KİŞİLİK- PSİKOLOJİK ŞİDDET (MOBBING) İLİŞKİSİ

Dr.Hasan Tutar

 

 Kişilik kavramı söz konusu olduğu zaman, akla bireysel farklılıkları vurgulamak gelir. Esasında, psikologların ve davranış bilimcilerin çoğu için kişilik, bireyi diğerlerinden ayıran özelliklerinin toplamıdır. Bu özellikler, kişinin diğer insanlara  göre, farklılıklarını ortaya koyar. Bireylerin çok farklı ayırıcı özelliklerinin varlığı, onların bu özelliklere göre belli bir kişilik kazanmasını sağlar. Buna göre “kişilik, bireylerin sahip olduğu ayırıcı özelliklerinin toplamıdır” şeklindeki tanım oldukça kapsayıcı bir tanımdır.

                Kişilik kavramının bir çok tanımı vardır. Batı  dillerinde “personality”, “personalité” olarak kullanılan kişilik kelimesinin aslı, Latince’deki “persona” kavramıdır. Kişilik kavramı kısaca, ferdin yaşama biçimi olarak tanımlanmaktadır. Nasıl kültür bir toplumun yaşam tarzını gösteriyorsa, kişilik de, bireyin yaşam tarzını ifade etmektedir.

Kişilik, zamanın ve koşulların insanlara birer biyolojik ve sosyal özellikler olarak yüklediği, belirli bir zaman içerisinde  sürekliliğini koruyan, kişinin davranışlarındaki farklılıkları ve ortaklıkları belirleyen eğilimlerin tümüne verilen addır”.[i] Daha genel bir tanımla “kişilik, bireyin zihinsel ve bedensel özelliklerinde görülen farklılıklar ve bu farklılıkların kişinin davranış ve düşüncelerine yansıyış biçimidir”.

                Kişiliğin genel olarak iki yönü bulunmaktadır. Birinci yön, kişiliğin bireysel farklılıklara dayanan yönü, ikinci yön ise, kişiliğin genelleyici özelliğidir.[ii] Kavrama hangi yönüyle ele alınırsa alınsın kişilik, bireyin nitelendirilmesine yardımcı olan  fiziksel ve psikolojik özelliklerinin tümüdür.

Kişilerin psikolojik şiddet uygulama veya buna maruz kalma durumlarında belirleyici olan faktör, onların kişilikleridir. Bu gibi durumlarda; fizyolojik yatkınlıklar, deneyimler, kişilik özellikleri, sosyal destek kaynakları gibi pek çok faktör rol oynar. Kişiliğin bir çok yönü vardır ve bunlar kişinin psikolojik şiddete karşı direncini etkiler.

                İnsanlar psikolojik şiddete aynı şekilde tepki göstermez. psikolojik şiddete gösterilen tepki, kişilik tipleri kadar farklılık gösterir. Farklılıkların nedeni, insanların kişiliklerinin farklı olmasıdır. Kişilik özellikleri ve mobbing arasındaki ilişki, bir çok bakımdan ele alınabilir. Kişiliği oluşturan bir çok unsur olsa da, bunlardan iki ana unsur konumuz açısından önemlidir. Bu unsurlardan ilki, içe dönüklüğü ifade eden nevrotik kişilik özelliği, diğeri de, dışa dönük kişilik özelliğidir.

Nevrotik kişilik özelliklerine sahip insanlar; katı, endişeli, içe kapanık, ağırbaşlı, asosyal, aşırı kontrollü ve kendisiyle ilgili olmayan sorunları bile, kendisiyle ilişkiliymiş gibi sanma özellikleri gösterirler. Nevrotik kişilik özelliğine sahip olan insanların psikolojik şiddet kurbanı olma potansiyeli daha yüksektir. Nevrotik kişilikteki insanların daha az esnek veya göreli olarak daha katı olmaları nedeniyle, psikolojik şiddete daha yüksek direnç göstermeleri beklenir. 

Dışa dönük kişilik özelliğindeki insanlar, nevrotikliğin aksine sosyal, çevreye açık, konuşkan, iyimser, aktif, rahat, geniş, kaygısız vb. özellikler taşırlar. Bu nedenle, dışa dönük insanların mobbing kurbanı olma potansiyelleri daha düşüktür. Kendilerine yöneltilmiş bir mobbing uygulamasını, açık iletişim ve güçlü sosyal ilişkiler sayesinde daha esnek bir şekilde karşılayabilirler. 

Psikolojik şiddet-kişilik ilişkisi konusunda üzerinde durulması gereken bir diğer kişilik tipi, uzman kişilik tipidir. Uzman kişilik tipine sahip olan insanlar, psikolojik şiddete yapay bir uyum göstermeyi başarırlar. Mobbingciyle mücadele konusunda fevri hareketlerden kaçınır, koşullarını kendilerinin belirlediği mücadele yöntemleri ile onları alt etmeyi büyük bir profesyonellikle başarabilirler.

