gears.gif (9873 bytes)

ÖZEL GİRİŞİMCİ İLE KAMU GİRİŞİMCİSİ ARASINDAKİ FARKLILIK ÜZERİNE

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Girişimciliği en başta “özel girişimcilik” ve “kamu girişimciliği” olmak üzere ikiye ayırmamız mümkündür. İkisi arasındaki tek fark “mülkiyet”in yapısı ile ilgilidir. Özel girişimci özel mülkiyetinde bulunan kaynakları kullanarak ve kendi parasını ya da borçlanarak elde ettiği sermayeyi harcayarak  üretim yapan kişidir. Kamu girişimcisi ise mülkiyet sahibi değildir ve kendi parasını harcamaz. Kamu girişimcisi, başkasının parasını (yani halkın parasını) başkası için (yani halk için) harcayan kimsedir.

Şimdi matrise bakarak özel girişimci ile kamu girişimcisi arasındaki farkı daha iyi anlamaya çalışalım.     I numaralı alanda kişi kendi parasını kendisi için harcar. Bu bir tüketici olabileceği gibi üretici de olabilir. Bu alanda tüketici fayda maksimizasyonu, üretici ise kar maksimizasyonu peşindedir. Üreticinin yada  girişimcinin kar maksimizasyonuna ulaşabilmesi için kaynaklarını iyi kullanması, israf etmemesi gerekir.   Oysa 4 numaralı alanda “başkasının parasının başkası için harcanması sözkonusudur.”  4 numaralı alan kamusal bir alandır. Başkasının parasını (yani bizlerin vergi olarak ödediği paraları) başkaları için (yani bizler için) harcama sözkonusudur. İşte kamu girişimciliği bu 4 numaralı alanda ortaya çıkar.   I numaralı alanda israf ve savurganlıklar minimum düzeyde iken, 4 numaralı alanda maksimum düzeydedir. I numaralı alanda kaynakların etkin kullanımı sözkonusu iken 4 numaralı alanda kaynak kullanımında etkinsizlik sorunu mevcuttur. 4 numaralı alanda nepotizm, yani akraba kayırmacılık, kronizm, yani eş-dost kayırmacılık, partizanlık ve patronaj yani siyasal kayırmacılık sözkonusu iken I numaralı alanda bunlar sözkonusu değildir.


 

Özel girişimcinin “akrabamı işe alayım”, “asker arkadaşımı işe alayım”, “oy verdiğim parti mensuplarını işe alayım” demesi sözkonusu olabilir mi?  Fakat kamu girişimciliğinde maalesef bu durum son derece yaygındır. Bunun temel nedeni kamusal alanda “sahipliğin” olmamasıdır.

Bazıları kamusal alanda da sahipliğin olduğunu düşünürler ya da buna inanırlar. Ve şöyle derler:  “devletin malı, milletin malıdır.”  Bu söz bir aldatmaca ve yutturmacadan başka bir şey değildir. Şimdi benim çok sık kullandığım şu tekerlemeye kulak veriniz... Devletin malı milletin malıdır... Milletin malı herkesin malıdır...  Herkesin malı da aslında hiç kimsenin malıdır.... Hiç kimsenin malını da herkes kötü kullanır.

Calvin Coolidge adlı bir düşünürün şu sözünü de burada aktarmakta yarar vardır. “Hiçbir şey devletin parasını harcamaktan daha kolay değildir. Çünkü devletin parası hiç kimseye aittir.”

Devletteki israfların, savurganlıkların, hırsızlıkların ve yolsuzlukların nedeni “sahipliğin” olmamasında yatmamaktadır.

Şimdi konuyu  bir başka matris ile daha açıklayalım.


Matriste yatay eksende mülkiyet şekli yeralmaktadır. Mülkiyet şekli özel ya da kamusal olabilir.  Karma mülkiyet, korporatif mülkiyet, sendikal mülkiyet şekilleri de pekala olabilir. Fakat konuyu basit olarak sunmak için matriste sadece özel ve kamusal mülkiyet şekillerine yer verilmiştir. Dikey eksende ise “mülkiyeti kim yönetiyor?” sorusu sorulmaktadır. Mülkiyeti “sahip” kendisi yönetebileceği gibi bir vekil atayarak - örneğin bir genel müdür- da yönettirebilir. I numaralı alanda mülkiyet sahibi kendi mal ve mülkünü, kendi işletmesini kendisi yönetir. KOBİ olarak adlandırdığımız küçük girişimciler bu grupta yeralmaktadır. Matriste II numaralı alanda ise özel mülkiyet sahibi kişi, yönetimi kendi üstlenmez, arzu ettiği bir yöneticiye devreder. Genel olarak büyük girişimciler bu II numaralı alan içinde düşünülebilir.  I ve II numaralı alan özel bir alandır.  III numaralı alana gelelim.. Gerçek yaşamda böyle bir alan sözkonusu değildir. Kamusal mülkiyetin gerçek sahibi yoktur. Biraz önceki tekerlemeyi hatırlayalım.

Devletin malı milletin malıdır... Milletin malı herkesin malıdır...  Herkesin malı da aslında hiç kimsenin malıdır....

