SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ
Coşkun Can Aktan
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Tanımı ve Tarihsel Temelleri
Sosyal
Piyasa Ekonomisini kavram olarak ilk kullanan ORDO liberallerinden Alfred
Müller-Armacktır. Müller-Armack, Münster ve Clagnede ekonomi profesörü
olarak görev yapmış, daha sonra Ludwvig Erhardın danışmanı ve genel
sekreteri olmuştur. A. Müller-Armack(1901-1978) Sosyal Piyasa Ekonomisi
(Sociale Marktwirtshaft)ni Freiburg Okulu nun kurucuları W. Eucken ve F.
Böhm ile diğer ORDO liberallerinin fikirlerinden istifade ederek
geliştirmiştir. Sosyal Piyasa Ekonomisi, bir ekonomik düzen oluşturmaya
yönelik programdır. Müller-Armacka göre, sosyal piyasa ekonomisinin temel
düşüncesi şudur: "Rekabet ekonomisi temeline dayalı özgür girişimi, piyasa
ekonomisi faaliyetleri içinde güvence altına alınan sosyal güvence ile
bağdaştırmak" (Thieme, 1991; 30) Yine, A. Müller-Armacka göre, sosyal
piyasa ekonomisinin amacı "piyasada özgürlük ve sosyal eşitlik ilkelerini
bağdaştırmaktır" (Gutmann, 1991, 21). Bir başka ifadeyle, sosyal piyasa
ekonomisinin temel amacı, bireysel özgürlük amacı ile insan davranışlarının
sosyal bağlantıları arasında bir sentez bulmaktır (Thieme, 1991; 30). Bu
ifadelerden anlaşıldığı üzere, sosyal piyasa ekonomisinin esasen iki temel
boyutu bulunmaktadır:
·
Ekonomik boyut: Sosyal piyasa ekonomisi, bir "ekonomik
düzen" tipi yada modeli olarak kabul edilmektedir. Bu ekonomik düzenin temel
ilkeleri başında piyasa özgürlüğü ve rekabet gelir.
·
Sosyal boyut: Sosyal piyasa ekonomisinin ikinci önemli
boyutu "sosyallik" olarak belirtilmektedir. Müller-Armackın yukarıda ifade
edilen sosyal eşitlik ilkesi, sosyallik boyutu içinde düşünülen temel
ilkelerden biridir.
Sosyal
piyasa ekonomisinin temellerini bu iki boyutu esas alarak ortaya koymak
gerekir. Nitekim sosyal piyasa ekonomisinin "ekonomik" boyutunun bilimsel
temelleri Freiburg Okulunun ekonomik düzen teorisine dayalı olarak
geliştirilmiştir. Sosyal piyasa ekonomisinin "sosyal" boyutu ise
hıristiyan,katolik, protestan ve lutheran sosyal etiğine dayalıdır.
Özellikle protestanlığın mesleki dayanışma, karşılıklı yardımlaşma ve iş
ahlakı tesisi yönündeki düşünceleri sosyal piyasa ekonomisinin "sosyal"
boyutunun oluşmasında etkili olmuştur.
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Temel İlkeleri ve Özellikleri
A.
Müller-Armack ve diğer ORDO liberalleri tarafından geliştirilen sosyal
piyasa ekonomisinin temel ilke ve özelliklerini şu şekilde özetleyebiliriz:
1.
Özgürlük: İnsan hak ve özgürlükleri korunmalıdır. Piyasa ekonomisi
açısından "Piyasa Özgürlüğü" söz konusu olmalıdır. Piyasa özgürlüğü;
teşebbüs özgürlüğü ve tüketicinin tercih özgürlüğünü ifade eder.
2.
Rekabet: Sosyal piyasa ekonomisinin temel ilkelerinden birisi
rekabettir. Freiburg Okulunun kurucuları gibi sosyal piyasa ekonomisi
taraftarları da rekabetin piyasa ekonomisinin en önemli ilkelerinden birisi
olduğunu belirtmektedirler. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları "tam
rekabet" in bir ütopya olduğunu, rekabetin esasen devlet tarafından teşvik
edilmesini, aksak ve yıkıcı rekabetin engellenmesini savunmaktadırlar.
Sosyal piyasa ekonomisine göre fonksiyonel rekabet devlet tarafından
gerçekleştirilebilir.
3.
Sosyallik: Sosyal piyasa ekonomisin temel unsurlarından veya
ilkelerinden birisi ve en önemlisi sosyallik tir. Sosyallik kavramı;
-Piyasada en düşük gelir grubunun yaşam standartlarının iyileştirilmesi,
-Tüm
toplum üyelerinin ekonomik ve sosyal sorunlara karşı korunmasını ifade
etmektedir (Ahrens, 1991; 101). Sosyal piyasa ekonomisinde temel "sosyal
amaçlar" şunlardır:
a)
Sosyal Adalet ve Adil Gelir Dağılımı: Toplumun tüm üyelerinin milli
gelirden adil bir pay almaları ve toplum üyeleri arasında adalet ve
eşitliğin gerçekleştirilmesi,
b)
Sosyal Sigorta: İşsizlik, kaza, yaşlılık, hastalık ve saire sosyal
sorunlara karşı toplum üyelerinin sigortalanması,
c)
Sosyal Güvenlik: Çalışma yaşamında çalışanların emeklilik ve sosyal
haklarının güvence altına alınması,
d)
Sosyal Refah: Gelir düzeyi düşük olan kimselerin yaşam standardının
yükseltilmesi,
e)
Sosyal Katılım: Sosyal tarafların toplumsal kararlara katılımının
sağlanması. Örneğin, çalışma yaşamında işçi ve işverenlerin katılımı ve
uzlaşması ile toplu sözleşmelerin imzalanması,
f)
Sosyal Barış: Toplumsal yaşamda barış ve huzurun sağlanması. Sosyal
piyasa ekonomisi taraftarları sosyal barışın sağlanabilmesi için sosyal
katılım ve uzlaşmanın araç olarak kullanılması gerektiğini savunurlar.
Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları sosyal barış kavramını ifade etmek
üzere irenicism kavramını da kullanırlar. "İrenik" eski Yunanca da
barış sevgisi anlamına gelir.
g)
Sosyal Dayanışma ve Yardımlaşma: Toplum üyelerinin birbirlerine yardım
etmesi ve dayanışma içinde olmaları,
h)
Sosyal Demokrasi: Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları, sosyal demokrasi
ile toplumun yönetiminin halkın egemenliğine dayalı demokrasi ile
gerçekleştirilmesini savunurlar.
4.
Sosyal Devlet Anlayışı: Sosyal piyasa ekonomisinde Freiburg Okulu
kurucularının aktif-yapıcı-fonksiyonel devlet anlayışının ötesinde bir
sosyal devlet anlayışı geçerlidir. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarlarına
göre sosyal devlet; piyasa özgürlüğü ve rekabet ilkelerinin yanı sıra
sosyallik ilkelerini de gerçekleştirmeyi hedefleyen bir devlet anlayışıdır.