 

Psikolojik Şiddete Yatkın Kişilik Tipolojisi

İnanç ve tutumları değiştirme yeteneği, kişinin psikolojik şiddetine karşı koyma yeteneğini belirler. Kişinin psikolojik şiddetine karşı direnç göstermesinde kişisel bütünlüğünün önemli bir payı vardır. Olaylar nasıl gelişirse gelişsin, kişisel yaklaşımlara göre anlam kazanır. Bireyin davranışını ne çevre koşulları ne de organizmadaki biyolojik dürtüler, istekler, gereksinimler belirler; bireyin davranışını biçimlendiren en önemli faktör, onun kendini ve çevreye o andaki anlamlandırış biçimi, başka bir deyişle bireyin o andaki fenomenidir.[iii]

Evrende “anlamı sadece kendisine ait olan” hiçbir şey yoktur. Bu durum, işyerleri aynı sel felaketini yaşayan doksan üç iş adamı üzerinde yapılan incelemede açıkça gözlenmiştir. Bunlardan bazıları büyük bir cesaretle, önceki hallerine dönmeye çalışırken, diğerleri hiç mücadele etmeden, durumu kabullenmişlerdir. Analizler, bu tepkilerdeki farkın, zarar ziyanın boyutlarından çok, olayın nasıl algılandığından kaynaklandığını ortaya koymuştur.[iv]

İnsan kişisel özellikleri bakımından “teslimiyetçi” ve  “dirençsiz” bir psikolojiye sahip ise, psikolojik şiddetle başa çıkması zorlaşacak ve bu zorluğun kaynağı, bizzat bireyin kişilik özellikleri olacaktır. Eğer birey, yeni durumlara uyum yeteneği yüksek bir kişilik özelliğine sahip ise, psikolojik şiddetle başa çıkması daha kolay olacaktır. Bu durum, aynı olayın farklı kişilikler tarafından, farklı algılandığını gösterir. 

Psikolojide genel bir kategori olarak insanlar “A” ve “B” tipi kişilik olarak sınıflandırılırlar. İnsan, “A” tipi bir kişilik özelliğine sahip ise, hem psikolojik şiddet kurbanı olma, hem de ona karşı koyma potansiyeli daha yüksek olacaktır.

“A” tipi kişilerin çoğunda görülen saldırganlık, ihtiras, rekabet, iş tutkunluğu, acelecilik, sabırsızlık gibi özellikler, onları; dinginlik, sabır, hoşgörü, tolerans, göz ardı etme, önemsememe, ağırdan alma gibi özelliklere sahip olan “B” tiplerinden ayırır. Buna göre psikolojik şiddetin hedefi olma ve ona direnç gösterme potansiyelini belirleyen temel faktör, kişinin “A” veya “B” tipi kişilik özelliklerine sahip olmasıdır.

                Friedman ve Rosenman’a[v] göre A tipi kişilik özelliği olan insanlar zamanla sürekli boğuşan, kısa sürede bir çok işi başarmaya çalışan, rekabetçi, saldırgan ve aşırı duyarlı, sabırsız, çoğunlukla bir çok işi aynı anda yapmaya çalışan, telaşlı, hızlı konuşan ve konuşmanın gidişatını denetlemeye çalışan tiplerdir. “A” tipi davranışı gösteren bireyler, akıp giden zamanın farkındadırlar.[vi] Zamanın ilerlemesiyle birlikte, geçen zamana birçok faaliyeti  sığdırmak düşüncesiyle, kendi kendilerini sürekli baskı altında tutarlar ve ani atılımlar gösterirler.

                Sutherland ve Cooper’e göre “A tipi” bir kişiliğin gösterdiği tipik davranış özellikleri şunlardır:[vii] Sürekli belli bir zamana yetişme kaygısıyla ve aşırı iş yükü altında uzun süre çalışırlar.  Devamlı olarak kendileriyle ve diğer insanlarla rekabet halindedirler. Kendilerini sık sık gerçekçi olmayan standartlarla değerlendirirler. İş ortamında engellendikleri hissini duyarlar, astlarının faaliyetlerine kızarlar ve üstlerinin onları anlamadıklarını  düşünürler.

                “A” tipi kişiler, “Tip A sendromu” denilen bir sendromu sık sık yaşarlar. Tip “A” sendromu, sosyal ve psikolojik çevre ile kavgalı olmak gibi bir duruma neden olur. A tipi kişilik özelliğine sahip olanlar çabuk düşünürler, pratik zekaları vardır; birkaç işi aynı anda gerçekleştirirler, belli bir zamanda  maksimum etkinlik ve sonuç elde etmeyi başarırlar.[viii] Sayılan özellikler, kişilerin psikolojik şiddete karşı koyma veya onun kurbanı olma potansiyelini etkileyen faktörlerdir. 

                “B” tipi kişilik özelliğine sahip olanlar ise, daha rahat, daha uysal, daha az rekabetçidirler. “A tipleri”nin  küçük ayrıntılara takıldıkları yerlerde, “B tipleri” olaylara daha farklı yönlerden bakabilirler. Yaşama dair fazla beklentileri yoktur; telaşları daha az, kaygıları daha düşüktür. “B tipleri”nin de psikolojik şiddet kurbanı olma ihtimali vardır; ancak bunlar yıldırma ve tehdit karşısında fevri hareket etmez, daha kontrollü ve dengeli tepki gösterirler. 