Özetle, kamusal mülkiyetin sahibi olmadığından III numaralı alan gerçekte mevcut olmayan bir alandır.

Gelelim 4 numaralı alana.... Bu alanda kamusal mülkiyet politikacılar ve onların atadığı  bürokratlar tarafından yönetilir. Politikacılar ve bürokratlar “politik müteşebbisler” olarak adlandırılabilirler. Bu politik müteşebbisler, özel müteşebbislerden (özel girişimcilerden) farklı olarak kendi paralarını harcamazlar ve kendi sahip oldukları mülkiyeti yönetmezler. Harcanan devletin parası, kullanılan ve yönetilen ise kamu mülkiyetidir. Dolayısıyla kamusal mülkiyeti yöneten politik girişimciler kaynakları etkin kullanma yönünde fazla bir çaba göstermezler. Sonuç olarak 4 numaralı alanda kaynak kullanımında etkinsizlikler, israf ve savurganlıklar kaçınılmaz olur.

Buraya kadar yaptığımız açıklamalardan anlaşıldığı üzere herhangi bir organizasyonda etkinliği belirleyen temel faktör mülkiyet, bir diğer ifadeyle “sahiplik”tir. Sahipliğin olmadığı her yerde maliyet ve hizmet etkinliği düşüktür.

Bir organizasyonda başarının temel göstergeleri  karlılık,  verimlilik,  kalite, maliyet, yenilik ve yaratıcılık, çalışanların memnuniyeti, müşteri memnuniyeti ile ölçülür.

Bu başarı göstergelerine ulaşmak yönünde  özel girişimcilik her zaman kamu girişimciliğine göre daha üstündür. Ancak tek başına özel mülkiyet, bu temel başarı göstergelerine ulaşmak için asla yeterli değildir. Mülkiyet ya da sahiplik, etkinlik için gerekli fakat yeter şart değildir. Yüksek organizasyonel performansın asıl sırrı rekabet dayalı bir özel mülkiyet sistemidir. Fonksiyonel rekabetin mevcut olmadığı piyasalarda tek başına özel girişimcilik olumlu sonuçlar ortaya çıkarmaz. Aksine rekabetin olmadığı piyasalarda hem çalışanların , hem de tüketicilerin girişimciler tarafından sömürülmesi sözkonusu olur. Eğer  piyasada monopol ya da düopol yapısı hakim ise  belki o zaman karlılık yüksek olabilir, fakat bu işletmede yüksek verimlilik, yüksek kalite, düşük maliyet, yenilik ve yaratıcılık sözkonusu olmayabilir. Eğer bir at, arkasında koşan bir başka at yoksa daha hızlı koşmaz. Girişimciler için de bu ilke esastır.

Tekrar edelim, etkinliğin, kalitenin, verimliliğin, yenilik ve yaratıcılığın sırrı “özel mülkiyet” ve bununla birlikte “rekabet”e bağlı bulunmaktadır. 

Matriste I numaralı alan        etkinliğin en yüksek olduğu alandır. Bu alanda hem özel mülkiyet sözkonsudur, hem de piyasalarda rekabet geçerlidir. Buna karşın II ve IV numaralı alanda etkinlik düşüktür. İster özel , ister kamusal mülkiyet olsun tekelci piyasalarda asla etkinlik sözkonusu olamaz. III numaralı alana ise soru işareti konulmuştur. Kamusal alanda rekabetçi piyasaların olamayacağını ya da daha doğru bir ifadeyle kamusal alanda fonksiyonel rekabete   işlerlik kazandırılmasının son derece güç olacağını söyleyebiliriz.

Buraya kadar girişimciliğin iki türü olan özel girişimcilik ve kamu girişimciliğini ele aldık ve etkinlik yönünden karşılaştırma yaptık. Girişimciliğin bir başka tipolojisi daha yapılabilir.   Üretici girişimcilik ve rantiyeci girişimcilik.... Üretici girişimciler, gerçek girişimcilerdir. Bunlar üretim faktörlerini bir araya getirerek  mal ve hizmet üretiminde bulunurlar ve dolayısıyla GSYİH ‘ya katkıda bulunurlar. Spekülatörler, arbitraj işi yapanlar, devletten teşvik elde etmek için çaba sarfedenler ve benzeri   kişiler ise gerçek anlamda girişimci sıfatını  haketmezler. Bu gruptaki    kişileri “rantiyeci” olarak adlandırmak mümkündür. Önemle belirtelim ki, piyasa ekonomisinde bazı türde faaliyetler milli gelire hiçbir katkısı olmayan türden aracılık, rantiyecilik ve avantacılık  faaliyetlerdir. Bunun dışında devletin ekonomiye müdahale etmesi sonucu ortaya çıkan çeşitli rantlar da bulunmaktadır. Bu tür “rant kollama” gayreti içinde olan kişileri de gerçek girişimci olarak adlandırmak asla mümkün değildir.

Kaynak: C.C.Aktan, "Girişimcilik Felsefesi", Bursa'da Yapılan 4. SİAD zirvesinde sunulan tebliğden alınmıştır.

alum.gif (736 bytes)

© 2001, C.C.Aktan