GLOBALLEŞMENİN BOYUTLARI

 

 

Dünya ekonomisi, özellikle içinde yaşadığımız son çeyrek yüzyıl içerisinde hızla ‘globalleşme’ sürecine girmiştir.  Globalleşme ile birlikte, gelişmiş, gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler arasında işbirliği imkanları genişlemiştir.  Ülkeler arasında ticaret sınırlarının önündeki engeller giderek azalmaya ve ortadan kalkmaya başlamış, uluslararası ticaret hacmi genişlemiş, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere yüksek teknoloji transferi artmış, uluslararası finans piyasaları gelişmiş, ülkeler arasında işgücü akımı hızlanmış, yabancı sermaye akışında önemli gelişmeler yaşanmıştır.  İşte bu ilişkiler, ‘global ekonomik entegrasyon’ adı verilen bir olguyu gündeme getirmiştir.  Global ekonomik entegrasyon, kısaca, ülkeler arasında mal, emek ve sermeye hareketlerinin artması ve ülkelerin ekonomik işbirliği alanlarının genişlemesi demektir.

 

Aşağıda global ekonomik entegrasyon yönünden dünya ülkelerinin ve Türkiye’nin konumu, ortaya konulmaya çalışılacaktır.  Global ekonomik entegrasyonun boyutlarını ortaya koymadan önce global ekonomik entegrasyonun ne şekilde ölçüleceği konusunu açıklamak gerekir.  Bir ülkenin diğer ülkeler ile ne derece ekonomik işbirliği içerisinde olduğunu tespit etmek için başlıca şu göstergelerden yararlanılabilir:

 

·      Uluslararası mal hareketleri: Global ekonomik entegrasyonun en önemli boyutunu uluslararası ticaret oluşturmaktadır.  Uluslararası ticaret hacmi ise ihracat ve ithalatın ayrı ayrı ve/veya birlikte GSYİH’ya oranlanması suretiyle ölçülmektedir.

·      Uluslararası sermaye hareketleri: Uluslararası sermaye hareketleri, doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve diğer yatırımlardan oluşmaktadır.  Doğrudan yabancı sermaye yatırımları, bir firmanın yabancı bir ülkede doğrudan veya iştirak halinde yatırım yapması ve yatırımın yönetimine katılması demektir.  Buna karşın portföy yatırımları, tasarruf sahiplerinin ya da yatırımcının bir kazanç elde etmek için uluslararası sermaye piyasalarından menkul kıymetler satın almaları şeklinde yaptıkları yatırımlardır.  Diğer yatırımlar ise, hazine bonosu ve tahvil alım satımıyla oluşan kısa ve uzun vadeli sermaye hareketleridir.  Özetle, global ekonomik entegrasyonun bir diğer boyutu olan uluslararası sermaye hareketlerinin büyüklüğünü, doğrudan yabancı sermaye yatırımları ile diğer ülke borsalarında yapılan hisse senedi ve tahvil alım satımı hacmi ile ölçmek mümkündür.

·      Uluslararası işgücü hareketleri: Globalleşme, sadece mal ve sermaye için değil işgücü için de geçerlidir.  Dünya ekonomisinde işgücünün giderek daha yaygın bir akışkanlığı söz konusudur.  Bununla birlikte, bir çok ülkede işsizlik sorununun ciddi boyutlarda olması dolayısıyla işgücünün serbest dolaşımı gelişmiş ülkelere ağır yük getirebilmektedir.  Bu nedenle gelişmiş ülkeler, vize ve diğer tedbirlerle işgücünün serbest dolaşımını engellemektedirler.

 

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan anlaşıldığı üzere; global ekonomik entegrasyon, uluslararası mal, sermaye ve emek hareketlerinin genişleyerek ülkelerin birbirleri arasındaki ekonomik ilişkilerin artması ve ülkelerin birbirlerine yakınlaşması demektir.

 

Dünyada global ekonomik entegrasyon yönünde ortaya çıkan gelişmeleri bazı şekiller yardımıyla ortaya koymakta yarar bulunmaktadır.  Dünyada uluslararası ticaret hareketlerindeki değişim trendi izlendiğinde 1987 ile 1997 arasındaki on yıl içerisinde, globalleşme eğiliminin arttığı gözlemlenmektedir.  Ancak bu artış yüksek gelirli ülkelerde[4] daha belirgin bir durum arz etmektedir.  Düşük gelirli ülkelerde toplam ihracat ve ithalat hacminin GSYİH’ya oranı, 1987 yılında % 7 iken bu oran 1997 yılında % 8.4’e yükselmiştir.  Oysa bu oranlar yüksek gelirli ülkelerde sırasıyla % 27.4 ve % 38.7 olarak gerçekleşmiştir.  Tüm dünya ülkelerinde ise 1987 yılında % 20.6 olan bu oran, 1997 yılında % 29.6’ ya yükselmiştir (Bkz. Şekil 2, 3 ve 4).