                Burada göz ardı edilmemesi gereken önemli bir nokta da, insanları “A” veya “B tipi” diye ikiye ayırma olanağının olup olmadığıdır. “A tipi” diye bir insan yoktur. “A tipi” bir davranış biçimidir ve her türlü insan “A tipi” veya “B tipi” davranış biçiminin bazı özelliklerine sahip olabilir. Dünyada hiçbir insan “A tipi”nin bütün özelliklerini göstermez.[ix]

                Kişi ister “A tipi”, ister “B tipi” kişilik özellikleri göstersin, yaşadığı hiçbir olayın “kendiliğinden” bir anlamı ve değeri yoktur. Olaylar nasıl gelişirse gelişsin, bizim onlara verdiğimiz anlamın dışında, başka anlama sahip değillerdir. Yaşadığımız olayların bizim onlara verdiğimiz anlamlarının dışında, “kendiliğinden  anlamlı” özelliklerinin bulunmadığının en güzel örneklerinden biri, belki de ünlü piyanist Paderevski ile ilgili yaşanmış bir olaydır.

Boston şehrinin büyük otellerinin birinde yaşayan bir bayan, bir gün, büyük bir heyecanla otel müdürüne çıkar. “Bu kadar senedir müşterinizim ama” der, “artık tahammülüm kalmadı. Yanımdaki odada, adamın biri sabahtan akşama kadar piyano çalıp duruyor; gürültüye dayanamıyorum. Buna muhakkak bir çare bulun.” Otel müdürü şaşkınlık içinde ellerini ovuşturur; “affedersiniz madam” der; “fakat buna imkân yok; çünkü odanızın yanında piyano çalan ünlü piyanist Paderevski’dir ve vereceği konsere hazırlanıyor.” Kadın “ne!” der. “Paderevski mi, “şu Polonya Cumhurbaşkanlığını sanatı için terk eden meşhur piyanist ha?” Ertesi gün kadının odası bütün tanıdıkları ile dolar; hepsi hayatlarından memnun bedava Paderevski dinlerler.

 Burada kadının olay karşısında gerilim ve stresten kurtulmasını, bunun da ötesinde mutluluk duymasını sağlayan faktör, onun düşüncelerini değiştirmesinden başka bir şey değildir. Piyano aynı piyano, çalan aynı adam, kadın aynı kadın… Kadını mutlu eden sadece çalanın Paderevski olduğunu öğrenmesi olmuştur; yani kadının, yaşadığı aynı olaya verdiği anlam değişmiş, her şey onun kafasında olup bitmiştir ve nereye baktığı önemli olmadan, nereden baktığının ortaya çıkardığı farklılık, onu mutlu etmiştir. Kadının mutluluğunu sağlayan temel faktör kafasında yaşadığı bir “paradigma” veya “düzlem” değişikliğinden başka bir şey değildir.

 

Mobbingcinin Kişilik Çözümlemesi

Freud’a göre insanoğlunun doğuştan getirdiği iki temel  eğilimi vardır; bunlar: “Cinsellik” ve “saldırganlık”tır. Bu iki temel eğilimlerin güçlü olması, insanoğlunun bir toplum içinde uyumlu yaşamasını zorlaştırır. Mobbingciler, doğuştan getirdikleri bu iki dürtüden saldırganlık dürtüsünün etkisini fazla hissederler.

Mobbingciler, düşmanlık duyguları yüksek insanlardır. Kinle doyar, düşmanla beslenirler. Düşmanlarının olmaması durumunda başka bir düşman bulmada zorlanmazlar. Kontrollü  gerilim stratejisi uyguladıkları için, düşmanlarının güçlü olmasını istemezler. O nedenle güçlü düşmanlarını zayıflatmak ve yok etmek için ellerinden geleni yaparlar; ancak düşmansız da duramazlar.

Mobbingciler genellikle duygusal kabızlık içindedirler; ancak bu onların  depresyon ve “manik taşkınlık” gibi aşırı   psikolojik reaksiyonlar göstermelerini engellemez. Mobbingci genellikle zihinsel takıntı içindedir. İç çatışmaları nedeniyle sinir ve kas tepkileri durur ve duygusal tıkanma yaşar. Bu durum onun, “hukuk”, “etik”, “onur”, “şeref” ve “vicdan” ölçülerinin dışına kolaylıkla çıkmasına neden olur.

Mobbingci yalancı bir ruh haline sahip ve düşman yaratma ihtiyacı içindedir.[x] Bunlar yalanla beslendikleri için her zaman; “beyaz”, “gri” ve “kara” propagandaya başvurma gereği duyarlar.  Hedef seçtiği insanlarda eğer bir kusur, hata veya suç varsa, bunları abartma, bunların olmaması durumunda ise, varmış gibi göstermek için yalana başvurmaları kaçınılmaz olur. 

