GELECEĞİ ŞEKİLLENDİRMENİN GÜCÜ

 

Mustafa Dırık

 

 

 

 

Kehanetler geleceği şekillendirebilir. Bazı olaylar, sırf biz tahminde bulunduğumuz için gerçekleşebilir. Ekonomik krizlerde veya borsaların düşüş veya yükselişinde bu durumun örnekleri görülebilir. Ekonomik kriz beklentisi, piyasayı daraltır ve sırf bu beklenti yüzünden kriz çıkabilir. Gelecekbilimciler, bu örneklerden hareketle insanların geleceği şekillendirme konusunda büyük bir güce sahip olduklarını söylüyorlar. Ancak, kural olarak sorumluluktan kaçıyor ve çaresiz seyirciler gibi gelişmeleri izlemekle yetiniyoruz. Böylece, kötü şeyler olduğu zaman suçluluk duygusundan kurtuluyoruz.

 

Geleceğe ilişkin sorumluluğu üstlendiğimiz zaman, masumiyetimizi de yitiriyoruz; fakat bir amaç ve hayata dair bir anlam kazanıyoruz. Çünkü geleceği oluşturma insiyatifini alıyor ve mevcut olandan daha iyi bir dünya yaratma şansını da elde etmiş oluyoruz. Geleceğin sorumluluğunu üstlenerek; sürprizler icat etme, imkansızı gerçekleştirme ya da tarihin seyrini şaşırtıcı bir şekilde değiştirebilme gücünü de elde ediyoruz.

 

Tarihte değişime katkıda bulunan, teknoloji, ekonomi gibi pek çok güç arasında hangisi hakimdir? Tarihteki tüm değişimler, savaşlar, ilerlemeler, trajediler, büyük yol ayrımları vs. sıradan kişiler de dahil kararları alan, tercihte bulunan ya da bunları etkileyen insanlar tarafından yapılmaktadır. Tarih tek bir kişinin büyük değişimlere yol açabildiğini tekrar tekrar kanıtlamaktadır. Sezar, Napolyon, Gandhi, Hitler, Enver Paşa, Atatürk, gibi örneklerin hepsi bu gücü temsil etmektedir. Bu çok tanınmış önderler, bunların etkilendiği daha az bilinen insanlar ve daha milyonlarcası, tarihte kritik roller oynadılar. Onlar olmasaydı bugün hayatımız daha iyi ya da daha kötü, ama kesinlikle çok daha farklı olabilirdi. Yakın zamandan birkaç örnek: Napolyon’un yaşamamış olduğunu düşünelim: Bugün Avrupa siyasi haritası çok farklı olabilirdi. Enver Paşa’yı ele alalım, belki de Osmanlı İmparatorluğu I. Dünya Savaşı’na hiç girmemiş olacak, dünya ve bizim yaşadığımız topraklar bambaşka bir biçimde şekillenecekti. Aynı şey Hitler için de söylenebilir. Hitler hiç yaşamamış olsaydı, kimbilir belki de dünya bugün olduğundan çok daha farklı bir şekil almış olacaktı. Aynı şeyi, E=mc² ile atom bombasının icadının önünü açan Einstein gibi bilim adamları, ya da Karl Marx gibi teorisyenler için de söylemek mümkündür.

 

“Küçük insanlar”ın olaylar üzerindeki etkisi de yabana atılamaz. Kaos üzerinde çalışan bilim adamları, karmaşık  bir fiziki sistemde meydana gelebilecek küçücük bir değişimin nasıl muazzam sonuçlara yol açabileceğini ispatlamışlardır.  Bu konudaki en çarpıcı örnek, küçük bir kelebeğin kanat çırpışlarının kasırga da dahil son derece karmaşık, önceden tahmin edilemeyen pek çok olaya neden olabilmesidir. Bilim adamları New York’taki bir kelebeğin kanat çırpışlarının Pekin’deki bir kasırgaya neden olabileceğini söylemektedirler. Bu “kelebek etkisi” ve benzeri metaforlar, parametrelerden birinde meydana gelen çok küçük bir değişikliğin sistemin çökmesine neden olabileceği konusunda bizi uyarıyor. Atalarımızın söylediği “bir mıh, bir nalı, bir nal, bir atı, bir at, bir süvariyi, bir süvari, bir orduyu, bir ordu, bir savaşı kazanır” sözü de bunu anlatmaktadır. Bugün gezegenimizdeki 6 milyar insandan her biri,  dünyadaki mevcut gıdanın bir kısmını tüketerek, çevreyi kirleterek, nüfusu artırarak ve daha pek çok şey yaparak insanlığın geleceğini şekillendiren kararlar alıyor ve eylemlerde bulunuyorlar.

 

Gelecekbilimcilerin vurguladıkları bir nokta da, eylemlerimizin uzun vadede küresel düzeyde sonuçlar meydana getirdiğidir. Yaptığımız ya da yapmadığımız eylemler, geleceği şekillendiriyor; özellikle uzun vadede yalnızca kendimizin değil hepimizin geleceğini şekillendirmiş oluyoruz. Her birimiz dünyanın geleceğinin şekillenmesine katkıda bulunan birer “gelecek üreticileri”yiz(future makers). Bazılarımız çok daha iyi gelecek üreticileri olabiliriz; fakat  öğreneceğimiz daha çok şey var.