Sosyal
piyasa ekonomisi taraftarları laissez-faire liberalizminin "minimal devlet"
(koruyucu devlet) ve klasik liberalizm "sınırlı devlet" anlayışını
eleştirirler. Onlara göre devlet aktif, yapıcı, düzenleyici ve fonksiyonel
olmalıdır. Örneğin, devlet oyunun kurallarını, bir diğer ifadeyle ekonomik
düzenin hukuki çerçevesini (Ekonomik Anayasa) oluşturmalı ve düzenlemelidir.
Yine devlet rekabete işlerlik kazandırmak için fonksiyonel bir rol
üstlenmelidir ve en önemlisi de devlet, temel sosyal amaçları
gerçekleştirmek için ekonomiye müdahale etmeli ve önlemler almalıdır.
Örneğin, gelir dağılımının düzeltilmesi bizzat devlet tarafından
gerçekleştirilmelidir.
Hemen
belirtelim ki, sosyal piyasa ekonomisi taraftarları aşırı müdahaleci devlet
anlayışını değil, sınırlı müdahaleciliği ve düzenleyiciliği savunmaktadır.
Klasik liberallerden farklı olarak devletin daha ağırlıklı olarak sosyal
nitelikli hizmetleri üstlenmesini önermektedirler. Yine sosyal piyasa
ekonomisi taraftarları aktif iktisat politikaları uygulanmasını ve devletin
başlıca aşağıdaki görev ve fonksiyonları üstlenmesini savunmaktadırlar:
-Ekonomik düzenin genel hukuki çerçevesinin, yani Ekonomik Anayasanın
oluşturulması,
- Adil
bir gelir ve servet dağılımının sağlanması fonksiyonu,
-
Ekonomik büyüme ve kalkınmanın sağlanması fonksiyonu,
-
Kaynak kullanımında ve dağılımında etkinliğin sağlanması fonksiyonu,
-
Ekonomik istikrarın sağlanması fonksiyonu,
-
Ödemeler bilançosunda denklik sağlanması fonksiyonu.
5.
Devletin Gücünün ya da Politik Gücün Dağıtılması ve Sınırlandırılması:
Sosyal piyasa ekonomisinde devletin gücünün tek bir elde toplanması
yerine, yetki ve gücün paylaştırılması ve bu şekilde sınırlandırılması
düşüncesi savunulmaktadır. Bu çerçevede sosyal piyasa ekonomisinde kuvvetler
ayrılığı önemli bir ilke olarak görülmektedir. Sosyal piyasa ekonomisi
taraftarlarına göre yatay ve dikey kuvvetler ayrılığı kurumları devlet
gücünün kötüye kullanılmasını önlemek için yeterlidir. Yatay Kuvvetler
Ayrılığı, devletin gücünün yasama, yürütme ve yargı arasındaki dağılımını
ifade eder. Dikey Kuvvetler Ayrılığı, ise adem-i merkeziyeti (yerinden
yönetim) ifade etmektedir. Daha açık bir ifadeyle yetki ve gücün federal ve
federe devlet arasında ya da merkezi idare ile mahalli idareler arasında
dağılımını ifade eder (Stockmann, 1991; 54).
Sosyal Piyasa Ekonomisinde Devletin Görev ve Fonksiyonları
Sosyal
piyasa ekonomisi taraftarları devletin rolü ve görevleri konusunda başlıca
iki ilke ya da kriterin önem taşıdığını belirtirler. Bunlar; 1)
Tamamlayıcılık ilkesi, 2) Piyasaya Uygunluk ilkesidir (Stockmann, 1991).
Tamamlayıcılık İlkesi (Principle of Subsidiarity) şunu
ifade eder: Piyasa ekonomisinin aksaklıklara yol açtığı ya da başarısızlığa
ve yetersizliğe neden olduğu durumlarda devletin tamamlayıcılık rolüne gerek
vardır. Fakat esas olan, piyasa ekonomisinin mevcudiyetidir. Sosyal piyasa
ekonomisi taraftarlarına göre temel hedef "mümkün olduğu kadar piyasa,
gerektiği kadar devlet" olmalıdır. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları
başlıca aşağıdaki alanlarda devletin tamamlayıcılık rolü üstlenmesini
savunurlar: Etkin bir rekabetin sağlanması için devletin rekabet hukukunu
oluşturması, rekabeti teşvik etmesi ve haksız rekabeti ortadan kaldırması;
parasal istikrarı ve fiyat istikrarını sağlaması, özel mülkiyet haklarını
koruma altına alacak yasal düzenlemeler yapması ve özel mülkiyeti koruması;
sosyal adalet, sosyal eşitlik ve sosyal güvenliği sağlayacak yasal ve
kurumsal düzenlemeler yapması vb.
Piyasaya Uygunluk İlkesi (Principle of Market Comformity) ise şunu ifade
etmektedir: Devlet müdahalesi piyasa sistemine uygun olmalı ve piyasa
sisteminin işleyişini bozmamalıdır. Bu ayırım esasen Freiburg Okulu
mensuplarından Wilhelm Röpkeye aittir. Röpke "piyasaya uygun olan" ve
"piyasaya uygun olmayan araçlar" ayrımını yapmıştır. Röpkeye göre piyasaya
uygun araçlar, piyasa mekanizması ve onun işlerliğini ortadan kaldırmayan
araçlardır. Piyasa sistemini ya da mekanizmasını bozan araçlar ise piyasaya
uygun olmayan araçlardır. Örneğin, devletin mal ve hizmet fiyatlarını direkt
kontrol etmesi, piyasaya uygun olmayan bir müdahaledir.
Öte
yandan sosyal piyasa ekonomisi taraftarları sosyal piyasa ekonomisinin
özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde uygulanmasının
gerekliliğini vurgulamaktadırlar. Onlara göre az gelişmiş ülkelerde yeterli
sermaye birikimi yoktur, dinamik müteşebbis bulmak güçtür ve kullanmanın
önünde engeller vardır. Dolayısıyla, bu ülkelerde devletin tamamlayıcı rolü
üstlenmesi kaçınılmazdır. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarlarına göre az
gelişmiş ve gelişmiş ülkelerde devlet başlıca üç tür altyapı hizmetlerini
gerçekleştirmek zorundadır:
-Kurumsal Altyapı: Özel mülkiyeti, rekabeti, para ve mali düzeni belirleyen
hukuki norm, kural ve kurumlar bütünü kurumsal altyapıyı oluşturur. Kurumsal
altyapı, bir başka ifadeyle ekonomik anayasa hukukunu ifade eder.
-Maddi
Altyapı: Sosyal sabit sermaye olarak da adlandırılan maddi altyapı;
karayolları, havayolları, demiryolları, limanlar, köprüler, barajlar, termik
santraller gibi yatırımları ifade eder.
-Personel Altyapı: Beşeri sermaye olarak da adlandırılan personel altyapı;
kalifiye ve yetişmiş insan gücü için yapılan yatırım harcamalarını ifade
eder.
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Almanya Uygulaması
Sosyal
Piyasa Ekonomisi ilk olarak II. Dünya Savaşı sonrasında Almanyada ilk
Ekonomi Bakanı olan Ludwig Erhard (1897-1977) tarafından uygulanmıştır.