Thomas Hobbes’e göre insanın doğasında onu kavgaya sürükleyen üç faktör vardır. Bunlar; “rekabet”, “güvensizlik” ve “şöhret”tir. Mobbingci bu üç faktöre karşı aşırı ihtiyaç duyar. Bu nedenle mobbingci genellikle mantık ölçülerinden uzak, heyecanlandırıcı, kışkırtıcı bir dil kullanır; çatışmadan ve acı vermeden hoşlanır; şiddetin devamı için elinden geleni yapar ve bunda kendini görevli sayar.[xi] 

Psikolojik şiddet uygulayanlar genel olarak; ilgi açlığı çeken, zayıf kişilikleri nedeniyle övgüye aşırı ihtiyaç duyan silik karakterli insanlardır. Suçlayıcı ve yargılayıcıdırlar; bu nedenle sürekli olumsuz senaryolar kurarlar. Bu senaryonun oyuncusunu bulmakta zorluk çekmezler. Senaryolar, gerilim ve şiddetle doludur. Oyuncunun yanında kendisini koruyacak ve yerine göre kendi yerine oynayacak “figüran”lara ihtiyaç duyarlar. Bu nedenle rol yapmaları doğal halleridir.

Psikolojik şiddet uygulayanlar (mobbingciler), kendilerini fazla tanımazlar; kendileriyle birlikte hareket eden(ler)in güçlerine göre kendilerini güçlü hissedebildikleri gibi, bunların olmaması durumunda kendilerini aşırı zayıf ve savunmasız hissederler. Bu ikili tutumları onların kendileriyle ve mağdurla ilgili her tür tutum ve davranışı abartmalarına neden olur.

Mobbingcilerin eylemleri, hayata ve farklılıklara değer vermemelerinden, sahtekarlık ve numaracılıklarından, şişirilmiş “benlik algısı” yani kendini büyütme gereksiniminden kaynaklanır. Mobbingcinin kişiliği, aşırı kontrolcü, korkak, nevrotik ve iktidar açlığı gibi niteliklerle tanımlanabilir. Hareketlerinin çoğu, güvensizlik ve korkudan doğan kıskançlık nefret· ve saldırganlık şeklindedir. 

Leymann’a göre, mobbingciler, kendi eksikliklerinin telafisi için, psikolojik şiddet (mobbing)e başvururlar.[xii] Kendi adları ve konumları adına duydukları korku ve güvensizlik, onları başka birini küçültücü davranmaya iter. Bu açıdan mobbing eylemi şüphesiz bir kompleksli kişilik sorunudur.

Psikolojik şiddet uygulayanların psikolojilerine ilişkin ampirik araştırmalar pek yapılmamıştır ancak, kendilerini olduğundan üstün göstermek isteyen bu kişilerin, iki yüzlü, astlarına zulmedebilmek için, üstlerine karşı aşırı yaranmacı,· onursuz ve sahtekar tavırlı insanlardır.

Mobbingci Kişiliğin Özellikleri

Mobbingcilerin güçlerinin kaynağı ne bilgileri, ne karizmaları, ne de becerileridir; güçlerinin bir tek kaynağı vardır, o da üstlerine gösterdikleri sahtekarca ve abartılı saygıdır. Aslında bunlar insana saygı göstermediklerinden dolayı, üstlerine de saygı göstermezler; ancak çevreleriyle barışık, uygulamalarında haklı olmadıkları için, abartılı bir saygıyı kendilerini güven içinde görme ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kullanırlar.

Mobbing uygulayanlar, genellikle bunu bir alışkanlık haline getirmişlerdir. Hedefin siz veya başkası olması onun için önemli değildir. Siz olmazsanız mutlaka bir başkasını bulmakta gecikmeyecektir. Nedenin önemli veya önemsiz olmasının da onun için bir anlamı yoktur. Mobbingci kendi hasta psikolojisi, yaralı egosunu tatmin etmek için, küçük nedenlerden büyük kavgalar çıkarmaya her zaman hazırdır.

Mobbingcinin karakterinde yanlışları üzerinde düşünmek yoktur. Kendileri dışında herkesi suçlarlar. Kendi konumlarını destekleyenlere karşı aşırı yaranmacı ve övücü davranırlar. “Kendileri için iyi olan, herkes için iyi, kendileri için kötü olan ise, herkes için kötüdür” şeklinde sapkın bir inançları vardır. İnsanların önerilerine ve yapıcı eleştirilerine asla tahammül göstermezler.

Mobbingci kendiliğinden harekete geçmediğinden, daha çok başkasının yönlendirmesiyle hedefe kilitlendiği için davranışları itibariyle ahenksizdir. Bu ahenksizlik onu dıştan denetimli kişi olmaya iter. Dıştan denetimli kişi, kendi istek, ihtiyaç algılama ve yorumlarından çok, kendisini denetleyenlerin istek, ihtiyaç,   algılama ve yorumlarına göre davranır. 

