Pryke, Teh Nationalized Industries, Martin Robertson, 1981.

J. Redwood, Public Enterprise in Crisis, Blacwell, 1980.

J Redwood and J Hatch, "Controlling Public Industries", Blackwell, 1982.

S Breyer, Regulation and its Reform, Harvard Universtity Press, 1982.

A D Chandler Jr, " Government Versus Business : An American Phenomeon

 

[1]    Bu görüşü desteklemek üzere, başta Amerika olmak üzere, özel şirketlerin emeğin, sermayenin ve diğer kaynakların daha etkin kullanıldığını ve daha yenilikçi olduğunu gösteren gözlemler vardır.

*   Asset sripping = Finansal problemleri olan bir firmayı satın alarak ve daha sonra bunun mal varlıklarını bir kerede hemen satarak para kazanmak.

 

 

Kaynak:   Michael Beesley ve Stephen Littlechild, "Privatization; Principles, Problems and Priorities", Lloyds Bank Review.