GLOBAL TERÖR SORUNU


COŞKUN CAN AKTAN & İSTİKLAL Y. VURAL


Globalleşme, sosyal ilişkilerde ülkeler ve toplumlar arasında entegrasyonu, geçişliliği ve benzeşmeyi artıran bir olgu olmakla birlikte tarihi geçmiş, kültürel miras, takip edilen politikalar ve yarattığı eşitsizlikler dolayısıyla bir yandan farklılaşma yönündeki eğilimleri beslemekte; öte yandan, önceki dönemlere kıyasla görece benzeşen unsurlarda bile herkes ve her bölge aynı derecede globalleşememektedir. Dahası globalleşme zaman ve mekan kısıtlamalarını azaltıp global toplum ve örgütleri ortaya çıkarma potansiyeline sahip olsa da g, mekanın,  etnik yapıların, dinin, ideoloji ve ulus devlet gibi yapı ve değerlerin sonunun geldiği anlamına gelmez. Bu tip yapı ve değerler yeni koşullara göre değişmekle birlikte ortadan kalkmamaktadır. Öte yandan herkes “global çağ”da yaşamamaktadır ve globalleşmenin etkisi orantısız dağılmaktadır. Globalleşmeden yoksullar zenginlere, yaşlılar gençlere, Güney Kuzeye ve kalifiye olmayan işgücü kalifiye ve profesyonel işgücüne göre  daha az etkilenmektedir. Globalleşme mekanlar (Kuzey-Güney, yoksul ülkeler-zengin ülkeler coğrafyası) ve ulus devletler arasındaki güç ve kudret açığını hızla artırmakta ve çeşitli alanlardaki eşitsizlik ve dengesizlikleri şiddetlendirmektedir. Bu eğilim globalleşmeden zarar görenlerin, hoşlanmayanların ve çıkarı olmayanların hoşnutsuzluğunu ve tepkisini gittikçe artırmaktadır ve yeni asayişsizlik ve güvensizlik kaynaklarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Terörizm belirli siyasi hedeflere ulaşmak amacıyla korku salmak için masum kişilere zarar veren ve yıldıran önceden tasarlanmış ve sistematik şiddet olarak tanımlanabilir (Netanyahu, 1986:9). Düşmanları yok etmekten daha çok yola getirmek ve yıldırmak amacıyla uygulanan alışık olmadık ve beklenmedik şiddet uygulamasıdır. Başka bir ifadeyle, maddi öneminden daha ziyade sahip olduğu sembolik değerlere saldırılmak suretiyle düşmanların siyasi davranışları etkilenmeye çalışılır. Kurbanlar genellikle siviller olmakla birlikte bir eylemin terörist bir eylem olması için mutlaka bireysel zararlara (ölüm ve yaralanma) yol açması gerekmez (Schlagheck, 1988:1). Terörizm sadece bireyler ve bu amaçla örgütlenmiş gruplar tarafından gerçekleştirilen bir eylem değildir. Terörizm, devletin otoritesini tehdit eden grup ya da hareketleri baskı altına almak veya yıldırmak için devletler tarafından da kullanılabilir (Schlagheck, 1988:47). Sahip olduğu güç, meşru silah kullanma tekelinin varlığı ve etkileyebileceği kişi ve topluluk miktarı dikkate alınınca “devlet terörü” en az bireysel ve örgütsel terör kadar ve hatta onlardan daha fazla önemlidir.

Terörün son yıllarda ortaya çıkan ve II. Dünya Savaşı sonrasında yaygınlaşan bir olgu olduğunu söylemek son derece zordur. Terör tarih boyunca insanların farklı zaman ve mekanlarda ve farklı boyut ve şiddette karşı karşıya kaldıkları bir olaydır. İlk terörist kampanya, Filistin’de M.Ö. 6-135 tarihleri arasında Roma’lılara karşı Musevi’lerin yürüttüğü Partizan (Zealot) hareketi olarak kabul edilir (Schlagheck, 1988:15). Devletin siyasi amaçlara ulaşmak için önceden tasarlayarak ve sistematik bir şekilde terörizmi kullandığı ilk olaylar zinciri Fransız Devrimi sonrasında yaşanan “Terör Devri” (Eylül 1793- Temmuz 1794)’ne denk gelir.  Devlet terörü Nazi Hükümeti ile yaygınlığını ve ideolojik bağlantısını artırır ve ABD’nin savaşı kazanmak için Japonya’da iki ayrı kente atom bombası atarak binlerce masum sivili öldürmesi ile doruk noktaya ulaşır (Schlagheck, 1988:47-56).