Erhard
Müller-Armackın
fikir alanında yaptığı katkılarla 1948 yılından itibaren sosyal piyasa
ekonomisine yönelik bir dizi reform uygulamaları başlatmıştır. Ancak bundan
önce Müller-Armack 1945 yılında Münster Deklarasyonu ile sosyal piyasa
ekonomisinin yapı taşlarını ortaya koymuştur. 6 maddeden oluşan Münster
Deklarasyonunda yer alan temel fikirler şunlardır (Mortan, 1993; 99):
-
Almanya ve genel olarak Kıta Avrupası sosyal bir işletme ortamı yaratmak
zorundadır. İşletmenin hem yöneticisi hem de çalışanları elele vermelidir
(Madde 1).
- Gerçek
bir rekabet ortamının yaratılması ancak ve ancak anti-tekel ve anti-kartel
uygulamalarla mümkündür. Üretici sektörlerde tüketici aleyhine işleyecek her
türlü fiyatlandırma ve üretim protokolleri önlenmeli, gerçek rekabetçi ortam
yaratılmalıdır (Madde 2).
-
İşsizlik sorununun çözümü için devlet tarafından programı belirlenmiş bir
istihdam politikası uygulanmalıdır (Madde 3).
- Piyasa
ekonomisinin mülkiyet ve servet dağılımındaki bozukluğu aile yardımı, çocuk
yardımı ve çeşitli bütçe sübvansiyonlarıyla desteklenip bunun kamu
politikası olarak yürürlüğe konulması gerekmektedir (Madde 4).
- Yeni
bir konut politikası ile kentlerdeki konut sorunu çözümlenme- lidir (Madde
5).
- Asgari
ücretin adil bir şekilde tesbit edilmesi, toplu sözleşmelerin adil bir
şekilde yapılması ve serbest toplu pazarlık sisteminin geçerli olması önem
taşımaktadır (Madde 6).
Daha
sonra 1948 yılında Hamburgta Müller-Armack ve Ludwig Erhard tarafından
"Sosyal Piyasa Ekonomisinin Yaratılması İçin Koşullar" başlığı altında
yapılan ortak açıklama ile sosyal piyasa ekonomisinin ana hatları ortaya
konulmuştur. Hamburg Deklarasyonu olarak anılan bu kararların başlıcalarını
ise şu şekilde özetleyebiliriz: (Mortan, 1993; 99-100)
1.
Federal Almanya henüz müttefikler nezdinde devlet olmadığından bağımsız
hukuki yetkilerle donatılmış idari organların tespiti ve kurulması
sağlanmalıdır.
2.
Devletin çalışması ve çalıştırılması her olayın üstündedir.
3. Barış
anlaşması yapılmalı, fakat kuru bir anlaşmanın ötesinde Almanya ya ödeme ve
ticaret yapma özgürlüğü geri verilmelidir.
4.
Almanyadan geri götürülen üretim araçları, yani fabrikalar tekrar
Almanyaya iade edilmelidir.
5.
Gerçek bir döviz reformu ve döviz kuru ayarlaması ve Rayhschmarktan
Deutschmarka geçerken, acil bir savaş yardımı mümkün kılınmalıdır.
6.
Merkez Bankası, yani Bundesbank bağımsız kredi ve döviz politikasını yürütme
hakkına kavuşmalıdır.
7. Vergi
reformu ile üretimin motive edilmesi ve bu arada tasarrufların sermaye
oluşumuna dönük olması sağlanmalıdır.
8. Genel
bir iktisadi reformla devletin görevlerinin azaltılması ve bu arada yeni
borçlanmaların kesinlikle önlenmesi sağlanmalıdır.
9.
Almanyanın sanayi planına yapılacak her türlü dış müdahale önlenmelidir.
10.
Kumanda ekonomisi, sosyal piyasa ekonomisi ile yer değiştir- melidir.
11. Her
türlü mal ve hizmet fiyatlarına idari kararlar yoluyla müdahale kesinlikle
önlenmelidir.
12.
Ücret ve maaşların serbest toplu pazarlıklarla belirlenmesi iş gücüne bu
anlamda selahiyet kazandırılması ve arada yeni bir para birimine zemin
hazırlanması sağlanmalıdır.
Almanyada Hamburg Deklarasyonunun yayınlanmasından sonra reformlar
başlatılmıştır. Bu reformları ise şu şekilde özetleyebiliriz (Thieme,
1991(b); Erkan, 1987, 114-119):
1.
Para Reformu: 10.06.1948 tarihinde yürürlülüğe konulan Para Kanunuyla
RM (Rayhsche Mark) kaldırılarak, bunun yerine DM (Deutsche Mark) para birimi
olarak kabul edilmiştir. Daha sonra 26.06.1948 tarihinde Bank Deutscher
Laendere para çıkarma yetkisi verilmiştir. 27.06.1948 tarihinde ise Parasal
Varlıklar (Alacaklar) Uyum Yasası yürürlüğe konularak devlet bankalarının,
mahalli idarelerin, posta kurumu ve demiryolu işletmelerinin RM alacakları
silinmiştir.
2.
Serbest Fiyat Politikası Reformu: Bu reformla Almanyada zorunlu besin
maddeleri, hammaddeler, kira ve ulaşım tarifeleri dışındaki fiyatlar serbest
bırakılmıştır. Devletin üretim faktörlerinin fiyatlarının oluşumuna müdahale
etmemesi ve zamanla fiyatların tamamen serbest bırakılması
karalaştırılmıştır.
3.
Rekabet Reformu: 1957 yılında rekabet sınırlamalarına karşı bir kanun
yürürlüğe konulmuştur.
Hemen
belirtelim ki, Almanyada sosyal piyasa ekonomisi alanında sosyal güvenlik
ve sosyal sigorta ile ilgili reformlar 19. yüzyılda Bismarck döneminde
yapıldığından II. Dünya Savaşı sonrasında bu alanda önemli bir reform
yapılmamıştır. Almanyada Bismarckın öncülüğünde 1883de sağlık sigortası,
1884de kaza sigortası, 1889da yaşlılık sigortası, 1927de ise işsizlik
sigortası yürürlüğe konulmuştur. Sosyal piyasa ekonomisi daha sonraları
1970li yıllarda başka reform uygulamaları ile devam etmiştir.
FREİBURG OKULUNUN EKONOMİK DÜZEN TEORİSİ İLE SOSYAL PİYASA EKONOMİSİ
ARASINDAKİ İLİŞKİ
Önceki
açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere, Freiburg Okulunun savunduğu
düşünceler ve liberalizm anlayışı ORDO Liberalizmi olarak da
adlandırılır. Freiburg Okulunun kurucuları ve ORDO liberalizminin babaları
olarak W. Eucken ve F. Böhm kabul edilir. Bu teorisyenlerin geliştirdiği
Ekonomik Düzen Teorisi, Freiburg Okulu nun temel öğretisidir. Bu ekonomik
düzen teorisine dayalı olarak geliştirilen sosyal piyasa ekonomisi ise bir
ekonomik düzen programıdır. Bu ekonomik düzen programı A. Müller-Armack
tarafından geliştirilmiştir. Eucken ve Böhm ile Müller-Armack arasında
yaklaşımları yönünden temel fark şunlardır: Eucken ve Böhm de kurallar ve
kurumlara önem veren bir "kural ağırlıklı" (rule-oriented)
yaklaşım söz konusudur. Oysa Müller-Armackta pragmatik ve uygulanabilirlik
yönünden konuyu inceleyen "sonuç-ağırlıklı" (outcome-oriented)
bir yaklaşım söz konusudur (Vanberg, 1988; 19).