 

Benzer trend, uluslararası sermaye hareketleri için de söz konusudur.  Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYİH’ya oranı, tüm dünyada son yılda önemli bir artış göstermiştir.  Tüm dünya ülkelerinde doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının GSYİH’ya oranı, 1987 yılında % 1.5 iken bu oran 1997 yılında % 2.5’e yükselmiştir.  Orta gelirli ülkelerde -ki bunlar, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırılabilir- doğrudan yabancı sermaye oranında çok ciddi bir artış olduğu dikkat çekmektedir.

 

 

Şekil 2: Uluslararası Ticaret Hareketlerindeki Değişim (Uluslararası Ticaret)

 

                                                                                                                               Uluslararası Ticaret / GSYİH

Kaynak: World Bank, World Development Indicators, 1999, s.324-327.

 

Şekil 3: Uluslararası Sermaye Hareketlerindeki Değişim (Gayrisafi Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımları)

 

           

Kaynak: World Bank, World Development Indicators, 1999, s.324-327.

 

 

Şekil 4: Uluslararası Sermaye Hareketlerindeki Değişim (Gayrisafi Özel Sermaye Akışı)

 

        

Kaynak: World Bank, World Development Indicators, 1999, s.324-327.

 

Gayrisafi özel sermaye akışının GSYİH’ya oranı da özellikle yüksek gelirli ülkelerde daha belirgin olmak üzere tüm dünyada artış göstermiştir.  1987 yılında gayrisafi özel sermaye akışı toplamının (gayrisafi özel doğrudan yabancı sermaye yatırımları, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar toplamı) GSYİH’ya oranı, 1987 yılında % 9.9 iken bu oran yüksek gelirli ülkelerde %19.1’e ulaşmıştır.  Her ne kadar uluslararası ticaret ve sermaye hareketleri oransal olarak gelişmiş ülkelerde daha belirgin artış göstermiş ise de, bir kısım gelişmekte olan ülkeler global ekonomik entegrasyona uyum gösterme de oldukça başarılı olmuşlardır. 

 

Yabancı sermaye yatırımlarını ülkelerine çekmekte en başarılı olan başlıca gelişmekte olan ülkeler Tablo 2’de gösterilmiştir.  Buna göre Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde Çin, Vietnam, Kamboçya ve Laos; Doğu Avrupa ve Orta Asya’da Polonya, Letonya, Estonya, Litvanya, Azerbaycan ve Kazakistan; Latin Amerika ve Karayipler bölgesinde Bolivya, Panama, Nikaragua, Şili, Kolombiya, Brezilya, Meksika gibi ülkeler; Afrika’da ise Tanzanya, Angola ve Uganda gibi ülkeler yabancı sermayeyi ülkelerine çekme yönünde başarı göstermişlerdir.

 

1998 yılı verilerine göre dünyada en fazla doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının yöneldiği 10 ülke sırasıyla şunlardır: Çin, Brezilya, Meksika, Arjantin, Rusya, Şili, Malezya, Venezüella, Polonya ve Tayland.  Gelişmiş ülkeler dışında kalan ülkeler arasında en fazla yatırımların Çin’e aktığı görülmektedir.  Çin’in tüm gelişmekte olan ülkelere yapılan toplam yabancı sermaye yatırımları içerisindeki payı % 28’dir.  İkinci sırada bulunan Brezilya’nın payı % 16, üçüncü sırada olan Meksika’nın payı ise % 6.7’dir (Bkz.World Bank,1999).

 

Doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının en fazla yöneldiği  bölgelerin başında Doğu Asya ve Pasifik ile Latin Amerika ve Karayipler gelmektedir.  Doğu Avrupa ve Orta Asya bölgesindeki ülkeler de global ekonomik entegrasyona hızla uyum gösterebilmişlerdir.  Globalleşmeye en az uyum gösterebilen ya da globalleşmenin sağladığı avantajlardan en az fayda sağlayan bölgeler ise Aşağı Sahra Afrika, Kuzey Afrika, Güney Asya ve Orta Doğu’dur.

