KURUMSAL
DAVRANIŞIN POZİTİF VE NEGATİF YÖNÜ
Hasan Tutar
Uluslararası rekabet, müşteri
beklentilerindeki değişim, Toplam Kalite Yönetimi, İnsan
Kaynakları Yönetimi, Öğrenen Örgüt, İnsan Merkezli Örgüt,
Düşünen Örgüt gibi yönetim alanında yaşanan bir çok gelişme,
kurumlar için insan kaynaklarının önemini giderek artırmaktadır.
Bu gelişmeler karşısında kurumlar, işgörenleri güçlü kılmanın
yollarını aramakta, onların kurum içi girişimcilik ve
yaratıcılığından yararlanmaya çalışmakta, davranışlarından
ibaret olan insana daha fazla önem vermeyi gerekli
görmektedirler.
Kurumsal davranışın
incelenmesi, Hawthorne araştırmalarında da görüldüğü gibi,
çalışan insan için uygun bir sosyal çevre yaratarak, onun iş
tatmini düzeyini yükseltmek ve dolayısıyla emek verimliliğini
artırarak, işgören devir hızını düşürmek suretiyle emek
maliyetini düşürmektir. Bilindiği gibi Hawthorne araştırmaları,
ışıklandırma, havalandırma, gürültü, yorgunluk ve fiziksel
yerleşim düzeninin çalışanların verimlilikleri üzerinde etkisini
incelemek için yapılmıştı. Araştırmacıların başlangıçtaki temel
amacı, fiziksel iyileştirmelerin çalışanların verimlilikleri
üzerinde önemli katkısı olacağı varsayımına dayalıydı.
Yapılan deneyler ve
sürdürülen araştırmalar, “fiziksel iyileştirmelerin çalışanların
verimlilikleri üzerinde olumlu katkısı olacağı” hipotezini
doğrulamamış, bunun üzerine araştırmacılar dikkatlerini sosyal
faktörler üzerine çevirmişlerdir. Yapılan araştırma, sosyal
faktörlere önem veren her yaklaşımın, çalışanların
verimliliklerini önemli ölçüde artırdığı gözlenmiştir. Sonuç
olarak araştırma, kurumun bir sosyal sistem olduğunu ve insan
unsurunun bu sistemin en önemli unsuru olduğu gerçeğini
göstermiştir. Araştırmanın sonuçlarına dayalı olarak
“davranışsal yaklaşım” adında yeni bir yönetim yaklaşımı ortaya
çıkmış ve kurumlarda çalışan insan faktörü, yoğun bir araştırma
konusu olmaya başlamıştır. Kurumlarda insan unsuru üzerine artan
ilgi sonucu, insanın neden o şekilde davrandığı, kişilerin neden
farklı nedenlerle ve farklı şekillerde motive oldukları gibi
konularda araştırmalar yapılmaya başlanmıştır.[i]
Hawthorne araştırmaları ve
daha sonra çalışan insan üzerine yapılan araştırmalar, kurumsal
verimliliğe katkı sağlayacak davranış kalıplarının ne olacağını,
kısaca kurumsal davranışın pozitif yönü ortaya konmaya
çalışılmıştır. Bu çalışmaların buluştuğu ortak nokta, kurumların
fiziksel ve ekonomik sistem olmanın yanında, aynı zamanda sosyal
sistem olduğudur. Daha örgütleme aşamasında sistemin sosyal
insanın ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde dizayn edilmesinin,
örgütsel iş tatmininde önemli katkısının olacağı üzerinde
durulmuştur. Kurum-insan ilişkileri çerçevesinde yürütülen tüm
çalışmalar, kurumsal davranışın negatif yönünü ortadan
kaldırarak pozitif yönünü ortaya çıkarmayı amaçlamıştır.
Kurumsal Davranışın
Negatif Yönü: Negatif Kurumsal Davranış
Kurumsal davranışın pozitif
veya negatif yönü üzerinde yöneticilerin büyük etkisi vardır.