İkinci
olarak, Freiburg Okulu nun ilk temsilcileri olan Eucken ve Böhmün
çalışmalarında esas ağırlıklı olan konu ekonomik düzen ve düzenin hukuksal
çerçevesini oluşturan ekonomik anayasa düşüncesidir. Oysa A.
Müller-Armackla birlikte Freiburg Okulu öğretisinde "sosyal" amaçlar ya da
ilkeler önem kazanmıştır. Sosyal piyasa ekonomisinin savunucularından
Thieme, Eucken ve Böhm ün ekonomik düzen teorisi ile Müller-Armackın düzen
politikası olarak önerdiği sosyal piyasa ekonomisinin birbiriyle tümüyle
çakışmadığını aralarında bazı önemli farklılıklar ve ortak noktalar olduğunu
belirtmektedir. Thiemenin bu konudaki düşüncelerini şu şekilde
özetleyebiliriz:
1.
Eucken ve Böhmün ekonomik düzen teorisinde olduğu gibi rekabet, sosyal
piyasa ekonomisinde de merkezi bir öneme sahiptir.
2.
Rekabet kurallarının işlemediği ve bazı olumsuz sonuçlara yol açtığı
durumlarda devletin müdahalesi gereklidir. Gerek Freiburg Okulu kurucuları
gerekse sosyal piyasa ekonomisi taraftarları bu konuda hem fikirdirler.
Ancak, etkin ve fonksiyonel rekabet için devletin "tamamlayıcılık" rolü
üstlenmesi sosyal piyasa ekonomisinde özellikle vurgulanmıştır.
3. Yine
devletin konjonktüre paralel iktisat politikaları (büyüme kalkınma
politikası, ekonomik istikrar politikası, istihdam politikası vb.)
uygulaması gerektiği görüşü sosyal piyasa ekonomisi taraftarlarınca daha
ağırlıklı olarak analiz edilmiştir.
4.
Eucken ve Böhm ile sosyal piyasa ekonomisi taraftarları arasındaki temel
fikirler yönünden en belirgin farklılık şudur: Sosyal piyasa ekonomisinde,
toplumsal yaşamın "sosyal" boyutu, üzerinde fazlasıyla durulan bir konudur.
Müller-Armack ve diğer sosyal piyasa ekonomisi taraftarları devlete daha
kapsamlı bir Sosyal Politika oluşturma görevi yüklemektedirler. Bir başka
ifadeyle sosyal piyasa ekonomisi taraftarlarında Sosyal Devlet anlayışı çok
belirgindir. Buna karşın Eucken ve Böhmün analizlerinde sosyal devlet
anlayışı yerine "aktif-yapıcı-fonksiyonel devlet" anlayışı hakimdir.
FREİBURG OKULU NUN EKONOMİK DÜZEN TEORİSİ VE EKONOMİK ANAYASA HUKUKU
YAKLAŞIMININ ELEŞTİRİSİ
Freiburg
Okulunun geliştirdiği Ekonomik Düzen Teorisine ilişkin eleştirileri şu
şekilde özetleyebiliriz:
1. Başta
Eucken ve Böhm olmak üzere Freiburg Okulunun diğer ilk temsilcileri esasen
ekonomik düzenin kural ve kurumları ile ilgilendiler. Onlara göre iyi bir
toplumsal düzen için bu düzenin bir bölümünü oluşturan ekonomik düzenin
genel kurallarının belirlenmesi önem arzetmekteydi. Freiburg Okulu
kurucuları ekonomik düzen teorisini geliştirirken kurucu rasyonalist bir
yaklaşımı savundular. Yani onlara göre insanoğlu, ekonomik yaşamda oyunun
kurallarını önceden tespit etmeliydi. Oysa, Freiburg Okulunun bu kurucu
rasyonalist yaklaşımı özellikle Neo-Avusturya Okulu tarafından
eleştirilmiştir. Neo-Avusturya Okulunun kurucusu olarak kabul edilen Nobel
Ekonomi Ödülü sahibi Friedrich August von Hayek bir çok eserinde direkt
olarak Freiburg Okulunu belirtmese dahi kurucu rasyonalizm geleneğini
eleştirmiştir. Evrimci rasyonalizmi savunan Hayeke göre bilgi sürekli bir
şekilde büyümektedir ve insanoğlu bunun sonucu olarak hergeçen gün
"bilgisizlik perdesi" (the veil of ignorance) arkasında kalmaktadır.
İnsanoğlu toplumsal yaşamda bilgi bütününün ancak sınırlı bir kısmına sahip
olacağına göre iyi bir toplumsal düzenin ve dolayısıyla ekonomik düzenin
temel kurallarını saptayamayacaktır. Devrim, reform, iyileştirme, düzeltme,
yeniden yapılandırma gibi rasyonalist bir felsefenin ürünü olan uygulamalar
toplumsal düzenin daha da bozulmasına yol açar (Yayladan naklen, 1992).
Özetle, Freiburg Okuluna yöneltilen birinci eleştiri onun metodolojisine
yani, kurucu rasyonalizm ilkesine ilişkindir.
2.
Freiburg Okulu mensupları esasen özel gücün (private power) kötüye
kullanılmasını önlemek için öneriler geliştirmişlerdir. Örneğin; Eucken ve
Böhm piyasada gücü elinde bulunduran monopol, kartel, tröst ve benzeri
oluşumları ortadan kaldırmak için rekabetin bizzat devlet eliyle
düzenlenmesini savunmuşlardır. Onlara göre ekonomik düzenin hukuki
çerçevesini oluşturan Ekonomik Anayasanın önemli bir bölümünü rekabete
ilişkin hukuki düzenlemeler oluşturur. Buna karşı Freiburg Okulu kurucuları
devlet gücünün (public power) kötüye kullanılması ile yeterince
ilgilenmemişlerdir. Onlara göre önemli olan yatay ve dikey kuvvetler
ayrılığı kurumlarının güvence altına alınmasıydı. Kuvvetler ayrılığı ve
seçim mekanizması ile devletin gücünün sınırlanabileceği ve böylece devlet
gücünün kötüye kullanımının engellenebileceği düşünülmekteydi. Freiburg
Okulu kurucularının Ekonomik Anayasa önerisinin gerisinde devletin
sınırlandırılması düşüncesi yatmamaktadır. Freiburg Okulunun ekonomik düzen
teorisi ve ekonomik anayasa yaklaşımı bu yönüyle Virginia Okulu mensupları
tarafından eleştirilmektedir. Virginia Okulunun temel öğretisi olan Kamu
Tercihi ve Anayasal İktisat teorilerinde Ekonomik Anayasa oluşturulmasının
temel nedeni olarak devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırılması görüşü
hakimdir (Vanberg, 1988; 23, Aktan, 1991). Daha açık bir ifadeyle Anayasal
İktisat Teorisi, Freiburg Okulu kurucularının yaklaşımından farklı olarak
sadece ekonomik düzenin kurallarını belirlemekle yetinmemekte, sınırlarını
da çizmektedir. Bir örnek vermek gerekirse, Freiburg Okulu mensupları
parasal düzene ilişkin kurallar ile devletin para basma yetkisine ilişkin
genel kuralları saptarken, Virginia Okulu mensupları Parasal Anayasa olarak
adlandırdıkları öneri çerçevesinde para arzının devlet tarafından nasıl ve
ne şekilde artırılabileceğini sınırlarıyla birlikte tesbit etmeye
çalışmaktadırlar. Özetle iki okul arasındaki temel fark şuradadır:
-Freiburg Okulu ekonomik düzenin kuralları ile ilgilenmekte, Virginia Okulu
düzenin kurallarının sınırlarını da tayin etmeye çalışmaktadır.