Terörün globalleşmesinin ivme kazanması Soğuk Savaş Dönemi’ne denk gelir. Bu dönemin temel özelliği Kapitalist Blokun sosyalizmin dünyaya yayılmasını engellemek, Doğu Blokunun ise sosyalizm ihraç etmek amacıyla karşı blok içindeki grup ve hareketlerin terörist eylemler gerçekleştirmesini teşvik ettiği  “devlet destekli” terör hareketlerinin yaygınlığıdır. Bu dönem kolonileşmenin sona erdiği ve yeni ulus devletlerin ortaya çıktığı bir dönemdir. Yeni ulus devletlerin ortaya çıkmasını amaçlayan “bağımsızlık hareketleri”nin terörist hareketleri meşrulaştırdığı ve çok sayıda “ulusal kurtuluş örgütleri”nin ortaya çıkmasına yol açtığı bu dönemde önceki döneme göre terörist olay sayısında büyük bir artış (1968-89 arası dönemde terörist olay sayısı yılda 1673’tür) olmasına rağmen meydana gelen olayların devlet desteğine sahip iki bloklu bir yapı arz etmesi “misilleme” korkusu nedeniyle Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında gözlenen terörist eylem sayısındaki artışa (1990-96 arası olay sayısı yılda 4389’dur) kıyasla yine de sınırlı kalmıştır (Coker, 2002).

Yeni dönemde terörizm blok ve devlet destekli soğuk savaş dönemini niteleyen yapısından uzaklaşmakta ve globalleşmektedir. Globalleşen terörün yapısı ve niteliği değişmektedir: global terör ulus devletlerini değil doğrudan hükümetleri hedef almaktadır ve teröristler “seçici terörizm” ve “sınırlı şiddet” yerine “rastgele terörizm” ve sınırsız şiddeti tercih etmektedirler[i]. Global terör, birden fazla ülke vatandaşının internet ve uydu telefon gibi modern iletişim araçlarının vasıtasıyla haberleşerek ve kitlesel tahribata yol açacak silahlar (kimyasal, biyolojik, nükleer ve yolcu uçakları gibi umulmadık silahlar) kullanarak dünyanın her tarafında eylem yapabildiği terör ağlarına dönüşmektedir. El Kaide bu tip örgütlenmenin örneklerinden biridir.

11 Eylül’deki Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı sadece bireysel-örgütsel düzeydeki yeni terörde değil devlet teröründe de yeni bir aşamaya karşılık gelmektedir. Global devlet terörü sadece terörist eylemlerde bulunan birey ve örgütleri değil; bunların yanı sıra teröre destek veren devletleri (‘haydut devlet’)ve hatta terörle aktif bir şekilde mücadele etmeyen veya ilerideki bir tarihte terörist eylemlerde potansiyel destekçi olacak devlet ve bölgeleri hedef almaktadır. Terörist eylem meydana gelmeden önce “potansiyel” teröristlerin tespit ve yok edilmesini öngören yeni güvenlik doktrinini benimseyen ABD kendisine yönelik terörist eylemleri cezalandırmak ve meydana gelmeden önlemek için dünyanın her tarafında ‘terörist’ örgüt ve kişileri takip etmekte ve küresel düzeyde bir “sürek avı”nı sürdürmektedir. Bu süreçte uluslararası hukuk kuralları ve devletlerin egemenlikleri “Pax Americana” uğruna yadsınacağından tepkilerin de şiddetlenmesine yol açacaktır. Birey ve örgütlerin yanı sıra egemen devletleri de hedef alan global devlet terörü güvensizliği ve uluslararası barışı tehdit etmeye başlayacak ve her düzeyde terörist faaliyetleri destekleyici bir nitelik kazanacaktır. Başka bir ifadeyle, 11 Eylül benzeri saldırılar propagandanın şiddetini artırdıkça terörist yöntemleri gittikçe yaygınlaştıracak, kendilerine karşı terörist yöntemler kullanılan ulus devletler de kendilerini korumak için benzer yöntemlere başvurunca terörizm bir anlamda yeniden globalleşecektir (Kongar, 2002:31).

Global terörün meşruiyet kaynağı gittikçe artan bir düzeyde ulusal bağımsızlıktan dine ve etnik milliyetçiliğe kaymaktadır. Kökten dincilik günümüzde terörizmi harekete geçiren en önemli faktörlerden biridir. Otuz yıl önce din ya da inanç kökenli terörist hareketler yok denecek kadar azdı. 1980 yılında bilinen 64 terörist örgüt ya da grubun sadece ikisi din veya inanca dayalı ideolojiler ile yönlendiriliyordu (Schlagheck, 1988:Ek). İran Devrimi sonrasında ise Şii kökenli terörist gruplar tüm örgütlerin çeyreğini oluşturmaktadır. Orta Doğudaki terör örgütlerinin komşu ülkelerdeki benzer örgütlerle bağlantıları olmasına rağmen son yıllara dek bu örgütler uluslararası örgüt olma niteliğine sahip değildir. Kökten dinci örgütlerin en ünlüsü haline gelen El Kaide ise uluslararasılaşmanın ötesinde global bir terör örgütü hatta global bir terör ağıdır. El Kaide’nin global niteliğine ilişkin en iyi örnek Ahmet Şah Mesud’un 11 Eylül saldırısı öncesi öldürülmesinden sorumlu olan suikastçilerin Pakistan’a girmek için Londra’da Belçika vizesi alan Cezayirliler olmasıdır (Coker, 2002). Radikal İslamcı örgütlerin kozmopolit bir düzen yerine bir dünya düzeni (islam nizamı) ve tek bir islam toplumu (ümmet) talep etmeleri global nitelikteki bu tip örgütlerin örgütlenmesini ve eleman teminini kolaylaştırmaktadır. Bunlara karşı dünyanın her tarafında dine bağlılığı referans alarak yürütülen sürek avı, bu eğilimin daha da güçlenmesine ve halk desteği bulmasına yol açabilecektir.

