ÖNEMLİ BİR TANIMLAMA ÖĞESİ: PAYDAŞLAR (STAKEHOLDERS)

COŞKUN CAN AKTAN & DENİZ BÖRÜ

 

İşletmeler günümüzde toplumu oluşturan birçok farklı kesimle ilişki içindedir ve başarıları bu öğelerle olan ilişkilerinin iyi yönetilmesine bağlıdır. Literatüründe bu konuyu açıklayan kavrama “paydaşlar (stakeholders) [1] adı verilmektedir. Paydaş, toplumda işletmenin ilişkide olduğu, işletmenin faaliyetlerinden etkilenen ve faaliyetleriyle işletmeyi etkileyen tüm toplumsal taraflardır.(Baron,2000:571) Bir başka ifade ile paydaşlar, işletmelerden çıkarları olan bireyler ve kurumlardır. Freeman (1984:25), paydaşı “organizasyonel amaçların başarılmasını etkileyen veya başarısından etkilenen bir grup veya kişi” olarak tanımlamıştır. Geçen zamanla birlikte işletmelerinin ilişkide olduğu bu toplumsal tarafların sayısı artmış ve ilişkileri de oldukça karmaşık hale gelmiştir. Freeman’a göre, işletme dışı gruplarla ne kadar güçlü ilişkiler olursa, ortak hedeflerin gerçekleştirilmesi o kadar kolaylaşacak, aksi halde ilişkiler kötüleştikçe ortak hedeflere ulaşılması zorlaşacaktır. Bu yaklaşım “paydaş teorisi”nin temel önermesini oluşturmaktadır. Paydaş teorisi öncelikle bir stratejik yönetim kavramıdır. Paydaş teorisinin amacı rekabet avantajı geliştirmek için organizasyonun iç ve dış çevresi ile olan ilişkilerini güçlendirmesine yardımcı olmaktır.

Paydaş teorisini daha iyi anlayabilmek için organizasyonun iç ve dış çevresindeki “menfaat sahipleri”ni daha yakından tanımak gereklidir. Organizasyonun kendi iç çevresi denildiğinde bundan organizasyon sahip ve yöneticilerinin, çalışanların, organizasyon kültürünün analiz edilmesi anlaşılır. Faaliyet çevresi ise organizasyonun faaliyet bulunduğu sektörde ilişkide bulunduğu  kişi ve kurumları (müşteriler, tedarikçiler, rakip firmalar, kamu yönetimi vs.) kapsar. Dış çevre ise organizasyonun  kendi iç çevresi ve faaliyet çevresi dışında kalan alanı kapsar. Makro ekonomik ortam, uluslararası çevre, kültürel çevre, teknolojik çevre, demografik çevre dışsal çevrenin kapsamına girer. (Şekil-1.)

 

Bu açıklamalar çerçvesinde paydaşları iki grupta sınıflandırmak mümkündür: “kurum içi paydaşlar” ve “kurum dışı paydaşlar”. Kurum içi paydaşlar; kurucu ana sahipler, hissedarlar, yöneticiler ve çalışanlardan oluşur. Kurum dışı  paydaşlar ise toplum, hükümet, müşteriler, tedarikçiler, rakipler ve saire kesimlerden oluşur.

İşte bu çalışmada incelediğimiz kurumsal sosyal sorumluluk, kavram olarak hem iç, hem de dış çevredeki tüm aktörlere karşı olan sorumluluğu ifade eder. Bu sorumluluk alanlarını şu şekilde sınıflandırmak mümkündür. (Şekil-2.)

·        Çalışanlara karşı sorumluluk,

·        Müşterilere (tüketicilere) yönelik sorumluluk,

·        Hissedarlara yönelik sorumluluk,

·        Doğaya ve çevreye karşı sorumluluk,

·        Devlete karşı sorumluluk,

·        Tedarikçilere karşı sorumluluk,

·        Rakiplere yönelik sorumluluk,

·        Topluma karşı sorumluluk vs.

Bunlardan çalışanlara, hissedarlara ve yöneticilere (kurum içi paydaşlar) karşı sorumluluklar, işletmenin kurum içi sorumluluk alanı içerisinde yer alır. Rakiplere, müşterilere, tedarikçilere, çevreye, topluma ve hükümete (kurum dışı paydaşlar) karşı sorumluluklar ise işletmenin kurum dışı sorumluluk alanı içerisinde yer almaktadır. İşletme bu iki sorumluluk alanı –kurum içi ve dışı- arasında yer alır ve kurumsal sosyal sorumluluğunu iki tarafın da isteklerini, beklentilerini karşılayacak şekilde dengelemeye, yerine getirmeye çalışır.

 

Bir organizasyon ile paydaşları arasındaki ilişki aynen bir bitkinin büyümesi için gereken koşullara ve ilişkilere benzetilebilir.  Konuyu Şekil-3 üzerinden açıklamaya çalışalım.

Bu bitkiyi oluşturan kısımlar ayrı ayrı incelendiğinde, müşteriler bitkinin köklerine benzetilebilir. Eğer bir bitkinin kökleri yoksa, çok uzun süre yaşayamaz. Benzer şekilde, müşteriler bir firma için hayati ihtiyaçlardır.