-Freiburg Okulundan farklı olarak Virginia Okulu devletin güç ve
yetkilerinin anayasal normlarla sınırlandırılmasını savunmaktadır.
Tekrar
ifade etmek gerekirse Anayasal İktisat Teorisinin Ekonomik Anayasa
yaklaşımında devletin ekonomik alandaki başlıca güç ve yetkilerinin
(vergileme, borçlanma, para basma, harcama yetkileri) anayasa içinde açık
bir şekilde belirlenmesi ve sınırlandırılması önem arzetmektedir. Oysa
Ekonomik Düzen Teorisinin Ekonomik Anayasa yaklaşımında böyle bir hedef ve
amaç söz konusu değildir.
SOSYAL PİYASA EKONOMİSİNİN ELEŞTİRİSİ
Sosyal
Piyasa Ekonomisine yöneltilen eleştirileri yine kendi düşüncelerimizi de
ilave etmek suretiyle şu şekilde özetleyebiliriz:
1.
Önceki açıklamalarımızda belirttiğimiz üzere sosyal piyasa ekonomisinin
ilkelerinden birisi ve belki de en önemlisi "sosyallik" dir. Sosyal piyasa
ekonomisi taraftarlarına göre sosyallik ilkesinin temelinde en üst amaç ve
değer olarak toplum görülmektedir. Devlet ise toplumu temsil eden en üst
birim ya da kurumdur. Sosyallik ilkesine göre toplumun ve devletin
çıkarları bireysel çıkarlara karşı kesin üstünlüğe sahiptir. Yine bu ilkeye
göre bireyin toplumsal bütüne tabi olduğu ve ona hizmet etmesi gerektiği
düşüncesi benimsenmektedir(Erkan, 1984; 64).
Sosyallik ilkesinin zıddı ise bireysellik ilkesidir. Bu ilkeye göre birey,
bir takım kollektif kurum ve varlıklardan (örneğin; sınıf, halk, toplum,
millet gibi) daha üstün bir özelliğe sahiptir. Bireysellik ilkesini
savunanlara göre kutsal olan toplum ya da devlet değil, bireydir.
Bireysellik ilkesini savunanlara göre, "toplumun çıkarı", "toplumun
iyiliği", "kamu yararı", "kamu menfaati" gibi kavramlar ne anlama geldiği
bilinmeyen oldukça belirsiz kavramlardır. Toplumsal tercihler, temelde birey
tercihlerine dayalıdır. Toplumsal tercihte bulunan kimseler nihayetinde
bireydir. Yoksa bir takım kollektif kurum ya da varlıklar tercihte
bulunmazlar. Dolayısıyla, toplumu bireyin dışında ayrı bir varlık olarak
görmek doğru değildir. Öte yandan, esas olan bireyin özgürlüğüdür. Ancak bu
sınırsız bir özgürlük değildir. Bireyin eylem ve davranışları diğer bireyler
üzerinde olumsuz etkide bulunduğu takdirde bireyin özgürlüğü
sınırlandırılır.
Kanımca
sosyallik ilkesini savunanların "toplumun ve devletin çıkarları bireysel
çıkarlara karşı kesin üstünlüğe sahiptir" düşüncesi yanlıştır. Zira toplumun
çıkarı, bireysel çıkarlara dayalıdır. Ayrıca, toplumun çıkarını ya da
devletin ve ülkenin menfaatlerini savunduğunu iddia eden kimseler, (örneğin,
politikacılar ve bürokratlar) esasen diğer bireylerden (yönetilenlerden)
farklı biyolojik ve sosyolojik özelliklere sahip değildirler. Devleti
yönetenler "toplum çıkarı" adına esasen kendi çıkarlarının peşinde
koşmaktadırlar. Şüphesiz bu onların topluma hiçbir hizmet sunmadıkları
anlamına gelmemektedir.
Özetle,
"Sosyallik" ne olduğu tam olarak bilinmeyen ve açıklanamayan bir ilkedir.
Günümüzde bazı yazarlar bireysellik ve sosyallik ilkesini birleştirerek
"Toplumcu Bireycilik" (Communitarian Individualism) ilkesinden söz
etmektedirler. Bu kavram da esasen fazla bir önem taşımamaktadır.
Bireysellik ilkesini savunanları, sadece "çıkarcı", "bencil", "egoist"
olarak görerek "bireysellik" kavramına "toplumcu" kelimesini ekleyen bu
kimselerin de açıklamaları kanımca fazlaca bir değer taşımamaktadır.
2.
Sosyal piyasa ekonomisine yöneltilebilecek olan ikinci eleştiri terminoloji
ile ilgilidir. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları piyasa ekonomisinin
başına "sosyal" sıfatını eklemekle yeni bir ekonomik düzen modeli
keşfettiklerini düşünmektedirler. "Piyasa ekonomisi" ya da "serbest piyasa
ekonomisi" yerine "sosyal piyasa ekonomisi kavramını kullanmanın haklı
gerekçeleri yoktur. Kanımca "piyasa ekonomisi" nin başına "sosyal" sıfatını
eklemek veyahutta "serbest" sıfatını kaldırarak bunun yerine yine "sosyal"
sıfatını eklemek tamamen gereksiz ve anlamsızdır. Bugün "piyasa ekonomisi"
ya da "serbest piyasa ekonomisi" kavramları ile liberal bir ekonomik düzen
ifade edilmektedir. "Serbest piyasa" demek, bazı sosyal piyasa ekonomisi
taraftarlarının düşündüğü gibi "başıboş piyasa" demek değildir. Serbestlik
ya da özgürlük, piyasa ekonomisinin en önemli ve temel ilkelerinin başında
gelir. Bu nedenledir ki, piyasa ekonomisi yerine zaman zaman "serbest piyasa
ekonomisi" kavramı kullanılmaktadır.