Kurumlarda
iyi
yönetimde olduğu gibi, zayıf veya kötü yönetimde kurumsal
liderliğin önemli bir payı vardır. Yöneticinin insan ilişkileri
noktasında zayıflığı ve duygusal zekadan yoksun oluşu, negatif
kurumsal davranışlar için zemin hazırlar. Pozitif kurumsal
davranışların kurumsallaşması gerektiği gibi, kurumlarda
liderlik fonksiyonunun da kurumsallaşarak, negatif davranışların
ortaya çıkmasına izin vermemelidir. Örgütsel sağlığı bozacak ve
örgütsel sinerjiye katkısı olmayacak tutum ve davranışların
şiddetle kınanacağı, hatta cezalandırılacağı yönünde bir
anlayışın kurumsallaştırılması, kurumsal liderliğin görevidir.
Kurumların sadece fiziksel varlık oldukları şeklinde
klasik varsayıma uygun bir şekilde ele alınması, kurumsal
negatif davranışın nedenlerinden biridir.
Duygusal açlığa neden olan ve
sosyal destek bulmayı engelleyen bir örgütsel iklimde pozitif
davranışların ortaya konması kolay olmayacaktır. Duygusal ve
sosyal destek sağlamayan kurumsal ortamlar, hiçlik duygusu,
kişisel güven eksikliği, azalan kişisel saygı hissi, düşük
motivasyon, işten ayrılma isteği, iş tatminsizliği[ii]
gibi negatif tutum ve davranışlara neden olur.
Negatif kurumsal davranışlar,
çalışanları kurumsal kural ve süreçlere karşı yabancılaştırır.
Güçsüzlük, süreci bütünlüğü içinde algılayamama, yalnızlaşma ve
kendini özüne karşı yabancı hissetme şeklinde ortaya çıkan
yabancılaşma hissinin en olumsuz yönü, kurumsal sadakatin
ortadan kalkmasıdır. Yabancılaşmanın ve kurumsal kurallara ve
amaçlara karşı duyarsızlaşmanın (anomi) diğer bir olumsuz yönü,
kurumun amaç, norm ve kurallarının kişi için bağlayıcılığını
kaybetmesidir. Bu durumlarda kişi davranışlarını uyduracak etkin
kurumsal norm ve kurallara itibar etmemeye başlar. Bu, kurban
açısından bir kurumsal normsuzluk durumudur.
Kurumlarda negatif
davranışların yol açtığı kurumsal anomi sonucunda, kurumun
kültürel ve amaçsal değerler ile, çalışanların söz konusu amaç
değer ve kurallara uygun olarak yaşama isteği arasında belirgin
bir farklılaşma ortaya çıkar. Kurumsal ilişkileri düzenleyen
kural ve değerlerin aşınmasının doğurduğu karmaşa ve kuralsızlık
sonucunda “kurumsal anomi” yaşanmaya başlanır.
Kurumsal kültürün negatif
tutum ve davranışların nedeni olması durumunda çalışanlar
kurumun kültürel değerlerine ve rol dağılımına karşı ilgisini
kaybeder; değerleri ve normları anlamsız ve amaçsız görür. Söz
konusu sürecin sonunda kişiler kendilerini güçsüz, yalnız,
yalıtılmış ve süreci bütünlük içinde kavrayamayan bir durumda
hisseder. Söz konusu psikolojik durumun onu götüreceği yer
örgütsel yabancılaşmadır.
Kurumsal kültür, kurum
üyelerince benimsenen değer ve normlardan oluşmalıdır. Aksi
halde kurumlarda negatif tutum ve davranışların bir diğer
kaynağı da kurumsal kültür olur. Kurum kültürü, bir taraftan
kurumsal kuralların sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlarken,
diğer taraftan da kurumun düzen ve dirliğini sağlayarak, negatif
tutum ve davranışların ortaya çıkmasını engeller. Kurum
kültürünün, kurumsal sorun kaynağı olması, kültürel kodların,
çalışanların değerlerine göre oluşmamış olmasından kaynaklanır.
