GLOBALLEŞMENİN ORTAYA ÇIKARDIĞI FIRSATLAR

 

 

 

Globalleşme sürecinde özellikle 1960’lardan sonra gelişmekte olan ülkelerin, Japonya, ABD ve başlıca gelişmiş Avrupa ülkeleriyle ekonomik ve ticari bağlantıları belirgin bir artış göstermiştir.  Bu bağlantılar, global sistem içinde gelişmekte olan ülkelerin ticaret, finans ve üretim sürecine entegrasyonunu hızlandırmıştır (Sachs,1998).  Gelişmiş ülkelerde bir yandan iletişim teknolojisi hızla gelişirken, diğer taraftan da globalleşmenin beraberinde getirdiği uluslararası rekabet, hem bu ülkelerin ekonomilerinde hem de gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinde yapısal değişimlere yol açmaktadır.

 

Gelişmekte olan ülkelerin global ekonomiyle giderek artan bir biçimde entegrasyonu, uzun dönemde hem gelişmekte hem de gelişmiş ülkelerde ekonomik refahın artmasına katkıda bulunmaktadır (World Bank,1995:2; Ouattara,1997:1; Kutlu,1998:365).

 

Üretim faktörleriyle mal ve hizmetlerin hareketliliğinin yol açtığı entegrasyon ve karşılıklı ekonomik bağımlılıktaki karşılıklı artış, dünyada daha geniş coğrafi alanlarda ilişki kurmayı mümkün hale getirmektedir.  Gelişmekte olan ülkelerin dünya piyasalarına entegrasyonu, bu ülkelerin karşılaştırmalı üstünlüklerini geliştirmelerine ve artan global rekabetten daha fazla faydalanmalarına imkan sağlamaktadır.  Globalleşme, bir taraftan gelişmekte olan ülkelerin daha geniş ticari pazarlara, daha büyük sermaye girişine sahip olmasını sağlarken, diğer taraftan da bu ülkeler için ihraç ya da ithal edilebilir malların genişlemesini ve bu ülkelerin teknolojik gelişmelerden daha fazla yararlanmasına olanak sağlamaktadır.  Globalleşme, ayrıca, ulaşım ve iletişim maliyetlerini düşürerek üretimde işbölümü ve uzmanlaşmaya olanak sağlamaktadır. Üretimde iş bölümü ve uzmanlaşmada etkinliği ve dolayısıyla verimliliği artırmaktadır. 

 

Artan verimlilik ise gelişmekte olan ülkelerin uluslararası piyasalarda rekabet güçlerinin yükselmesine imkan sağlamaktadır (Qureshi,1996; Brahmbhatt ve Dadush,1996).  Globalleşme, ayrıca, uluslararası iş bölümünde ve tasarrufların kullanımında etkinliği sağlamak suretiyle prodüktivitenin artmasına ve tüketicilerin yabancı malların her çeşidini daha düşük maliyetle elde etmesine de imkan vermektedir (IMF,1997).  Bir malın üretim sürecinin değişik aşamaları, alternatif üretim yerlerinin karşılaştırmalı üstünlüğüne bağlı olarak dünyanın değişik bölgelerinde gerçekleştirilmektedir.  Gelişmekte olan ülkeler üretimin globalleşmesi sayesinde teknoloji transferini de gerçekleştirebilmektedirler.

 

Ülkelerin global ticarete kapılarını açmaları ve bu ticarete katılmaları ihracat ve ithalata yönelik üretim yapan sektörlerde nitelikli işgücünün istihdamını artırmaktadır.  Buna karşılık inşaat ve ulaşım gibi ihracat ve ithalata yönelik olmayan sektörlerde niteliksiz işgücü için istihdam olanakları doğmaktadır.  Diğer yandan, ticaretin genişlemesi göç baskısını da azaltmaktadır.  Pek çok gelişmekte olan ülkede yabancı uzmanlık ve yönetim teknikleri üretimde etkinliğin artmasına katkıda bulunmaktadır.

 

Globalleşme bir taraftan ticaret ve sermaye piyasalarının serbestleşmesine, diğer taraftan da müşteri ve dağıtım stratejilerinin uluslararası arenaya yayılmasına imkan sağlamaktadır. Globalleşme, etkinliği teşvik etmek ve yabancı yatırımlar için uygun ortam sağlamak suretiyle gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına da katkı da bulunmaktadır.  Yabancı yatırımların gelişmekte olan ülkelerde iktisadi kalkınmanın finansmanı için gerekli dış tasarrufu ve döviz ihtiyacını sağlaması da mümkündür.

 

Finansal faaliyetlerin globalleşmesi ile fon talep eden ülkeler ile fon arz eden ülkeler arasındaki ilişkiler hem yoğunlaşmış, hem de çeşitlik kazanmıştır.  Bu çerçevede gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülke piyasalarına rahatlıkla girebilme ve dolayısıyla getirisi yüksek buna karşın riski düşük finansal yatırımlarda bulunabilme imkanına kavuşmaktadır.  Ulusal piyasaların ülkenin finansman ihtiyacını karşılamakta yetersiz kaldığı durumlarda Europara, Eurotahvil gibi uluslararası finansal piyasalar devreye girmekte ve bu piyasalarda oluşan muazzam miktardaki fonlar finansman ihtiyacı olan ülkelerin kullanımına sunulmaktadır.  Bu fonların gelişmekte olan ülkelerin kullanımına sunulması, -eğer etkin ve verimli alanlarda kullanılıyorsa- bu ülkelerde tasarruf açığını kapatarak kaynak kullanımını genişletecek ve böylece yatırımlarda ekstra bir artış gerçekleşecektir.  Bu durum gelişmekte olan ülke ekonomilerinde büyümenin yanı sıra gelir artışı sağlayacak ve sonuçta da istihdamı ve milli geliri pozitif yönde etkileyecektir.  

