 |
Devlet, egemenlik hakkı ve yetkisinin sonucu olarak siyasal güce sahiptir.
Devletin sahip olduğu bu güç, hiçbir şekilde sınırsız değildir ve keyfi
olarak kullanılamaz. Devlet sahip olduğu siyasal gücü, vatandaşlarının can
ve mal güvenliğini korumak, adaleti tesis etmek için kullanır. Siyasal
gücün kullanım alanının genişlemesi insan hak ve özgürlükleri için tehlike
teşkil etmeye başlar. Siyasal gücün genişlemesi devletin büyümesi anlamına
gelir. Sınırsız güç ve büyük devlet, siyasal, sosyal ve ekonomik
sorunların artmasına ve daha da ağırlaşmasına neden olur.
|
 |
Siyasi
gücün tek bir elde toplanması son derece tehlikelidir. İyi bir devlet
yönetiminde siyasal güç; yasama, yürütme ve yargı organları arasında
dağıtılmalıdır. Buna yatay kuvvetler ayrılığı denir. Yatay kuvvetler
ayrılığının sağlanması için "kanun yapma" (yasama) ile "hükümet etme" (yürütme)
yetkilerinin birbirinden kesinlikle ayrılması ve her ikisinin de "bağımsız
mahkemeler" (yargı) kanalıyla denetime tâbi tutulması gerekir.
|
 |
İyi
bir devlet yönetimi için güç ve yetki tek merkezde toplanmamalıdır.
Merkezi devlet ile mahalli idareler arasında mutlaka hizmet ve gelir
bölüşümü yapılmalıdır. Güç ve yetkinin merkezde toplanması (merkeziyetçilik)
siyasal ve ekonomik sorunları ve yozlaşmaları artırır. İdari ve mali
yönden adem-i merkeziyetçilik (desantralizasyon) daha iyi bir devlet
yönetimi için gereklidir. Siyasal gücün merkezi ve mahalli idareler
arasında bu şekilde dağıtılmasına dikey kuvvetler ayrılığı adı verilir.
|
 |
İyi
bir devlet yönetiminde siyasal gücü sınırlayacak kurumlardan biri, seçim
sisteminin ve oylama mekanizmasının varlığıdır. Demokrasi, genel ve eşit
oy hakkının güvence altına alındığı bir devlet yönetim şeklidir.
Vatandaşlar sahip oldukları oy hakkı ile yöneticileri belirli bir süre
için seçme hakkına sahip olurlar. Siyasal gücü kötüye kullanan yöneticiler
bir sonraki seçimlerde yeniden seçilemeyebilirler. |
 |
Seçim ve oylama, demokrasinin vazgeçilmez şartıdır. Ancak seçim sisteminin
ve oylama mekanizmasının varlığı siyasal gücün kötüye kullanılmasını
engelleyemez. Dört ya da beş yıl gibi bir süre için seçilen yöneticiler,
seçildikleri dönem içinde siyasal gücü kötüye kullanabilirler.
|
 |
Devlet
yönetiminde yöneticilerin vatandaşlar adına sahip oldukları ve
kullandıkları güç ve yetkileri kötüye kullanmalarını ve suiistimal
etmelerini önlemek için yönetimde açıklık (Şeffaflık) gereklidir. Siyasal
sürecin gizlilik ve örtbas içerisinde değil, tam bir açıklık içerisinde
işlemesi önemlidir. Yönetimde açıklık için, her şeyden önce, vatandaşların
bilgi edinme haklarının anayasal ve yasal güvence altına alınması gerekir.
|
 |
Açıklık,
devletin tüm kurumlarının, kendilerine ait bilgileri ve belgeleri
kamuoyunun bilgisinden saklamamasını ifade etmektedir. Ancak bazı tür
bilgi ve belgelerin (örneğin, ülkenin savunması ile ilgili) tümüyle
kamuoyuna sunulması söz konusu olamaz. Bu türde gizlilik içinde muhafaza
edilmesi gereken bilgi ve belgeler dışında, demokratik bir devlette,
açıklık ilkesine sıkı sıkıya bağlı kalınmalıdır. Özellikle, devletin gelir
ve giderlerine ilişkin dökümanın, yani bütçenin açık ve anlaşılır olması
büyük önem taşımaktadır. Vatandaşlar ödemiş oldukları vergilerin ne
şekilde harcandığını bilmelidirler. |
 |
İyi
bir siyasal düzen ve devlet yönetimi için siyasal güç alanını ve siyasal
gücü elinde bulunduran devletin haklarını, yetkilerini, görevlerini ve
fonksiyonlarını sınırlamak gerekir. Yatay ve dikey kuvvetler ayrılığı,
seçim ve oylama mekanizması devlet gücünün kötüye kullanılmasını önlemek
için geliştirilmiş müesseselerdir. Bunlar dışında siyasal gücü
sınırlayacak temel araç anayasadır. |
 |
Anayasa
kelimesi esasen, Avrupa'da mutlak monarşilere karşı verilen mücadele
sonunda kralların mutlak gücünün sınırlandırılması ve vatandaşların hak ve
özgürlüklerinin korunması için ortaya çıkmıştır. |
 |
Geleneksel
Anayasacılık anlayışında, anayasa, sadece ülkelerin siyasi yapısını ve
devlet şeklini belirleyen, yasama, yürütme ve yargı organlarının görev ve