Mobbingci toplumsal ve örgütsel değerlere bağlı olmadığı için, bu nedenle ahlaki olgunluğa da sahip değildir. Dolayısıyla ahlak ilkelerine göre doğru ve yanlış davranışlar konusunda akla uygun kararlar verebilecek gelişmişlik düzeyi göstermez. Ahlaki zafiyeti mobbingciyi kendisinden zayıflara karşı aşırı zalim, kendisinden güçlülerin istek ve emirlerine karşı aşırı uysallık göstermeye iter.  

Mobbingci duygusal açıdan hem yalnız hem de tıkanmıştır. Mobbingci çevresiyle barışık olmadığı gibi, kendisiyle de barışık değildir. Bu nedenle, sürekli önüne geçemediği iç çatışmalar yaşar. Bu durum onda sinir ve kas tepkilerinin durması veya düşünce zincirinin kopması şeklinde ortaya çıkan duygusal tıkanmaya neden olur. 

Mobbingciler de mağdurları gibi yoğun stres altındadırlar. Çevrelerine güven vermedikleri için, kendileri de güven hissi içinde değillerdir. Astlarına karşı baskıcı, zalim, üstlerine karşı cesaretsiz, korkak ve riyakardırlar. Onlara karşı oldukça nazik ve diplomatik davranırlar. Zayıf karakterli ve karmaşık bir kişilik yapısına sahiptirler.[xiii]

Çok çalışıyormuş ve örgüt için vazgeçilmezmiş pozlarına rağmen, aslında mobbingcilerin en sevmediği şey, örgütte diğer insanların başarısıdır. Örgütteki diğer çalışanların daha yetenekli olması onları korkutur. Yüksek başarıya sahip bir astın varlığına içerleyebilirler ve bu durum mobbing sürecini başlatabilir.

Diğer insanların kişiliklerine ve haklarına önem vermeyen mobbingciler, kendi önlerine çıkabilecek, kralın çıplak olduğunu söyleyebilecek olandan başlayarak psikolojik şiddeti yayar ve bunu bir örgüt politikası haline getirmeye çalışırlar. 

 

Psikolojik Eğilimler Bakımından Mobbingci Kişilik

Zorbaca davranışı alışkanlık haline getirmiş mobbingcinin kendine özgü kişilik özelikleri vardır; bu özelliklerden temel psikolojik eğilimler üzerinde aşağıda kısaca durulmuştur. Genel olarak mobbingcinin kişilik özellikleri şunlardır:[xiv] Mobbingci zorunlu olarak yalancıdır, hafızası seçmecidir, her şeyi inkar eder, sapkın tertipçi ve kötü niyetlidir, kulak vermez, yetişkinler arası bir tartışmayı sürdüremez, vicdansızdır, pişmanlık duymaz, güce eğilimlidir, şükran duymaz, yıkıcıdır, esnek davranamaz ve bencildir, duyarsızdır, gayri ciddidir, güvensizdir ve olgunlaşmamıştır, çoğu kez mantık ölçülerinin ve her tür ahlaki düzlemin dışındadır. 

Mobbing uygulayanların kişilik özellikleri aşağıdaki gibi gruplandırılabilir:[xv] 

Mobbingci antipatik kişiliklidir. Mobbingciler genellikle kendi itibarlarını yükseltmek ve ihtirasları uğruna, kötü niyetli ve hileli eylemlere başvurmaktan çekinmezler. Aşırı denetleyici, korkak ve sinirli bir yapıya sahiptirler. Daima güçlü olma isteği içindedirler. Korku ve güvensizliklerini bir başkasına çamur atarak yenmeye çalışırlar. Kendi hasta kişiliklerini saklamak amacıyla diğerlerinin manevi gelişimini önleyecek şekilde güç kullanma eğilimindedirler. Bu nedenle hep “günah keçisi” arayışı içindedirler.

Mobbingci ayrıcalıklı ve vazgeçilmez olduğuna inanır. Mobbingciler, örgüt hiyerarşisinde kendilerini güç uygulama ayrıcalığına sahip olduklarını düşünürler. Gerilimden beslenirler ve stresli bir örgütsel iklim, en arzu ettikleri doğal çevreyi sağlar. Bunlar, yönetici olamadıkları gibi liderlik vasıfları da yoktur. Örgütte idareci olmak veya idarecilik pozisyonlarını korumak için çırpınıp dururlar. 

Mobbingci narsist kişiliğe sahiptir. Narsist kişiler, klinik olarak sosyal özürlü olan ve korktuğu kişileri kontrol altında tutmak için, elindeki gücü kullanmaya kendini yetkili gören bir rahatsızlık biçimidir. Narsist kişilik, “gerçek”ten ziyade gösterişli bir hayal ortamında yaşayan, kendini sürekli diğer insanlardan üstün gören· ve bunun kabul edilmesini arzulayan kimselerde görülen zihinsel bozukluk halidir.

İnsanlar genellikle başkasını, o kişinin kim olduğu ve neyi temsil ettiği için değil, kendilerinin neyi temsil ettiğine bakarak rahatsız ederler. Haset, kıskançlık, büyük hedefler ve meydan okumalar, psikolojik şiddetin temel nedenidir. Mobbing yapan iş arkadaşları, birine daha iyi çalıştığı, daha çok sevildiği için içerleyebilir. Diğerinin yeteneklerinden korkarlar; yüksek performansını, kendilerine meydan okuma gibi algılayıp içerleyebilirler.

