GLOBAL EKONOMİK KRİZLER SORUNU


COŞKUN CAN AKTAN & İSTİKLAL Y. VURAL


 

Ekonomik kriz, ‘ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarması’ demektir. (Aktan ve Şen, 1999:39.) Ekonomik krizler çok değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Üretimde hızlı bir daralma, fiyatlar genel seviyesinde ani düşme, iflaslar, işsizlik oranında ani artış, ücretlerde gerileme, borsada çöküş, spekülatif hareketler vb. faktörler ekonomik krizlerin başlıca örnekleridir.

Ekonomik krizler, reel ve finansal sektörlerde arz fazlalığı veya talep daralmasından kaynaklanabilir. Gerek arz, gerekse talep krizinin ortaya çıkmasının çeşitli nedenleri bulunmaktadır. Ekonomik krizler, organizasyon dışı konjonktürel nedenlerden kaynaklanabileceği gibi organizasyon içi nedenlerden de kaynaklanabilir. Ekonomik krizlerin nedeni, her zaman ‘ekonomik nedenler’ olmayabilir. Örneğin, ülke düzeyinde ortaya çıkan doğal afetler (deprem, yangın, sel baskını vs. ) ekonomik kriz nedeni olabilir. 

Ekonomik krizlerin bir kısmı yukarıda da belirttiğimiz gibi organizasyon dışı nedenlerden kaynaklanabilir. Siyasal, ekonomik, teknolojik ve ekolojik alanlardaki hızlı değişim ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.  Örneğin, siyasal alanda yaşanan hükümet bunalımları, askeri darbeler, siyasal istikrarsızlık ortamı krizlere neden olabilir. Bunun yanısıra, dünyada yaşanan hızlı ekonomik değişimler, daima krizlerin ortaya çıkmasına elverişli bir ortam yaratmaktadır. Özellikle, global ekonomik entegrasyon (ekonomik globalleşme) hem tehlike hem de fırsat anlamında krizlere davetiye çıkarmaktadır.

Bunların dışında ekonomik süreç içerisinde üretim, istihdam ve fiyatlar genel seviyesinde ortaya çıkan ani konjonktürel hareketler ve dalgalanmalar da depresyon, hiperenflasyon, işsizlik gibi krizlere neden olabilir. Konjonktürel hareketler piyasa ekonomisinin kendi tabii işleyişi neticesinde ortaya çıkan gelişmelerdir. Bunun yanısıra, devletin ekonomiye iktisat politikası araçları ile müdahale etmesi de (örneğin, ani devalüasyon, vergi oranlarının arttırılması veya vergi yükünün ağırlaştırılması gibi) ekonomik krizlere neden olabilir.

Bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, malzeme teknolojisindeki yenilikler, teknolojik buluşlar da bazı organizasyonlar için fırsat anlamına gelirken, bazı organizasyonlar için krize neden olabilir. Örneğin, bilim ve teknoloji dünyasındaki gelişmelere ayak uydurmayan veya bu yönde çok geride kalan organizasyonların ayakta kalabilmeleri çok güçtür.  Bilim ve teknoloji, rekabet gücünü belirleyen temel unsurlardan birisidir.

Krizlerin, organizasyonun kendi iç yapısından ve yönetiminden kaynaklanan nedenleri de olabilir. Optimal büyüklükten uzaklaşmış, merkeziyetçi ve hiyerarşik bir organizasyon yapısı, etkin olmayan liderlik ve mali yönetim, organizasyonda çağdaş yönetim tekniklerinin uygulanmaması gibi nedenler krizlere neden olabileceği gibi bu belirttiğimiz faktörlerin bulunmaması, organizasyonun kriz ortamında krize karşı koyabilme gücünü de sınırlandırır.

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan anlaşılacağı üzere ekonomik krizler organizasyon-dışı veya organizasyon-içi muhtelif sebeplerden kaynaklanabilir.

“Global ekonomik kriz” kavramı ise global ölçekte ortaya çıkan ekonomik krizi ifade eder. Günümüzde globalleşen dünyada ülkeler eskisinden çok daha fazla ekonomik ilişkiler içerisindedirler. Uluslararası ticaret hareketleri, sermaye hareketleri  ve emek hareketleri çok yoğun bir hal almıştır. Örneğin bugün dünyada gayrisafi özel sermaye akımının ulaştığı nokta bundan kırk ya da elli yıl ile mukayese edilmeyecek boyutlardır. Son on yılda globalleşme sürecinin hızlanması ile birlikte sermaye akımları da hız kazanmıştır. Örneğin, 1990 yılında tüm dünyadaki gayrisafi özel sermaye akımlarının dünya GSYİH’sına oranı yüzde 10 dolayında iken , bu oran 2000 yılında tam üç kat artış göstererek yüzde 30’lara ulaşmıştır. (World Bank, 2002:334-35.)  Dünyadaki ticaret ve sermaye hareketlerinin artması doğal olarak global krizlerin ortaya çıkma olasılığını artırmıştır. Nitekim 1990’lı yıllarda globalleşme sürecinin hızlanması ile birlikte global krizler de yaygınlaşmıştır. [i]

 

 


Kaynak: C.Can Aktan ve İstiklal Y. Vural, Globalleşme : Fırsat mı, Tehdit mi? , İstanbul: Zaman Kitap, 2004.