 

Gelişmiş ülkelerde üretimin globalleşmesi ile ‘endüstri toplumu’ yerini ‘bilgi toplumuna’ bırakmaktadır.  Böylece, globalleşme sürecinde imalat sektörünün önemi azalırken; bankacılık, sigortacılık, finansman gibi hizmet sektörlerinin önemi artmaktadır.  Gelişmiş ülkelerin endüstri toplumundan bilgi toplumuna geçişi, bu ülkelerin imalat sektörünün bir başarısızlığı değil; aksine ekonomik gelişme sürecinin doğal bir özelliğidir (IMF,1997:51).  İmalat sektöründe ortaya çıkan boşluk ise, gelişmekte olan ülkeler tarafından doldurulmaktadır.  Sonuçta da globalleşme sürecinin ortaya koyduğu değişimden her iki ülke grubu da yarar sağlamaktadır.

 

Globalleşme, hem enformasyon teknolojisindeki devasa gelişmelerin nedeni, hem de sonucu olarak dünyayı ‘global bir köy’ e dönüştürmüştür.  Radyo, televizyon, telefon, faks, internet gibi kitle iletişim araçlarındaki hızlı gelişim, bilgi akışını inanılmaz ölçüde hızlandırmış ve bilgi akış maliyetlerini asgariye indirmiştir.  Bu gelişmeler sonucu ülkeleri ve insanları birbirlerinden ayıran fiziki engeller hemen hemen ortadan kalkmıştır.  Artık dünyanın bir ucundan diğer ucuna anında ulaşmak sıradan bir olay haline gelmiştir.  Globalleşme ile birlikte günümüzde komşuluk kavramının içeriği de şekil değiştirmiştir.  Eskiden çevremizdeki birkaç köy ya da şehirle veyahut ta ülke ile sınırlı olan komşuluk ilişkileri, artık kıtaları ve hatta bütün dünyayı ilgi alanına almıştır.  Ayrıca, bilgi ağının genişlemesine paralel olarak çıkar grupları da genişlemiştir. 

 

Siyasal fikirler, akımlar ve kültürler, ulusal sınırları zorlamakta ve global bir kimlik kazanmaktadır.  Daha önceleri ulusal hükümetlerin sorumluluğundaki görevler şimdi bunların kapasitelerini aşar duruma gelmiştir.  Ülkelerin güvenlik, refah, çevre sorunları, uyuşturucu trafiği, terörizm, salgın hastalıklar, insan hakları gibi konular artık uluslararası politikalardan bağımsız düşünülmemektedir.  Zaten ulus-devletin bu sorunların üstesinden gelmesi de pek mümkün gözükmemektedir.  Öte yandan, global ekonomik krizlerin üstesinden gelebilmek için ülkelerin global bir finansal sistemin -global finansal mimari altyapı- inşası, uluslararası enformasyon sisteminin kurallarının belirlenmesi gibi konular ister istemez uluslararası işbirliğini zorunlu kılmaktadır. 

 

Uluslararası ilişkiler yoğunlaştıkça yerel problemler uluslararası hale gelmiş ve bunların çözümü de uluslararası işbirliğini gerektirmiştir.  Artık, ‘global düşün, yerel ölçekte uygula’ felsefesi siyasal kararlarda etkili olmaya başlamıştır.  Bu durum yasama ve yaptırım gücüne sahip ulus-üstü örgütlerin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır.

 

Yine, iletişim teknolojisinde meydana gelen ve karşılıklı etkileşimi sağlayan gelişmeler, dünyanın her yerinde evrensel standartta bir tüketim özlemi, bir homojen tüketim şablonu yaratmıştır.  Bu durum, milli gelir ve toplumsal refahın hızlı bir şekilde arttırılmasını ve bunun çevreye zarar vermeden, uluslararası standartlarda mal ve hizmet üretilmesini zorunlu hale getirmiştir.  Bu gelişmeler karşısında ülkelerin bilgiye olan ihtiyacı her geçen gün artmaktadır.  Bilginin önemindeki bu artış, bilginin üretilmesini ve pazarlanmasını başlı başına bir sektör haline getirmektedir.

Ekonomik globalleşme, dünyada üretim, ticaret, sermaye hareketleri ve teknolojinin rekabette geniş açılımlar sağlaması suretiyle ürün ve faktör piyasalarının liberalleşerek bütünleşmesi sonucunu doğurmuştur.  İletişim teknolojisinde devasa gelişmeler üretimin sadece daha uzaktan ve daha süratli olarak yönetimini ve denetimini kolaylaştırmakla kalmayıp; sipariş alıp vermeyi de oldukça kolaylaştırmıştır.  Ulaşım teknolojisindeki  gelişmeler ise hem taşıma, hem de ulaşım maliyetlerini aşırı ölçüde düşürmüştür.  Ayrıca, ekonomik globalleşmeyle beraber etkin yönetim anlayışı çok büyük önem kazanmıştır.  Böylece, multi-fonksiyonel işgücü ile bunları motive edecek lider ve yönetici kadroları global üretimin en önemli belirleyicileri konumuna gelmiştir.

 

Kaynak: C.C.Aktan ve H.Şen, Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye, Ankara: TOSYÖV Yayınları, 1999. adlı kitaptan alıntı.