Gerçek liberal ekonomik
düzenin savunucuları hiçbir zaman "sınırsız özgürlüğü" ve "başıboş piyasa
özgürlüğü" nü savunmamışlardır. Laissez-faire liberalizmini gerçek
liberalizm anlayışı olarak görmek yanlıştır. Aşırı Laissez-faire liberalleri
devletin ekonomiye hiçbir şekilde karışmamasını savunurlar. "Bırakınız
yapsınlar, bırakınız geçsinler" anlayışı, serbest piyasa ekonomisi demek
değildir. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları, "serbest piyasa ekonomi"ni
açıklama- larıyla anlam erozyonuna ve yorum enflasyonuna uğratmaktadırlar.
Tekrar ifade etmek gerekirse serbest piyasa ekonomisi hiçbir şekilde
"başıboş piyasa" ya da "liberal anarşizm" düzeni olarak görülmemelidir.
3. Üçüncü olarak sosyal
piyasa ekonomisi taraftarları "sosyal" sıfatını yerli yersiz kullanma
eğilimindedirler. En başta "piyasa ekonomisi" kavramı ile anlatılmak istenen
pekâlâ açık ve anlaşılır olmasına rağmen, bunun yerine "sosyal piyasa
ekonomisi" kavramını kullanmaktadırlar. Bu konuda pek çok örnek verilebilir.
Örneğin, liberalizm yerine "sosyal liberalizm", demokrasi yerine "sosyal
demokrasi", hukuk devleti yerine "sosyal hukuk devleti", barış yerine
"sosyal barış", adalet yerine "sosyal adalet" gibi kavramları kullanmayı
yeğlemektedirler. Çağımızın en büyük liberal düşünürle- rinden biri olan
Friedrich August von Hayeke göre sosyal kelimesi dilimize öylesine
girmiştir ki, neredeyse yüzlerce kavram önüne bir "sosyal" sıfatı eklenerek
kullanılmaktadır. Hayek, İngilizcede bu tür kavramların bir dökümünü
yapmakta ve 160 ismin "sosyal" ile sıfatlandırıldığını belirtmektedir.
Hayeke göre sosyal kavramı aslında devletin tasarımlı ve planlı olarak
geliştirilmiş organizasyonundan ayrı kendiliğinden gelişen insan ilişkileri
düzenini tasvir etmek için geliştirilmiştir. Dil, adetler, gelenekler,
görenek gibi kendiliğinden oluşan yapılar "sosyal düzeni" oluşturmuştur.
Dolayısıyla kelimenin gerçek anlamında sosyal olan, bireysel iradenin
yaratımları olan şeyler değil, sayısız bireylerin ve nesillerin rastgele
eylemlerinin sonuçları olan şeylerdir (Yayladan naklen, 1993; 180, 181).
Özetle başına "sosyal" sıfatı eklenmese
de anlam ve değeri pekâlâ bilinen kavramları, ucuz bir politikacı popülizmi
ile "sosyalleştirmek" doğru değildir. Hele bunu entellektüellerin yapması
hiç kabul edilir değildir. Örneğin, "demokrasi" kavramının ifade ettiği
anlam pekâlâ açıktır. Peki, "sosyal demokrasi" ne demektir? Sosyal demokrasi
özünde I. ve II. Dünya Savaşı arasındaki dönemde Avusturya Marksizmini ifade
etmek üzere kullanılmıştır. Bu kavram İngilterede Fabian sosyalizmine bağlı
bir siyasal partinin etiketi olmuştur. Hayeke göre şimdi "sosyal devlet"
dediğimiz şeyin geleneksel adı da "hayırhah (yardımsever) despotizm"
(benevolent despotism) dir ve böyle bir despotizme demokratik olarak, yani
bireysel özgürlüğü muhafaza ederek ulaşma arzusu uydurma "sosyal demokrasi"
taraftarlarınca istenmektedir (Yayladan naklen, 1993; 181).
4. Sosyal piyasa ekonomisi
taraftarlarının yine sıkça kullandıkları kavramların başında "sosyal devlet"
ve "sosyal adalet" gelmektedir. Sosyal devlet kavramı esasen devletin gelir
ve servet dağılımında adaleti sağlayıcı önlemler alması, bireyler arasında
fırsat eşitliği sağlanması v. b. anlamlarında kullanılmaktadır. Sosyal
adalet ise aynı zamanda "dağıtımcı adaleti" (distributive justice) ifade
etmektedir. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları sosyal adaletin
gerçekleştirilmesi için devlete aktif ve fonksiyonel bir görev
yüklemektedirler. Önemle belirtelim ki, sosyal piyasa ekonomisi
taraftarlarının Sosyal Devlet ya da Refah Devleti istekleri doğrultusunda
özellikle 1960lı ve 1970li yıllarda devletin ekonomik müdahaleleri artmış
ve devlet büyümüştür. Ancak sosyal devletin "sosyal maliyeti" ancak 1980li
yılların başında açık bir şekilde görülmüştür. Devletin büyümesinin, görev
ve fonksiyonlarının genişlemesinin ortaya çıkardığı politik ve ekonomik
sorunlar (yozlaşmalar) zaman içersinde sosyal devlet ve refah devleti
anlayışlarında tepkileri gündeme getirmiştir.
Sosyal Devlet ya da Refah
Devleti uygulamalarının ortaya çıkardığı sosyal maliyetleri iki kısımda
toplamak mümkündür (Aktan, 1992):
- Ekonomik Yozlaşmalar: Bu
tür sorunlara ve yozlaşmalara ilk dikkatimizi çekenler Virginia Politik
İktisat Okuluna mensup iktisatçılar olmuştur. Bu iktisatçılara göre
politikacıların yeniden seçilebilmeyi garantilemek ve oylarını maksimize
etmek için kamu harcamalarını artırmak ve vergi oranlarını indirmek (veya
daha doğru bir ifadeyle, vergi oranlarını kamu harcamalarındaki artıştan
daha az bir oranda artırmak) genel eğilimleri iktisadi sorunların ve
ekonomik yapıdaki yozlaşmaların temelini teşkil eder.
- Politik Yozlaşmalar: Sosyal
devletin sosyal maliyetleri ekonomik sorunlar ve yozlaşmalar ile sınırlı
değildir. Aşırı müdahaleci sosyal devlet anlayışı ile birlikte toplumda
politik yozlaşmalar da artar. Örneğin, devletin görev ve fonksiyonlarının
genişlemesi ve ekonomide daha fazla kaynak dağıtıcı bir fonksiyon üstlenmesi
"rant kollama" ya da "transfer kollama" eğilimlerinin artmasına neden olur.
Devletin büyümesi ile akıl almayacak türde ve boyutta politik yozlaşmalar
ortaya çıkar.
5. Sosyal piyasa ekonomisi taraftarları
"sosyal piyasa ekonomisi " adını verdikleri ekonomik düzeni bir üçüncü yol
olarak görmektedirler. Sosyal piyasa ekonomisinin ülkemizdeki
savunucularından Erkana göre "sosyal piyasa ekonomisi, ilkel kapitalizm
ve klasik liberalizmin Batı toplumlarında yanlışlanıp, kendini
yenilemesiyle oluşturulmuş bir sentezdir. Bu sentez, özde piyasa ve rekabet
sistemini esas aldığı için, sosyalizm ve komünizmden de ayrıdır. Böylece
ilkel kapitalizm ile, sosyalizm arasında bir üçüncü yol olarak ve çağdaş
piyasa sistemi olarak doğmuştur" (Erkan, 1991; 13).