Performansları kendilerinden daha iyi ve daha üretken birisininkiyle kıyaslanacağı için, yetenekli olana karşı psikolojik şiddet uygulamayı tek çıkar yol olarak görürler. Bu nedenle, basamakları kendi adımlarıyla çıkmak yerine, yukarıdakini kendi seviyelerine düşürmeye çalışırlar. 

Erişkinliğin erken dönemlerinde başlayan, üstünlük hisleri, beğenilme ihtiyacı ve kendini başkasının yerine koyamayıp, insanlara uygun yaklaşımlarda bulunamama ile seyreden narsist rahatsızlık, mobbingci tarafından tüm örgütsel iklimi bozan bir kişilik sorunudur.

Narsistler kendilerinin başkalarından çok daha önemli oldukları duygusu içindedirler. Gösterdikleri başarıları, becerileri abartıp, olağanüstü olarak görüp, çok değerli ve yüksek bir şahsiyet! olarak bilinmeyi beklerler. Kendilerini büyük bir güç, engin bir deha, kusursuz bir güzellik ve mükemmel bir varlık olarak görürler.

Narsistler, kendilerini özel, benzeri olmayan ve kendilerini ancak çok zeki ve üstün nitelikli kişilerin anlayabileceğini düşünürler; sadece bu kişilerle ilişki kurup, dostlarını bu kişilerden seçmeye çalışırlar. Her narsist, çevresindekiler tarafından beğenilmeyi bekler; bunu hak ettikleri ve şahsına özel muamele gösterilmesi gerektiği inancındadırlar. 

Diğer insanlarla ilişkilerinde bencilce, çıkar ilişkisi içinde hareket ederler. Başkalarının zaaflarından yararlanıp, hedeflerine ulaşmayı gözetirler. Kendilerini diğer insanların yerine koyup, onların hislerini, düşüncelerini ve duygularını anlama ihtiyacı duymazlar. Genellikle başkalarının başarılarını, değerlerini ve onların genel olarak varlıklarını kıskanabilirler. Diğerlerinin de kendilerini kıskandığını düşünürler.

Narsist bireyin temel özelliği, sınırsız başarı, zenginlik ve güç elde etme tutkusudur. Aşırı bir şekilde muhtaç olduğu özgüven duygusunu bulabilmek ve koruyabilmek için sürekli taktir edilmeyi ve kendine hayranlık duyulmasını ister.

John Wise’in dediği gibi kendini sevme ve kendini koruma insanoğlunda hakim olan karakterlerdir; ancak mobbingcinin kendine karşı hayranlığı abartılı (narsist) bir hayranlıktır. Narsis kişiler her zaman özel işlem görme beklentisi ile kendilerini “hukuk” ve “ahlak” ilkelerinin üzerinde görürler. Hiyerarşik kademelerde hızla yükselmek için her tür ahlakdışı yöntemi kullanırlar. Bekledikleri hayranlığı ve taktiri kendilerine göstermeyenlere karşı acımasızdırlar.· 

Başkaları onu hafife alır, eleştirir veya yenilgiye uğratırsa; aşırı bir öfke, öç alma duygusu ve kızgınlık duyarlar. Bu kişilerin evine, bedenine saldırılırsa bu kadar öfke duymazlar. Yenilgi anında veya sonrası sübjektif değerlendirmeler ve yargı kusurları ile hareket ederler. Yücelik ve yanılmazlık saplantıları  onlarda narsist yaralanmaya sebep olur.

Mobbingci, paranoid baskıcı ruh hali gösterir. Mobbingciler başkalarının niyetlerinden aşırı derecede kuşkulanma, hatta sürekli insanların kendi aleyhinde komplo hazırlığı içinde oldukları yönünde kuşku duyarlar.[xvi] Paranoid baskıcı ruh halinde olan mobbingciler, kendilerine kurulduğunu sandıkları komplolarla başa çıkmak için, kafalarında sürekli karşı komplo kurma uğraşısı içindedirler.

Paranoid baskıcı ruh halinde olanlar her şeyden ve herkesten şüphelenirler. Şikayetleri daha çok çevrelerindeki kişilerden kötülük beklemek ve kendini güven içinde hissedememe yönündedir.[xvii] Bu kişilerin en belirgin özellikleri, aşırı bencillik duygusu şeklinde kendini belli eden davranış bozukluklarıdır.

Mobbingci, baskıcı ruh hali içindedir. Mobbingcilerde  obsesif-kompulsif davranışlara çok sık rastlanır. “Obsesyon” ve “kompulsiyon” terimleri, hem patolojik davranışları, hem de kişilik bozukluklarını ifade eder. Obsesif-kompulsif bozuklukta “obsesyon” zorunlu düşünceleri, “kompulsiyon” ise, zorunlu davranışları tanımlar. Bu hastalarda abartılı düzen, intizam, cimrilik gibi kişilik özellikleri ile birlikte kaygı, gerginlik ve dikkati toplamada güçlük çekme, aşırı korku belirtileri, unutkanlık, dengesizlik, sinir bozukluğu, ruhsal çöküntü, yorgunluk ve uzun süren gerginlik gibi belirtiler vardır.