 

Geleceğin Sorumluluğu:

 

Gelecek üzerindeki gücümüz,  ne tür bir gelecek istediğimizi belirleme ve ona ulaşmak için çaba sarfetmenin yaşamımızdaki en önemli konulardan biri olduğu anlamına gelir. Geleceğin muhtemel olaylarını sıralamak bu işlemin en önemli parçalarından birisidir. Gelecekteki olaylar üzerinde muazzam bir güce sahipsek, bu gücü nasıl kullanacağımız hakkında dikkatli bir biçimde düşünmemiz gerekir. Gelecek üzerindeki gücümüzü ve sorumluluğumuzu kabul ettiğimizde, geleceğine başkalarının karar verdiği çocuklar gibi davranmayı bir kenara bırakıp, kendi kaderini kontrol etmeye muktedir yetişkinler haline geliyoruz.

 

Bu şekilde kendimizi bilgelik(wisdom) yolunda buluruz; geçmiş hakkındaki bilgimiz sayesinde değil, gelecek hakkındaki sorumluğumuz sayesinde bilgeliğe ulaşabiliriz. Bugün yaptıklarımızın yıllar sonra da önemli olup olmayacağını sormaya başladığımızda bilgelik yolunda ilerlemiş oluruz. Aslında bu soru, kararlaştırdığımız eylemlerin uzun vadeli değeri hakkında “hayatta gerçekten neyi başarmak önemlidir” tarzında bizi daha da derin sorular sormaya yönelten bir testtir. “Gerçekte değerli olan nedir?” Bu sorular bizi bilgeliğin anahtarı olan kendini-bilme(self-knowledge) doğrultusunda teşvik eder.

 

Gelecekten sorumlu olmak, geçmişe daha çok dikkat etmek gerektiği anlamına da geliyor. Yalnızca “tarihin sicili, insanlığın hafızası”(history record, human memory) olan geçmiş hakkındaki bilgilerimiz sayesinde, muhtemel gelecekleri anlamayı umabiliriz. Gelecek hakkında bugünden ve geçmişten başka bir kılavuza sahip değiliz. Fakat geçmişi saplantı haline getirmek geleceğe bakarken yanlışa düşmeye  de sebep olabilir. Tarihten yararlanırken, bir müzedeki eski eserleri inceleyen, hiçbir şeyi değiştirmeden ayrılan bir ziyaretçi gibi davranılmalıdır. Tarih bizim için ondan öğrenebileceklerimizden ötürü değerlidir; geçmişe dönüp ona katılmamız mümkün değildir. Gelecek üzerinde etkide bulunabilmek için, tarihi ve deneyimleri geleceği şekillendirmede yardımcı olacak yöntemler için işlenmemiş, ham birer malzeme olarak kullanmalıyız.

 

Geleceğe dönersek, hayalgücümüz sayesinde, kendi yapabileceğimiz şeyleri görebiliriz.  Bize miras kalandan daha iyi bir dünya kurmak için, sonradan taslaklar haline gelecek hayaller kurmaya başlayabiliriz. Çok şey borçlu olduğumuz geçmişte yaşayan insanlara yardım edemeyiz. Onlar düşlerini bizsiz gerçekleştirdiler, bizim görevimiz onlardan bir adım daha ileri gitmek.

 

Geleceğin sorumluluğunu kabul etmek demek, geleceği bizim gayretlerimiz olmadan da olabileceği halinden daha iyi hale getirmek için çaba harcamaya gönül vermek demektir. Bunun için şu anki konumumuzu ve şimdiden geleceği şekillendirmeye başlayan eğilimleri(trendleri) anlamamız gerekiyor.

 

Eğer bugün nerede durduğumuzu ve bugünün eğilimlerinin, yani değişimin ne yönde olduğunu bilirsek, neyi nasıl yapacağımıza daha kolay karar verebiliriz. İyi kararlar alabilmemiz için bugünün eğilimlerinin bizi nereye götüreceğini bilmemiz gerekir. Ondan sonra eğer istiyorsak, bu eğilimlerde, daha iyi bir geleceğe ulaşmak için bazı  değişiklikler yapmayı deneyebiliriz. Kendi konumumuzu ve etrafımızda yaşanan değişimleri anlayarak gelecek hakkında düşünebiliriz. Eğilimleri anlamak, aynı zamanda bugünü anlamak için de gereklidir, çünkü bugün sahip olduğumuz bütün bilgiler geçmişe dayanmaktadır. Eğer bugün, insanların daha önceleri peşinde koştukları bir proje olarak kabul edilirse, gelecek hakkında bir şeyler öğrenmek,  bugünü anlamamızı da  sağlayabilir. Eğilimleri belirlemek nerede olduğumuzu görmemize yardımcı olmasının yanında gelecekte hangi muhtemel noktada olacağımız hakkında da bize fikir verir. Örneğin, yaşadığımız şehir, geçtiğimiz yıllar boyunca büyümüşse, onun gelecekte ne kadar büyük olacağını önceden tahmin edebiliriz. Buradan hareketle trafiğin, suç oranlarının vs. artacağı yargısına varabiliriz. Bu sonuçlar kesin olmasa da eğilimler hakkındaki bilgilerimiz, geleceğin şehirleri hakkında bize basit fikirler verir. Bu fikirleri, hem geleceğe hazırlanmak hem de onu dönüştürmek için kullanmamız mümkündür, çünkü hala onu şekillendirmek için zamanımız vardır. Eğilimleri anlamak bize gelecek hakkında düşünürken işlevsel bir başlangıç noktası verir. Nüfus artışının bir çizelgesini çıkarttıktan sonra, artık nüfusun gelecek zaman içindeki bir noktada yaklaşık olarak ne kadar olacağının projeksiyonunu yapmak mümkündür. Arabaların sayısı, kentte yaşayan insanların toplam geliri vb. diğer unsurlar açısından da aynı durum söz konusudur. Eğilimler üzerinde çalışarak ve onlarla ilgili projeksiyonlar vasıtasıyla, geleceğin kabataslak bir planını çıkarabiliriz.

