THOMAS PAINE:

İNSAN HAKLARI, 1791

paine.jpg (5386 bytes)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sağduyu ve cehalet, birbirlerinin zıddıdır ve insanoğlunun büyük bir kısmını etkilemektedir. Bunlardan her hangi birisi yeterince fazla bir şekilde bir ülkede oluşturulabilirse devlet makinesi kolayca çalışmaya devam eder. Akıl kendiliğinden itaati;  cahillik ise   dikte edilen her şeye boyun eğilmesini sağlar. Dünyada mevcut olan iki hükümet modeli şunlardır:

Birincisi, seçim ve temsille oluşan hükümet,

İkincisi, saltanat ile oluşan hükümet.

İlki genelde cumhuriyet olarak bilinirken ikincisi monarşi ya da aristokrasi olarak bilinir.

Bu iki farklı ve birbirine zıt hükümet şekli kendilerini akıl ve cahilliğin iki farklı ve zıt esası üzerine bina ederler.

Hükümetin çalışması yetenek ve beceriyi gerektirdiğinden ve yetenek ve beceri ırsi bir kökene sahip olmadığından saltanatın insan aklının onaylamayacağı, yalnızca cahilliğin üzerine inşa edebileceği  bir inancı gerektireceği aşikardır ve her hangi bir ülkede cahiller ne kadar çok olursa bu tip bir hükümet şekli için o kadar uygun bir durum ortaya çıkar.

Bunun aksine, iyi teşkil edilmiş bir cumhuriyetteki hükümet insanların akıllarına uymayan bir inanca sahip olmalarını gerektirmez.

...

Monarşik ve saltanat tipi hükümet sistemleri altında bir güç tarafından evinden sürülen, diğeri tarafından kovalanan ve vergilerle düşmanların yaptığından daha fazla yoksullaştırılan insanların perişan durumları incelendiğinde bu sistemlerin kötü oldukları ve hükümetlerin tesisinde ve hükümetlerle ilgili ilkelerde genel bir devrimin gerekli olduğu açıkça ortaya çıkmaktadır.

Bir ülkenin işlerinin idare edilmesinin ötesinde devlet nedir? Her hangi bir kişi ya da ailenin malı değil, doğası da buna imkan vermez,  bütün bir toplumun malıdır. Destekleyenlerin aleyhine ve güç ve tertip kullanılarak bir saltanat tarafından ele geçirilirse, gasbetmek hakları ortadan kaldırmaz. Haklar açısından egemenlik bir bireye değil yalnızca ulusa aittir ve ulus her zaman uygun bulmadığı bir hükümet şeklini ilga etmekte ve tabiatına, çıkarlarına uygun olanı tesis etmekte tabii ve feshedilemez bir hakka sahiptir. İnsanların kral ve tebaa şeklinde romantik ve barbarca bir ayrım içinde olması soyluların durumlarına uygun olsa da vatandaşlar için uygun değildir ve hükümetlerin bugünlerde oluşturulma prensipleri tarafından bunlar darmadağın edilmektedir. Her vatandaş egemenliğin bir üyesidir ve böylece, bireysel olarak hiçbir şekilde boyun eğmeyi kabul edemez ve itaati yalnızca kanunlar için söz konusu olabilir.

İnsanlar devlet nedir diye düşündükleri zaman otoritesinin uygulanabildiği bütün mesele ve konular ile ilgili bir bilgiye sahip olduğunu varsaymaları zorunludur. Bu devlet görüşünde Amerika ve Fransa tarafından oluşturulduğu şekliyle cumhuriyetçi sistem olusun tümünü kucaklayacak şekilde faaliyette bulunur ve bütün tarafların yararı için gerekli olan bilgi merkezde bulunur; halbuki eski hükümetler hem mutluluğu hem de bilgiyi dışlayacak şekilde oluşturulmuşlardır. Manastırın duvarları dışındaki dünya hakkında hiçbir bilgiye sahip olmayan münzevilerin hükümeti kralların hükümetleri kadar tutarsızdır.

Daha önce devrim olarak adlandırdığımız şey kişilerin ya da yerel koşulların değişmesinden biraz daha fazla bir şeydi. Her şey gibi ortaya çıktılar ve yok olup gittiler ve kendileri tarafından üretilen noktanın ötesinde etkileyebildikleri bir kaderleri ve varlıkları yoktu. Ancak, Amerika ve Fransa’da bizim şimdi gördüğümüz şeyler doğal düzenin yenilenmesi, gerçekler ve insanın varlığı kadar evrensel olan ve siyasal mutluluk ve ulusal refah ile ahlakı birleştiren bir  prensipler sistemidir.

I. Hakları açısından insanlar özgür ve eşit doğarlar ve bunu sürdürürler. Bu nedenle sivil farklılıklara yalnızca kamusal hizmetler söz konusu olduğunda rastlanılır.

II. Bütün politik kurumların amacı insanların doğal ve daima geçerli olan haklarını muhafaza etmektir ve bu haklar özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskılara direnme haklarıdır.

III. Ulus temelde bütün egemenliklerin kaynağıdır; ne her hangi bir birey ne de her hangi bir organ  açıkça ondan kaynaklanmayan her hangi bir yetkiyi kullanma hakkına sahip değildir.

Bu ilkelerde ihtirasları kışkırtarak ülkeyi karmaşa içine itecek hiçbir şey yoktur. Yetenekleri ve aklı ileriye götürmek ve bunların belirli kişi ve ailelerin çıkarları yerine kamu yararına kullanılmaları için tasarlanmışlardır. İnsanlığın düşmanı ve sefaletin kaynağı olan monarşik egemenlik kaldırıldı ve egemenlik doğal ve orijinal yerine yani ulusa iade edildi. ..

Beşeriyetin aydınlanma devresinden bakıldığında saltanat hükümetlerinin sonunun geldiğinin ve ulusal egemenliğe dayanan devrimlerin ve temsili hükümetlerin yaygınlaşmaya başladığının farkına varmak zor olmadığından kendi yaklaşımlarını öne çıkarmak ve aklın yardımıyla devrimlere ön ayak olmak bilgeliğin gereği olacaktır.

Şu anda gördüğümüz şey politik hayatta hiçbir reformun gerçekleşme olasılığının olmamasıdır. Ancak, bu çağ, her şeyin beklenilebileceği devrimler çağıdır.

Kaynak: C.Can Aktan ve İ.Yaşar Vural (Derleyen ve Çeviren) , Özgürlük Yazıları, Çizgi Kitabevi, 2003. (Metnin tercümesi Aktan ve Vural tarafından yapılmıştır. İzinsiz kullanılamaz.)

 E. K. Bramsted and K.J. Melhuish, Westerm Liberalism- A History in Documents From Locke to Croce, London: Longman, 1978. [Thomas Paine, The Rights of Man, Part One (1791), London (Everyman’s Library) 1954, pp. 130, 134-5, 138]