fonksiyonlarını açıklayan, temel siyasi hak ve özgürlüklerle ilgili
hükümlere yer veren bir belge olarak kabul edilir. Oysa, çağdaş
anayasacılık anlayışında, yukarıdaki klasik anlayışın geçerliliğini
yitirdiği ve anayasaların ülkelerin ekonomik sistemlerini de belirleyen ve
onların istikrar içinde gelişmesini sağlayacak hükümlere yer veren
belgeler olması görüşü savunulur. |
 |
Çağdaş anayasacılık, anayasa ve yasal normlarla devletin ve devleti
yönetenlerin güç ve yetkilerinin sınırlandırılmasını savunan bir
yaklaşımdır. Tarihte anayasacılık hareketleri, mutlak siyasi güce ve
otoriteye karşı verilen mücadelelerin tarihidir. Anayasacılık hareketleri,
devlet yönetiminde keyfiyetin önlenmesi için yapılan mücadeleleri ifade
etmektedir. |
 |
Özgür bir toplumda, devletin güç ve yetkilerini sınırlayacak temel araç
anayasa ve yasalardır. Anayasanın ve onun özüne ve ruhuna uygun yasaların
temel fonksiyonu devletin görevleri ve fonksiyonlarını sadece belirtmek
değil, aksine devletin güç ve yetkilerinin çerçevesini çizmek ve
sınırlandırmaktır. |
 |
Devletin
hukuk kuralları ile sınırlandırılması anayasacılık (Constitutionalism)
olarak adlandırılır. Anayasacılık, devletin sadece anayasal hükümlerle
sınırlandırılması demek değildir. Haklar ve özgürlükler sadece yazılı bir
anayasa ile korunamaz. Aynı şekilde devletin keyfi ve sınırsız gücü sadece
ve sadece yazılı bir anayasa ile sınırlandırılamaz. Anayasacılık
zihniyetinin toplumda yerleşmiş olmasında siyasal kültür büyük önem taşır.
|
 |
Anayasacılık, toplumsal kesimlerin katılımını, diyalogunu ve uzlaşmasını
öngören bir sözleşmeci perspektife dayalı olmalıdır. Bu perspektife
sözleşmeci anayasacılık (Contractarian Constitutionalism) adı verilir. İyi
bir sosyal düzenin temel ilkeleri, kuralları ve kurumları üzerinde
toplumsal uzlaşma (consensus) sağlanmalı ve daha sonra da üzerinde
uzlaşılan konular formel bir yapıya, yani toplumsal sözleşme (anayasa)
haline getirilmelidir. Toplumsal sözleşme metni halk tarafından büyük
çoğunlukla (oybirliğine yakın bir çoğunluk) kabul edilmiş olmalıdır.
|
 |
Sözleşmeci anayasacılık, kuralları ve kurumları ön plana alan bir
yaklaşımdır. Bu yaklaşımda toplumsal düzenin kurallarının önceden ve iki
aşamalı (anayasal ve yasal- kurumsal) olarak belirlenmesi ve yürürlüğe
konulması savunulur. Birinci aşamada, sosyal düzenin temel kuralları
anayasa içerisinde belirlenir. Buna anayasal düzen adı verilir. İkinci
olarak, anayasanın ruhuna ve özüne uygun yasal ve kurumsal düzenlemeler
yürürlüğe konulur. Anayasa sonrası bu yasal ve kurumsal düzenlemeler ise
post-anayasal düzen olarak adlandırılır. |
 |
İyi
bir sosyal düzen için "anayasalı devlet" değil "anayasal devlet"
gereklidir. Yazılı bir anayasası bulunan bir ülke, anayasalı devlet olarak
adlandırılır. Ancak her anayasalı devlet, "anayasal devlet" değildir.
Anayasal devlet olmak için siyasal iktidarların hukuk kuralları ile güç ve
yetkilerinin sınırlandırılması gerekir. Daha doğru bir tanımlamayla
anayasal devlet olmak için, başta, anayasa olmak üzere yasal ve kurumsal
normlarla siyasal iktidarın keyfiyeti sınırlandırılır. Bir anayasal devlet
başlıca şu temel kurumlara sahip olmalıdır: (1) Kuvvetler ayrılığı (2)
Temel hak ve özgürlüklerin haklar bildirgeleri veya anayasa ile güvence
altına alınması (3) Hukukun üstünlüğü ve kanun hakimiyeti (4) Yargı
denetimi (5) Anayasa ile devletin güç ve yetkilerinin sınırlandırılması.
|
 |
İyi
bir sosyal düzende, anayasa, devleti sınırlayacak ve bireylerin hak ve
özgürlüklerini güvence altına alacak temel toplumsal sözleşme metni olarak
kabul edilir. Dolayısıyla anayasanın bir ideolojisi mevcut olacaktır. "Devletin
ve anayasanın bir ideolojisi olmaz" yaklaşımı doğru değildir. Nihayetinde
anayasalar insanlar tarafından yapılır. İdeolojisiz bir anayasa oluşturmak
mümkün değildir. Önemli olan, anayasanın ideolojisinin evrensel hukuk
kurallarına ve sivil toplum düzeninin temel ilkelerine dayalı olmasıdır.
Bu ideoloji "genel konsensus" (consensus omnium)'un bir sonucu olmalıdır.
"Yeni" toplumsal sözleşme geniş bir mutabakata dayanmalıdır.
|