Benzer ifadeleri Erkanın bir
başka çalışmasında buluyoruz: "Sosyal piyasa ekonomisi, klasik
liberallerin sosyal piyasa yaklaşımı ile merkezden yönetimli sosyalist
sistemler dışında oluşturulmuş yeni bir sentez ve üçüncü bir yoldur. İki
karşıt tez, yani serbest piyasa tezi ile anti-tezi merkezden yönetimli
sosyalist sistemler, tarihsel süreç içinde yanlışlanmışlar ve bu yanlışlanma
yeni bir sentez olan sosyal piyasa ekonomisi ile aşılmıştır. Uygulamada
etkinlik ve geçerliliğini sürdüren çağdaş piyasa sistemi olarak sosyal
piyasa ekonomisinin henüz yeni bir seçeneği yoktur." (Erkan, 1992; 9).
Hemen belirtelim ki, ülkemizdeki
1923lerdeki Devletçi Liberalizm anlayışı da kapitalizm ve sosyalizm ve bir
üçüncü yol olduğu iddiası ile gündeme gelmiştir. Bu açıdan sosyal piyasa
ekonomisi yaklaşımı ile benzerlik göstermektedir.
Kanımca sosyal piyasa
ekonomisi pek çok yönlerden Türkiye Cumhuriyetinde uygulanan Devletçi
Liberalizm ve Devletçi Ekonomi' ye benzemektedir. Sosyal piyasa ekonomisi
taraftarlarının, sosyal piyasa ekonomisini serbest piyasa ekonomisi ve
sosyalizm arasında üçüncü bir yol olarak ve yeni bir model olarak
göstermeleri "tekerleği yeniden keşfetmeye" benzemektedir. Türkiye
Cumhuriyetinde 1920 ve 1930larda uygulanan Devletçi Liberalizm, ancak
İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanyada Sosyal Piyasa Ekonomisi adıyla
uygulanmıştır.
Sonuç olarak sosyal piyasa ekonomisi,
başında serbest sıfatı olsun veya olmasın Piyasa Ekonomisinden farklı ve
yeni bir ekonomik düzen değildir. "Sosyal" sıfatı ile belki de vurgulanmak
istenen, piyasa ekonomisindeki devletin "Sosyallik" ilkelerine sahip çıkması
ve geliştirmesidir.
KAYNAKLAR
AKTAN, Coşkun Can; Politik
Yozlaşma ve Kleptokrasi, İstanbul: AFA Yayıncılık, 1992.
AKTAN, Coşkun Can; "Virginia
Politik İktisat Okulu' nun Öğretisi: Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat",
Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Kasım, 1991, s. 5-27.
AHRENS, Heinz; "The Social
Element in the Social market Economy", in Jung (1991) p. 101-114.
CLAPHAM, Ronald; "Social
Market Economy for Developing Countries; The Problem of Applicability", in:
Jung (1991), p. 133144.
CLAPHAM, Ronald; "Ekonomi
Teorisi Açısından Sosyal Piyasa Ekono- misi", Erkan (1991) İÇERİSİNDE, S.
48-57.
ERKAN, Hüsnü; Ekonomi
Politikasının Temelleri, İzmir: Aydın Kitabevi, 1984.
ERKAN, Hüsnü; "Sosyal Piyasa
Ekonomisi, Ekonomik Sistem ve Piyasa Ekonomisine İşlerlik Kazandırılması,
İzmir: Silm Ofset, 1987.
ERKAN, Hüsnü; (Yayına
Hazırlayan), Sosyal Piyasa Ekonomisinin Bilimsel Temelleri, İzmir: Tükelmak
A. Ş. , 1991.
ERKAN, Hüsnü; (Yayına
Hazırlayan ve Derleyen) Sosyal Piyasa Ekonomisinin Rekabet Boyutu, İzmir:
Tükelmak A. Ş. 1992.
ERKAN, Hüsnü; (Yayına
Hazırlayan ve Derleyen), "Uygulamada sosyal Piyasa Ekonomisi", İzmir:
Tükelmat A. Ş. 1992.
ERKAN, Hüsnü; (Yayına
Hazırlayan ve Derleyen), "Sosyal Piyasa Ekonomisinde Uygulanan Politikalar",
İzmir: Tükelmat A. Ş. 1992.
GROSSEKETTLER, Heinz G. ; "On
Designing An Economic Order. The Contributions of the Freiburg School", in:
Donald A. Walker (Ed. ) Perspectives on the History of Economic Thought, vol
3, Edward Elgar, 1989.
GUTMANN, Gernot; "The
Intellectual Basis and Historical Develop- ment of Social Market Economy",
in: Jung (1991), p. 13-33.
HAYEK, Friedrich A. ; "What
is 'Social'?, What Does It Mean?" in: F. A. von Hayek, Studies in
Philosophy, Politics and Economics, Chicago, 1967, p. 237-47.
JUNG, Winfried (Ed. ) Social
Market Economy, An Economic System for Developing Countries, 2nd ed. , Sankt
Augustin, Academia Verlap Richarz, 1991.
MORTAN, Kenan; "Türkiye' de
Sosyal Piyasa Ekonomisinin Çerçevesi Ne Olmalıdır", Finans Dergisi, 1993,
Özel Ek, s. 98-101.
STOCKMAN, Kurt; "The
Functions of Competition in a Social Market Economy and in Its Protection",
in: Jung (1991), p. 33-50.
STOCKMAN, Kurt; "The Role of
the Government in a Social Market Economy", in: Jung, (1991) p. 53-71.
THIEME, H. J. ; "Ekonomik
Düzen Olarak Sosyal Piyasa Ekonomisi", Erkan (1991) içerisinde, s. 19-31.
THIEME, H. J. ; "Sosyal
piyasa Ekonomisinin Ekonomik Düzen Teorisindeki Kökenleri", Erkan (1991)
içerisinde, s. 32-47.
VANBERG, Viktor;
"Ordnungstheorie as Constitutional Economics, The German Conception of A
Social Market Economy", ORDO, Band 39, 1988, p. 17-30.
VANBERG, Viktor;
"ORDO-Jahrbuch für die Ordnung von Wirtschaft and Gesellschaft", (Review of
ORDO, vol 40 and 41) Constitutional Political Economy, vol 2, No 3, 1991, p.
397-402.
YAYLA, Atilla; Özgürlük Yolu,
Hayek'in Sosyal Teorisi, Ankara: Turhan Kitabevi, 1992.
Ludwig Edhard (1897-1977), Almanya da F.
Oppenheimerin öğrencisi oldu. 1928 yılında Nürnberg Ekonomik Gözlem
Enstitüsü (Institut für Wirtschaftsbeobachtung)" nde çalışmaya
başladı. Alman İşçi Birliği (Deutsche Arbeitsfront) adındaki bir
Nazi yanlısı kuruluşa üye olmayı reddettiği için akademisyen olarak
çalışma yapma imkânına sahip olamadı. Daha sonra Endüstriyel
Araştırma Enstitüsü (Institut für Industrieforchung)" nü kurdu.