Çalışanların değerlerine rağmen oluşturulmuş kurumsal kültürün
düzenleyici özelliği olmaz.
Kurumlarda negatif tutum ve
davranışın bir diğer nedeni de elverişsiz kurumsal iklimdir.
Zayıf iletişim, yöneten-yönetilen arasındaki çatışma, kurmay
personel arasındaki çatışma, zayıf ilişki ve iletişim durumları,
üst veya alt kademeden gelen tehditler, örgütte oluşan “informel
grup”lara katılamama, yetersiz sosyal destek, gibi faktörler,
yetersiz kurumsal iklimin işaretleridir.
Elverişsiz kurumsal iklim,
kurumlarda negatif tutum ve davranışların ortaya çıkmasında
önemli bir faktördür. Yöneticilerin liderlik davranışı,
kurumlarda rol çatışmasının ve kurumsal çatışma düzeyinin
yüksekliği, sosyal iklimin çalışanları tatmin etmemesi gibi
durumlar, negatif tutum ve davranışlara neden olan kurumsal
iklim faktörleridir. Kurumlarda çalışanlar arasında var olan
ayrıcalıklı tutumlar, kurumsal kaynaklardan ve olanaklardan
yararlanmada adaletsizlik, işyerinde negatif tutum ve
davranışların önemli kaynakları arasındadır.
Teknolojinin yoğun biçimde
kullanıldığı ve gerçek bir ait olma duygusunun olmadığı
işyerlerinde, insan ne kişiliğini gerçekleştirebilir, ne de
kendi bütünlüğünün farkına varabilir.[iii]
İşyerinde ait olma duygusunu ortadan kaldıran rasyonel örgüt
tasarımı, bireyin doğal dünyasının devamına veya kurumda doğal
dünyasına uygun bir işgören kimliğinin inşasına izin vermez.
Kişinin kendi doğal dünyasına uygun olmayan bir kurumsal iklim,
onun psikolojik gerilim içinde yaşamasına dolayısıyla negatif
kurumsal davranışlara neden olur.
Kurumlarda negatif tutum ve
davranışların en önemli kaynaklarından biri, kötü yönetimdir.
Kötü yönetim; aşırı hiyerarşik yapı, insan kaynaklarına yapılan
harcamalarının azaltılması, kurum içi iletişim kanallarının
etkili çalışmaması, kurumda çatışma çözme yeteneğinin zayıflığı,
veya etkisiz çatışma yönetimi, şikayetlerin yönetim tarafından
ciddiye alınmaması ya da gizlenmesi, zayıf liderlik, takım
çalışmasının azlığı ya da hiç olmaması gibi durumlarla kendini
gösterir.
Çalışma hayatı ile, insanın
anlam dünyası arasındaki ilişkinin doğru kurulabilmesi için,
perspektiftin insan merkezli olması gerekir. “İnsan yaşamak için
çalışır” düşüncesinin yerine, “insan çalışırken de yaşar”
düşüncesinin egemen kılınması negatif tutum ve davranışları
engeller. Bu yaklaşım, insanı üretim, verimlilik, ussallık gibi
bir takım amaçlar için araç olarak görmeyip, insanı
mekanikleştiren, onu bir üretim aracına, bir “meta”ya indirgeyen
her türlü yaklaşımın sorgulanmasını gerektirir.
Kurumlarda negatif tutum ve
davranışların kaynaklarından biri de, saldırgan davranışlardır.
Saldırgan davranışlar, bireyin birlikte çalıştığı kişilere zarar
verme veya rencide etme tutum ve davranışlarıdır. Saldırgan
davranışların fiziki saldırı türüne şiddet denilmektedir.
Saldırgan davranışlar kurumsal yaşamda pek çok biçimde
görülebilir. Saldırgan davranışlar, sözlü-fiziki, aktif-pasif ve
doğrudan-dolaylı olabilir.[iv]
Kurum içinde başkalarıyla
ilişkiyi kesme, söylenti ve dedikodu yayma, kötü sözler söyleme
negatif tutum ve davranışlardan bazılarıdır. Saldırgan
davranışlar daha çok beden diliyle ve sözlü olarak yapılır.