Obsesif ruh halinde olan mobbingciler, denetimleri altında bulunmayan ve sürekli kendini tekrar eden olumsuz, hoş olmayan düşünceler içindedirler. Bu bir tür nevroz halidir. Bu tür nevroza sahip kimseler, belirli davranışları tekrar etmekten kendilerini alıkoyamazlar. Kafalarına taktıkları konularda ısrarlı ve tekrarlayıcı düşünce içindedirler. Herhangi bir konu bilince takılarak korku ve bunalım yaratır. Bu kişiler bilinçlerine takılan düşüncelerden kurtulmaya çalışsalar da, bunu başaramazlar.

Mobbingci düşmanlık yapmaktan kendini alamaz. Mobbingci örgüt hiyerarşisinin neresinde bulunursa bulunsun, başarıya azmetmiş bireylere karşı yıldırma politikası gütmeyi, önemli bir görev olarak görür. Ben merkezci ve egoist insanlar oldukları için, örgütsel etik değerleri hiçe sayar ve örgütsel çıkarları göz ardı ederler. Onlara göre örgüt ve çalışanlar onlar için vardır. Onların çıkarıyla örgütün çıkarı aynı anlama gelir. Onların çıkarından bağımsız bir örgütsel çıkar düşünülemez!.

Mobbingci kurumsal kimliğe sahip olduğuna inanır. Psiko-terör yanlıları kendilerini “gerçek kişi” değil, gerçek üstü veya olağanüstü insanlar olarak görürler. Onlar her hangi bir kişi değil, kurumdurlar!. Gerçek kişi değil, tüzel kişiliğe sahiptirler.

Mobbingcinin şahsına yönelmiş bir direnç, kurum çıkarlarına yönelmiş bir tehdittir. Onun saldırı yeteneğini zayıflatan her karşı duruş, örgütün hedef ve stratejilerine yönelmiş bir tehdit olarak görülmelidir!. Mobbingciler kendi çıkarlarını örgütsel çıkarlara denk saydıkları için, kendilerini rahatsız eden her davranışa karşı acil önlem alınmalıdır; çünkü bu bireysel değil, örgütsel bir sorundur!.

Mobbingci, sadist kişiliğe sahiptir. Sadist ruhlu mobbingciler, yaptıkları eziyetten haz duyarlar. Mobbingcilerin geneli sadist kişiliklidir. Özel ve toplumsal çevrelerinde dışlandıkları için, kurumsal kimliklerini (bunların kurumsal kimliklerinin dışında başka kimlikleri olmadığı için, kurumsal kimliklerini kaybedince derin bir yalnızlığa sürüklenirler) kullanarak, astlarına ve bazen eşit statüdeki insanlara karşı çok saygısız, kaba ve saldırgan davranırlar.

Kurbanın zor durumda kalmasından sadistçe zevk alırlar ve geçici bir ferahlama duyarlar. Yıldırma davranışına başvurarak, girdikleri krizden kurtulurlar. Ne yazık ki tüm müptelalar gibi, mobbingcileri de hastalıklarından kurtaracak, esenliğe kavuşturacak “altın vuruş” henüz geliştirilmemiştir.

Mobbingci, kendi normlarını örgüt politikası haline getirmeye çalışır. Yıldırmayı ve silikleştirmeyi bir politika olarak benimseyen psiko-terör yanlıları, başkalarını baskı altına almak gibi temel bir amaçları olduğu için, inisiyatiften değil, itaatten, özerk davranışlardan değil, disiplinden, motivasyondan değil, korkudan yanadırlar. Sürekli kuralları hatırlatır ve yeni yeni kurallar koyarlar. Kendi kurallarını örgütsel norm olarak görürler; bu nedenle, kendi normlarına uymayanları itaatsizlikle, disiplinsizlikle ve isyankârlıkla suçlarlar. 

Mobbingci, önyargılı ve duygusaldır. Psiko-terör uygulayanların davranışlarının rasyonel temeli ve izahı yoktur. Mağdurun şiddete maruz kalması; dinsel, sosyal veya etnik bir nedene dayanabileceği gibi, gösterdiği yüksek bir performans, elde ettiği bir fırsat, beklenmeyen bir terfi veya ödül, mobbingcileri harekete geçirmeye yeter. Hatta psiko-kabadayının saldırısı için bunlar gibi önemli bir neden gerekmeyebilir. Onun sevmediği birine benzemek! bile kurbana saldırı için bir neden olabilir. 

Mobbingci kötü kişiliklidir. Psikiyatrist M. Scott Peck, kötü kişilik teorisinde[xviii], kötü insanların kendi hasta kişiliklerinin bütünlüğünü korumak ve sürdürmek için, başkalarının ruhsal gelişimini, güç kullanarak yok etmek istediklerini öne sürmektedir.

