MARCUS TULLIUS CICERO:

KANUNLARIN DOĞASI

cicero.jpg (4320 bytes)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Kanun, yapmamız gereken şeyleri emreden, yapmamamız gerekenleri yasaklayan ve doğada bulunan en üst düzeydeki akıl yürütmedir. Bu akıl yürütme, insan aklında tam olarak geliştirildiğinde ve doğru bir şekilde kararlaştırıldığında, kanun olur. Bu nedenle en bilgili insanlar, doğal işlevi doğru eylemler yapmayı emretmek, yanlış yapmayı yasaklamak olan bir zeka olduğuna inanırlar. Bu niteliğinin, dilimizdeki ve Yunanca’daki   her insana bahşedilen fikir anlamındaki kavramdan çıkarıldığı zannedilmektedir. Ben, ‘tercih etmek’ teriminden isimlendirildiğine inanıyorum. Kanun kelimesine adalet mevhumunu isnat ettiklerinden dolayı, her iki mevhum da kanuna ait ise de, bizler de bu kelimeye  bu ayrımı veriyoruz. Benim genel olarak öyle zannettiğim gibi eğer bu doğru ise kanun doğal bir kuvvet olduğundan, adaletin kökeni hukukta bulunabilir. Adalet ve adaletsizliği tespit eden zeki insanın aklı ve muhakeme gücüdür.

Kanun, ne insanların fikirlerinin bir ürünüdür ne de halkın bir kararıdır, aksine yasak ve emirlerdeki dirayeti ile bütün evrene hükmeden ebedi ve ezeli bir şeydir. Kanun, her şeyi cebren ya da  yasaklarla tanzim eden Tanrı’nın asıl ve en son iradesidir. Bu nedenle, Tanrı’nın insan ırkına bahşettiği kanunlar, hak ettiği biçimde övülmelidir, zira o emir ve yasaklara uygulanan bir bilge kanun koyucunun aklı ve muhakemesidir.

......Değişik şekillerde ve zamanının gerektirdiği ihtiyaçları karşılayan ve ulusların idaresi için formüle edilen bu kurallar kanun unvanını taşırlar. Bu ada gerçekten layık olan her kanun gerçek anlamda övülmeye layıktır, zira aşağıdaki varsayımın doğruluğunu ispat eder. Kanunların vatandaşların güvenliği, devletlerin korunması ve  insanların mutluluğu ve huzuru için icad edildiği  ve bu tip kuralları ilk defa uygulamaya koyan kişilerin  kendi halkını bu tip kanunların yürürlüğe konulması suretiyle onlara şerefli ve mutlu bir hayat sağlamayı mümkün kıldıklarını söyleyerek  ikna ettikleri ve bu tip kurallar oluşturulduktan ve uygulamaya konulduktan sonra insanların onlara “kanunlar” dedikleri kabul edilmektedir. Bu bakış açısından olaya bakıldığında, sözlerini ve anlaşmalarını bir kenara iterek, uluslar için kötü ve adil olmayan kuralları formüle edenlerin “kanunlar”dan başka bir şeyi uygulamaya koydukları kolayca anlaşılabilir. Bu nedenle “kanun” teriminin doğru bir şekilde tanımlanmasında doğru ve adil olanı seçme ilke ve fikrinin tabii olarak var olması gerektiği aşikardır.

Ulusların uygulamaya koydukları öldürücü ve ahlak bozucu kanunlar nelerdir? Bunlar, bir soyguncular çetesinin mecliste geçirdiği kurallar yerine kanunlar denilmesini hak etmemektedirler. Eğer cahil ve yeteneksiz insanlar ilaçlarla şifa vermek yerine ölümcül zehirleri salık verirlerse buna, muhtemelen, doktorların tedavisi denemez. Yıkıcı bir düzenleme olmasına rağmen bir ülke onu kabul etse bile bir ülkedeki bu tip bir kural kanun olarak adlandırılamaz. Bu nedenle, kanun, her şeyin en kadimi ve aslı olan doğa ile ve iyiyi savunan ve kötüyü cezalandıran doğanın standartlarıyla uyum içinde olmak koşuluyla, adil olanla adaletsiz olan arasındaki ayrımdır.

 Kaynak: C.Can Aktan ve İ.Yaşar Vural (Derleyen ve Çeviren) , Özgürlük Yazıları, Çizgi Kitabevi, 2003. (Metnin tercümesi Aktan ve Vural tarafından yapılmıştır. İzinsiz kullanılamaz.)

  Michael Curtis (Ed.), The Great Political Theories- From Plato and Aristotle to Locke and Montesquieu-, New York: Avon Books. S.126-127.