EKONOMİK KRİZ KAVRAMI

Prof. Dr. Coşkun Can Aktan

 

Ekonomik anlamda kriz kavramını bilimsel bir temele dayalı olarak tanımlamak için bazı örneklerle konuyu açıklamaya çalışalım.

Enflasyon, gerek devlet, gerekse birey ve firmalar açısından bir “sorun”dur, ancak  “kriz” değildir. “Hiperenflasyon” ise bir krizdir. Çünkü, hiperenflasyon, genel fiyatlar düzeyinin aniden ve beklenmedik bir biçimde artmasıdır. Fiyatlar genel seviyesindeki iniş ve çıkış hareketleri iktisat biliminde “konjonktürel dalgalanmalar” (business cycles) olarak adlandırılır.  Konjonktürün değişik dönemlerinde ortaya çıkan ”enflasyon”, “deflasyon”, “stagnasyon”, “resesyon” ve saire gelişmeleri kriz olarak adlandırmak doğru değildir.

Deflasyon, “fiyatlar genel seviyesinde azalma eğilimi” olarak tanımlandığında kriz değildir. Ancak,  konjonktür içerisinde beklenmedik bir biçimde fiyatlardaki ani düşme dönemi olarak adlandırılan “depresyon”,  bir krizdir. Örneğin, dünyada 1929-1933 yılları arasında yaşanan ilk büyük depresyon (ekonomik buhran ya da ekonomik bunalım) gerçek anlamda bir ekonomik krizdi.

Enflasyon ve deflasyon, nasıl tek başına kriz olarak adlandırılamayacaksa aynı şekilde “devalüasyon” ve “revalüasyon” da kriz olarak adlandırılamaz. Sabit kur sisteminde ulusal paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi (devalüasyon) işleminin kriz olarak adlandırılması için, bu işlemin beklenmedik bir anda ve yüksek bir parite (kur) ayarlaması ile gerçekleştirilmesi ve makro ekonomide ciddi sorunlar ortaya çıkarması gerekir. Yoksa, hükümetlerin tedricen ve ılımlı oranlarda başvurmak zorunda kaldıkları devalüasyon işlemini kriz olarak adlandırmamak gerekir.

Bir başka örnek de finans sektöründen verebiliriz. Bankacılık krizi, bir bankanın ya da bazı bankaların likidite yetersizliği dolayısıyla ödeme  sıkıntısı içine girmeleri ve mevduat sahiplerinin bankaya hücum etmeleri (banka tahaccümü) durumunda ortaya çıkar. Bu durumda bir taraftan banka yönetimi panik sonucu zararına varlık satışı yapmak zorunda kalabilir; mevduat sahipleri ise panik sonucu bankadan paralarını çekmek için hemen harekete geçerler.[1]

Buraya kadar yaptığımız açıklamalar çerçevesinde ekonomik kriz kavramını şu şekilde tanımlamamız mümkündür: Ekonomik kriz, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları  ciddi anlamda sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır.

Ekonomik krizler çok değişik şekillerde ortaya çıkabilir. Üretimde hızlı bir daralma, fiyatlarda ani düşme, iflaslar, işsizlik oranında ani artış, ücretlerde gerileme, borsada çöküş, banka krizleri vs. ekonomik krizlerin başlıca örnekleridir.

Hemen belirtelim ki, iktisatçıların ekonomik krizlerin nedenlerine, etkilerine ve çözüm yollarına  bakış açıları oldukça farklıdır. Klasik iktisat okuluna mensup liberal iktisatçılar genel olarak  ekonominin dengede olduğunu, zaman zaman ortaya çıkan krizlerin ise geçici olduğunu ve ekonominin tabii akışı içerisinde bu krizlerin kendi kendine ortadan kalkacağını savunmaktadırlar. Klasik iktisatçılardan Jean Babtiste Say’in Mahreçler Kanunu olarak bilinen “her arz kendi talebini yaratır” ilkesi, esasen  ekonomide bir arz krizinin sözkonusu olmayacağını, ya da bunun geçici olacağını ifade etmektedir.   Klasik liberalizmin temel ilkelerine bağlılığını sürdüren çağdaş liberal iktisat okullarına mensup iktisatçılar da genel olarak konjonktür hareketlerinin genel seyri içerisinde ortaya çıkan krizlere karşı devlet müdahalesinin gereksiz, hatta olumsuz sonuçlar doğuracağı düşüncesini paylaşmaktadırlar. [2]


 

[1] Ali İhsan Karacan., Bankacılık ve Kriz, İstanbul: Finans Dünyası Yayınları, 1996. S.31vd.

[2]  Bkz: Bernard Rosier, İktisadi Kriz Kuramları, İstanbul: İletişim Yayınları, 1991.

 

   

Kaynak: C.Can Aktan, "Ekonomik Kriz" , Yeni Türkiye Dergisi,    

© C.C.Aktan, 2004.