Burada temel amaç, düşmanlık duygularını ifade etmektir. Bu tür
saldırgan davranışlardan bazıları şunlardır: Kızgın ve düşmanca
bakışlar, sessiz kalma, konuşurken söz kesme, sözlü taciz,
olumsuz performans raporu verme, üst kademelere yanlış bilgi
verme veya bilgiyi saklama, hedef kişi hakkında söylenti
çıkarma, dedikodu yapma diğer bazı negatif tutum ve
davranışlardır.
Bireyler yaşadıkları
çevrelerinde sürekli bir adalet arayışı içindedirler. Bu arayış
toplumu, aileyi, arkadaş çevresini ve işyerini de kapsamaktadır.
İşyerindeki adalet algılamasını, kaynakların paylaşımı, ödül ve
cezanın dağıtımı, kişiler arası etkileşim, kuralların
uygulanması, yapılan iş karşılığı alınan ücret gibi pek çok
faktör etkilemektedir. Bireyler, eğer kurumlarda adaletsizlik
yapıldığını algılar ise, bu onların pek çok negatif tutum ve
davranış göstermelerine neden olacaktır.
Kurumsal Davranışın
Pozitif Yönü: Pozitif Kurumsal Davranış
Kurumsal verimlilik
ve etkinliğin temelinde, pozitif tutum ve davranışlar vardır.
İş tatmini, motivasyon, dayanışma, yardımlaşma, kurumsal
bağlılık veya sadakat pozitif davranışlardan bazılarıdır. İş
tatmini, kurumsal bağlılık sağlar. Kurumsal bağlılık,
çalışanların kurumsal süreçlere uyum sağlamasını kolaylaştırır.
Kurumsal bağlılık sayesinde çalışan işyerinin bir üyesi olabilmek için
güçlü istek duyar, onun yararı için beklenenden daha yüksek
seviyede çaba gösterir. İşyerinin kurallarını, değerlerini ve
normlarını benimser ve bunların pekiştirilmesi için özel bir
misyon duygusuyla hareket eder. Kurumsal bağlılık çalışanın,
“kas” ve “akıl” gücünün yanında, gönül gücüyle de işe
katılmasını sağlar.
Kurumlarda kişisel
bütünlüğü korumak ve kişiliği geliştirilmek ve iç huzura sahip
olmak, kişinin “kendine saygı”sı ile mümkün olabilir. Kişinin
özsaygısı yüksek olunca, kendi değerlerine olan inancı artar.
Sahip olduğu özsaygının verdiği güçle, pozitif tutum ve davranış
göstermesi beklenir.
Kendine güven, hayata
karşı yapıcı ve olumlu bir bakış açısını ve kendi gücüne
inanmayı gerektirir. Kendine saygı ise, kendini,
yeterliliklerini, sınırlarını bilmek ve kabul etmek, güçlü ve
güçsüz yanlarıyla bir bütün olarak kendine değer vermektir.
Özsaygısı yüksek kişiler, olumsuz durumlar karşısında
kendilerini değersiz hissetmez, sağlıklı bir şekilde durum
değerlendirmesi yapar, sonuçlardan ders çıkarır, durumu bir
gelişme fırsatı olarak değerlendirir ve geleceğe hazırlanır.
Kendine saygı, ahlaklı
davranışların yaşamın her alanına yayılmasıyla kazanılabilir.
Zannedildiği gibi ahlaklı davranış, yazılı ve yazılı olmayan
kurallara uymak demek değildir. Ahlaklı davranış, esas olarak
tutarlı olmaktır. Ahlaklı davranış, cezalandırılmamak için
kurallara uymak değil, cezalandırılmak pahasına vicdanının
sesini dinlemek, kendi ilkelerine uymak, vicdana ve sağduyuya
uygun kuralların yaşama egemen olması için çaba göstermektir.
