SİYASAL SÜREÇ VE KARAR ALMA

Coşkun Can Aktan & Dilek Dileyici

 

Milli ekonomisinin iki yönünü oluşturan kamu ekonomisi ve piyasa ekonominin işleyişi iki farklı süreç içerisinde gerçekleşmektedir. Her iki kesimde üretilen malların arz ve talebinin belirlenmesi de farklı nitelikler taşımaktadır.

Piyasa ekonomisinde arz ve talebi düzenleyen fiyat mekanizmasıdır. Bir ekonomide üreticiler, hangi mal ve hizmetleri ve ne miktarda üreteceklerini, kişisel taleplerin toplamını dikkate alarak kendileri belirlerler.

Kamu ekonomisinde ise kamusal arz ve talebin fiyat mekanizması (fiyat süreci) aracılığıyla belirlenmesi söz konusu olamamaktadır. Çünkü kamusal malların temel özelliklerinden dolayı (bölünmezlik ve pazarlanmazlık), bireyler bu mallara olan tercihlerini çoğunlukla açıklamak istemezler. Bunun nedeni, tercihlerini açıklamamaları halinde mal ve hizmetin tüketiminden mahrum olmayacaklarını bildikleri içindir. Kamu ekonomisinde bu durum “bedavacı sorunu” (free rider) olarak adlandırılmaktadır. Bedavacı sorunu bu şekilde toplumsal tercihlerin bireysel tercihleri yansıtması önünde önemli bir engel teşkil etmektedir. Bu bakımdan kamu ekonomisinde üretilecek malların neler olacağı ve ne miktarda üretileceği vb. sorunlar fiyat sürecinden farklı bir “siyasal süreç” aracılığıyla belirlenir.

Piyasa ekonomisinde mal ve hizmetlere ayrı ayrı olan tercihler, üretilecek mal ve hizmetlerin belirleyicisi iken; kamu ekonomisinde kamusal mal ve hizmetlere olan taleplerin ayrı ayrı belirtilmesi bir anlam ifade etmemektedir. Bunun temel nedeni üretilen mal ve hizmetlere olan bireysel tercihlerin kamu ekonomisinde ayrı ayrı karşılanmamasıdır. Bu nedenle kamu ekonomisinde hangi tür mal ve hizmetlerin üretileceğinin belirlenebilmesi için bireysel tercihler yerine toplumsal tercihin ortaya konulması gerekir. Fakat toplumsal tercihlerin belirlenmesi toplumun tüm bireylerinin ayrı ayrı tercihlerine tam olarak cevap verileceği anlamına gelmez. Bireysel tercihlerden toplumsal tercihlere geçildiğinde toplumdaki her bireyin tercih ettiği her mal ve hizmet türüne, istediği miktarda ulaşması mümkün değildir. İşte bireysel tercihler ile toplumsal tercihlerin karşılanması arasındaki temel fark da budur.

Bir başka fark da, bireysel ve toplumsal tercihlerin maliyetinde ortaya çıkmaktadır. Piyasa ekonomisinde mal ve hizmetlere olan bireysel tercihler karşılığında fiyat mekanizması aracılığıyla bir bedel ödemek gerekirken, kamu ekonomisinde toplumsal tercihler söz konusu olduğu için mal ve hizmetlerden yararlananlar ile bu mal ve hizmetlerin finansmanı için vergi ödeyenler her zaman aynı kişiler değillerdir. Toplumda bazı kesimlerin kamusal mal ve hizmetlerden daha fazla yararlandığı halde daha az vergi ödemesi söz konusu olabilirken, bir başka kesimin ise bu tür mal ve hizmetlerden daha az yararlanarak daha fazla vergi ödemesi söz konusu olabilmektedir. Yani kamusal mal ve hizmetlerden yararlananlar ile vergiyi ödeyenler, birebir olarak aynı bireyler değillerdir.

Siyasal süreç, devletlerin siyasi örgütlenme yapılarına göre farklı unsurlardan oluşan karmaşık nitelikte bir kavramdır. Egemenlik kaynağının tek kişiye ait olduğu devlet şekillerinde siyasal süreç tek unsurdan oluşmaktadır. Otokratik devletler buna örnek olarak gösterilebilir. Otokratik devletlerde egemenliğin sahibi bir kişidir. Bu devletlere örnek olarak diktatörlükleri ve mutlak monarşileri gösterebiliriz. Diktatörlüklerde, özellikle “ihtilal” ve “hükümet darbeleri” gibi nedenlerle iş başına gelen diktatör, toplumda hangi mal ve hizmetlerin, ne miktarda üretileceğine bizzat kendisi karar verir. Mutlak monarşide de egemenliğin sahibi tek kişidir ve bu kişinin yetkileri hiçbir şekilde sınırlandırılmamıştır. Diğer bir deyişle, mutlak monarşide monarkın egemenlik haklarını sınırlandıran bir objektif hukuk, bir yaptırım mevcut değildir. Bu nedenle de, kamusal kararlarda tek söz sahibi monark olmaktadır. Meşruti monarşide ise egemenliğin sahibi olan monark dışında bir parlamento vardır ve monarkın bir kısım yetkileri bu organa devredilmiştir. Dolayısıyla mutlak monarşide olduğu gibi, monark kamusal kararlar konusunda tek yetkili değildir. Hem monarkın hem de diğer devlet organlarının yetkileri kanunlarla belirlenmiştir.