Peck’in ifadesiyle, kötüler kendilerini her tür suçlamanın üstünde gördükleri için, onları suçlayan herhangi birine saldırmaları gerektiği inancındadırlar. Kusursuz benlik imgelerini korumak için, başkalarını feda ederler. Kötü kişilikli mobbingciler için, kendilerinin dışındaki herkes, “kendiliğinden değersiz”dir. 

Mobbingci tehdit altında ben merkezcidir. Mobbingci şişirilmiş bir benlik algısına sahip ise, hoşuna gitmeyen herhangi bir tutum ve davranış karşısında aşırı tepki gösterebilir. Bireyin şişirilmiş benlik algısı onun tepki katsayısını ortaya koyar. 

Mobbingciyi şiddete veya ezici davranışlara iten dürtü, “tehdit altındaki ben merkezcilik”ten kaynaklanabilir. Özellikle, şişirilmiş ya da hastalıklı “öz değer”, bununla çatışan bir dış değerlendirmeyle karşılaştığı zaman, benlik anlayışını değerden düşürücü tutum karşısında dışa vurulan tepki, benlik algısının katsayısı oranında yüksek olur.

                Mobbingci genellikle çalışkandır. Mobbingci, hem işe yaramaz, hem de örgütsel gerilimin kaynağı olmak gibi iki olumsuz tutum ve davranışın bir arada olamayacağını bildiği için, genellikle çalışkandır; ancak yaptığı her işi abartır, başkalarının işini ise küçümser. Sürekli işlerinin çokluğundan ve zorluğundan bahseder. Psikolojik şiddet uygulayabilmek için kendilerinin olmaması durumunda bu “çok zor ve önemli!” işleri yapacak kimsenin olmayacağını düşünür. 

Mobbingci esnek değildir. Mobbingciler kafalarındaki düşmanca tutumların verdiği gerilimle hem kurbanı, hem de kendisini sürekli baskı altında tutar. Kişiliklerine gösterilecek ufacık bir önem karşısında kolaylıkla “duygusal dağınıklık” gösterirler. Mobbingciler genellikle kararsız ve “savruk” kişilerdir. Zayıf kişilikleri onların kararlı ve istikrarlı olmalarını engeller. Mobbingciler aynı zamanda belirgin “yalancı ruh hali” gösterirler.


 

 

[i]Feyzullah, Eroğlu; Davranış Bilimleri, Mavera Yayınları, Erzurum 1993, s. 153

[ii]İlha Erdoğan; Örgütlerde Davranış, İstanbul Üniversitesi Yayınları, İstanbul 1983, s. 237

[iii] Doğan Cüceloğlu, İnsan ve Davranışı, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1992 s. 32

[iv] Norfolk, Donald; İş Hayatında Stres, Çev. L. Serdaroğlu, Form Yyaınları İstanbul 1989, s. 32

[v]Friedman, M. and Rosenman, R. H.; Type A. Your Behavior and Your Hearth, Knopf New York’dan Valerie J. Sutherland and Cary L. Cooper; a.g.e. P.245

[vi] Jere, Yates E.; Gerilim Altındaki Yönetici, İlgi Yayınları, Çev. F. Dilber, İstanbul 1989, s., 85

[vii]Valerie, J. Sutherland and Cary L. Cooper; Understanding Stress a Psychological Perspective  For Health Professionals, Chapman and Hall, 1990, p. 75

[viii]Clay Hamner ve Dennis Organ, Organizational Behavior an Appliend Psychological Aproach, Dallas Texas, Business Pub Inc 1978., p.272

[ix]Çiğdem Kırel; “Stresin Bireysel Sonuçları” Stres Yönetimi, AÜAÖF Yayınları, Eskişehir, 1994, s. 15

[x]L.F. Fitzgerald and S. L. Shullman,. “Sexual Harassment: A research Analysis And Agenda For The 1990s”. Journal of Vocational Behavior 42, 1993, ss. 5–27.pment of Mobbing at Work” European Journal of Work and Organizational Psychology. 5 (2), 1996, ss. 165-

[xiii] Bullying in your Workplace. www.bulliesdownunder.com. Erişim. 02.05.2004

[xiv]Jane Clarke; “Maymuncuk: İşyerinde İletişim ve Politika”, (İstanbul: MESS Yayınları, Çev. Z. Dicleli, 2002), s. 72

[xv] Noa Davenport, Ruth Schwartz Distler ve Gail Pursel Elliott. “Mobbing, İşyerinde Duygusal Taciz”, (İstanbul: Çev. O.C.Önertoy, Sistem Yayıncılık, 2003), s. 38

[xvi] L. T. Hosmer, “Trust: The Connecting Link between Organizational Theory and Philosophical Ethics”, Academy of Management Review, Vol. 20, No. 2, 1995, ss. 379-403

[xvii]Charecteristic of Paranoia  http://www.dpi.state.wi.us/dpi/een/lea98011.html, 25.04. 2004

[xviii]M. Scott Peck, Kötülüğün Psikolojisi (İstanbul: Çev. Göker Talay Kuraldışı Yayıncılık,) 2003, s. 117