Kurumsal açıdan pozitif tutum
ve davranış verimlilik ve etkinliğin sağlanmasında önemli
faktörlerden biridir. Bu kişi-rol uyumunu getirir. Bireyin
kişiliği ile iş yaşamı arasında uyum olduğu taktirde, bunun
olası yararlarını aşağıdaki gibi sıralanabilir:[v]
-
Bireyin içinde yer aldığı
kurum üyeleri ile bütünleşmesi, kuruma bağlılığını
arttıracak, kişinin davranışları ile kurum diğer üyelerinin
davranışları benzeşecektir.
-
Bireyin içinde yer aldığı
kurumsal yapı ile kişiliği arasında bir bağın kurulması
durumunda, grup normlarına uymada güçlük çekmeyecek ve u
sayede yönetsel etkinlik artıracaktır.
-
Kişinin beklentisi ile
kurumun amaçları arasında istenen bağın kurulması kurumun
devamlılığına katkı sağlayacaktır.
-
İşyerindeki tüm grup üyeleri
ile kurulacak olan olumlu etkileşim, sağlıklı bir örgütsel
yapı ve elverişli kurum iklimi oluşacak, böylece kurum
üyeleri arasında sıkı bir bağ oluşacaktır.
-
Kurum üyeleri arasında
kurulacak haberleşme ağının sağlıklı oluşması verilen
mesajın sağlıklı yorumlanması kurumsal etkinliği
arttıracaktır.
Kurumsal davranış
bilimcileri, kurumsal davranışları pozitif yönde etkileyen
tutum ve davranışları gösteren bazı temel kişilik özellikleri
üzerinde durmuşlardır. Bunlar kendilik kontrolü, başarıya
yönelim, otoriter kişilik, makyavenalizm, kendine güven, kendini
yansıtma ve risk alma eğilimidir.[vi]
Kendilik kontrolü.
(Locus of control): Bireyin herhangi bir davranışının ortaya
çıkmasında veya sonuçlarında kendisinin belirli bir katkısının
olduğuna, kısaca kaderini kontrol edebileceğine inanması
şeklinde tanımlanır. Örneğin her pozitif tutum ve davranışın,
pozitif bir karşılığının olacağına inanması gibi.
Başarıya yönelim.
Başarma ihtiyacı tüm insanlarda vardır. Bu ihtiyacı yüksek olan
kişiler işlerini daha iyi yapma ihtiyacını diğer insanlardan
daha fazla duyarlar. Bunlar, başarılarını engelleyen her şeyi
ortadan kaldırmak ve bunu da kendi çabalarıyla yapmak isterler.
Ne çok kolay ne de çok zor işlere yönelirler, ancak
başarabilecekleri işler kendileri için uygundur.
Otoriter kişilik.
Otoriter kişiliğe sahip olan
insanlar, kurum içinde çalışan insanlar arasında statü ve güç
farklılığının olması gerektiğine inanırlar. Bu tip kişiler katı
kuralları olan, insanları yargılayan ve herkese tepeden bakan,
altındakileri ezen, gücünü otoritesinden alan bireylerdir.
Makyavellenizm.
Bu özelliğe sahip bireyler, diğer insanlarla arasına mesafe
koyar ve sonuçlarına göre hareket ederler. Başkalarını
kullanmasını severler, içinde bulundukları duruma göre hareket
ederler.
Kendini yansıtma.
Birey, başkalarının davranışlarını gözleyerek onlara benzer
davranış gösterir. Kendini yansıtma gücü yüksek olan kişiler,
davranışlarını çevresine göre düzenleyebilirler. Bu insanların
uyum gücü yüksektir, başkalarının davranışlarına yakın ilgi
gösterirler.
Kendine güven.
Kendine güveni olan kişiler başkalarını memnun etmek isteyen,
başarı için yeteneklerinin varlığına inanan, yaptıkları işten
tatmin olan insanlardır. Risk almayı severler. Güveni düşük
olanlar ise etrafına karşı şüpheci, başkalarına bağımlı olan
tatmin düzeyi son derece düşük insanlardır.