Diğer din ve inançlardan esinlenen kökten dinci ve aşırı terörist örgütlenmeler ve hareketlerde en az İslami referans alanlar kadar tehlikelidirler[ii]. Bu tip örgütlenmeler arasında Kuzey Amerika’da faaliyet gösteren ve Oklahoma’daki bombalamadan sorumlu olan Hıristiyan Aryan Milletleri (Aryan Nations) örgütü ile Kuzey Amerika’da varlığını sürdürmekle birlikte İsrail’de ve İşgal Altındaki Topraklarda faaliyette bulunan Yahudi Savunma Ligi (Jewish Defence League) yer almaktadır (CSIS, 1999).

Global terör tehlikesi dünya ile entegre olan yönetici elit tabakadan değil kültürel, tarihi, coğrafi ve benzeri nedenlerle globalleşmenin yararlarından istifade edemeyen ve zararlarına maruz kalan kesimlerin varlığından ve bu kesimlerin durumlarının son derece kötü olmasından kaynaklanmaktadır. Global köyün karanlık yüzü korkunçtur. Köyün dışlanan, horlanan, aşağılanan ve yoksul bırakılan azınlıkları ve marjinal toplulukları kendilerini baskı ve sömürü altında tutanları dünyanın her yerinden ve her yerinde görülmemiş şiddette vurma yeteneğine kavuşmaktadır. Globalleşme sürecinde farklılaşmaya yol açan en temel faktörlerden biri olan din, bu gruplara meşruiyet ve örgütlenme yöntemi kaynağı olarak hizmet etmektedir. Geleneksel kültürlerini korumak isteyen ve Dünya Bankası ve IMF’nin yoksulluğu artırıcı geleneksel politikalarına alternatif bulamayan “global köyün öteki sakinleri” yalnızlık, yabancılaşma ve güçsüzlük hissine kapılmakta ve bu hisler gittikçe şiddetlenmektedir. Yeni medya, uydular ve internet gibi ağlarla yayılan Amerika kültürü ve Amerikanlaşmaya karşı terörizm güçlü bir muhalefet ve siyasi amaçlara ulaşmada etkileyici (ritüel içeren, sembolik ve iletişimci) bir şiddet ve karşı koyma tarzı olarak görülebilmektedir. Dünya Ticaret Merkezi’ne yapılan saldırı Amerikan Hegemonyasına karşı bir meydan okuma, global nitelikte bir “ikon”u ortadan kaldırma ve bu yolla Amerika ve Amerikan değerlerini küçümseme, Amerika’nın burnunu sürtme, statü ve prestij kazanma ve uluslararası alanda ve özellikle “öteki dünya”da tanınmanın simgesidir.

Global terör global ölçekte felaketlere yol açabilecek potansiyele kavuşmaktadır. .........................

.............................

...............................


 

[i] Seçici  terörizm ya da sınırlı şiddet, teröristlerin siyasi hedeflerine ulaşmalarını sağlayacak sınırlı sayıdaki ve belirli özelliklere sahip kişi ya da nitelikli sembollere saldırmaları  ve kitlesel düzeyde ölüm ve yaralanmalara yol açacak eylemlerden kaçınmalarını içerir. Bu tip eylemlerde “silahlı propaganda“ mümkün olduğunca az sayıda masumun zarar görmesini sağlayarak gerçekleştirilmeye çalışılır. Amaç halk desteğini kazanmak olduğundan bunu yitirecek vahşi ve çok fazla zayiata neden olan eylemlerden kaçınılır.

[ii] İdeoloji ve etnik milliyetçilik de önemli bir motivasyon kaynağı olmaya devam etmektedir. IRA, ETA, Filistin’deki çok sayıda örgüt ve PKK etnik milliyetçiliğin motivasyon kaynağı olduğu örgütler iken DHKP-C, Peru’daki Aydınlık Yol (Sandero Luminoso) ve Hindistan’daki Naxalit sol-kanat; ABD’de Ku Klux Klan, İngiltere’de C-18 (Combat-18:Mücadele 18) ve Almanya’daki dazlaklar sağ-kanat ideolojiye sahiptir.

 


Kaynak: C.Can Aktan ve İstiklal Y. Vural, Globalleşme : Fırsat mı, Tehdit mi? , İstanbul: Zaman Kitap, 2004.