Savaş sonrasında Bavyera Ekonomi Bakanı olarak atandı ve kısa bir
süre sonra da Münih Üniversitesinde fahri profesör ünvanı aldı.
Erhard 1948 yılında Ekonomik Yönetim Direktörü oldu. Erhard
1949-1963 yılları arasında Ekonomi Bakanı, 1963-1966 yıllara
arasında ise Başbakan (Chan- cellor) olarak görev yaptı. Erhard
yaptığı reformlarla Almanya da "ekonomik mucize"
(Wirtschaftswunder) nin politik babası olarak bilinir.
İnsan doğası gereği kendi özel çıkarı peşinde
koşarken hiç şüphesiz topluma da hizmet etmiş olur. Adam Smithin şu
sözleri bireysellik ilkesinin ne anlama geldiğini güzel bir şekilde
ortaya koymaktadır (Aktan, 1993 den naklen).
"Her birey, sahip
olduğu sermayeyi en yüksek üretim sağlayacağı sanayiye yönlendirir.
Bunun bir sonucu olarak emek, toplumun yıllık gelirinden alabileceği
en yüksek payı alır. Birey, bunu yaparken, ne toplumun çıkarını
artırmayı amaçlar, ne de bunu ne ölçüde yaptığını bilir. Birey,
sadece kendi özel çıkarını gözetir ve bu amacını gerçekleştirirken
görünmez bir el onun hiç düşünmediği başka amaçlara da hizmet
etmesini sağlar. Birey kendi çıkarını gözeterek toplumun çıkarına
hizmet etmiş olur ve bireyin bu hizmeti eğer topluma hizmet etmeyi
amaçlamış olsa, yapacağı hizmetten ve katkıdan fazla olur."
İlk çağ
düşünürlerinden Epictetus un şu sözünü de aktarmaya değer:
"Zeus, rasyonel
hayvanın doğasını öyle yarattı ki, bunlardan topluma bir hizmet ve
katkı sağlamayanlar, kendileri için de iyi bir şey elde edemediler.
Bu şu anlama gelmektedir; herşeyi kendi çıkarı ve yararı için yapmak
anti-sosyal değildir!. "
Örneğin,
ülkemizde sosyal piyasa ekonomisinin savunucularından Erkan şöyle
demektedir: "Adam Smithde en açık formulasyonunu bulan serbest
piyasa ekonomisi, "bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler
felsefesinin" başka bir deyimle klasik liberal felsefenin ekonomik
alana uyarlanmasından başka bir şey değildir." (Erkan, 1991; s.
9). Erkan devamla şöyle yazmaktadır: "Serbest piyasa ekonomisi
herşeyi serbest ve kendi akışına bıraktığı için, "politikasızlık
politikası izler. " (s. 16). Adının tam aksine "serbest" piyasa
sistemi, serbestiyi sözde korur, fiilen korumaz. Oysa sosyal piyasa
ekonomisi getirdiği rekabeti düzenleyici yasa ve kurumlarla serbesti
ve özgürlükleri sosyal sınırları içinde fiilen korur. " (s. 15).
Dikkat
edilirse Erkan açıklamalarıyla serbest piyasa ekonomisin adeta bir
"başıboş piyasa" ve "sınırsız özgürlük düzeni" olarak görmektedir
Oysa Erkanın yayına hazırladığı kitapta
sosyal piyasa ekonomisini savunan bir başka yazar H. J. Thieme,
gerçekçi bir yaklaşımla şöyle demektedir: "Klasiklerin düzen
düşüncesi "laissez faire laissez passer" (bırakınız yapsınlar,
bırakınız geçsinler) ekonomisinin kurulmasıyla devlet
faaliyetlerinin minimuma indirgemek şeklinde (gece bekçisi devleti
olarak) çoğu kez yanlış yorumlanmıştır. (Thieme, 1991; s. 32).
Thieme çalışmasının devamında yine kanımca oldukça doğru bir tespit
yapmaktadır: "Sosyal piyasa ekonomisinin, klasik liberalizmden
farkı ........, aktif ekonomi ve sosyal politikalarla, başarı
rekabetinin oluşturulması ve sosyal amaçların gerçekleştirilmesi
açılarından, karar birimi olarak devlete yüklenen rollerde ortaya
çıkar." (Thieme, 1991; s. 46).
Gerçekten de sosyal piyasa ekonomisi
taraftarları klasik liberallerden farklı olarak piyasa ekonomisinde
devletin daha aktif, düzenleyici ve fonksiyonel roller üstlenmesini
savunurlar. Ancak serbest piyasa ekonomisini bir laissez-faire
düzeni olarak, Adam Smithi de bir laissez-faire liberali olarak
tanıtmak yanlıştır. Öyle sanıyorum ki, "sosyal piyasa ekonomisi"
taraftarları, haksız bir şekilde "serbest" piyasa ekonomisini
kötüleyerek ve aşağılayarak "sosyal" sıfatına yer bulmaya
çalışmaktadırlar. Bu, bize liberalizmin ne olduğunu öğreten Smith ve
diğer liberal düşünürlere düpedüz haksızlıktır.
Örneğin, 1923
İzmir İktisat Kongresi'nde İktisat Vekili Mahmut Esat beyin şu
ifadelerini aktarmak yararlı olacaktır (Aktan, 1993 den naklen):
"Yeni Türkiye
iktisadiyeti mevcut iktisat sistem ve siyasetlerinin hiçbirinin aynı
olamaz. Memleketimiz iktisadi mana ve ihtiyacına, iktisat tarihinin
ruhiyatına muvafık başlıbaşına bir iktisat siyaseti takip eylemek
mecburiyetindedir. Biz iktisat meslekleri tarihinde mevcut
mekteplerden hiçbirine mensup değiliz. Yukarıda zikrettiğim
mekteplerden hiç birine mensup olmamakla beraber memleketimizin
ihtiyacına göre bunlardan istifade etmeyi ihmal eylemeyeceğiz. Yeni
Türkiye muhtelit bir iktisat sistemi takip etmelidir. İktisadi
teşebbüs kısmen devlet ve kısmen teşebbüs-ü şahsi tarafından deruhte
edilmelidir. "
1930'lu yıllarda ülkemizde uygulanan
Devletçi Liberalizm anlayışı Atatürk tarafından da şu şekilde ifade
edilmiştir (Aktan, 1993'den naklen):
"Türkiye'nin
tatbik ettiği Devletçilik Sistemi, 19' uncu asırdan beri sosyalizm
nazariyatçılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme
edilmiş bir sistem değildir Bu, Türkiye' nin ihtiyaçlarından doğmuş,
Türkiye'ye has bir sistemdir. Devletçiliğin bizce manası şudur:
Fertlerin hususi faaliyetlerini esas tutmak fakat büyük bir milletin
ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve bir çok şeylerin
yapılmadığını göz önünde tutarak memleket iktisadiyatını Devletin
eline almak. "