Risk alma.
Riske girme eğilimi yüksek olan kişiler, bazı mesleklerde son
derece başarılı olabilirler. Örneğin yöneticilik, borsacılık
mesleği bu kişilere uygun olup bazı avantajlar sağlayabilir.
Ani kararlar verilmesi gereken bazı durumlarda yöneticilere ve
kuruma önemli faydalar sağlayabilecek pozitif kişilik
tipidirler.
Kurumlarda pozitif tutum ve
davranış göstermenin diğer araçları; sağlıklı kurumsal yapı,
uzmanlaşma derecesi, kurum kültürü, ödül sistemleri, hiyerarşi
derecesi gibi pek çok faktör kurum üyelerinin rol
bekleyişlerini, ve rol davranışını etkiler. Yetki ve sorumluluk
denkliği, kişi rol uyumu, yeterli kurumsal kaynaklar, işin
toplumsal düzlemdeki saygınlığı, statü sembolleri, formel ve
informel roller arasındaki uyum gibi faktörler, çalışanların
kurumlarında pozitif tutum ve davranışta bulunmalarını sağlayan
diğer faktörlerdir.
Kurumlarda pozitif tutum ve
davranış göstermenin en güçlü aracı, işin
insancıllaştırılmasıdır. İşin insancıllaştırılması, en genel
anlamda, işgörenin fiziksel, zihinsel, psikolojik ve sosyal
ihtiyaçlarını dikkate alan bir iş tasarımıdır. İşin
insancılaştırılması, işin ve çalışma koşullarının ve iş
çevresinin insani gereksinimlere uygun olarak organize
edilmesidir. İşin insancılaştırılması sayesinde aynı zamanda
“iş-yaşamı kalitesi” artmış, pozitif tutum ve davranış gösterme
eğilimi yükselmiş olur.
Pozitif tutum ve davranış
oluşturmak isteyen kurumlar; çalışanlarının performansını en üst
düzeyde tutmayı başarırlar, üst düzey yönetimin desteğini
sağlarlar, beklentileri düzenli olarak ve açık bir şekilde
iletir, otoriteyi organizasyonun tabanına yayarlar,
çalışanlarını problemlere sahip çıkıp çözmeleri için teşvik
ederler ve başarılı olanları herkesin önünde kutlarlar. Bu
kurumlar, ücretlerin tek başına çalışanların performansını
arttırmadığını ancak destekleyici bir faktör olduğunu bilirler.
Sinerji yaratan kurumlar, pozitif tutum ve davranış oluşturmanın
temel amacı, kurumsal sinerji elde temek olduğunu bilirler.
Kurumsal sinerjinin, kurumları eskimiş kalıplardan kurtaran ve
kabullenilmiş kalıpları kıran bir yaklaşımla, kısaca pozitif
tutum ve davranışları geliştirmekle elde edilebileceğinin
farkındadırlar.
[i]
Tamer Koçel; İşletme Yöneticiliği, Beta Basım Yayım
Dağıtım, 6. Bsk. İstanbul 1998, s. 148
[ii]
Valerie J. Sutherland and Cary L. Cooper; Understanding Stress A Psychological Perspective For
Health Professionals, (Chapman And Hall, 1990, S.
44
[iii]Erich
Fromm; Sahip Olmak Ya da Olmamak, Ararat Yayınları,
Çev., Aydın Arıtan, İstanbul, 1982, s. 57
[iv]
J. H. Neuman, and R. A. Baron, “Workplace Violence and
Workplace Aggression: Evidence Concerning Specific
Forms, Potential Cuases and Preferred Targets”, Journal
of Management, 24, 1998, s. 397.
[v]
İlhan Erdoğan, İşletmelerde Davranış, Beta Yayınları,
İstanbul, 1994, s.266
[vi]
Stephen Robbins; Human Resource Management, 5.edit, John
Willey, New York, 1996, s. 25