 

 

 

  Tablo  2: 1990-97 Yılları Arasında Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımlarında En Fazla Artış Olan Ülkeler     

 

Doğrudan Yabancı Sermaye / GSYİH (%)

Bölge ve ülke

1990-91 ortalaması

1996-97 ortalaması

Değişim yüzdesi

 

Doğu Asya ve Pasifik

 

 

 

Kamboçya

0.0

8.0

8.0

Vietnam

1.3

6.8

5.5

Çin

1.1

4.9

3.8

Laos

0.7

5.4

4.7

Doğu Avrupa ve Orta Asya

 

 

 

Azerbaycan

0.0

15.6

15.6

Kazakistan

0.0

5.7

5.7

Letonya

0.0

8.4

8.4

Estonya

0.0

4.6

4.6

Arnavutluk

0.0

2.7

2.7

Polonya

0.3

3.5

3.2

Litvanya

0.0

2.8

2.8

Bulgaristan

0.3

3.0

2.7

Latin Amerika ve Karayipler

 

 

 

Bolivya

0.8

6.9

6.1

Panama

1.6

7.4

5.8

Nikaragua

0.0

6.7

6.7

Şili

2.2

7.0

4.8

Peru

0.1

4.2

4.1

Venezüella

2.3

4.5

2.2

Kolombiya

1.2

5.0

3.8

Brezilya

0.2

1.9

1.7

Meksika

1.3

2.9

1.6

Afrika

 

 

 

Tanzanya

0.0

2.4

2.4

Angola

1.1

4.3

3.2

Uganda

0.0

2.4

2.4

  

   Kaynak: World Bank, Global Development Finance, 1999, s.50’den derlenmiştir.

 

 

6.  Sonuç

 

Ekonomik, siyasi ve sosyo-kültürel boyutları olan bir kavram olarak karşımıza çıkan globalleşme, tüm dünyada 1980’li yılların ortasından itibaren çok daha belirgin olarak hissedilmeye başlanmıştır.  Globalleşme ile, ulus-devlet egemenliği güç kaybetmekte ve kültürler birbirlerine daha da yakınlaşmaktadır.  Öte yandan, ekonomik globalleşme açısından rekabet çok büyük önem kazanmakta ve global rekabet, ülkeleri sürekli yenilik yapmaya yöneltmektedir.

 

Ancak, globalleşmenin evrensel manada eşitlik, refah, barış ve özgürlük ortamı yaratarak sınırsız bir dünya ortaya çıkaracağı konusunda ciddi endişeler dile getirilmektedir.  Globalleşmenin bölge ve ülke sınırların önemini tamamen ortadan kaldırdığını söylemek güçtür.  Bir bütün olarak, ülkeleri ve insanları birbirlerinden ayıran fiziki engellerin ortadan kalkmasına karşın; globalleşme, Güney ülkelerinden ziyade Kuzey ülkelerinde[5] daha belirgin olarak gerçekleşmiştir.

 

Globalleşmenin bir diğer boyutu da kültürel globalleşmedir.  Kültürel globalleşmenin etki ve sonuçları, bu sürece maruz kalan ulusal/yerel kültürün öznel şartlarına göre değişmektedir.  Bu durumda, ulusal/yerel kültürü tamamen reddedip global kültüre bağlanmak veya kendi kültürü içine hapsolup dış dünyaya kapanmak şeklinde tercihler gündeme gelmektedir.  Bu iki tercihin dışında globalleşme ve yerelleşme arasında orta bir yol bulup insanların kendi kültürel değerlerini kaybetmeden, global değerlerle bütünleşmeleri de söz konusu olabilir.

 

Globalleşmeyi bir ‘global realite’ olarak ele almak ve buna uyum sağlamak için çaba sarfetmek önem taşımaktadır.  Bize göre, işgücü ağırlıklı teknoloji yerine mega-teknolojiye yönelen, uzun dönemi faaliyetlerinde baz alan, ulusal ekonomiden ziyade global ekonomiyi hedefleyen; merkezi yönetim yerine yerinden yönetimleri benimseyen; sınırlı sayıdaki tercihler yerine çok çeşitli tercihlere ulaşmayı kendisine gaye edinen ve endüstri toplumunun ötesinde bilgi toplumu olmayı yeğleyen toplumlar globalleşme sürecinden kazançlı çıkacaklardır.

 

 


 

[4] Dünya Bankası, kişi başına düşen GSMH itibariyle ülkeleri şu şekilde sınıflandırmaktadır: Kişi başına düşen GSMH’sı 785 Doların altında olan ülkeler ‘düşük gelirli ülkeler’; 786-9656 Dolar arasında olan ülkeler ‘orta gelirli olan ülkeler’; 9656 Doların üzerinde olan ülkeler ‘yüksek gelirli ülkeler’ olarak adlandırmaktadır.

[5] Kuzey ülkeleri, gelişmiş batı ülkeleri, Rusya ve Japonya’yı kapsamaktadır.  Güney ülkeleri ise, Japonya hariç diğer Asya, Afrika ve Latin Amerikan ülkelerini içermektedir.

 

Kaynak: C.C.Aktan ve H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999. adlı kitaptan alıntı.