Çalışanlar bir meyve ağacının yaprağı gibidir ve firmanın büyümesine yardım etmek için gereklidirler. Çalışanlar bir firmanın ana kaynaklarıdır ve firmanın gelişmesinde önemli bir role sahiptir. (Freeman,1984:10).

Tedarikçiler de firmanın gelişmesinde önemli yer tutarlar. Bunlar da çalışanlar gibi bir çiçeğin yaprağı gibi düşünülebilir.  Tedarikçiler, sadece işletmeye mal ve / veya hizmet sağlayan işletmelerle sınırlı değildir. İşletmeye yetişmiş eleman sağlayan meslek okulları, sigorta hizmetlerini yerine getiren işletmeler, para ve kredi temin eden finans kuruluşları ve bunlara benzer işletme faaliyetlerinin yürütülmesine destek olan diğer işletme ve kurumlar da tedarikçiler kapsamına girmektedir. Tedarikçilerin işletme açısından önemi, işletmeye sağladıkları materyaller, hizmetler vb. ile işletmenin kaliteli üretim yapmasında ve bu şekilde rekabet gücünü arttırabilmelerinde etkin rol oynamalarından kaynaklanmaktadır. (Robbins & Coulter, 2002:65)

Hissedarlar, aynen bir çiçek gibidir. Bir çiçek, bitkinin diğer tüm parçalarının sonucu olarak ortaya çıkar. Eğer bitkinin bir bölümü zarar görürse, çiçek çok güzel olmayacak, hatta kimi durumlarda hiç olmayacaktır. Bir şirket de hissedarların çıkarları doğrultusunda yönetilsin yada yönetilmesin ortaya çıkacak sonuçlardan etkilenecek, sorumlu olacaktır. (Alchian & Demsetz,1972; Fama,1980). Bir işletmenin sermayedarlarına karşı öncelikli sorumluluğu elbette karlı olmaktır. Ancak artık işletmelerinin boyutlarının büyümesi ve halka açılmaları çok sayıda hissedarın varlığını ortaya çıkarmıştır. Bu anlamda karlılığın yanında şeffaf  olmak, işletmeyle ilgili bilgileri paylaşmak işletmelerinin yatırımcılarına karşı öncelikli sorumlulukları haline gelmiştir.

 

ŞEKİL............

Rakipler çiçek bahçesindeki aynı türdeki diğer çiçeklere benzetilebilir. Bahçedeki çiçekler arttıkça bahçe güzelleşir ve zenginleşir. 1960’lı yılların hemen öncesindeki iş ortamının aksine, günümüzde tüm işletmelerin en az bir yada daha fazla sayıda rakibi vardır. Özellikle internetin iş yaşamında kullanılmaya başlanmasıyla coğrafi sınırların ortadan kalkması, bu rekabeti daha da şiddetlendirmiştir. Öyle ki günümüzde kar amacı gütmeyen kuruluşlar bile birbirleriyle rekabet halindedir (Stoner, Freeman & Gilbert ,1995:69).

Diğer yandan elbette çevre koşulları da bir çiçeğin büyümesinde etkili rol oynayacak faktörlerdendir. Bunlardan kimileri kontrol altına alınabilirken (yağmur yağmadığında sulama yapılması gibi), kimileri de kontrol altına alınamamaktadır (kasırgalar yada dolu yağması gibi). Çevresel faktörler de işletmeler için aynı etkiye sahiptirler. İşletmeler sahip oldukları yetkinlikler ile çevresel faktörlerin üstesinden gelebilir yada bir tehdit olarak algılayabilirler.

İşletme kararlarında etkili olan bir diğer paydaş da hükümetlerdir. Günümüzde hükümetler ile işletmeler arasındaki ilişkinin boyutları ve sınırları iyice belirginleşmiştir. Belirginleşen bu yapıda devlet; adil rekabet ortamını sağlayan ve kurallara uymayanlara müdahale eden hakem konumundadır. Bunun dışında hükümetlerin alması muhtemel kararların işletme stratejileri üzerindeki etkileri göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. IMF veya Dünya Bankası gibi uluslararası organizasyonların da işletmeler açısından büyük önem taşıdığı söylenilebilir. Ayrıca yine hükümetler başlığı altına giren yerel yönetimler türündeki devlet organları da işletmeleri doğrudan etkileyen ve işletmelerden etkilenen bir paydaş olarak ele alınabilir. (Freeman,1984:13-17)

Geçen ve değişen zamanla birlikte işletmelerin paydaş kavramına yeni paydaşların eklendiği de görülmektedir. Bu paydaşlar arasında medya, sivil toplum kuruluşları, müşteri sözcüleri, çevreci aktivistler, finans kurumları ve bankalar sayılabilir.

Şirketler arasında sadece belli grupların – hissedarlar ve yatırımcılar, çalışanlar, müşteriler, ve tedarikçiler – paydaşlar olduğuna dair genel bir kabul olduğu görülmektedir. Ancak, paydaşları tanımlamak için kesin kriterler yoktur. Bir organizasyonun faaliyetlerinden doğrudan ve/veya dolaylı olarak etkilenen tüm kesimleri “paydaş” olarak değerlendirmek mümkündür.


 

[1] Paydaş teorisi konusunda bkz: Donaldson & Preston, 1995;   Wood  & Jones,  1995; Mitchell  & Wood, 1997.