 

Bu planlar, tıpkı geçmişteki planlar gibi hatalarla dolu olabilirler, fakat yine de hiç plan olmamasından daha iyidir. Geleceğin planlanması mümkündür; çünkü, bugünün sosyal ve teknolojik değişimi geçmişe oranla çok hızlı olmasına rağmen, bugünkü dünyanın nasıl oluştuğuna ve nasıl değiştiğine bakarak, 10-20 yıl sonra nasıl olacağı hakkında kaba bir tahminde bulunabiliriz. Şüphesiz ki, mevcut pek çok eğilim gelecekte ortadan kalkacak ve planlarımız bazen bizi yanıltacaktır. Fakat yine de bir plana ve onu nasıl kullanılacağı bilgisine sahip olmak, geleceğe doğru ilerlerken bize epeyce yardımcı olacaktır. Ayrıca gelecekbilimcilerin geliştirdikleri gelecek planlarında, eğilimlerden yararlanmanın dışında da çeşitli metodlar mevcuttur. Burada önemli olan nokta,  önceden  belirlenmemiş, hayali ve zengin ihtimallere açık bulunan bir geleceğin araştırılmasının rasyonel ve bilimsel metodlarının olmasıdır.

 

 

Gelecek Asla Beklemez

 

Pek çok insan, gelecekle ilgili endişelere ayıracak zamanları olmadığını, zaten halihazırda çözmek zorunda oldukları pek çok problemin mevcut olduğunu düşünür. Bu kişilerde, olayların, onların ilgilenmeye hazır oldukları vakte kadar bekleyeceği gibi bir yanılgı vardır. Ne yazık ki, olaylar, biz onları kabul edinceye kadar bekleme odasında oturan misafirlere benzemez. Onlar sürekli oluşum halindedir ve kendi kararlaştırdıkları vakitte bizi ziyaret ederler; bizimkinde değil. Bugün karşılaştığımız pek çok kriz, geçmişte bizim daha öncekilerle çok meşgul olmamız yüzünden pek de ilgilenmediğimiz küçük sorunlardı. Geçmişe bakarak, sürekli kriz konumunda oluşumuzun, “aciliyetin hakimiyeti” yüzünden yönetilebilir sorunlarla kriz aşamasına gelene kadar ilgilenmememiz yüzünden, kendi hatalarımızdan kaynaklandığını anlayabiliriz.

 

 

Geleceğe tersinden de bakabiliriz. Uzun yıllar içinde gelişen bir sorunu bir gecede çözmeye çalışmak, istenmeyen sonuçlara yol açabilir. En nihayetinde, krizler çoğu zaman bizim çok küçük katkılarımızla ya da hiç katkımız olmadan kendi kendilerine çözülebilirler. Hatta bazen pek çok durumda, bir kriz karşısında izlenecek en iyi politika hiç eylemde bulunmamaktır. Çünkü bir konumda değişiklik yapmak, kaynakların israf edilmesine  ve muhtemelen doğal çözümlerden uzaklaşmaya yol açabilir.

 

İnsanlar geleceğe yoğunlaştıkları zaman, yapabileceklerinin, amaçlarının, kendilerini bekleyen fırsat ve tehditlerin bilincine vardıklarından, pek çok konuda  yetkin hale gelebilirler. Gelecekbilimciler, hakkında düşünebileceğimiz muhtemel gelecek senaryolarını anlatarak,  geleceği anlamamız konusunda bize yardımcı olabilirler. Gelecek çoğumuz için belirsiz gözüktüğüne göre, geleceğe dair düşünmek ve doğru kararlar alabilmek için uygun yeni araçlara ihtiyacımız var. Gelecekbilimciler, eğilimlerin geleceğe taşınması, karşı etki analizleri veya herhangi başka bir metod kullanarak, geleceğe dikkatleri yoğunlaştırmayı ve doğru karar vermeyi kolaylaştırmaktadırlar.