Demokrasi (demos: halk, kratos: egemenlik, iktidar) ise kelime anlamında ifade ettiği gibi, “halkın egemenliği” anlamına gelmektedir. Demokratik devletlerde, kamusal kararlar doğrudan doğruya halk ya da bunların temsilcileri vasıtasıyla alınmaktadır. Demokrasilerde, kamusal mallara ilişkin kararların nasıl alındığını, demokrasi türlerine göre ayrı ayrı incelemek kanaatimizce daha faydalı olacaktır.

Demokrasinin de başlıca üç biçimi vardır: Doğrudan demokrasi, temsili demokrasi ve yarı doğrudan demokrasi. Doğrudan demokrasilerde, egemenliğin sahibi olan halk bunu bizzat kendisi kullanır. Doğrudan demokrasilerde yasama ve benzeri egemenlik işlevleri halk tarafından yerine getirilir. Esasen gerçek demokrasi, doğrudan demokrasidir. Doğrudan demokrasi, teorik olarak özellikle az sayıda bireyin yaşadığı bir toplumda söz konusu olabilir.

Temsili demokrasilerde ise egemenliğin sahibi olan halk, bu yetkisini bizzat değil, temsilcileri ve organları eliyle kullanmaktadır. Halk kendisini temsil edecek temsilcileri seçer ve belli konularda kendisi adına karar vermek üzere vekil tayin eder. Temsili demokrasilerde iki tür hükümet sistemi söz konusu olabilmektedir:

-Başkanlık Hükümeti Sistemi                                

-Parlamenter Hükümet Sistemi

Başkanlık hükümeti sisteminde, yasama ve yürütme organları birbirinden tamamen bağımsız olarak görev yapmaktadır. Yürütmenin başı olan başkan, halk tarafından seçilmektedir. Başkan yardımcıları ve bakanlar kurulu ise meclis dışından, başkan tarafından belirlenir. Başkanlık sisteminin en tipik örneği, ABD uygulamasıdır.

Parlamenter hükümet sistemi (Parlamenterizm)nin en güzel örneği ise İngiltere’de uygulanmakta olan sistemdir. Parlamenter sistemde başkanlık hükümeti sisteminde olduğu gibi, yasama ve yürütme organı birbirinden bağımsızdır. Fakat başkanlık sisteminde olmayan bir etkileşim ve işbirliği mevcuttur. Parlamento tarafından seçilen bir devlet başkanı mevcuttur. Ülkemizde de parlamenter hükümet sistemi uygulanmaktadır.

Parlamento ile hükümet arasındaki işbirliği, özellikle önemli devlet kararlarının alınmasında açıkça görülmektedir. Örneğin, kanunların yapılmasında, yasama ve yürütme organlarının ayrı ayrı görev ve yetkileri bulunmaktadır. Parlamento kanunları görüşerek kabul eder. Hükümet ise kanunları hazırlar, teklif eder ve kabul edildikten sonra da yayınlar. Başkanlık sisteminde ise yürütmenin kanun teklif etme yetkisi yoktur.

Parlamentosu olan her hükümet sistemi parlamenter hükümet sistemi değildir. Meclis hükümeti sisteminde ve başkanlık hükümeti sisteminde de birer parlamento vardır. Fakat parlamenter sistemin temel farkı, yasama ve yürütme organı arasında hukuki eşitliğin esas olmasıdır.

Parlamenter hükümetin dört esaslı niteliği vardır (Tüzel, 1969: 227):

-Sorumsuz bir devlet başkanı,

-Siyasi bakımdan parlamentoya karşı sorumlu bakanlar,

-Başbakanın başkanlığı altında kurulmuş bir kabine veya bakanlar kurulu,

-Devlet başkanının parlamentoyu dağıtma hakkı.

Yarı doğrudan demokraside ise, temsili demokrasi ile doğrudan demokrasinin bazı kurumları birleştirilmiştir. Egemenliğin en güçlü bir şekilde belirlendiği yasama görevi, halkın adına meclis yetkisi dahilindedir. Fakat, temsili demokrasiden farklı olarak halk da bu sistemde yasama işlemlerine doğrudan katılır. Halkın yasama işlemlerine katılması başlıca üç araç vasıtasıyla olur: Referandum, halkın kanun teklifi (halk teşebbüsü), halk vetosu.

 

   
 

Kaynak: C.Can Aktan ve Dilek Dileyici , "Kamu Ekonomisinde Karar Alma ve Oylama Yöntemleri" Kamu Tercihi ve Anayasal İktisat dergisinde yayınlanmıştır. ( Yıl 1, Sayı 1, Ocak-Şubat-Mart-2001.)